Site rengi

Tasarım

Açildum Açildum Açilamadum Yarum Açilamadum

01.02.2025
288
A+
A-

Hüseyin Ali

Türkiye folklorik açıdan dünyanın en zengin ülkesi. Binbir medeniyet bu topraklardan geçmiş. Hepsi bir şeyler bırakmış. Bin yıllar içinde bu folklorik zenginlik doğmuş.

Bu zenginliklerimiz türkülerimize de yansır. Türkülerimizde her coğrafi bölgenin kendine özgü bir zenginliği vardır.

Bir Karadeniz türkümüzde şöyle denir:

Açildum açildum açilamadum

Terazi ufak idi tartilamadum…

Malum bir açılım dönemi daha başlatıldı. (Başlatanlar, önceki “Açılım Süreci” fiyaskoyla sonuçlandığından, utanıp “açılım” diyemeseler de…) Başlatıldı diyoruz, çünkü başlatan ortalıkta görünmüyor. Sadece taşeronlar ortada.

Başlatan belli aslında: “İyi saatte olsunlar”… Yani, CIA, yani Amerikan Emperyalizmi! Olayların akışı bunu gösteriyor.

Amerikan Emperyalizmi, 1950’den beri iktidarları parmağında oynatıyor, son 20-25 yıldan beri bunun yanı sıra muhalefetin de ipleri tümüyle elinde.

Oyun yakın dönemde nasıl başladı?

Özgür Özel, en hafif deyimiyle, basiretsizi, 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerde, partisi birinci parti olarak seçim zaferi kazanmasına rağmen, seçim bayrağı açarak Tayyip’i silkeleyecek yerde, hemen Mayıs başında Kaçak Saray’a koşup “normalleşme”  diyerek Tayyip’in elini öpmeye gitti.

ÖÖ, Namık Tan ile birlikte Tayyip’in elini öpmeye gittiğinde.

Bu görüşmede ÖÖ’nün yanında kim vardı?

Namık Tan adlı Türkiye’nin eski Tel Aviv ve Washington Büyükelçisi, sınangılı Amerikan Uşağı. Bu durum ÖÖ’yü kimin yönlendirdiğini kanıtlamaya yeter artar!

Aradan 5 ay geçti, Kaçak Saray’ın baş destekçisi Bahçeli, Meclis açılışında DEM Parti sıralarına giderek, kendi deyişiyle “demlendi”. Arkasından da Apo’yu Meclis’te konuşmaya davet etti. Bir uçtan öbür uca…

Bahçeli’yi bu yola sokan da tabiî ki Amerikan Emperyalizmidir. Bahçeli zaten CIA ajanıdır. Kontrgerilla elemanıdır. Hatta MİT ajanıdır. Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş bunun belgesini elden ele dolaştırmıştır. MİT dedikleri de CIA’dan ayrı değildir.

Daha ne olsun?

Üstelik durup dururken 3 Kasım 2002’de seçim çağrısı yaparak AKP’yi iktidara getirdi. O zaman da Bahçeli’nin kulağına iyi saatte olsunlar fısıldamıştı. Aslında Bahçeli, 1999’da kurulmuş Ecevit Hükümeti’nde Başbakan Yardımcısı idi. Üstelik acı IMF reçeteleri uygulanmıştı ve ekonomik bunalımdan geçici de olsa çıkılıyordu.

Eski MHP’li Namık Kemal Zeybek, Bahçeli’yi en iyi tanıyanlardan ve o dönemin şahitlerinden. Bahçeli’nin durup dururken anlaşılamayan seçim çağrısının nasıl geliştiğini şöyle aktarıyor:

“Devlet Bahçeli’nin siyasi dirliğinde açıklanamamış, kendisinin dahi açıklamadığı, kimsenin bilmediği ani kararları var. Onlardan birisi, AKP’yi iktidara getiren 3 Kasım 2002’deki seçim çağrısı mesela. Ortada seçim gündemi yoktu.

“2002’de Bahçeli’ye bir telefon geldi, konuştuktan sonra yüzü sapsarıydı, 5 dakika sonra kürsüye çıkıp erken seçim çağrısı yaptı. Türkiye krizden çıkmak üzereyken,  tam çukurdayken ‘seçim var’ dedi. Biraz bekleseydi, 1,5 yıl sonra rahatlama döneminde seçim olurdu. Ecevit yalvardı. ‘İntihar ediyoruz’ dedi.” (Halk TV Youtube Kanalı).

Öyle bir dönemde erken seçim çağrısının neden yapıldığı anlaşılamadı. Ama sonrasında görülüyor ki, AKP’yi iktidara taşımak içinmiş.

AKP’yi iktidara taşımak isteyenler kimdi?

Tabiî ki onu kuranlar, yani emperyalizm.

Bahçeli’nin MHP Başkanlık koltuğuna oturması bile şaibelidir. Türkeş, Nisan 1997’de öldüğünde MHP yönetimi bocaladı. 18 Mayıs 1997’de yapılan genel kurulda başkan adayları arasında Türkeş’in oğlu Tuğrul, Bahçeli, Ramiz Ongun, Enis Öksüz, Muharrem Semsek ve İbrahim Çiftçi (Savcı Doğan Öz’ü katleden Kontrgerilla mensubu) vardı. İlk tur seçimde Tuğrul Türkeş 412, Bahçeli 359, Ramiz Ongun 231, Enis Öksüz 104, Muharrem Semsek 80, İbrahim Çiftçi 13 oy almıştı. Sonrasında Tuğrul Türkeş dışındaki tüm adaylar Bahçeli lehine adaylıktan çekildi, kavga çıktı, genel kurul ertelendi. 6 Temmuz 1997’deki yeni genel kurulda da Bahçeli malı götürdü. İlk seçimde adayların Bahçeli lehine çekilmelerinde de iyi saatte olsunlar (ABD Emperyalizmi) bir şekilde devreye girmişti. Bahçeli böylesine karanlık biridir.

Sonuç olarak Bahçeli, CIA tarafından MHP’nin başına getirilmiş sınangılı CIA ajanıdır, ABD Emperyalizmi ne derse onu yapar. Dolayısıyla bugünkü ikinci açılım süreci de böyle değerlendirilmelidir.

Tabiî zamanlama önemli… Şöyle: Bahçeli “Umut Hakkı” diyerek (her ne anlama geliyorsa – H. A.), “Apo gelsin Mecliste DEM Grubu’nda konuşsun, silahların bırakılacağını söylesin”, dediğinde tarih 22 Ekim 2024. (ÖÖ de aynı gün el yükselteceğini söyledi malum. Sanki poker masasında! Sonrasında da koştur koştur Selahattin’i ziyarete gitti.) Aradan bir ay geçti geçmedi, İdlib’de Tayyip Diktatörlüğü tarafından ABD’nin emriyle beslenip eğitilip donatılan, palazlandırılan dinci teröristler Halep’e saldırdılar (27 Kasım 2024).

Bu olayları koordine eden hep ABD Emperyalizmiydi. Kesin… Çünkü Suriye’de Esad’ın artık tükenmiş olduğunu tespit ettiler, Esad’ın bazı subaylarını satın aldılar, belki Ukrayna Savaşı ile yıpranmış Putin yönetimi ile de “kazan kazan” diyerek anlaştılar; dinci yobazlar zaten eğitilip donatılmış, ağır silahlarla güçlendirilmişlerdi. İsrail ise Hizbullah’ın gücünü kırmıştı. Bu ortamda iyi saatte olsunlar Tayyip’in ve Bahçeli’nin kulağına fısıldadılar. Böylece ikinci açılım süreci başlatıldı. Taşeronluğu Bahçeli üstlendi, önce el sıkışma, arkasında Apo’ya davet gibi…

Arkasından DEM’liler gökte ararken yerde buldukları bu fırsata “mal bulmuş Mağribi” gibi saldırdılar. Liboş Sırrı Süreyya Soytarısı ile Cumhuriyet düşmanı Pervin Buldan (2022’de Cumhuriyet için “100 yıllık yıkım süreci” ifadesini kullanmıştı) sevinçten ayakları kıçlarına vururcasına İmralı’ya koşuşturdular.

SSS, Pervin Buldan ve Ahmet Türk ile birlikte ciddi pozlarda.

Sırrı Süreyya’ya ağır bir etiket yapıştırdık. Evet, soytarıdır, sonuçta saray şenlendiricisidir (Kaçak Saray şenlendiricisi de diyebiliriz, sonuçta yaptığı budur). Meclis’te saray soytarılığı yapmaktadır çünkü. Bu yüzden Sırrı Süreyya Soytarısı için SSS kısaltmasını kullanacağız. Bir iki kanıtla belirtelim.

Cumhuriyetin 89. Yıldönümünde Habertürk’te “Enine Boyuna” adlı programa katılır SSS ve şunlar dökülür ağzından:

“Cumhuriyet ne?

“Sonuçta bir insan icadı. Lazımsa kullanırız. Lazım değilse daha iyisi neyse onu kullanırız.

“Cumhuriyet ne?

“İlan Edildiği gün şartlarıyla zorunluluklar ve imkânların buluştuğu noktanın adıdır Cumhuriyet… Şimdi zorunluluklar… Burası çok önemli! O günün zorunlulukları ve imkânlar zemininde oluşturulmuş bileşkenin adıdır Cumhuriyet… Bugünkü temel yanılgı bu toprakların çok duçar olduğu bir şey, zorunluluklarımızı iman haline getirmek. Birincisi bu. Zorunluluklarımızı iman haline getirmekte bizim üzerimize yok.

“İkincisi ise Cumhuriyetperver olmak bir erdem değil, bence bir tembelliktir. En şefkatli kelimeleri kullanmaya çalışıyorum. Çünkü biz kavramının içini kelepçeyle sıkmış sıkmış son kertesine kadar dışında bırakılan kesimlerin rövanşı diyoruz ya, mesela bundan daha makul bir şey olur mu? Senin bu kadar hayran olduğun Cumhuriyetinin eşit yurttaşları olur kardeşim. Bunun en temel manifestosu budur. Bu Cumhuriyetin izafe edildiği, bunun temsilcileri, Cumhuriyetin özde yurttaşları ve sözde yurttaşları diye tasnif ediyorlardı çok değil 1 sene önce… Aynı bayrağı hükümet devraldı. O da özde yurttaş sözde yurttaş diyor. Bunun neresi Cumhuriyet? Alın tepe tepe kullanın.

“Biz bundan hiçbir hayır ve bereket görmemişiz ki. Neyini buna borçlu olacakmışız, ben hiçbir şeyi Cumhuriyet’e borçlu değilim. Ben burada ne zaman konuştuysam bedel ödemişim. 50 yaşına gelmişim ne zaman konuşmuşsam konuşsalar sürgünler, hapisler, ölümler… Eeee ben bu Cumhuriyet’in neyinden hayır görmüşüm?” (https://www.ensonhaber.com/gundem/onder-alin-cumhuriyeti-tepe-tepe-kullanin-2012-10-30)

Tüm liboş tayfası gibi SSS de özetle “Cumhuriyet’in ne hayrını gördük?” diyerek Cumhuriyet düşmanlığı yapıyor. Normal… Ama daha da vahimi var. Hele bir de daha yeni Aralık 2024’te T24’te yazdıklarına bakın:

“Geleneksel İslam Hukuku suçları Allah’a ve insana karşı işlenmiş suçlar olarak ikiye ayırır. Birincisinde af, indirim, kısas/tazminat yoktur ve cezası yaşamsaldır çoğunlukla ve ‘had’ denir. Ḥudūd çoğul hâlidir ve had hudūd aşmak ya da bilmemek buradan gelir.

“Benim yandığım şudur: Bu ülkenin yenisi kurulurken şöyle olmuş: Allah, her alandan haşa silinirken, devlet kendisini Allah’ın yerine koymuş ve kendisine karşı işlenen suçlar için kendisini Allah ile bir tutup had çizmiştir. İşte bu çizgi, yani devletin çizgisi, İslam hukukundakinin aksine, önceden görülebilir, bilinebilir bir şey değildir. İşte kendi haddini bilemeyen devletimizin, haddini/çizgisini aştığını fark etmenin tek yolu da haddi aşmaktır. Aşmadan önce çizilmiş somut hiçbir uyarı ya da tarif yoktur. Bir şey yapıp aşarsınız ve aştığınızı devlet size bir daha asla unutamayacağınız bir şekilde hatırlatır.” (https://t24.com.tr/yazarlar/sirri-sureyya-onder/yazi-tura-bu-topragin-butun-evlatlari-birbirini-gozunden-sevmeye-baslayacak,47790).

Bozuk cümlelerle anlaşılmaz kılınan bazı bölümleri bir tarafa bırakalım. SSS T24’te, güya bu sanat yazısında, Cumhuriyet düşmanlığını pekiştirmekle kalmıyor, dinci propaganda yapıyor. Ama Tayyip’in CHP’li belediyeleri tehdit ederkenki ifadesiyle aktarırsak turpun büyüğü heybede! Feto’nun gazetesi Zaman’da 2011’de yapılan bir söyleşi içeriği, Nurcuların sitesi “Risale Haber”de şöyle aktarılıyor:

“İstanbul Bağımsız Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Bediüzzaman’ı hayatının çok önemli bir yerine koyduğunu, Risale-i Nuru okumaya devam ettiğini ifade ederek, ‘Risale-i Nurların en önemli yanı imanın ihyasıdır’ dedi.

“Zaman’dan Bünyamin Köseli’ye konuşan Önder’in konu ile ilgili cevapları şöyle:

“Dayınız Adıyaman’da Risale-i Nur okuyan bir avuç insandan biriymiş. Dayınızla ilgili neler var anılarınızda?

“O zamanlar üzerlerinde büyük bir polis baskısı vardı. 15-20 kişilerdi ve her gün bir eve toplanıp birlikte kitap okurlardı. Ben de o dönem bu toplantılara katıldım. 13 yaşıma kadar Risale-i Nur kitaplarını okudum.

“Hâlâ devam ediyor musunuz Risale-i Nur okumaya?

“Evet. Kitaplığımın en üstünde durur külliyatım. Ben defalarca farklı gözlerle bakmaya çalıştım Risale-i Nur’lara. Bediüzzaman’ı hayatımın çok önemli bir yerine koydum. Hayatının bütün dönemlerinde zulme uğramış bir insan. Bediüzzaman’ı sadece Kürt kimliğiyle okuyanlar hataya düşerler. O, Kürt milliyetçiliği yapmamıştır. Nurların en önemli yanı imanın ihyasıdır.

“Bugünden bakıldığında Bediüzzaman’ın yıllar önce sunduğu ve Kürt-Türk kardeşliğini imar edecek fikirleri ne anlam ifade ediyor?

“Devlet bu treni kaç defa kaçırmıştır maalesef. Halkına baskı uygulamış, ona git, buna gitme, şunu yap, bunu yapma diyerek halkı yönlendirmeye çalışmıştır. Bugün çözüm için Bediüzzaman, bir aydın, bir öncü olarak kabul edilebilir. Çok geç değil. Kaynak: Bediüzzaman Kürt sorununa çözümde öncü olarak kabul edilebilir. Çok geç değil.” (https://www.risalehaber.com/bediuzzaman-kurt-sorununa-cozumde-oncu-115464h.htm)

Görüldüğü gibi, Kürt Sorunu’na çözüm olarak Ortaçağcı Saidi Nursi’yi kılavuz gösteriyor.

Bu soytarıya yeterince yer ayırdık. Gelinen noktaya bakalım.

Meclis’teki Amerikancı partiler, “Kürt Sorunu”nu emperyalist yolla çözme yarışına girdiler. Bu arada Tayyip Diktatörlüğü birkaç kuş vuracak görünüyor:

Birincisi, seçim başarısı (böyle muhalefetle AKP’ye seçim başarısının gelmemesi şaşırtır).

İkincisi, bununla bağıntılı olarak Anayasa değişikliği ve Tayyip’in (ve tabiî Bahçeli’nin) koltuklarını koruması.

Üçüncüsü ama en önemlisi Kürt Sorununa emperyalist “çözüm”! Yani BOP.

Malum, Tayyip bu projenin Eşbaşkanı! Hele bir de Tayyip’e halifelik geliverirse “dadından yinmez”!

Emperyalizm nerede bir Ulusal sorunu çözmüş ki burada çözsün?

1990’ların başından beri Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da, Afganistan’dan Fas’a kadar olan geniş coğrafyada milyonlarca insanın katliamına yol açtı. Burada da “çözüm” diyerek dayatacakları kan ve gözyaşı olacak. Sayıları 15 milyona varan işgalci ülkemize boşuna sokulmadı. Dinci çeteler Suriye’de ve Ortadoğu’da boşuna silahlandırılmadı. Tayyip Diktatörlüğünü Türkiye’nin başına boşuna oturtmadı. İslamcı çeteler taşeron olarak kullanılıyor.

Başka bir taşeron ise Amerikancı Kürt hareketi. Murat Karayılan’ın deyişiyle Amerikan Emperyalizminin “kara gücü” PKK/PYD/YPG, Suriye’nin kuzeyinde fiili devlet yapısında.

Emperyalist strateji açık. Binbaşı Noel’in 100 yıl önceki haritası uygulamaya konulacak. Zaten Barzani devletçiği hazır bekliyor.

İngiliz Ajan Binbaşı Noel’in yaklaşık 100 yıl önceki Büyük Kürdistan haritası.

Şimdi Apo PKK’ye silah bırakma çağrısı yapsa ne yazar?

Suriye’de 120.000 kişilik ordusuyla, memuru ve polisiyle fiilen bir devlet var. ABD korumasında… Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan süreç, bu fiili devletin meşrulaştırılması anlamına gelecek. Sonra Barzani Kürt devletçiği ile PYD/YPG devletçiğini birleştirmek emperyalizm için kolay.

Sonrası mı?

Eğer Tayyip Diktatörlüğü sürerse Türkiye’ye de “gel bakalım” denilecek “Bağımsız Büyük Kürdistan’ı kuralım”.

Bu oyunu bozmanın ilk adımı Tayyip Diktatörlüğünü defetmektir. Bu ülkemizin önünü kısmen açar, tehlikeyi kısmen savuşturur. Sonrasında Kürt ve Türk Halkları gerçek “barışçıl” ve kalıcı çözümü eşitlik–kardeşlik temelinde çözeceklerdir. Bu mümkündür, emperyalizmi de 100 yıl önce olduğu gibi defetmek mümkündür.

Yazımızı emperyalistler ve taşeronları için başta yer verdiğimiz türküden sözlerle tamamlayalım.

Sen bu yaylalari yaylayamazsun

Derindur gölleri boylayamazsun