ABD Emperyalistleri satar. Hiç acımadan, hiç düşünmeden satar…
Bilmem sizin de dikkatinizi çekti mi?
PKK ve PYD önderleri, AKP’giller’in Afrin saldırısı öncesi ve sonrası yaptıkları açıklamalarda, Rusya’yı açıkça, ad vererek “ihanet etmekle” suçladılar.
Suriye’deki Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) Genel Komutanı Sipan Hemo, YPG’nin resmi internet sitesinde 22 Ocak günü yayımlanan röportajında şunları söyledi:
“YPG: Rusya Kürtlere ihanet etti, açık şekilde bizi sattı
Sipan Hemo “(…) Rus güçlerinin iki yıldır Afrin’de olduklarını ve kendilerine sürekli olarak “Kürtlersiz bir çözüm mümkün değil” dediklerini kaydetti ve şöyle sürdürdü:
“Rusya ile bazı anlaşmalarımız vardı. Ama Rusya bir gecede bu anlaşmaları yok sayarak bize ihanet etti. Açık şekilde bizi sattı (…) Rusya tüccar bir ülkedir. Anlaşılan Türk devleti ile bazı anlaşmalar yapmışlar.” (http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42773971)
PKK Önderlerinden Murat Karayılan da bu konuda daha usturuplu bir biçimde şunları söyledi:
Rusya “(…) “Suriye’de bazı şeyleri oluşturmak için çabalıyor ve biz buna anlam veriyoruz, olumlu görüyoruz. (…) Şu an Kürtlerin dostluğunu kazanmaya çalışan Rusya, gerçekten bunu istiyorsa Türk devletinin müdahalesine izin vermemeli. Tekrar ediyorum; Efrîn’e yapılacak herhangi bir saldırı, Türk devletinin yanı sıra Rusya’nın saldırısı anlamına gelecektir. Kürt halkı ve tüm dünya, böyle algılayacaktır.”
“Karayılan, Efrin semalarında Türk keşif uçakları dolaşmasının Rusya tarafından zemin oluşturmak için keşif izni verildiğinin göstergesi olduğunu belirtti. Karayılan Suriye’yi yeniden inşa edeceğini, halklar kongresini toplayacağını iddia eden Rusya’nın Türkiye’nin müdahalesine izin vermemesini umduklarını söyledi.” (http://www.nerinaazad.info/tr/news/actual/pkk/karayilandan-efrin-aciklamasi)
Rusya için bunları söylüyorlar ama iş ABD’ye gelince susuyorlar. Hiç o konuya girmiyorlar. PKK Önderlerinden Murat Karayılan, Sterk TV’de yayımlanan bir röportajında, “büyük güçler” diyor. Başka bir şey demiyor.
PYD-YPG önderleri de hakeza aynı tutumu takınıyorlar.
Bu neyi gösteriyor?
PKK önderliğinin ABD’yle işbirliği yapmaya devam etme isteğini, kararlılığını. Eleştiri yaparak, ABD’yle aralarını açmak istemiyorlar. Sahadaki ortaklıkları bozulmasın istiyorlar açıkça.
ABD kendilerine bir devlet versin, istiyorlar. O yüzden de Trump Başkan seçildiğinde onu bizzat kutluyorlar ve ondan dünya, ABD Halkı ve kendileri için demokrasi istiyorlardı. İnsanlığın yararına işler yapacaklarına inandıklarını söylüyorlardı açıkça. PKK liderlerinden Cemil Bayık, özetçe şunları söylemişti mesajında:
“Cemil Bayık, Trump’ı tebrik etti: ABD’nin Kürtleri de göz önünde bulunduracağını umuyoruz”, dedi.
“Cemil Bayık, ABD’nin yeni başkanı seçilen Donald Trump’ı tebrik ederek Trump’ın kendi halkının ve insanlığın çıkarına politikalar geliştireceğini umduklarını, ABD politikalarının Kürdistan da dahil olmak üzere tüm dünyayı etkilediğini belirtti.
“(…)
“ABD’nin Ortadoğu politikalarında Kürtleri de göz önünde bulundurmasını umuyoruz. ABD’nin Kürtlere karşı adaletsizliği, vahşeti ve soykırımcı politikaları ve Kürtlerin bu saldırganlığa karşı mücadelesini göreceğine inanıyorum” dedi.” (http://www.abcgazetesi.com/cemil-bayik-trumpi-tebrik-etti-abdnin-kurtleri-de-goz-o-nunde-bulunduracagini-umuyoruz-36039h.htm)
Allah için ABD de bu yönde davrandı. PYD’yi “sahadaki ortakları” “müttefikleri” olarak adlandırıp, onlara her türlü askeri ve siyasi desteği sağladı, Suriye’de. Binlerce TIR ve uçak dolusu silah gönderdi. Askeri üsler kurdu onların bölgesinde ve hem Suriye yönetimine hem de Türkiye ve Irak’a karşı her türlü koruyup kollama işini başarıyla yerine getirdi. Özellikle Kobani’de aktif askeri destek sağladı. “Ulusalararası Koalisyon Güçleri”nin uçakları, her zor anlarında yardımcıları oldu. ABD askerleri ve PYD askerleri birlikte çalıştılar, çalışmaya da devam ediyorlar. ABD, PYD’lileri, SDG adıyla örgütledi ve onlara askeri eğitimler verdi. “Kuzey Suriye Ordusu” adı altında ordularını kurdurdu.
İşte ABD bu süreçte de aynı tutumunu sürdürdü. PYD’yle işbirliğinin (onlar SDG de diyorlar), daha da güçlenerek süreceğini söyledi açıkça. Tayyipgiller’in, “Menbiç’e de yürüyeceğiz” efelenmeleri karşısında açıkça, netçe tavır aldı. 1 Şubat tarihinde yaptıkları açıklamada şöyle söylediler:
“ABD’den YPG açıklaması: Desteğe devam edeceğiz
“ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı General Joseph Votel, Suriye ve Irak’a ziyaretinin ardından bölgeden bir grup gazetecinin sorularını telekonferansla yanıtladı.
“Gazete Habertürk’ten Nalan Koçak’ın haberine göre, Votel YPG’ye ilişkin şöyle konuştu:
“DEAŞ’la mücadelede ortaklarımızın gösterdiği inanılmaz fedakârlığın altını çizmeliyiz. Irak ordusundan ve SDG’den binlerce kişi önemli şehirleri özgürleştirirken ya öldü ya yaralandı. Birkaç gün önce Rakka’daydım ve şiddetin boyutunu ilk elden gördüm. Bu çabanın çoğunu sahadaki ortaklarımız gösterdi ve kanlarını döktü. Hepimiz, küresel toplum onlara minnettar olmalı.”
“Votel’e Türkiye’nin Afrin’deki operasyonuna rağmen Suriye’de YPG’yle işbirliğinin sürüp sürmeyeceği soruldu. Votel, çok net bir şekilde “Evet” yanıtını verdi: “Onlar DEAŞ’la mücadeleyi sürdürdükçe ve bölgede istikrarı sağladıkça biz de onlara desteğe devam edeceğiz. Bu hükümetimizin politikası. Türkiye’nin sınırıyla ilgili haklı endişelerini anlıyoruz. Türkiye’yle bu konuda birlikte çalışmak bizim için önemli. Türkiye DEAŞ’la mücadelede çok önemli bir ortağımız oldu ve tabii ki NATO müttefikimiz. DEAŞ’ın kalıcı olarak yenilmesi de bir diğer önemli amacımız. Bunu yapmak için sahadaki ortağımızsa SDG. Kanımızca DEAŞ’a karşı şimdiye kadarki en etkili güç onlar oldu.” (http://www.abcgazetesi.com/abdden-ypg-aciklamasi-destege-devam-edecegiz-77321h.htm)
Aynı içerikte bir açıklamayı da bir başka yetkili şöyle dile getirdi:
“Türkiye’nin terör örgütü ilan ettiği YPG’ye ABD böyle seslendi: Ortağımız
“(…)
“Irak’taki en üst düzey Amerikalı komutan Korgeneral Paul Funk, Irak-Suriye sınırındaki Kaim kasabasını ziyareti sırasında Türkiye’nin Afrin harekâtına ilişkin açıklamalarda bulundu. Funk, Afrin’deki çatışmanın Suriye’nin diğer bölgelerinde IŞİD üzerindeki baskıyı ortadan kaldırabileceğini kaydetti.
“Amerika’nın Sesi’nin haberine göre Amerikalı komutan Funk, YPG’yi kastederek ”Ortağımızın dikkatinin dağılmasını istemem, bu, Suriye tarafında IŞİD’e karşı devam eden bir savaş” dedi.” Odatv.com” (https://odatv.com/ortagimiz-0102181200.html)
Yani ABD, “ortak”larından asla vazgeçmiyor. Onu korumaya ve kollamaya devam ediyor. Ve bundan her iki taraf da memnun…
Çünkü, ABD bu sayede Irak ve Suriye topraklarını kontrol ediyor, edebiliyor. Bu güç sayesinde, kendi Conilerinin hayatı tehlikeye girmiyor. Onlar için savaşanlar ve ölenler var nasılsa. O yüzden de PYD-SDG’yi burada savunuyorlar. Tümden satmıyorlar, çıkarları şu anda öyle gerektirdiği için.
Henüz Suriye’den umudu kesmiş değiller. Bu kanalla BOP’un Suriye ayağını hayata geçiriyorlar çünkü.
Ancak ABD, Afrin konusunda bu tutumunu sürdürmedi/sürdüremedi. Mızrak çuvala sığmadı Afrin’de. O da açıkça ve netçe sattı ortaklarını.
AA muhabiri Kasım İleri’ye konuşan ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) sözcülerinden Binbaşı Adrian Rankine Galloway, 16 Ocak günü şunları söyledi:
“(…) Afrin’de bulunan PYD unsurlarına ilişkin, “Onları IŞİD’le mücadele operasyonlarımızın parçası olarak kabul etmiyoruz. Onları desteklemiyoruz ve onlarla hiçbir işimiz yok’’ dedi.
“(…)
“ABD’nin Afrin’de verdiği bir destek veya eğitim olmadığına işaret eden Binbaşı Galloway, “Demokratik Suriye Güçleri (DSG) alanlarının dışındaki unsurlar, bizden herhangi bir eğitim-tavsiye-destek almıyor. Desteklediğimiz gruplar özellikle IŞİD karşıtı operasyonlara katılan gruplardır” vurgusu yaptı.” (http://www.abcgazetesi.com/pentagon-afrindeki-pyd-isidle-mucadelenin-unsuru-degil-75353h.htm)
ABD, Afrin operasyonu öncesi de, 21 Ocak günü de, aynen şunları söylemişti:
‘Afrin, operasyon alanımız değil’
“(…)
“ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel, Ortadoğu’da görev bölgeleri arasında seyahat ederken uçakta basın mensuplarına Afrin operasyonu hakkında kısa bir açıklama yaptı.
“Sputnik’te yer alan habere göre Votel, “Afrin’in kendileri için bir operasyon alanı olmadığını” ve “Türkiye’nin Afrin’e düzenlediği operasyon konusunda kendilerine bilgi verdiğini” söyledi.
“(…)
“Votel, Türkiye’nin niyetini bilmediğini ancak söz konusu Afrin operasyonunun IŞİD’le mücadeleye yapacağı etki konusunda endişe ettiklerini dile getirerek, “IŞİD ile Suriye’deki mücadele devam ediyor. Halen bu konu üzerine oldukça odaklanmış durumdayız ve onların kontrol ettiği yerleri geri almak için ortaklarımızla çalışmaya devam ediyoruz” değerlendirmesini yaptı.” (http://www.abcgazetesi.com/afrin-operasyon-alanimiz-degil-75890h.htm)
Yine bir başka ABD yetkilisi benzer bir açıklamada şöyle söyledi:
“ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Ryan Dillon, bugünkü basın toplantısında Türkiye’nin muhtemel Afrin harekâtına adeta yeşil ışık yaktı. (…)
“Haberi duyuran gazeteci Wladimir van Wilgenburg, sorduğu soruya Dillon’un, ”Afrin, koalisyonun operasyon alanı içerisinde değil” yanıtını verdiğini belirtti.” (http://www.abcgazetesi.com/erdoganin-efelenme-oyunu-abd-afrin-operasyonunu-destekliyor-75381h.htm)
Yani, Rusya’dan önce ABD, Afrin’de Türkiye’ye karışmayacağını söylemişti. Rusya tutumunu sonradan, sözlü değil fiili olarak duyurmuş oldu. Ama buna rağmen PKK-PYD, Rusya’yı “Kürt Halkına ihanet”le suçlarken, ABD’ye tık demedi, demiyor.
Rusya konusunda aldandık, diyor. Rusya bizi aldattı, diyor. Ama ABD için böyle bir belirlemede bulunmuyor.
Niye?
Yukarıda söylediğimiz nedenden: ABD bize bir Kürt Devleti kuruversin. Bu konuda bize yardım etsin, önümüzü açsın, destek versin. Bizi korusun, kollasın Türkiye, Suriye ve İran’ın saldırılarından, diyorlar.
Peki PKK-PYD, kendi ifadesiyle neden “aldan”dı?
Ya da daha genel anlamda sorarsak önderler, örgütler niye yanılırlar?
Gerçek önder olmadıkları için. Gerçek örgüt olmadıkları için. Halklarının hak ve çıkarlarını kendi güçleriyle koruyamadıkları için, başkasından medet umdukları için. Bir zamanlar savundukları ideolojiye ihanet ettikleri için.
Marksizm-Leninizm Bilimi, önderlik için; önceden gören ve doğru görendir, der.
Gerçek bir önder ve önderlik için bu iki nitelik olmazsa olmazdır toplumsal olayları, süreçleri anlayabilmek, kavrayabilmek, çözümleyebilmek ve yönetebilmek için.
Eğer bu niteliklere sahip değilseniz, önce anı kavramakta yetersiz kalırsınız sonra da gelişen süreçleri. Bu da önderlik ettiğiniz kesimler başta olmak üzere, tüm toplumu etkiler.
Bir başka deyişle, yanılmamak ve taraftarlarınızı ve kitleleri, toplumu yanıltmamak esastır gerçek bir önderlik için.
Eğer bu niteliklere sahipseniz, taraftarlarınızı ve kitleleri doğru yönde ilerletirsiniz ve sonuca ulaşırsınız, er ya da geç.
Bunun zıddı da; kılavuzu karga olanın burnu b.ktan çıkmaz, deyişidir. Halkımız böyle ifade eder.
Doğru mudur?
Sonuna kadar doğrudur.
İşte PKK-PYD önderliğinin durumu bu kapsam içindedir.
PKK önderliği, Marksist-Leninist geçiniyordu bir zamanlar. Onu savunduklarını söylüyorlardı. Ancak, 1991 yılında Sosyalist Kamp’ın acılı bir çöküşle yıkılmasından sonra bu hatlarını terk ettiler. Bunu da açıkça söylediler. Programlarını, bayraklarını değiştirdiler. ABD’ye dümen kırdılar. ABD’ye eklemlendiler ve yukarıda da aktardığımız gibi artık ondan umut bekliyorlar. Yani kaderlerini, geleceklerini ABD’nin insafına terk ettiler.
Ha, yine de, zaman zaman da olsa, bu hattı savunduklarını söyleyerek, bizim “Sevrci Soytarı Sahte Sol” dediğimiz zavallı kesimleri de bu argümanla peşlerine takabiliyorlar hâlâ… Ama bu sadece söylemde artık.
Gerçeklikte, fiiliyatta, hayatta ABD’nin çıkarlarının savunucularıdırlar. Aynı bayrak altında savaşıyorlar ve bundan hiç rahatsız değiller. Aksine bundan memnunlar ne yazık ki.
Antiemperyalist bir hareket için asla ve asla kabul edilemeyecek işler bunlar. Ama artık PKK Önderliğini ve PYD-YPG önderliğini bunlar hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Onlar realpolitikerlik yapıyorlar. Günü kurtarmaya bakıyorlar.
Ama aldanıyorlar. Umut bekledikleri ABD, Afrin’de sattı anında. Barzani’yi, Barzanistan’ı sattı daha dün. Geçmişte hangi işbirlikçilerini satmadı ki…
Satar ABD. Hem de gözünü kırpmadan satar. Yeter ki çıkarları öyle gerektirsin. Hiç acımaz. Hiç üzüntü duymaz. Kılı bile kıpırdamaz, çıkarı öyle gerektirirse. Ama ne yazık ki olan, bu tür Amerikancı Hareketlerin peşine takılmış halk kitlelerine olur. Onlar acılar çekerler. Onlar ölürler. Onlar yerlerinden yurtlarından olurlar.
Ve yine dikkat edersek, PKK ve PYD-YPG-SDG, AB’ye de tık demiyorlar. Onlara ilişkin de en ufak, en küçük bir eleştiri bile yapmıyorlar. Çünkü onlarla da aynı ilişkiler içindeler. Onlardan da umut bekliyorlar.
Yani PKK-PYD-YPG-SDG, ne derseniz deyin, hangi adla adlandırırsanız adlandırın, artık o yolun, ABD-AB Emperyalistlerinin çıkar arabalarının beygirleri konumundalar.
Ne zamana kadar?..
Halklar, başta Kürt Halkı, bu gerçekliği görünceye kadar. Bu politikalar sonucu da bu süre çok uzun olmayacaktır. Bundan da eminiz…