Site rengi

Tasarım

Barışçıl Hiçbir Gösteri Yasaklanamaz… Kitleler Pasifize Edilemez…

13.04.2025
189
A+
A-

Av. Tacettin Çolak

İmamoğlu operasyonundan sonra ülkenin dört bir yanında milyonlarca insanımız harekete geçti.  Halkımız, demokratik-barışçıl gösteri hakkını kullanmak için alanlara akın etti.

Baskı ve zorbalığı yönetim biçimi olarak benimseyen iktidar; her zaman olduğu gibi plastik mermi, cop, biber gazı, ilaçlı tazyikli su gibi yöntemlerle kitlesel eylemleri bastırma yöntemini kullanıyor. Gösterilerin bitirilişinden sonra dağılışa geçen kitlelere kontrolsüz şekilde saldırıyorlar. Evlerine giden insanların üstüne gaz sıkılması, tek başına yolda yürüyen kadınlarımıza copla vurulması, yerlerde sürükleme, dört-beş polisle enterne edilmiş insanlara tekme-tokatla saldırma, kaskla vurma gibi işkence yöntemleri görülmekte. Gözaltına alınanlara polis araçlarında, karakollarda işkence yapılmakta.

Bu saldırılar tek tek polislerin fevri davranışları diye geçiştirilemez. İktidarın en tepesinden hiyerarşik olarak alt düzey amir-memurlara yansıtılan saldırı taktiğidir bu. Haliyle, kaskında, üniformasında sicil numarası yazılı olmayan polislerin bir kısmı, biraz da ideolojik düşmanlıkla önüne gelene terör uygulamaktadır. Öyle ki, olay yerinde sivil kimi görürse saldırıya geçme güdüsüyle hareket eden polis; karşılaştığı sivil polisleri dahi yere yatırıp dövmeye başlıyor. İnsanların elindeki Türk Bayrağına tekme atan polis üniforması giydirilmiş saldırganlar görülmekte.

Öğrenciler, gazeteciler, avukatlar vb. gece yarısı ev baskınlarıyla gözaltına alınmaktalar. Emniyete müdafi görevi yapmaya giden avukatlara “terörist” muamelesi yaparak onları da gözaltına almaktalar.

Bütün bunlara ek olarak Valiler tarafından alınan ve sürekli uzatılan “toplantı ve gösteri yürüyüşü yasakları” var bir de…

Gözaltına alınan insanlarımız hakkında keyfi tutuklama kararları veriliyor. Yüklenen suçlar genelde “izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşüne silahsız katılma” şeklinde.

Bu suçlamayla tutuklama kararı verilemez olduğu halde, binlerce insan en az dört gün gözaltında tutulduktan sonra Sulh Ceza Mahkemelerine sevk edilmekte. Bu mahkemeler; AKP tarafından kurulan “sipariş mahkeme” olduklarından önüne gelene başta yurtdışı yasağı olmak üzere, tutuklama kararı, ev hapsi ve çeşitli adli kontrol hükümleri vermekteler.

Oysa Anayasanın 34’üncü maddesine göre; “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

Bir düşünce veya görüşün toplu olarak açıklanmasını ifade eden ve temel haklar kapsamında değerlendirilen Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı, uluslararası sözleşme ve belgelerde de düzenlenmiştir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin (İHEB) 20’nci maddesinin 1’inci fıkrasında, herkesin barış içinde toplanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

Yine Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi’nin 21’inci maddesinde de; “Barışçıl bir biçimde” toplanma hakkı hukuk tarafından tanınır denilmiş ve bu hakkın kullanılmasına ulusal güvenliği veya kamu güvenliğini, kamu düzenini (ordre public), sağlık veya ahlâkı veya başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma amacı taşıyan, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukuka uygun olarak getirilen sınırlamaların dışında başka hiçbir sınırlama konamayacağı hükmüne yer verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 11’inci maddesinin 1’inci fıkrasında; “Herkesin asayişi bozmayan toplantılara” katılma hakkına sahip olduğu öngörülmüştür.

Valilikler tarafından toplantı ve gösteri hakkının kullanılmasına getirilen sınırlamalar, hiçbir şekilde yukarıda belirtilen kriterlere, dolayısıyla hukuka uygun olmadığı gibi tamamen AKP iktidarına karşı gelişen toplumsal muhalefeti etkisizleştirme amaçlıdır.

AKP’giller’in despotik-faşizan uygulamalarına, başta Laiklik ilkesi olmak üzere Cumhuriyet’in kazanımlarına yönelik saldırılarına karşı 19 Mart 2025 tarihinden bu yan devam eden kitlesel gösterilerin Barışçıl olduğu tartışmasızdır.

AKP’giller, Gezi İsyanı’ndan sonra böylesine yığınsal gösteriler beklemiyordu. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde AKP iktidarının kitle desteğini kaybettiği netçe tescillendi. Ardından ekonomide uyguladıkları yıkım politikalarıyla emekçi halkın ocağını yangın yerine çevirdiler. Böylece canı yanan halkımız biraz da olsa uyanmaya başladı. AKP’nin din alıp satmasını, Allah’la adam kandırma yalanlarını önemsemez oldu.

Yapılan araştırmalara göre; halkın yüzde 73’ü gösterileri haklı ve meşru bulmakta. Yazının kaleme alındığı günde resmi rakamlara göre 1789 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 260’ı tutuklanmış, yüzlerce insanın sorgusu devam etmekteydi. Fakat ülkenin dört bir yanında her gün devam eden eylemlerde yeni yeni gözaltılar yapılmakta.

İmamoğlu operasyonu, AB-D Emperyalizminin, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’u yaşama geçirmek için kurulan AKP, MHP, PKK ittifakının önünü açma amacıyla CHP’ye yapılan bir operasyondur.

İstanbul Belediyesine çökerek, 2019’dan bu yana muslukları kapanan Ortaçağcı yılan yuvaları tarikat ve cemaatlerin önünü açmak istemekteler. Yine bu terör yöntemleriyle CHP’yi hizaya getirip, Tayyip’i ömür boyu devletin başında tutacak Anayasa değişikliğine zorlamayı hedeflediler.

Halkımız; Yüzyılın Felâketi AKP’giller’den kurtulmak amacıyla bir anda yaygın ve kitlesel bir şekilde eyleme geçti. İktidarın da muhalefetin de hesap etmediği boyutlara ulaşan protestolar, herkesi hesaplarını yeniden gözden geçirmeye sevk etti.

Dolayısıyla, muhtemelen perde arkasındaki bir anlaşmayla, eylemlerin yaygınlaştığı ve kitleselleştiği günlerde protestolar bitirildi. Varılan anlaşmanın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve CHP’ye kayyım atamama karşılığında eylemlerin sonlandırılması olduğu açık.

Çünkü İmamoğlu’na, 31 Mart öncesinde DEM’lilerle yaptıkları “Kent Uzlaşısı” dolayısıyla seçtirdikleri Meclis Üyeleri, başkan yardımcıları nedeniyle “terör örgütü ile iltisaklı olma”dan soruşturma açtıkları halde ve bu suçtan verilecek bir tutuklamayla İBB’ye kayyım atanabilecekken, mali suçlardan tutuklama verildiği gerekçesiyle bu yola gidilmemesi, bu anlaşmanın bir kanıtıdır. Zira aynı anda yürütülen birden fazla soruşturmada tek bir tutuklama kararı verilir, diye bir hukuki düzenleme yok mevzuatta.

Tam da bu yazının kaleme alındığı sırada (28 Mart 2025 saat: 13:01’de) Gazeteci Deniz Zeyrek’in bir kulis bilgisi sosyal medyaya düştü ve bizim bu tahminimiz doğrulanmış oldu.

Şöyle diyor Deniz Zeyrek:

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu 48 kişinin tutuklanmasının ardından Nefes yazarı Deniz Zeyrek’ten çok konuşulacak bir kayyum iddiası geldi.

“PLAN YAPILMIŞTI…”

“Zeyrek, İBB Başkanın İmamoğlu’nun gözaltına alınmasından tutukluluğuna karar verildiği sürece ilişkin ‘iki kayyum planının’ yapıldığını ancak süreç içerisinde bu karardan geri dönüldüğünü iddia etti.

“‘İKİ KAYYUMDAN BİRİ İBB’YE DİĞERİ CHP’YEYDİ’

‘“Çok önemli isimlerle konuşurken öğrendim’ diyen Zeyrek, ‘Birinci kayyum İstanbul Büyükşehir Belediyesi için düşünülmüş. İkinci kayyum ise CHP’ye…’ iddiasında bulundu.

“‘İŞLER TERS TEPİNCE…’

“Kayyum kararından son anda dönüldüğünü ifade eden Zeyrek, ‘Hem ekonomik hem siyasal alanda olayın ters teptiğini anlayan iktidar, muhalefetin direnişi sürdüreceğini de gördü, anladı. İş daha da kötüye gitmesin diye AK Parti’nin ileri gelenleri harekete geçti’ ifadelerini kullandı.

“‘ÖĞRENDİĞİM KADARIYLA…’

‘“AK Parti’nin ileri gelenlerinin’ ilk işlerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İstanbul Adliyesi arasındaki doğrudan iletişimin arasına girmeyi denemek olduğunu aktaran Zeyrek, ‘Kendi aralarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve CHP’ye kayyum atanması halinde sorunların daha da büyüyebileceği ihtimalini masaya yatırdılar. Öğrendiğim kadarıyla AK Parti ile CHP arasında da bir trafik gelişti. O trafik sırasında ‘İBB’ye de CHP’ye de kayyum atanmayacak’ bilgisi verildi’ kulisini paylaştı.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/kulisleri-hareketlendiren-iddia-akpnin-iki-kayyum-plani-son-anda-2313812)

Görüldüğü gibi, hukuki kararlar adliye koridorlarında değil Kaçak Saray’ın dehlizlerinde veriliyor. Deniz Zeyrek’in bu kulis bilgisi, bizim yıllardır söylediğimiz, yargının AKP’nin hukuk bürolarına dönüştürüldüğü tespitimizi bir kez daha doğrulamış oldu.

Biz bu anlaşmayı (olasılıklı olarak) sosyal medya hesaplarımızdan paylaşmıştık. İktidarı ile muhalefeti ile bunların hepsi aynı kaptan yemek yiyorlar. Perde arkasında ilişkilerini hiç kesmiyorlar. Yani alan memnun satan memnun…

Zaten bu anlaşmadan sonra CHP’lilerin eylemlere yaklaşımları hemen değişti. Polisin gözaltılarını sanki gençlerin suçuymuş gibi yansıtmaya çalışanları görmeye başladık.

Örneğin, İzmir’de Büyükşehir Belediye Başkanı; eylem alanında yaptığı konuşmada kendi korkusunu, inançsızlığını ve yüreksizliğini gizlemek için sözde gençleri düşünerek(!) “haklıyken haksız duruma düşmeyelim” çağrıları yaptı. Böylece başta gençler olmak üzere mücadele eden insanları ayrıştırmış oldu. Devam eden günlerde gençler, artık kendi başlarına eyleme geçmeye başladılar.

Diğer yandan bu CHP’liler, hâlâ Tayyip’in olmayan diplomasının (ortada dolaşanların da sahte olduğunun) peşine düşmemekte ısrarlılar.

Tayyip; “Henüz heybede duran büyük turplar ortaya dökülmedi. Heybedeki büyük turplar ortaya saçıldığında bunların, bırakın milleti, kendi yakınlarının suratlarına bakacak yüzleri dahi kalmayacak”, diye tehditler savurduğu halde bunlar hâlâ savunmadalar.

Demiyorlar ki; asıl turpun büyüğü burada: Senin diploman yok. Anayasanın 101’inci maddesindeki koşulları taşımıyorsun. Bu soruyu ısrarla soran bizden başka da kimse yok.

Sonuç olarak; halkın biriken öfkesini Maltepe Mitingi ile dağıtacak olan CHP üst yönetimi, toplumun tüm kesimlerinden aldığı desteği boşa çıkartmış oldu. Yüzyılın Felaketinden kurtulma mücadelesinde kitleleri yalnız bıraktı.

Fakat Gezi İsyanı’ndan bu yana yaşanan birçok toplumsal travmaya rağmen, son olarak 31 Mart yerel seçimlerindeki kazanımlar heba edilip “normalleşme, yumuşama” teraneleriyle AKP’giller’e nefes aldırılmasına rağmen, 19 Mart’ta başlayan AKP karşıtı eylemlerin boyutu, İmamoğlu operasyonunun çok üstünde talepler içermektedir.

Çeyrek yüzyıla yakındır ülkenin başına bela edilen AKP iktidarında doğmuş-büyümüş gençliğin kitlesel tepki ve eylemde ısrarlı oluşlarını görmemiz gerekir.

Bu, Jöntürk Gelenekli gençliğin haksız, hukuksuz ve adaletsiz iktidara karşı bir isyanıdır.

Zira İnsan; isyan huyludur!

Yıldırılamaz Gençlik!

28.03.2025