Covid-19 sürecinde emperyalist-kapitalist sistemin eğitim çıkmazı devam ediyor
Prof. Dr. Özler Çakır
Covid-19 salgını, sınıf ilişki ve çelişkilerinin en acımasız biçimde yaşandığı emperyalist-kapitalist sistemde, her alanda zaten var olan, sömürü ve eşitsizliklerin daha bir gün yüzüne çıkmasına neden oldu. Eğitim de söz konusu sistemin tüm dünyada yoksul-emekçi halk kesimleri bakımından insanlık dışı adaletsiz düzeninin tüm çıplaklığı ile gözler önüne serildiği temel bir alan olarak karşımıza çıkmakta.
Emperyalist-kapitalist sistemde Covid-19 salgınının geniş halk yığınlarının eğitim süreçlerini nasıl etkilediğini, gazetemizin Haziran sayısında “Covid-19 Süreci ve Emperyalist-Kapitalist Sistemin Eğitim Çıkmazı” başlıklı yazı ile ele almıştık. Söz konusu yazıdaki veriler, salgının hemen hemen tüm dünya ülkelerinde görülmeye ve yaygınlaşmaya başladığı Mart 2020 tarihinden başlayarak, salgın sürecinin ilk üç ayını kapsayan döneme ait idi. Hatırlanacağı üzere, ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok ülkede okullar kapatılmış ve uzaktan öğretim süreci başlatılmıştı.
Bu yazımızda ise emperyalist-kapitalist sistemde ve yarısömürge konumunda olan ülkemizde eğitimin durumunu Eylül 2020 itibarı ile yine salgın bağlamında kısaca değerlendirmeye çalışacağız. Bu nedenle öncelikle, ayrıntılarına hiç girmeden, emperyalist-kapitalist sistem bakımından Covid-19 salgınında içinde bulunduğumuz süreçte oluşan genel tabloyu CNN’de yer alan haber ile özetleyelim:
“Johns Hopkins Üniversitesi’nin Perşembe günkü vaka sayımına göre şu anda dünya çapında en az 30.003.378 Covid-19 vakası kaydedildi. Umutsuz dönüm noktasına geldiğimiz bugün, Aralık ortasında Çin’in Wuhan kentinde ilk vakaların tespit edilmesinin ve tüm dünyaya yayılmaya başlamasının üzerinden dokuz ay geçti. Dünyada, üç aydan fazla bir süre sonra, 2 Nisan’da 1 milyon vaka sayısı kaydedildi. Vaka sayısı 28 Haziran’da 10 milyona ulaştı ve rakamın üç katına çıkması sadece on iki hafta sürdü. Amerika Birleşik Devletleri dünya çapında en çok Covid-19 enfeksiyonu ve ölümüyle başı çekiyor. Üniversitenin sayımına göre ülkede en az 6,669,322 Covid-19 vakası ve buna bağlı 197,554 ölüm bulunmakta. Üniversite rakamlarına göre ABD, Hindistan ve Brezilya ile birlikte dünyadaki koronavirüs vakalarının % 50’den fazlasını oluşturuyor.” (https://edition.cnn.com/world/live-news/coronavirus-pandemic-09-17-20-intl/index.html.)
Sonuç: Sağlığın para ile alınıp satıldığı sistemler iflas ediyor, kapitalizm öldürmeye devam ediyor!
Peki, bu durum dünya halklarının genel olarak yaşamlarında, özel olarak da eğitim süreçlerinde giderek katlanan, onulmaz hangi tahribatlara yol açıyor şimdi de bunlara kısaca göz atalım:
CNN’in 9 Eylül 2020 tarihli haberinde, UNICEF Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu ve Çocukları Kurtarın (Save the Children)’ın raporunun, Covid-19 salgınının dünya çapında yoksulluk içinde yaşayan çocukların sayısında % 15’lik bir artışa yol açtığının ortaya konduğu yer alıyor. Adı geçen örgütlerin yoksulluktaki bu artışın eğitim, barınma, beslenme, sağlık hizmetleri, sanitasyon veya suya yeterli erişimi olmayan ilave 150 milyon çocuğu temsil ettiğini, şu anda yoksulluk içindeki çocuk sayısının yaklaşık 1,2 milyara ulaştığını belirttikleri vurgulanıyor. Haberde, Çocukları Kurtarın CEO’su Inger Ashing’in şu sözlerine de yer veriliyor:
“Bu salgın, tarihte eğitimle ilgili olarak küresel anlamda acil önlemler alınmasını gerektiren tehlike çanlarının çalmasına neden oldu ve yoksulluktaki artış, en savunmasız çocukların ve ailelerinin bu kaybı telafi etmesini çok zorlaştıracak. Eğitim alma fırsatını kaybeden çocukların çocuk işçiliğine veya erken yaşta evliliğe zorlanma olasılığı daha yüksek olmakta ve bu çocuklar yıllarca sürecek bir yoksulluk döngüsüne hapsolmaktalar. Bir nesil çocuğun bu salgının kurbanı olmasına izin veremeyiz.” (https://edition.cnn.com/world/live-news/coronavirus-pandemic-09-17-20-intl/index.html)
Tabiî burada emperyalizmin sömürü düzeninin üzerini perdelemek için kullandığı türlü çeşitli örgütleri olduğunu, UNICEF’in de bu örgütlerden biri olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Emperyalist çıkarları uğruna halkları sürükledikleri felaketlerin yaratacağı tepkileri yumuşatmak amacı ile türlü çeşitli yardım örgütleri kurarlar ve bunlar bir nevi supap görevi üstlenirler. Bu örgütler aracılığı ile raporlar da hazırlatırlar, çözüm önerileri de sunarlar, kepçeyle soyduklarına ara sıra kaşıkla da dağıtırlar. Nasıl olsa davul da tokmak da onların elindedir, bu bakımdan sorun olmaz Parababaları için.
Nitekim ne diyor örgütün yetkilisi?
Çocukların geleceğinin kurban olmasının sorumluluğu salgına yükleniyor! Çocukların tüm bu sorunları yaşamasının nedeni içinde bulundukları sınıflı toplum düzeni değil de salgınmış!
Devam edelim.
CNBC’nin 15 Eylül 2020 tarihli internet sayfasında yer alan haberde UNICEF Genel Başkanı Henrietta Fore’un Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün ev sahipliğinde düzenlenen basın toplantısında yaptığı açıklamalar yer almakta:
Fore’un açıklamaları, 26 Ağustos 2020 tarihinde yayımlanan UNICEF raporuna dayanmakta:
(https://www.unicef.org/press-releases/covid-19-least-third-worlds-schoolchildren-unable-access-remote-:learning-during; https://www.unicef.org/turkey/bas%C4%B1n-b%C3%BCltenleri/unicef-taraf%C4%B1ndan-yay%C4%B1nlanan-yeni-rapora-g%C3%B6re-d%C3%BCnyadaki-%C3%A7ocuklar%C4%B1n-en-az-%C3%BC%C3%A7te-biri )
Rapor, 100 ülkeden gelen verilerle okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileri arasında uzaktan öğrenme için gerekli olan ev tabanlı teknoloji ve araçların mevcudiyetine ilişkin küresel çapta temsili bir analiz kullanılarak hazırlanmış. Fore açıklamasında, 192 ülkede okulların kapanması ile birlikte yüz yüze eğitim sürecinin kesintiye uğradığını, bu süreçten etkilenen toplam öğrenci sayısının ise 1.6 milyar olduğunu dile getiriyor. Şu anda 870 milyondan fazla öğrencinin, “51 ülkede dünya öğrenci nüfusunun yarısının” hâlâ okula dönemediğini, dünya genelinde 460 milyondan fazla öğrencinin okulları kapalıyken sanal öğrenmeye katılabilecek internet erişimi, bilgisayarları veya mobil cihazları olmadığını, Covid-19 nedeniyle en az 24 milyon çocuğun okulu bırakacağının öngörüldüğünü sözlerine ekliyor. Fore da yukarıda açıklamalarına yer verdiğimiz Ashing gibi, okulları uzun süre kapatmanın çocuklar için yıkıcı sonuçları olduğunu bildiklerine, çocukların fiziksel ve duygusal şiddete daha fazla maruz kaldıklarına, zihinsel sağlıklarının etkilendiğine; çocuk işçiliğine, cinsel istismara karşı daha savunmasız hale geldiklerine ve yoksulluk döngüsünden çıkma olasılıklarının çok düşük hale geldiğine de vurgu yapıyor.
Raporda yer alan ancak yukarıdaki açıklamada yer verilmeyen önemli noktalar da var tabiî ki. UNICEF uzaktan eğitimle ilgili gerçekte var olan durumun raporda yer alan tabloların yansıttığı rakamlardan çok daha endişe verici olduğuna vurgu yapıyor. Çocukların evde uzaktan eğitim için gerekli teknoloji ve araç gereçlere sahip oldukları durumda bile, evdeki ev işleri yapma baskısı, çalışmaya zorlanma, öğrenmeyi desteklemeyen bir ev içi ortamının bulunması, çevrimiçi olarak ya da TV yayını aracılığıyla sunulan programın uygulanması için gerekli desteğin bulunmayışı, evdeki rekabet vb. etmenler nedeniyle bu platformlar aracılığıyla uzaktan öğrenemeyebilecekleri uyarısını yapıyor.
Rapor, bölgeler arasındaki önemli eşitsizliği de ortaya koyuyor. Bu durumdan en fazla Sahra Altı Afrika’da yaşayan okul çağındaki çocukların etkilendiği, öğrencilerin yarısına uzaktan eğitim araçları ile erişmenin mümkün olmadığı belirtiliyor. Aşağıda, bölgeler ve uzaktan öğrenmeye erişemeyen minimum öğrenci oranları yer almakta:
Doğu ve Güney Afrika % 49
Batı ve Orta Afrika %48
Doğu Asya ve Pasifik %20
Orta Doğu ve Kuzey Afrika %40
Güney Asya %38
Doğu Avrupa ve Orta Asya %34
Latin Amerika ve Karayipler % 9
Dünya Geneli %31
Rapora göre en yoksul hanelerde ve kırsalda yaşayan okul çağındaki çocuklar, okulların kapanması nedeniyle eğitimden uzak kalma ihtimali en yüksek olan grubu oluşturuyor. Dünya genelinde en yoksul hane halkına mensup okul çağındaki çocukların % 72’si canlı olarak gerçekleştirilen uzaktan eğitime erişim sağlayamıyor. Üst ve orta gelirin hâkim olduğu ülkelerde en yoksul hane halkına mensup ve uzaktan eğitime erişim sağlayamayan okul çağındaki çocukların oranı % 86’ya kadar çıkabiliyor. Dünya genelinde kırsal bölgelerde yaşayan okul çağındaki çocukların dörtte üçü canlı olarak sunulan uzaktan eğitim imkanlarına erişim sağlayamıyor.
Rapor ayrıca, yaş gruplarına göre değişen erişim oranlarına da dikkat çekiyor; en küçük yaş grubundaki öğrenciler, en kritik öğrenme ve gelişim yıllarında uzaktan öğrenmeyi kaçırma olasılığı en yüksek olan grubu oluşturmakta.
- Okul öncesi çağdaki okul çocuklarının en az % 70’ine -120 milyon çocuk- büyük ölçüde küçük çocuklar için çevrimiçi öğrenmenin zorlukları ve sınırlamaları, bu eğitim kategorisi için uzaktan öğrenme programlarının olmaması nedeniyle ulaşılamıyor.
- İlkokul öğrencilerinin en az % 29’una -217 milyon öğrenci- ulaşılamıyor. Ortaokul öğrencilerinin en az % 24’üne -78 milyon öğrenci- ulaşılamıyor.
48 milyon lise öğrencisinin (% 18) ise teknolojik imkanları olmaması sebebiyle uzaktan eğitime erişim sağlayamayan en küçük grubu oluşturduğu belirtilmektedir. (https://www.unicef.org/press-releases/covid-19-least-third-worlds-schoolchildren-unable-access-remote-learning-during).
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres; “Yeni epidemiyolojik durum, öğrenmeye erişim eşitsizliğini sürdürülemez bir düzeye itti”, açıklamasını yapıyor ve krizin derinlerdeki eşitsizlikleri daha da kötüleştirdiği için kuşaksal bir felaket yarattığını söylüyor (https://www.telesurenglish.net/news/un-alert-on-unequal-access-to-education-entrenched-by-pandemic-20200804-0007.html).
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 8 Eylül Uluslararası Okuryazarlık Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Covid-19 salgınının neden olduğu öğrenme kayıpları ve aksamasının başta çocuklar, ergenler ve yetişkinler olmak üzere dünya çapında 1,4 milyar insanı etkilediği ve son verilerine göre dünyadaki temel okuma-yazma becerilerinden yoksun 773 milyon genç ve yetişkinin üçte ikisinin kadın olduğu, bölgesel düzeyde Afrika’nın, dünyadaki okuryazar olmayan yetişkin nüfusunun üçte birini oluşturduğu vurgusu yapılmakta.
Açıklamanın devamında, UNESCO Genel Sekreteri Audrey Azoulay, Covid-19 salgınının sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri daha da kötüleştirdiğini dile getirmekte (https://www.telesurenglish.net/news/UNESCO-773-Million-People-Non-Literate-Amid-COVID-19-Pandemic-20200908-0026.html).
Sonuç: Malumun ilamı:
– Yukarıda adı geçen kurumların adlandırmasıyla “dünya ölçeğinde eğitim acil durumu (global education emergency)”!
– Parababalarının aşağılık sınıflı toplum düzeninin salgın sürecinde, sağlık alanında dünya halklarına yaşattığı acılar ve uğradığı çöküş gibi eğitim alanında da iflası.
Dünyada durum bu.
Peki ya Antika-Modern Sermaye kırması ucube bir kapitalizmin hüküm sürdüğü, ABD-AB Emperyalizminin yarısömürgesi konumunda olan ülkemizde durum ne?
ABD-AB Emperyalistleri tarafından 2002’de iktidara getirilip 18 yıldır lağım deliğine süpürülmemek için hizmette kusur etmemeleri karşılığında iktidarda tutulan AKP’giller’in Covid-19 salgınında halkımıza, işçi-emekçi-dar gelirli yoksul aile çocuklarına reva gördükleri nasıl bir eğitim oldu?
Korona belası yüzünden evlerine hapsolmak zorunda bırakılan okul çağındaki çocuklarımızı-gençlerimizi 23 Mart 2020 günü daha ilk uygulamasını gerçekleştirdikleri uzaktan öğretim programında Muaviye-Yezid, CIA-Pentagon İslamı ile inmelendirmeyi hayâsızca sürdürdüler.
Tabiî bu süreç aynı zamanda eğitim sistemimizde yaşanan sorunlar yumağının, fırsat eşitsizliğinin, özelleşelim-güzelleşelim politikalarının yarattığı tahribatın en kör göze batarcasına ortaya saçılmasına yol açtı.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD), “Covid-19 Salgınında Eğitim 2020” raporuna göre Türkiye, 77 ülke arasında; “Sessiz bir çalışma yeri olan öğrenciler” listesinde 49. sırada yer alırken, ülkelerin, okul ödevleri ve eğitim için kullanabileceği bilgisayarı olan öğrencilerin sıralandığı listede 64’üncü oldu.
Milli Eğitim Bakanlığı, uzaktan eğitimde aktif kullanılan Eğitim Bilişim Ağı (EBA)’nın, 3,1 milyar tıklanma sayısıyla Türkiye’de en çok ziyaret edilen 10. site olması ile ve 7 milyon 383 bin 213 öğrencinin EBA’yı aktif olarak kullanmasıyla övünüp durdu. Ama gerçekte olan durum neydi?
MEB’in kendi istatistiklerine göre söz konusu dönemde okul öncesi hariç örgün eğitim sisteminde 15 milyondan fazla öğrenci olduğu hesaba katılacak olursa, uzaktan eğitim sürecine dahil olması gereken öğrencilerin % 50’sinin EBA’yı kullanamadıklarının, uzaktan eğitime uzak kaldıklarının gün gibi ortada olduğu görüldü.
Salgın sürecinin ilk üç ayını böylece kapatan AKP’giller’in eğitim bakanı, hazırız, güçlüyüz, uzaktan eğitimde en ileri ülkelerden biriyiz çığırtkanlığını yaz dönemi boyunca hemen her gün yaptığı basın açıklamaları ile sürdürdü.
Bu hazırlıkların neler olduğuna, eğitim alanında hangi işçi-emekçi-halk düşmanı planlar yaptıklarına da ilerleyen günlerde tanık olduk.
Gün geldi, mevsimlik tarım işçilerinin salgın döneminde uzaktan öğretim sürecinde olması gereken ama zorunlu olarak anne-babaları ile birlikte tarlada çalışan çocuklarına şirinlikler yaparak, “neşeli tatil”ler yaptırdı. Gün geldi, kamu mallarının yağma Hasan’ın böreği misali sermayeye peşkeş çekildiği, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın, zenginliklerimizin yerli-yabancı Parababaları tarafından talan edildiği iktidarlarında, Türkiye’nin de üyesi olduğu 33 OECD ülkesi arasında maaşları 27’nci sırada gelen öğretmenlerimizi eğitim alanındaki en büyük yük olarak gördüğünü hiç utanmadan sıkılmadan dile getirdi. Kısacası, tüm bu süreçte öğrencilerimiz de, eğitim emekçilerimiz de, velilerimiz de Tefeci-Bezirgân Sermayenin Para Tanrısına tapan temsilcilerinin saldırılarına, haksızlıklarına, istismarına maruz kaldılar.
Tabiî bu arada, ölen ölür kalan sağlar bizimdir insafsızlığı ile yürüttükleri salgın sürecinde, vaka ve ölüm sayıları hızla tırmandı. Pek çok eğitim-bilim emekçisi de hastalığa yakalandı, ne yazık ki yaşamlarını kaybedenler de olmakta.
Ve büyük gün geldi çattı. Salgın sürecinde 2020-2021 eğitim öğretim dönemine uzaktan eğitim yoluyla başlandı. Bakanın uzaktan eğitim süreci için “dünyanın en iyi dijital altyapısını kuruyoruz, uzaktan eğitimde dünyadaki 3-5 ülkeden bir tanesi Türkiye” diye öve öve bitiremediği EBA, daha ilk gününde fiyasko oldu ve çöktü. Ne öğretmenler ne de öğrenciler sisteme girebildiler. Ama sınıf karakterleri gereği AKP’giller’in pişkinlikleri yine sınır tanımadı. Eğitim bakanı kameralar karşısında hiç utanmadan, sıkılmadan; “Demek ki talepte çok büyük sıçrama var”, diyerek “olumluluk” olarak değerlendirdi bu rezaleti. Bu söyleminde de şecaati arz ederken sirkatin söyledi tabiî ki! Öğrenciyi müşteri, okulu ticarethane olarak gördüğünü dile getiriverdi özel ve de güzel şirketçi, Maya okullarının sahibi Eğitim bakanı.
MEB’in kendi açıkladığı örgün eğitim 2019-2020 istatistiklerine göre 18 milyon öğrenci eğitim almakta. Hazırız demek ne anlama gelir?
Bu öğrencilerden uzaktan eğitim sürecine dahil olacaklar için bir altyapı kurduk anlamına gelir. Ama bunlar yalanın, aldatmanın ustası. Halkımızı kâh Allah’la aldatırlar, kâh rakamlarla aldatırlar, ama hep aldatırlar çünkü aldatarak varlıklarını sürdürebilirler.
Ha tabiî bir de şöyle düşünmüş olabilirler: “Biz geniş halk yığınlarını işsizliğe-pahalılığa-yoksulluğa mahkûm ettik, hele de bu salgın sürecinde iyice gemi azıya aldık. İşçi-emekçi çocuklarının zaten ne bilgisayarı, ne de doğru dürüst internete erişim olanağı var. Onlar da zaten bu durumda canlı yayına falan giremezler. Kurduğumuz sistem de girebilecek olanlara yeter de artar bile.” Ama olmadı işte. Sisteme girebilecek durumda olanlara bile yetemedi kurdukları altyapı.
Öğretmenler de, öğrenciler de, veliler de isyan ettiler. İşte bazı örnekler:
(…)
(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/uzaktan-egitim-ogretmenleri-de-isyan-ettirdi-ben-dersin-ogretmeniyim-bari-beni-alsay-300555h.htm)
Canlı yayınların dışında EBA TV programına göre derslerini almak isteyen öğrenciler de daha ilk günden aksaklıklarla karşılaştı. Bu duruma öğrenci velileri de sosyal medya üzerinden tepkilerini gösterdiler:
(…)
(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/uzaktan-egitimde-daha-ilk-dersten-sikinti-sosyal-medyada-tepkiler-dinmiyor-298558h.htm)
(…)
AKP’giller’in, yarattıkları bu uzaktan eğitim keşmekeşini fırsata çevirmeleri de işin cabası. Eğitim alanındaki emekçi düşmanı hain planlarını söylemden eyleme dönüştürmekteler. Bir yandan öğretmenlerimizin ek ders ücretlerini gasp ederek “maaş yükü sorununu” halletmeye giriştiler. Öte yandan da “yan gelip yatan” öğretmenlerimizin yatmalarını önlemek(!) amacıyla gündüz canlı yayın saatlerine gece canlı yayın saatleri de ekleyerek onların emek gücü sömürüsünü arttırdılar.
Böyle bir çalışma düzeneği içinde öğretmenlerimiz ne yer ne içer, çocuklarına kim bakar, onlarla kim ilgilenir, düşünürler mi hiç? Annesi- babası canlı yayında olan 20 aylık Kumsal bebek 6. kattan düşerek can verir de, yürekleri yanar mı hiç onların? Edebiyat öğretmeni Aziz Serin canlı derslerini yapabilmek uğruna çaresizlikle internet erişim noktaları arar, internete bağlanabilme olanağı bulduğu yüksek tepeye tırmanıp inerken kalbi duruverir de, onlar en ufak bir vicdan azabı çekerler mi?
Elbette Hayır!
Onlar, sınıf karakterlerinin insanlık dışı, ahlâk dışı gereklerini yerine getirmeye, yalana, talana, vurguna, sömürüye devam ederler.
Örnek mi?
Ziya Selçuk’un aşağıda okulların açılışı ile ilgili verdiği demeçten bir bölümünü aktardık. Okuyalım:
“Biz okulları açmakta erken mi davranıyoruz yoksa geç mi kaldık? Bütün ülkeler bunu açıyor da siz niye 1. sınıftan başladınız diye bir eleştiri bekledim. Elbette haklılık payı olabilir, elbette saygı duyuyoruz. Bizim görevimiz herkesi dinlemek. Ama burada karar verirken makul olan şu: Bir kararı bilimsel tabloya bakarak ortaya koyarsınız. Bunların hepsini okurken bunlar sonucunda bir görüş oluşturursunuz. Bizim nasıl bir vebal altında olduğumuzu kimse bilemez. Bu karar altında ne kadar ezildiğimizi bilmeleri lazım. Bu karar eğitimsel kararın çok ötesinde. Bu kararı verirken bilimsel verilerimiz var. Biz de diyoruz ki biraz geç kalalım, sağlık çok önemli. Risk varsa biz yokuz diyoruz. O yüzden de tam hizasında bırakıyoruz. Diğer sınıflarla ilgili de birkaç hafta sonra değerlendirme yapacağız. Takvim olamaz, ben vaka sayısının seyrini bilemiyorum. Bilim Kurulu’nun 1 ay sonrası için ne diyeceğini bilemiyorum.” (sabah.com.tr/egitim/2020/09/23/meb-son-dakika-duyurdu-ortaokul-ve-liseler-icin-okullar-ne-zaman-acilacak-8-9-ve-12-siniflar-okula-ne-zaman-gidecek-okullar-acilacak-mi?paging=4)
Bir kararı verirken bilimsel tabloya bakmak lazımmış. Hoş, bilim hiçbir zaman sizin umurunuzda olmadı da, salgın sürecinde de iktidarınızın hangi alanda verdiği hangi karar bilimsel tabloya bakılarak verildi ki?
Bilim Kurulunuz “ne biliim kurulu” oldu; salgına yönelik olarak bu ülkenin namuslu bilim insanlarının ortaya koyduğu bilimsel gerçeklikleri örtbas etmeye ve bu gerçeklikleri açıkladıkları için onları hedef tahtası yapmaya çalıştınız. “Risk varsa siz yokmuşsunuz”(!) Güldürmeyin bizleri. Parababaları sömürü düzeninizin kâr hırsı uğruna İşçi Sınıfımızın sağlığını riske atmakta hiçbir beis görmeyen, salgın boyunca hiçbir önlem almadan onları çalıştıran siz değil misiniz? Bir de söyleminiz kendi içinde o kadar çelişkilerle dolu ki! Çünkü yalana dayalı. Hem bilimsel verilerimiz var diyeceksiniz hem de vaka sayısını bilmiyorum diye devam edeceksiniz. Bunu bilmiyorsanız, hangi bilimsel verileriniz var ki! Uzun lafın kısası bilim falan hak getire sizin için. Ne sağlıkta ne de eğitimde. Zaten salgın sürecini sağlık alanında, bilimin ışığında halkın sağlığını her şeyden önemli kılan bir bakış açısıyla yönetseydiniz, salgın alevlenmez, okullarımız da gerekli önlemler ile birlikte açılabilirdi. Ama yapamadınız, yönetemediniz!
Oysa çocuklarımıza eğitim sürecinde yaşattığınız tüm sıkıntılara rağmen onlar hâlâ öyle istekliler ki okullarına, öğretmenlerine, arkadaşlarına kavuşmaya. Onlarla bu süreçte yapılan küçük söyleşiler, okulun onlar için ne ifade ettiğinin o kadar önemli ipuçlarını veriyor ki. Sosyalleşme, çocuğun gelişiminde en önemli süreçlerden biridir ve salgın sürecinde evlere kapanan, yalnızlaşan çocuklarımız okulla ilgili en çok neyi özledikleri sorulduğunda bu yönüne vurgu yaparak sosyal ilişkilerin onların gelişiminde ne kadar önemli bir işlevi olduğunu kendi söylemleriyle öyle samimi dile getirmekteler ki: “Okulda arkadaşlarımla oynamayı, onlarla sohbet etmeyi, yüzlerini gerçekten görmeyi özledim”, “Öğretmenlerime yakın olmayı, yeni arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi karşımda görerek tanışmayı isterdim. Onları gerçek ortamda görerek tanımayı, onlara dokunmayı, daha iyi tanımamı sağlayacak birebir görüşebileceğim okul ortamında olmayı isterdim, Zoom üzerinden olmuyor”. Çok güzel metaforlar üretenler de oldu uzaktan öğretim ile yüz yüze eğitimin onlar için nasıl bir farklılığı olduğunu ortaya koyan: “Uzaktan öğretim film izlemek gibidir, ama yüz yüze eğitim tiyatroya gitmek gibidir. Filmi sadece izlersin, gerçek değildir, soru soramazsın, katılamazsın ama tiyatroda sen de orada olursun, salondasın, canlıdır, görürsün, soru sorarsın. Ben tiyatroya gitmeyi tercih ederim.”
İşte sizin insanlık dışı, bilim dışı uygulamalarınız, çocuklarımızın bu kadar açık ve öz biçimde dile getirdiği ve bilimsel bir eğitimin karşılamakla yükümlü olduğu en temel haklarını da ellerinden almakta, telafisi mümkün olmayacak fırsatları kaçırmalarına yol açmakta.
Zaten çocuklarımızın en temel gereksinimlerini karşılayacak, bilişsel, devinimsel ve duyuşsal gelişimlerini sağlayacak laik ve bilimsel bir eğitim alması gibi bir derdinizin de olmadığını 18 yıllık uygulamalarınızdan biliyoruz. Onların geleceklerini Ortaçağcı gericiliğin karanlığına nasıl tutsak ettiğinizi tüm çıplaklığıyla görüyoruz!
Ama öyle yağma yok!
Ruhi Su Usta’nın o kükreyen sesiyle söylediği gibi; “Sabahın bir sahibi var sorarlar bir gün sorarlar”!
Günü geldiğinde soracağız elbet hepsinin hesabını hem de bir bir! 29.09.2020