Değerli Öğretmenlerimiz; hiç unutmayalım: Sınıflarımız bizimdir!
Prof. Dr. Özler Çakır
Değerli Öğretmenlerimiz,
AKP’giller iktidarının 20. yılında Ortaçağcı gerici uygulamaların son hızla devam ettiği bir eğitim-öğretim yarıyılını daha geride bıraktık. İktidara geldikleri, diğer bir deyişle ABD-AB Emperyalistleri tarafından iktidara getirildikleri günden bu yana özlemini çektikleri Ortaçağcı Faşist Din Devletini kurmak için ellerinden geleni yaptılar, her yolu mubah saydılar AKP’giller. Din alıp, din sattılar, Halkımızı Allah ile kandırdılar. Ülkemiz artık Fetvalar ile Naslar ile yönetiliyor. Laik Cumhuriyet’imize ait çökertilmedik, yok edilmedik kurum kalmadı. Bunların başında da Eğitim geldi.
Laik Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından olan Laik ve Bilimsel eğitim, Cumhuriyet’in kuruluşundan çok kısa bir süre sonra iktidara yerleşen Modern Finans-Kapital Zümresi ve Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı tarafından sürekli tırpanlandı. Çünkü Laik ve Bilimsel eğitim, iktidarı ele geçiren bu iki gerici sermaye sınıfının sınıf çıkarlarına ters düşmekteydi. 2002 yılından bu yana halkımızın başına çöreklenen ve eğitimin hedefini okulöncesinden üniversitelere kadar “Dindar ve Kindar” müritler yetiştirmek olarak belirleyen Tefeci-Bezirgân Sermayenin iktidardaki temsilcisi AKP’giller de 1940’lı yılların ikinci yarısından bu yana tırpanlanan Laik ve Bilimsel eğitime son darbeleri vurarak çökerttiler. Ne acıdır ki eğitim kurumlarımız artık Peşaver Medreselerinden farksızdır. Örümcek ağı gibi her mahalleyi saran ve çocuklarımıza canlı-cansız her türlü mezar olan yılan yuvası Ortaçağcı gerici cemaat-tarikat evlerini, yurtlarını, Kur’an Kurslarını saymıyorum bile…
Gerçek aydınların, yurtseverlerin, yüreği insan sevgisi ile dolu gerçek devrimcilerin temel görevlerinden biri de içinde bulunduğumuz koşullarda Laik, Bilimsel, -Demokratik Eğitim şiarını yükseltmek ve bu uğurda her türlü mücadeleyi kararlıca yürütmek, örgütlü mücadele içinde gereklerini sonuna kadar yerine getirmektir. Sınıflar mücadelesi bize bunu emreder.
Ama biz eğitimcilere yukarıda dile getirdiklerimizin ötesinde, sınıflarımızda da çok önemli görevler düşmektedir. Yukarıda dile getirdiğimiz ve hepimizin tanık olduğu tüm olumsuzluklara karşın sınıf içinde yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki. Eğer bu Ortaçağcı gidişin çocuklarımızı “hülooğğ”cular, müritler haline getirmesine izin vermek istemiyorsak, Laik, Bilimsel, Demokratik Eğitim şiarını sınıf ortamında ete kemiğe büründürebilmenin, gereklerini yerine getirecek öğretmen davranışlarını sergileyebilmenin koşullarını yaratabiliriz değerli öğretmenlerim. Elimizde tuttuğumuz bilim silahı bizlere o kadar çok olanak sunuyor ki. Yeter ki biz o vazgeçilmez silahı kullanmasını bilelim.
Bu konuda dile getirilebilecekler, bu yazının sınırlarını çok aşar. Ama ben tüm eğitim kademeleri için akademik başarının temel belirleyicilerinden olan okuduğunu anlama becerisinin en önemli bileşenlerinden birisine vurgu yaparak söylediklerimi somutlamaya çalışacağım. Çünkü okul içinde ve dışında gerçekleşen öğrenmelerin çoğu, metinlerin başarılı bir şekilde anlaşılmasına dayanır ve öğrencilerin akademik başarısızlıklarının çoğu metinleri yanlış yorumlamalarından kaynaklanır.
İyi yazarlar, okuyucularına her zaman her şeyi doğrudan, sözcüklere dökerek anlatmazlar. İma ederler. Bu nedenle okuyucular, sıklıkla yazarın ne anlatmak istediği hakkında tahminler yapmak zorunda kalırlar. Yetkin okuyucular, çoğu zaman okudukları metni anlamlandırabilmek, yazarın iletilerini kavrayabilmek için beyaz kâğıdın üzerinde yazılı-basılı olanların ne kadar ötesine gittiklerinin farkına bile varmazlar. Oysa onlar, metinle etkileştikleri süreçte, metnin “satır aralarını okumak” için çeşitli zihinsel işlemler yaparlar. Bunlara çıkarım denmektedir.
Özce belirtmek gerekirse, yetkin okurlar, metinden gelen yeni bilgiyi, bilişinde var olan eski bilgiyle/dünya bilgisiyle bütünleştirerek, doğru çıkarımlar yapabilen, bu yolla da okudukları metnin daha eksiksiz ve tutarlı bir zihinsel temsilini oluşturabilen okurlar olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla, doğru çıkarımlar yapabilme başarılı bir okuduğunu anlama sürecinin olmazsa olmazıdır.
Bu noktada çıkarım kavramına biraz daha ayrıntılı biçimde değinmek isterim. Yukarıda da değindiğimiz gibi çok genel bir tanımlama ile çıkarım, okuma sırasında etkinleştirilen ancak metinde açıkça belirtilmemiş, bilgiyi ifade eder. Dolayısı ile yazar ima eder, okur ise çıkarım yapar.
Çok genel bir bakış açısıyla çıkarım yapabilme, aynı matematikte olduğu gibi, verilenlere dayalı olarak verilmeyeni bulabilme sürecidir. Yani okuma sürecinde çıkarım yapmak, erişebildiğimiz gerçeklikler, olgular doğrultusunda, metinde verilmeyenleri tasavvur edebilmek; metindeki mevcut kanıtlara ek olarak önceki bilgi ve deneyimlere dayanarak verilmeyene yönelik olarak bir sonuca varma sürecidir diyebiliriz.
Bu bağlamda okuduğunu anlama sürecinde gerçekleşen iki tür çıkarımdan söz edebiliriz: geriye dönük çıkarımlar-yani açıklamalar ve ileriye dönük çıkarımlar yani kestirimler.
Genellikle bu iki tür çıkarım birbiriyle karıştırılır ancak aynı şeyler değildir. Kestirimler, okuyucuların metinden gelen bilgilere ve önbilgilerine/dünya bilgilerine dayalı olarak, daha sonrasında ne olabileceği hakkında sorular sorabilmesi, sonra olacaklar hakkında tahminlerde bulunmasıdır. Bu durumda okur, metin tümcesinde/tümcelerinde sözü edilen olay ya da edimin nedensel sonuçları hakkında yorumlarda bulunur. Kestirimler, metnin ileriki aşamalarında doğrulanabilir ya da doğrulanmayabilir de. Geriye dönük çıkarım yapmak ise yazarın ne anlatmak istediğini, yazarın metinde dile getirdiklerine dayalı olarak sorgulama ve açıklama sürecidir. Yani açıklamalar, okunan metin tümcesinde/tümcelerinde anlatılan olay ya da edimin nedensel öncülleri olan çıkarımlardır. Metinde yer alan edimlerin ve olayların gerekçelerini oluştururlar ve okunan tümceyi ya daha önce söz edilen metin içindeki bilgiye ya da daha önce yapılan bilgi dayanaklı çıkarımlara bağlarlar. Yapılan bilimsel çalışmalar, yalnızca açıklayıcı-geriye dönük çıkarımların metin tutarlılığına katkı sağladığını dolayısıyla bu tür çıkarımların metin işlemleme sürecinde kritik olduğunu ortaya koymaktadır. (Van Den Broek, P. (1994). Comprehension and memory of narrative texts: inferences and coherence. (yay. haz.) M.A. Gernsbacher, Handbook of psycholinguistics (s. 539-583). San Diego, CA: Academic.)
Buraya kadar değindiklerimizi bir örnekle açıklayalım: “Ayşe yataktan kalktı, saatine baktı, saat 6:45’i gösteriyordu. Ders saat yedide başlayacaktı. Hızla üstünü giyinmeye başladı.” metnini okuyan bir okur, “Ayşe neden hızla üstünü giyinmeye başladı?” sorusunu metni kavrama sürecinde zihinsel olarak sorar ve “Okula geç kaldığı için…” yanıtını verir. Metinde doğrudan yer almamasına karşın, metnin zihinsel temsilinde bu tümce yani okurun yaptığı çıkarım yer alır. Bu durumda okur, geriye dönük/ açıklayıcı çıkarım yapmaktadır. Söz konusu metni okuma sürecinde bu çıkarımı yapamayan bir okur için metin tümceleri arasında anlamsal bir ilişki söz konusu olamaz. Sonuç olarak okur, okuduğu metni anlamlandıramamış olur.
“Ayşe saat yedide başlayacak derse zamanında yetişebilmiş midir?” sorusunun zihinsel yanıtı ise “evet” de olabilir “hayır” da. Bu durumda okurun yaptığı, ileriye dönük çıkarım yani kestirimdir. Metin devam ediyorsa bu her iki tahmin de metnin gelişine göre doğru da olabilir, yanlış da.
Bir kez daha vurgulamak gerekirse, okurun etkileştiği metin yukarıda verdiğimiz haliyle sonlanmışsa, belirtilen geriye dönük çıkarımı yapmak metin tutarlığı için zorunlu iken, ileriye dönük çıkarımların böyle bir işlevinin olmadığı görülecektir.
Yetkin okurlar, bir metni işlemlerken hiç farkına bile varmadan metindeki anlamsal boşlukları doldurabilecek geriye dönük çıkarımları yapabilmektedirler. Ancak küçük yaş grubu okurların öğrenmeye ihtiyaç duydukları en zor becerilerden birisi de metinle etkileşim sürecinde satır aralarını, metinde doğrudan yazılmamış olanı okuyabilme yani çıkarım yapma becerisidir. Çoğu zaman daha ileri sınıflardaki öğrencilerimiz için bile söz konusu çıkarımları yapabilmek hiç de kolay olmamaktadır. Hatta öğrencilerimizin pek çoğunun kendisinden böyle işlem beklendiğinin farkında bile olmadığını gözlemlediğimiz durumlarla karşılaşıyoruz. Bu nedenle öğrencilerimizden, hemen her alanla ilgili her hangi bir metnin kavranabilmesinde çok büyük önem taşıyan çıkarım yapabilme becerisini kendi kendilerine geliştirmelerini bekleyemeyiz. Bilimsel bir eğitim sürecinin, geriye dönük çıkarımların doğrudan öğretimini yapmak gibi bir yükümlülüğü vardır.
Değerli öğretmenlerimiz,
Yazımın başında da değindiğim gibi 20 yıllık AKP’giller iktidarı boyunca Laik, Bilimsel, Demokratik eğitim adına ne varsa ortadan kaldırıldı. Uygulanan Ortaçağcı gerici eğitim uygulamaları ve bunun bir parçası olan gerici içeriklerle donatılmış öğretim programları yolu ile öğrencilerimiz düşünemeyen, sorgulayamayan, yaratıcılıkları yok edilmiş bireyler haline getirildiler. Çocuklarımızı biat eden kullar haline getirmek için her yolu mubah saydı AKP’giller ve onların Eğitim Bakanlıkları.
Nitekim temel hedefi, 15 yaşına ulaşmış bireylerin sorunları çözmek, bilmedikleri konularda çıkarımda bulunmak ve akıl yürütmek için gerekli olan bilgi ve becerilere ne derece sahip olduklarının ölçülmesini amaçlayan ve yaklaşık yetmiş ülkede uygulanan “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)” sınavında, öğrencilerimizin “Okuma Becerileri Yeterlik Düzeyleri”nde OECD ortalamasının altında kaldıklarını görmekteyiz. Bu sınavda Okuma Becerileri Yeterlik Düzeyleri 1 en alt düzey, 6 en üst düzey olmak üzere sınıflandırılmıştır. Ne yazık ki öğrencilerimizin okuduğunu anlamada en çok yoğunlaştıkları yeterlik düzeyleri, alt düzey okuma becerileri yeterliklerini ifade eden 1. ve 2. düzey olmaktadır. Çıkarım yapabilmek ise 3. Düzey Yeterlikler ile başlamakta ve “basit ve ileri düzeyde çıkarımlar yapabilmek” ifadesi ile bu düzeyde yer almaktadır. Dolayısıyla öğrencilerimizin bu temel beceriden yoksun olduklarını PISA sonuçları da desteklemektedir.
Sonuç olarak bilim, okuduğunu anlamanın gerçekleşebilmesi için okurun geriye dönük çıkarım yapabilme becerisine sahip olması gerekliliğini ortaya koymakta. Bu nedenle bırakın sosyalist ülkelerde uygulanan programları, laik ve bilimsel eğitimin uygulandığı ileri kapitalist ülkelerde ders programlarının çok önemli parçasını oluşturmakta çıkarımların, çıkarım yapma stratejilerinin farklı düzeylerdeki öğrenenlere doğrudan öğretimi. Bunun için gerek öğretmen yetiştirme gerekse de ders programlarında özel içerikler ve etkinlikler yer almakta.
Öyleyse bizler, Laik Bilimsel, Demokratik eğitimi savunan ilerici, demokrat, devrimci öğretmenler ne yapalım? Kendimizi ve çocuklarımızı AKP’giller’in Ortaçağcı öğretim programlarına mahkûm mu edelim?
Elbette Hayır!
Hiç unutmayalım değerli öğretmenlerim, tüm bu olumsuz gidişe karşın öğrencilerimizin gözlerimizin içine baktığı sınıflar bizimdir. Onların beyinlerini, zihinlerini AKP’giller’in teslim almasına izin vermeyelim. Unutmayalım, büyük adımların atılabilmesi önkoşulu küçük adımların atılabilmesine bağlıdır. Bu nedenle örneğin, geriye dönük çıkarım yapmayı öğretelim çocuklarımıza. Öğretelim ki, geleceğimiz çocuklarımız, okuduklarını anlayabilen, eleştirel düşünebilen, sorgulayabilen bireyler olabilmeleri için gereken çok temel bir zihinsel stratejiye sahip olsunlar. Öğretelim ki sonuna kadar savunduğumuz ve mücadelesini verdiğimiz Laik, Bilimsel, Demokratik Eğitim için bu karanlık gidiş içinde bizleri, çocuklarımızı aydınlığa çıkaracak, gerçekleşmesi mümkün somut adımlardan birini atmış olalım.
Nasıl mı atacağız bu adımı? Nasıl mı öğreteceğiz?
Bu da gelecek yazımızın konusu olsun. Sağlıcakla kalın.