Yakışır yakışır… Gayet iyi-güzel yakışır!
24 Ocak tarihli Odatv’deki habere göre, Sabancı Holding’e bağlı teknoloji mağazası Teknosa’da çalışan işçiler Liman-İş Sendikası’nda örgütlenmiş. İşveren de bunun üzerine 25’i sendika üyesi toplam 30 işçiyi işten atmış
Buraya kadar olanlarda, ne yazık ki anormal bir durum yok. Türkiye’de Anayasal ve yasal haklarına sahip çıkarak, insanca yaşama ve çalışma şartlarına kavuşmak için sendikalarda örgütlenen hemen hemen tüm işçilerin başına gelen, bu kez de Teknosa İşçilerinin başına gelmiş. Yani Garp Cephesinde yeni bir durum yok!
İşverenin, üstelik de öyle böyle değil, dünya çapında faaliyet yürüten, Türkiye’nin en büyük Holdinglerinden, en büyük Finans-Kapitalistlerinden (toplam üretim, satış ve kâr açısından Koç Holding’ten sonra ikincisi olan) Sabancı Topluluğu olması da bu gerçekliği değiştirmiyor.
Onların da İşçi Sınıfımızın hak arama mücadelesine yaklaşımı budur. Kâğıt üzerindeki yasaları hiçe sayışlarının somut bir göstergesidir. Yani Finans-Kapitalist olması ya da Vahşi Burjuva olması fark etmiyor. İşçi Sınıfımız örgütlenmesin, haklarını aramasın. Yani bilinçlenip, kendilerine karşı sınıf savaşına girişmesin. Bütün çabaları budur bu zalim işverenlerin.
Dediğimiz gibi buraya kadar hiç mi hiç anormal bir durum yok. Bir bakıma vaka-i adiyeden bir olay eski deyişle.
Bu haberde asıl ilginç olan, yanlış olan ne biliyor musunuz?
Teknosa İşçilerinin örgütlendiği Liman-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Önder Avcı’nın ve Sendikanın tutumudur.
Nedir mi tutumları?
Okuyalım Odatv’den:
“SABANCI AİLESİ İMAJINA YAKIŞMADI”
“30 işçinin ekmeğiyle, bu şekilde oynamanın Sabancı ailesinin imajına yakışmadığını belirten Liman-İş Sendikası Genel Başkanı Önder Avcı, “Merhum Sakıp Sabancı’nın kendine has şivesiyle söylediği ‘çalışmak, çalışmak, çalışmak’ ifadeleri kulaklarımızda yer edinirken; işyerlerinde sendika düşmanlığının yapılacağı, işçilerin anayasal haklarını kullanıp sendikalaştıkları için haksız yere işten atılacağı, işten atma rüşveti teklif edileceği bir işyeri hayal etmiş midir” diye sordu.” (http://odatv.com/sabanci-ailesinin-imajina-yakismadi-2401161200.html)
İşte yanlış olan, söylenmemesi gereken bunlardır.
Halkımız ne der bu tür durumlar için?
Kış kışlığını, puşt puştluğunu yapar.
Teknosa’nın sahibi olan Sabancı da onu yapmış. Kendisine yakışanı yapmış…
Ne yani, bir Finans-Kapitalist olarak, bir patron, bir işveren olarak; kârından fedakârlık mı etseydi? Artıdeğer sömürüsünü bir parça da olsa azaltsa mıydı?
Bu, ölü gözünden yaş ummaktır. Başka bir şey değil!
Hiçbir işveren, bunu kendiliğinden yapmaz. Ancak İşçi Sınıfının zoruyla bunu (örgütlenmeyi-sendikalaşmayı) kabul eder.
Sendikal mücadele, işverenle İşçi Sınıfının sınıf mücadelesinin ekonomik bölümünde karşı karşıya gelmeleri demektir. Böyle bir mücadelenin sürdürülmesi hem İşçi Sınıfını hem de dolaylı şekilde teknolojiyi geliştirir. Dolayısıyla da toplumu geliştirir. O yüzden Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı der ki: Sınıflar savaşını yasaklamak vatana ihanettir. Ama bizim taşeronluktan başka bir şeye aklı ermeyen yerli Parababalarımız için tek amaç daha fazla kâr ve hemen, bugün kâr olduğu için onlar emekyoğun teknolojiyle İşçi Sınıfını iliğine kadar sömürmekten başka bir şey bilmezler.
Neyse… Konumuza dönersek:
Hani “Merhum Sakıp Sabancı”yı da tanımasak, insanın inanası geliyor bunları söyleyenlere.
“Hayal”e ne gerek var: biz İşçi Sınıfı devrimcileri; “Merhum Sakıp Sabancı”nın da, onun devamcıları olan kardeşleri ve yeğenlerinin de, CEO’larının da, Genel Müdürlerinin de tutum ve davranışlarını çok iyi biliyoruz verdiğimiz sınıf mücadelesi sürecinde!
Hiç kimse bize, “Merhum Sakıp Sabancı”nın “işyerlerinde sendika düşmanlığının yapıl”madığını, “işçilerin anayasal haklarını kullanıp sendikalaştıkları için haksız yere işten atıl”madıklarını, “işten atma rüşveti teklif edil”mediği mavalını okumasın. Yalanını söylemesin. Bizleri ve İşçi Sınıfımızı kandırmaya, aldatmaya kalkmasın.
Onlar bu söylemleriyle, mücadele kaçkınlığı yapıp “Merhum Sakıp Sabancı”nın çocuklarını, yeğenlerini vb.lerini insafa getireceklerini düşünüyorlarsa, bunun için yalvarıyorlarsa boşuna çaba harcamasınlar. Onlar; atalarından ne gördülerse onu uyguluyorlar…
Adana’da, 80 öncesi Bossa’da, Sasa’da vd. işyerlerinde, 1980 sonrası ve günümüzde yaptıkları İşçi düşmanlıklarını, sendika düşmanlıklarını unutmadık. Unutmayacağız da.
1988 yılında BRİSA çalışanları önce 25 gün, 1990’da 109 gün greve gitmemiş miydi hakları verilmediği için?
Lastik fabrikalarındaki Grevi (ki buna Sabancı Holding’e bağlı Lassa da dahildi) kim erteletti hükümete?
Mayıs 2010’da Sabancı Holding’e bağlı Adana’daki Sasa fabrikasındaki Grevi kırmak için çalışan kimdi?
Ağustos 2013’de Sabancı Holding’e bağlı YUNSA’da, insanca talepleri kabul edilmediği için işçiler başka işyerlerindeki işçilerle birlikte Greve çıkmadılar mı?
Daha geçen yıl, yine Sabancı Holding’e bağlı Ümraniye CarrefourSA’nın İşçileri, çalıştıkları süre içinde mobbing’e uğratılmadılar mı, yazılı bildirimde bulunulmaksızın yasal tazminat haklarını ödenmeden, “Merhum Sakıp Sabancı”nın müdürleri tarafından işten atılmadılar mı bir anda?
Ve o işçiler, Tez Koop-İş Sendikası’nda örgütlü olmalarına rağmen, sendikanın sahip çıkmaması üzerine Nakliyat-İş Sendikası’nın öncülüğünde yiğitçe direnmediler mi aylarca?
12 Eylül Faşizminin baş gorili Kenan Evren’in çizerek satışa çıkardığı ilk tablosunu, 50 milyon liraya satın alan bizzat Sakıp Sabancı değil mi?
Örnekleri çoğaltmaya gerek var mı?
Bizce yok. Bizim bildiğimizi liman-İş’in sarı-gangster yöneticileri bilmez mi?
Bilirler, bilmez olurlar mı hiç?..
Ama onlarda işverenlere kaşı çıkacak önce yürek, sonra bilinç yok. Onlar sarı sendikacılardır.
Liman-İş Sendikası Genel Başkanı Önder Avcı ve Merkez Yöneticileri, yürekleri yetiyorsa, bileklerine güveniyorlarsa, İşçi Sınıfımıza ve Halkımıza güvensinler, mücadele etsinler. Örgütledikleri Teknosa İşçilerine inansınlar, güvensinler. Sınıf kavgasına tutuşsunlar. Yoksa “Merhum Sakıp Sabancı”nın ruhu da onları kurtaramaz düştükleri bataktan.
Onlar, batağın da batağıdırlar. Çünkü onlar; İşçi Sınıfının hak ve çıkarlarını koruyan, Devrimci Sendikacılığa inanan sendikacılar değil, ruhlarını ve bedenlerini İşverenlere satmış sendika bürokratlarıdırlar. Burjuvazinin İşçi Sınıfı içindeki ajanlarıdır. Başkaca bir şey değil!
Haa, onlardan başka bir şey mi bekliyordunuz, ölü gözünden yaş mı umuyordunuz denirse de; cevabımız İşçi Sınıfı içindeki mücadelemizle, kavgamızla bellidir:
Türkiye İşçi Sınıfı bizi: İşgal Grev Direnişlerin Partisi olarak bilir ve tanır. Bunu da namuslu olmak kaydıyla herkes teslim eder!
İşte Odatv’nin haberi bizde bu duygu kabarmasına neden oldu. Bunları, la palis’in hakikatlerini, yazmak zorunda kaldık bir kez daha. Umarız Teknosalı işçi kardeşlerimiz, sendikalarını ve sendikacılarını en kısa sürede tanırlar ve kendi sınıf içgüdüleriyle doğru devrimci önderlikle buluşurlar.
Biz İşçi Sınıfı Devrimcileri; Sabancı’da da, Koç’ta da, Eczacıbaşı’nda da, Boyner’de de kısacası tüm işverenlerin işyerlerinde İşçi Sınıfımızı sınıf bilinciyle donatacağız, örgütleyeceğiz. Ve bu zalim Parababaları düzenini yerle bir edeceğiz. Onların sınıf egemenliklerine son vereceğiz. İnsanın insanı ezmesinin en temel nedenlerinden olan artıdeğer sömürüsünü, sosyal eşitsizlikleri, ayrıcalıkları ortadan kaldıracağız.
Ve Liman-İş Sendikası yöneticileri gibi işveren ajanlarını da, işverenleri de Tarihin çöplüğüne fırlatıp atacağız.
Ve bir büyük aile, sosyalist bir aile olarak eşit, özgür, kardeşçe bir arada yaşayacağız kendi iktidarımızda…