Böyle gitmez, Salgın böyle yönetilmez!
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Koronavirüs salgını önümüzdeki ay içinde 1,5 yılını dolduruyor. Ülkemiz an itibarıyla toplam Kovid-19 olgu sayısında 5.220.549 ile dünyada beşinci sırada. Dünyada nüfus sıralamasında 17. sırada iken toplam olgu sayısında beşinciyiz. Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin resmi olarak bildirilen sayısı, 46.970 ve 18. sıradayız. Ölüm sayımızın resmi verilerin üç katı olduğu tahmin ediliyor. Böyle kabul ettiğimizde de yine 5. sıradayız.
Ülkemizde pek çok olanak olmasına rağmen, Koronavirüs salgınını yönetmedeki başarısızlığın temel nedeni uygulanan sağlık politikaları.
Ülkemiz sağlık insan gücü açısından, dünya ülkeleri arasında iyi bir yerde. Tekstil alanında da ülke olarak önemli bir yerdeyiz. Fakat doğru dürüst maske üretip dağıtmakta başarılı bir ülke olamadık. Sağlık insan gücümüzü doğru dürüst kullanamadık. İhtiyaç olan sağlık emekçileri Sağlık Bakanlığında istihdam edilmedi. Sağlık emekçileri aşırı iş yükü ile karşılaştı. Kovid-19 hastalarını esasen birinci basamakta karşılamak gerekirken, bu yapılmadı. Aile Sağlığı Merkezlerimizin fiziksel mekânları yeterli değildi. Kişisel koruyucu donanımları yeterince sağlanmadı. Kovid-19 enfeksiyonun yayılması (filyasyon) araştırılması yapılmadı. Aktif Kovid-19 hastaları izole edilmedi.
Salgını kontrol altına almak, insandan insana bulaşmayı engellemek için pek çok ülkede başarıyla uygulanan tam kapanma, ülkemizde hayata geçirilmedi. Kapanma süreçlerinde, üretim ve inşaat faaliyetleri devam etti. İşyerleri kapanan küçük esnafa yardım edilmedi. İşçi çıkarma yasağına rağmen on binlerce işçi işten çıkarıldı.
Dört yüzün üzerinde Sağlık Emekçisi Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Genel topluma oranla çok yüksek oranda Sağlık emekçisi Kovid-19 oldu. Şu anda geçerli yasalara göre meslek hastalığı sayılması gerekirken, AKP iktidarı meslek hastalığı saymadı. Sağlık emekçilerinin bu iktidara güveni kalmadı.
Kovid-19 salgınının özellikleri konusunda araştırmalar, Sağlık Bakanlığının iznine tabi olduğu için ülkemizde bu konuda doğru dürüst araştırmalar yapılamadı. Bilim İnsanlarının eli kolu bağlandı. “Bilim Kurulu” adı var, kendi yok olan bir yapı haline getirildi. Bilim insanlarının toplum önünde gerçekleri tartışmasının önüne geçildi. Yanlış olana yanlış, doğru olana doğru demek bile zorlaştı.
Örneğin tüm dünyada Kovid-19 tedavisinde kullanılmayan, tedavide geçerliliği kanıtlanmamış ve ciddi yan etkileri olan bir ilaç olan Klorokin adlı ilaç ancak bu Mayıs ayında Sağlık Bakanlığının rehberlerinden çıkarıldı. Kovid-19’a karşı etkinliği kanıtlanmamış, fakat yan etkileri Klorokin gibi olmayan Favipiravir adlı anti-viral ilacı kullanmaya devam ediyoruz.
Ülkemiz aşı temini konusunda da çok geç kaldı. Çin’de üretilen Sinovac aşısı için 60 milyon doz anlaşma yapıldı, denmişti. Ama bu miktar aşı gelmedi. BioNThec aşısı ancak Nisan ayında uygulanmaya başlandı.
Yerli aşı için belirtilen tarihler hep geçildi. Yerli aşı için yeni tarihler verilip duruluyor. Ama ülkemizde BSL-4 denen uluslararası standartta, laboratuvarlar yok. Türkiye 1920’lerde dünyada aşı üretebilen az sayıda ülkelerden biriydi. AKP iktidarı, Hıfzısıhha Enstitüsünü kapatarak, yerli aşı üretiminin önüne yıllar önce engel koymuştu. Üniversitelerimizde bilim için ayrılan bütçelerin sürekli düştüğü, bilim yerine İmam Hatip okullarına yatırım yapıldığı bir dönemde yerli aşı geliştirmemiz oldukça zordur. Evrimi kabul etmeden aşı geliştirilemez, evrimi kabul etmeyen bir kişi bilim insanı olamaz. Günümüz dünyasında, devletler vatandaşının sağlığı için aşıyı temin etmek zorundadır. Kovid-19 aşıyla önlenebilir bir hastalık olarak kabul edilmektedir.
AKP iktidarı Koronavirüs salgınını yönetmedi, kelimenin tam anlamıyla çuvalladı. Fakat hâlâ bir başarı öyküsü yazılmaya çalışılıyor. Anayasada hâlâ “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir”, diye yazıyor.
Bu iktidar, Parababalarının kârını, halkın sağlığının önüne geçirdi. Vatandaşın derdine derman olmak yerine, yerli yabancı tekellerin krizi fırsata çevirmelerine önayak oldu.
Halk olarak Sağlık Hakkımıza sahip çıkmak zorundayız. AKP iktidarına, her gün “Aşı nerede?” sorusunu sormalıyız. Salgınının kötü yönetiminin faturasını, halk olarak canımızla ödediğimizin farkında olmalıyız.
Böyle Gitmez…