AKP’nin Anayasa yapması meşru değildir(*)
Av. Tacettin Çolak
Türkiye’nin Emekçi Halkı, 21 yıllık AKP iktidarı döneminde İşsizlik-Pahalılık Cehenneminde inim inim inletiliyor. Özellikle son bir yıl içinde Halkımızın alım gücü en az dört kat azalmıştır.
Bunun karşılığında ücretlerde bu oranda artış olmamıştır.
Öyle ki, İPSOS adlı bir düşünce kuruluşunun geçtiğimiz günlerde yaptığı bir araştırmada “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusuna, insanlarımızın yüzde 87’si “ekonomi” yanıtını vermiştir.
Ülkemizin bir emperyalist proje dahilinde işgal ve istila ettirildiği “göçmen” sorunu gibi hayat memat meselesi olan bir sorun bile ekonominin yanında ancak yüzde 5 oranında kalmıştır.
Yani bir avuç Parababası ve Tefeci-Bezirgân dışında kalan Halkımızın ezici çoğunluğunun geçim derdi ile boğuştuğu açıktır.
Bu geçim derdinin yanında, halkımızın en az 20 milyonu bulan kesimi bir de işsizlik kâbusu ile uğraşmaktadır.
İşte böylesi acımasız bir sömürü ve soygun düzeni içinde Erdoğan’ın yüzde 50+1 çıkışı yapması, hem gündemi değiştirmek hem de olası bir değişiklikle ömür boyu iktidarda kalmak ya da “sultan”lığını ilan etmek amaçlıdır.
Bu çıkış; şimdiye kadar kurguladığı hileli seçim sisteminin dahi kendisini kurtaramayacağını görüp işi sağlama alma girişimidir.
Oylarının hızla eridiği meydanda.
Esasen Mayıs 2023 seçimlerinde de seçilmek için yeterli oyu alabilmiş değildir. Etkisiz meclis muhalefeti sayesinde ve başta YSK olmak üzere önceden değiştirdiği seçim kurullarının yapısı ve getirdiği seçim sistemi ile “Üsküdar’ı geçmeyi” becermiştir.
Erdoğan; mevcut yüzde 50+1’in “partileri yanlış yollara sevk ettiğini, kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığını” söylüyor.
Oysa kendilerinin getirdiği ve dünyada eşi benzeri görülmemiş olan bu ucube sistemde; “Cumhur İttifakı”nı ilk kendisi oluşturmuştur. Bir diplomasızın, Anayasanın amir hükmüne rağmen Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal etmesini sağlayan da kendisidir.
Yine bu “ittifak”a her türden gerici, ortaçağı faşisti, domuz bağcı irticacıyı alarak asıl “yanlış yollara” sapan kendisidir.
O nedenle, her zaman olduğu gibi Erdoğan; halka yalan söylemekte, halkımızın aklıyla alay etmektedir.
Önerdiği değişiklikle ömür boyu iktidarda kalmanın; kendisi gittiğinde ise iktidarı kendisinin belirleyeceği veliahtına devretmeyi, böylece işlediği tüm suçlarından dolayı yargılanmaktan paçasını kurtarmayı amaçlamakta, bunun planlarını yapmaktadır.
***
Çıkartılan “yargı krizi”, Anayasa ve yüzde 50+1 tartışmalarının tamamı gündem değiştirme amaçlıdır.
Her şeyden önce Anayasa’nın 101’inci maddesinde öngörülen kriterlerden en önemlisi olan “yükseköğretim görmüş olma” koşulunu taşımayan birisi şu anda Cumhurbaşkanlığı makamını işgal etmektedir.
Dolayısıyla Anayasa’nın emredici kurallarını hiçe sayan diplomasız (gayrimeşru) birisinin yargı krizini yönetmesi ya da bu krizde kendisini “hakem” ilan etmesi abesle iştigaldir.
Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi üyelerini de, Yargıtay üyelerini de atayan kendisidir. Bazı üyelerin Meclisten seçilmiş olması bizleri yanıltmamalı. Zira Meclisteki seçim prosedürünü belirleyen ve seçimlere doğrudan müdahale eden de bizzat Erdoğan’ın kendisidir.
Bugüne kadar önemli siyasal konularda ya da açıkça Anayasa’ya aykırı yasaların denetiminde hep iktidarın istediği şekilde karar veren Anayasa Mahkemesi, bazı bireysel başvurulara ilişkin verdiği “hak ihlali” kararları AKP’giller’in işine gelmeyince bir anda şeytanlaştırılmıştır. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi de AİHM karşısında iyice itibarının yok olmasını engellemek için bu kararları vermek zorunda hissetmektedir kendini.
Normatif olarak, Anayasa’nın 153’üncü maddesine göre Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesin olduğu ve Resmî Gazetede hemen yayımlanmakla yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığı yazılıdır.
Diğer yandan, Anayasa’nın 158’inci maddesinin son fıkrasında; diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararının esas alınacağı öngörülmektedir.
Ayrıca Anayasanın 11’inci maddesinde ise; Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu yazılıdır.
Bilinçlice çıkartılan bu “yargı krizi”nde kim Anayasaya uygun davranıyor?
Hiç kimse…
Geçmişte Erdoğan; beğenmediği bir AYM kararına karşı da “bu karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” diye meydan okumuştu.
Hal böyle olunca, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm AKP’lilerin hepsi kanunsuzdur, hukuksuzdur. Kendi işlerine gelince; “yargının bağımsızlığından-tarafsızlığından” dem vururlar, işlerine gelmeyince de Anayasa, Yasa, Yargı Kararı tanımazlar, tanımıyorlar. Dahası süreç içinde keyfi bir şekilde oluşturdukları fiili durumları ellerine geçirdikleri meclis çoğunluğu sayesinde yasal çerçeveye oturtmaktan çekinmiyorlar.
12 Eylül 2010 Referandumu’ndan sonra yüksek yargıyı ele geçirdiler ve devamında yargının neredeyse tamamını AKP’nin hukuk bürolarına çevirdiler.
Türkiye’de tıpkı Nazi Almanya’sında olduğu gibi ikili devlet vardır.
Birincisi; enkaza döndürülmüş, tüm kurumları yakılmış, yıkılmış, tahrip edilmiş, Birinci Kuvayımilliye’nin zaferi üzerine inşa edilmiş olan, kısmen de olsa Laik Türkiye Cumhuriyeti;
İkincisi de kendisini hiçbir kuralla, yasa ve yargı kararı ile bağlı saymayan Tayyipgiller faşist din devletidir.
Bu nedenle yüksek yargıdan da, yerel mahkemelerden de adalet beklemek ölü güzünden yaş ummakla eş anlamlıdır.
Tam da bu noktada saygın hukukçu Sayın Kemal Gözler’e kulak vermek gerek:
“Haydut çetesinin kuralları ile hukuk kuralları arasında büyük benzerlik vardır. Hukuk kurallarının bütün özellikleri haydut çetesinin kurallarında da vardır. Bir kere haydut çetesi kuralları normatif niteliktedir. Yani bir şey emreder veya yasaklarlar. İkinci olarak bu kuralların konusu bu haydut çetesinin mensubu olan ve olmayan insanların davranışlarıdır. Üçüncü olarak, bu kurallar haydut çetesinin lideri durumunda olan kişi tarafından konulur. Yani kuralların kaynağı beşeridir. Nihayet haydut çetesi kurallarının ihlali halinde uygulanan müeyyide hukuk kuralının müeyyidesi gibi cebri niteliktedir. Yani kişinin hayatına (örneğin adam öldürme), maddi ve manevi varlığına (örneğin dövme, bacağa kurşun sıkma), özgürlüğüne (adam kaçırma), ekonomik varlığına (gasp) zarar verilmektedir.
“(…)
“Kanımızca hukuk kuralları ile haydut çetesi kuralları arasındaki fark yine uyguladıkları müeyyidede bulunmaktadır. Hukuk düzeni de çete düzeni de müeyyide olarak cebir uygulamaktadırlar. Uyguladıkları cebrin niteliği bakımından aralarında bir fark yoktur. Fark uygulanan cebrin niceliği bakımındandır. Nihai tahlilde, hukuk düzeninin cebri çete düzeninin cebrinden daha büyüktür. Hukuk düzeni, sahip olduğu polis ve ordu teşkilatı ile çete düzenlerinden daha büyük bir cebir uygulama imkanına sahiptir. Kısa vadede belki çete düzeninin uyguladığı cebir hukuk düzenin cebrinden daha şiddetli ve etkili olabilir. Hukuk düzeninin belirli bir zaman içinde çete düzeniyle baş edememiş olması mümkündür. Ama eğer hukuk düzeni, hukuk düzeni olarak kalıyorsa, çete düzeninin cebrini bertaraf etmiş demektir. Ama eğer çete düzeni, hukuk düzeninin kendisi üzerinde uyguladığı cebre karşılık verebilmiş ve hukuk düzeninin cebrini yenmiş ise, artık çete düzenini hukuk düzeni, yeterli cebri uygulamamış eski hukuk düzenini de çete düzeni olarak kabul etmek gerekir.” (Kemal Gözler, Hukuka Giriş, Birinci Baskı, Ekin Kitabevi Yayınları-Bursa, 1998, s. 60-62)
Kaldı ki, 12 Eylül Anayasası bugüne kadar tam 19 kez değiştirilmiştir. Yani günlük ihtiyaçlarına göre ve hemen hemen hepsi de Anayasayı daha da gericileştiren değişiklikleri zaten yapmışlardır.
Ancak bu Anayasa ile birlikte çıkartılan 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası, 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası gibi birçok antidemokratik yasa halen yürürlükte ve AKP iktidarı da 12 Eylül Faşizminin yadigârı bu yasaları toplumsal muhalefeti susturmanın, sindirmenin aracı olarak kullanmaktadır. En küçük bir hak arama faaliyeti, örneğin İşçi Sınıfımızın 1 Mayıs’lardaki Taksim Vatanını savunma mücadelesi 2911 sayılı yasa ile cezalandırılmaktadır.
Geçmişteki Anayasa değişikliklerinde, gizli oylama ilkesi ihlal edilmiştir. Özellikle 2017 değişikliği 2,5 milyon mühürsüz oyun geçerli saydırılarak yüzde 51,41 Evet, yüzde 48,59 Hayır oranıyla açıkça çalınmıştır. Bu hırsızlık karşısında sessiz kalan, mücadele etmek isteyen taraftarlarını “evinize dönün” diyerek etkisizleştiren Meclisteki muhalefetin ihanetine de dikkat çekiyoruz.
Hal böyle olunca; AKP’nin Anayasa yapması meşru olmadığı gibi. AKP ile yeni Anayasa yapmaya kalkanlar da gayrimeşru ilişki içine girmiş olur.
19.11.2023
(*) Bu yazı, Cumhuriyet Gazetesi’nden Sefa Uyar’ın hazırladığı “Sol Partiler Ne Diyor?” başlıklı yazı dizisi için yapılan ve 24 Kasım 2023 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan röportajın tam metnidir.
Yazı içeriği;
– Erdoğan’ın yüzde 50+1 çıkışını nasıl yorumluyorsunuz?
– Önce yargı krizi, sonra yüzde 50+1 ile yeni Anayasa tartışması başladı. AKP yeni Anayasa yapabilir mi?
– AKP ile yeni Anayasa yapılır mı?
Sorularına verilen yanıtlardır.