Site rengi

Tasarım

Din Alıp Satmak Nelere Kadir…

17.02.2025
284
A+
A-

Dr. Mustafa Şahbaz

Bir yıl kadar önce Youtube’da; “Harikaötesi bir gösteri, Bir bozuk para nelere kadir.. :)” diye bir video izlemiştik. İspanya’nın Katalonya Bölgesinin bir kenti olan Sabadell’in Sant Rock Meydanı’nda (Sant Rock Plaça) bir müzisyen, keman ailesinin en büyük üyesi olan Kontrbasıyla ayakta duruyor; önüne de para atılsın diye şapkasını koymuş. Derken 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu adamın şapkasına bir bozuk para atıyor. Bunun üzerine adam, Kontrbasıyla Beethoven’in 9’uncu Senfoni’sini seslendirmeye başlıyor. Bu başlangıçtan sonra meydana önce birer birer, sonra gruplar halinde müzisyenler gelerek kontrbasa katılıyorlar. Bir aşamada bu müzisyenlere bir orkestra şefi de katılarak konseri yönetmeye başlıyor. Çıkış yaptıkları kapıya bakınca bu müzisyenlerin Banc de Sabadell’in orkestrası olduğu anlaşılıyor. Orkestraya koro da katılıyor. 9’uncu Senfoni’nin koral bölümü, meydandaki her yaştan insanın koroya katılımıyla icra ediliyor. Gerçekten de “harikaötesi bir gösteri” oluşuyor.

Bu güzel, hoş ve yaratıcılık içeren videoyu neden mi hatırladık?

İnternette Selahaddin Eyyubi ile ilgili bir tarama yaparken şöyle bir görsele rastladık:

 

Konya mahreçli “Memleket” adlı internet gazetesinin 12 Nisan 2020 tarihli yayınıymış.

Bu görseli görünce yukarıdaki videonun adıyla bir çağrışım oldu. Ağzımızdan gayri ihtiyari başlığımızdaki; “Din Alıp Satmak Nelere Kadir…” sözcükleri ya da cümlesi dökülüverdi.

Tahmin edileceği gibi bu görsele Tayyip’e övgülerle, güzellemelerle dolu bir metin de eşlik etmekte.

Biz bu yalakalık metnini bir kenara bırakalım. Tayyip’in benzetildiği Selahaddin Eyyubi ile Tayyip’in nasıl birbirine zıt kişilikler olduğunu somut olaylarla ortaya koyalım.

Bu iki kişiliği birkaç yönden karşılaştıralım.

 

Öncelikle Kamu Malına Karşı Davranışları Nasılmış Onu Görelim

Bildiğimiz gibi AKP’nin kurucularından olan Abdüllatif Şener (ki kendisi AKP Programı’nın da yazıcılarındandır) der ki; Tayyip ve ailesinin kamudan çaldıklarının tutarı 300 milyar dolardan fazladır. Yani sözün kısası Tayyip, doymak bilmez bir kamu aşırıcısıdır. Ali Yeşildağ’ın deyimiyle de; “Tayyip abi ve çevresi dünyanın en büyük hırsızlık şebekesidir.”

Buna karşılık Selahaddin Eyyubi’nin davranışını şu kısa ve öz metin anlatmaya yeter:

Kendisinin yanı başında bulunan ve vakanüvisliğini yapan;

“Bahaeddin’in açıkladığına göre:

“Hazinedarları beklenmedik durumlar için her zaman bir yana bir para saklarlardı, çünkü efendilerinin böylesine bir ihtiyattan haberi olduğunda onu hemen harcayacağını bilirlerdi, bu tedbire rağmen, Sultan öldüğünde devlet hazinesinde Sûr kaynaklı bir altın külçeyle kırk yedi dirhem gümüşten başka bir şey yoktu.” (Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri)

Bir Başka Kıyaslama

Bildiğimiz gibi, Tayyip 1165 odalı Kaçak ve Haram Saray’da ikamet eder. Cumhuriyet’le özdeşleşmiş Çankaya Köşkü’nü hem Mustafa Kemal’i anımsattığı için hem de ruhunda taşıdığı Muaviye-Yezit saltanat düşkünlüğü eğiliminden dolaya yetersiz bulmuş; M. Kemal’in Ankaralılara armağan olarak vakfettiği Atatürk Orman Çiftliği arazisini yasaları çiğneyerek yağmalamış ve bu Kaçak ve Haram Sarayı inşa ettirmiş ve oraya yerleşmiştir. Bu öyle bir saray ki ABD’nin meşhur Beyaz Saray’ı (White House’u) yanında müştemilat gibi kalır.

Ya Selahaddin Eyyubi?

“Bazı çalışma arkadaşları onun savurganlığını eleştirdiklerinde, Selahaddin rahat bir gülümsemeyle şöyle karşılık vermekteydi: ‘Bazı insanlar için para kumdan daha değerli değildir’. Nitekim zenginlik ve lüksü samimiyetle küçümserdi ve Fatımi halifelerinin masalsı sarayı onun eline geçtiğinde, buraya emirlerini yerleştirmiş, kendi ise, vezirlere tahsis edilen daha mütevazı konağa yerleşmiştir.” (age)

Görüldüğü gibi bu konuda Tayyip’le Selahaddin Eyyubi; ak ve kara kadar, yer ve gök kadar birbirinden farklıdır.

Selahaddin Eyyubi, çağını aşarak adeta Marksizmin şu altın prensibini uygulamaktadır: Partimizin Programında da yer aldığı üzere, Marksist ideolojiye göre en yüksek devlet görevlisinin maaşı bile ortalama işçi ücretinden fazla olamaz. Bunun nedeni de gayet basittir: En yüksek devlet yöneticisi bile ortalama işçi ücretinden yüksek bir maaş alamıyorsa bunun anlamı, tüm kamu yöneticileri halkla aynı kaderi paylaşıyorlar, aynı geçim imkânına sahipler demektir. Yani onlara birisinin halkın ne durumda olduğunu anlatmasına gerek yoktur. Onlar zaten halk gibi yaşamaktadırlar. Dolayısıyla Tayyip gibi kalkıp da asgari ücret 22.104 lira olsun diyemezler. Çünkü bu parayla kendilerinin de geçinemeyeceklerini bilirler. Bunu yaşamlarından bilirler; masa başında hesaplar yapmaya, birilerinden akıl almaya gerek yoktur. Yaşadıkları hayat zaten onlara bu gerçekliği, gün 24 saat, devamlı söyler. Daha iyi bir yaşam için yapılacak olan, ülkenin genel kalkınmasını sağlamak, herkesin gelir seviyesini yükseltmek, herkesle birlikte kendi yaşam seviyelerini de yükselmektir.

Bildiğimiz gibi Efsanevi Küba lideri Fidel Castro bu prensibi ve halktan biri gibi yaşamayı hayata geçirmiş gerçek bir devrimcidir.

İşin bir diğer yönü de:

Siyaset yapmak; milletvekili olmak, devlet başkanı olmak, yüksek devlet memuru olmak bir ikbal kapısı olmamalı; halka hizmet kapısı olmalı. Yani oraya çok kazanç elde edeyim diye gelmemeli insanlar. O mevkilere halka hizmet etmek isteyen, ülkesini kalkındırmak isteyen, dünya insanlığına katkıda bulunmak isteyen idealist kişiler gelmeli; maaş için değil, idealleri için gelmeli… Tayyipgiller gibileri bu görevlerin yanından bile geçememeli…

Kudüs’ün Fethi ve İki Zıt Kişilik

Bilindiği gibi, Selahaddin Eyyubi’nin lakabı Kudüs Fatihi Selahaddin’dir. Bu arada Selahaddin Eyyubi’nin adının anlamını da söyleyip öyle geçelim: Selahaddin adının kelime anlamı; dinin doğruluğu-sağlamlığı demektir. Bu ad, Selahaddin’in gerçek adı değildir; ona sonradan, bileği hakkına halklar tarafından takılmış bir addır. Gerçek adı Yusuf’tur. Ama o Yusuf olarak bilinmez; Selahaddin Eyyubi diye bilinir. Çünkü Haçlı Seferleri’nde İslam dünyasını koruyarak ve Kudüs’ü fethederek dinin sağlamlığı-kurtarıcısı olmuştur. Bu lakabı, bileğinin hakkına elde etmiştir. Detaylarına girmeye gerek yok. İsmi yetiyor zaten: Kudüs Fatihi, Dinin Doğruluğu…

Bu meseleye bir de Tayyip yönünden bakalım:

E, kendisi de Kudüs’ün “yeni” fethinde rol almıştır. Nasıl derseniz…

2005 yılında İsrail’i ziyarete gider hazret. O zamanki İsrail başbakanı, Sabra ve Şatilla Kasabı namıyla bilinen, Ariel Şaron, Tayyip’i Kudüs’te karşılar. Bilindiği gibi tâ 1980 yılında İsrail tek taraflı olarak Kudüs’ün kendilerinin başkenti olduğunu ilan etmiştir ve ABD dahil hiçbir ülke tarafından da Kudüs başkent olarak tanınmamıştır. Daha sonra Trump birinci döneminde, 2017 yılında Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacaktır. Ama bizimki Trump’ın gelmesini beklememiştir. Çünkü Sabra ve Şatilla Kasabı Şaron kendisini Kudüs’te; “Yahudi milletinin başkenti ve İsrail’in başkenti Kudüs’e hoşgeldiniz”, diyerek karşılamıştır. Tayyip de ağzı kulaklarında hoş bulduk, demiştir. Yani Trump’tan çok daha önce Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu kabullenmiştir ya da bu oldubittiye bir itirazı olmamıştır. Zaten resmi karşılamanın Kudüs’te olmasını kabul etmek, İsrail’in kararını tanımak demektir. Kendisinin değil ama Şaron’un Kudüs Fatihi olduğunu tescillemiştir bu davranışıyla.

Şimdi burada biz ne diyelim… Tayyip ile Selahaddin Eyyubi’yi nasıl karşılaştıralım, hangi vicdanla karşılaştıralım?..

Akla kara kadar, yerle gök kadar farklılar, desek yetmez… Sözün bittiği yerdir, diyerek bitirelim…

İslam Dünyası Eski ve Yeni Haçlılar İçin Yağma Hasanın Böreğidir

Haçlı Seferleri, bütün dinsel süslemelere karşın, İslam Dünyasının zenginliklerini yağmalamak için düzenlenmiş yağma seferleridir. Selahaddin Eyyubi, İslam ülkelerine yönelik bu yağmaları da durduran bir kahramandır.

Günümüzde ne oluyor?

İsrail, Gazze’yi yerle bir ediyor, Lübnan’ın güneyini bombalıyor ve işgal ediyor; Suriye’ye girip Malta Adası büyüklüğünde bir Suriye toprağını ilhak ediyor. Golan Tepeleri’ni zaten 1967’den beri işgal altında tutuyor ve bu işgalini giderek genişletiyor. Yetmedi… Trump Efendi çıkıyor Gazze’yi Filistinlilerden arındıracağız; onları başka yerlere yerleştireceğiz, burayı ikinci bir Riviera yapacağız, diyor. Dünya, ABD Emperyalizmi ve sapık Trump karşısında büyük oranda pusmuş durumda; buna gerekli tepki verilemiyor. Ama cılız da olsa gene de batıdan, doğudan buna tepkiler dile getirilebiliyor. Ama bizim Çağdaş Selahaddin’imiz(!) gıkını çıkaramıyor. Ancak Trump’ın açıklamasından 4 gün sonra, o da muhalefetin zorlamasıyla, Laga luga ediyor. Neymiş?.. Trump’ın bu sözleri değerlendirmeye bile değmezmiş.

Aslında ne demiş oluyor?

Beni iktidara ABD, İngiltere ve İsrail getirdi. Onlara karşı duramam, onların yaptıklarına, yapmak istediklerine karşı şiddetli tepkiler koyamam. Çünkü ağzım sütten çok yandı; yoğurdu artık üfleyerek yemem lazım. Bir zamanlar “NATO’nun Libya’da ne işi var?”, demiştim ama ağababam öyle bir emir verdi ki, söylediğimi yalayıp yutmak zorunda kaldım. Şimdi de benzer bir söz söylersem, böyle bir davranış içine girersem ya Trump; “Aptal olma. Aklını başına al. Efendi ol!”, diye yeniden bir zılgıt çekerse ben ne yaparım? O yüzden arazi olmak, ölü numarası yapmak en iyisi…

Yahu bu adam, Selahaddin Eyyubi ile karşılaştırılabilir mi? Bir karşılaştırma yapmak Selahaddin Eyyubi’ye büyük bir hakarette bulunmak demek değil midir?

Burada da sözü uzatmayalım…

Yahu sağır sultan bile artık duydu, bu Tayyip denen nam devşirme, bizzat ABD Büyükelçisi Morton Abromovitz tarafından daha Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanıyken, taşıdığı ihanet potansiyeli keşfedilerek, devşiriliyor oradan itibaren sivriltilerek önce İstanbul Belediye Başkanlığına, oradan da bir parti kurdurularak iktidar koltuğuna, başbakanlığa, oradan Cumhurbaşkanlığına kadar ABD tarafından taşınıyor. Hem de Cumhurbaşkanı seçilebilmek için yasal olarak zorunlu olan Üniversite Diploması olmamasına rağmen…

AKP’nin kuruluşunda önüne 3 tane şart konuluyor:

1- ABD’nin BOP haritasının Hayata geçirilmesinde yardımcı olacak. Bildiğimiz gibi BOP Eşbaşkanı olarak bu görevi eksiksiz yerine getirdi, getiriyor, getirmeye devam ediyor. (Irak’ta, Libya’da, Suriye’de…)

2- İsrail’in güvenliğini sağlamak için çalışacaksın; düşmanlarını bertaraf etmesinde İsrail’e yardımcı olacaksın. (Oluyor. Irak’ta, Libya’da, Suriye’de…)

3- İslam’ın içini boşaltarak onu CIA-Pentagon İslamına dönüştüreceksin.

Bu üç başlı görevi, eksiksiz yapmaktadır Tayyip Erdoğan. BOP haritası gereğince Libya bugün paramparçadır. Irak fiilen üç parçaya bölünmüştür. Suriye şu anda fiili olarak dörde ama potansiyel olarak belki 6’ya bölünmek üzeredir. ABD’nin ve İsrail’in bu başarılarında en büyük yardımcısı kim olmuştur?

Tayyip Erdoğan…

Malum kendisi; “BOP Eşbaşkanlarından bir tanesidir ve o görevi yapmaktadır.”

Bir de Mertlik Açısından, Sözünün Eri Olmak Açısından Bakalım

“İslam’ın en saf kahramanı”

“Müslümanlar onun şahsında ideal bir sultan, Haçlılar gerçek bir İslam kahramanı gördü. Doğulu ve Batılı tarihçilerin, yazarların eserlerinde kendisinden övgüyle söz edildi.

“Fransız tarihçi Albert Champdor, Selahaddin Eyyubi’yi mertliği, düşmanlarına karşı da adaletli olması sebebiyle ‘İslam’ın en saf kahramanı’ diye niteledi.

“Selahaddin-i Eyyubi, verdiği sözü ne pahasına olursa olsun tutar, affetmeyi severdi. İbn Cübeyr, onun, ‘Af konusunda hata etmek, haklı olarak cezalandırmaktan daha çok hoşuma gider.’ dediğini nakleder. Eman verdiği kişileri kesinlikle cezalandırmadı. Uzun dönem savaştığı Haçlılar da onun bu yönünü çok takdir etti.

“Cömert bir sultan olarak bilinen Selahaddin, öldüğünde ise özel hazinesinden sadece 1 Mısır dinarı ile 36 Nasıri dirhemi çıktı.” (Haydar Karaalp, Mücahit Türetken, 04.03.2019 – Güncelleme: 26.12.2019 https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kudus-fatihi-selahaddin-i-eyyubi/1408457)

Bu sayılan üstün özelliklerin bir tanesini bile, elinize büyüteç alıp baksanız ya da mikroskop altına alıp binlerce kez büyüterek arasanız Tayyip’in kişiliğinde bulamazsınız.

Selahaddin Eyyubi:

“Selahaddin-i Eyyubi, verdiği sözü ne pahasına olursa olsun tutar, affetmeyi severdi.”

Tayyip Erdoğan:

“Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi (Rahip Brunson) alamazsınız.”, der.

Sonuç: Trump’ın tehdit ve hakaret içeren mektubundan sonra Rahip Brunson serbest bırakılır.

“Bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece, faiz her geçen gün, her geçen ay inmeye devam edecektir.”, dedi.

Sonuç: Politika faizi yüzde 50 oldu.

“Ben bu görevde oldukça, darbeci Sisi ile asla görüşmem!”, dedi.

Sisi’yi havaalanına karşılamaya gitti. vb. vb…

Gazeteci Deniz Yücel konusunda: “Türkiye’nin kendi kuralları olduğunu ifade eden Erdoğan, ‘Şimdi burası Almanya değil, burası Türkiye, Türkiye’nin kendine ait şartları vardır, kuralları vardır ve konu bağımsız ve tarafsız yargıdadır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasası, kanunları neyi emrediyorsa yargı onu yapar.’ dedi.” (https://akparti.org.tr/haberler/cumhurbaskani-erdogan-alman-die-zeit-gazetesine-konustu/)

Sonra ne oldu?

Merkel’in baskılarına direnemeyen Tayyip’in emriyle düzenlenen bir yargı katakullisiyle Deniz Yücel alelacele serbest bırakıldı; aynı gün hazırda bekleyen bir uçakla Almanya’ya uçtu.

Her yıl bir yalanı tekrarlar Tayyip: “İşçimizi, memurumuzu, emeklilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz”, der. Gelinen nokta: Asgari Ücret 22.104 TL, en düşük emekli maaşı 14.469 TL.

Bir de hazret 2024 yılını “Emekliler Yılı” olarak ilan etmişti. Bu yılda emeklileri bitirdi.

2025 yılını da “Aile Yılı” ilan etti. Allah halklarımızı “Aile Yılı”ndan korusun. Gerçi aile adına pek bir şey de bırakmadı ya…

 

Bir de Adalet Terazisine Vuralım: Selahaddin Eyyubi: “… affetmeyi severdi.”

Tayyip Erdoğan: 2022 rakamlarına göre; “Son 8 yılda cumhurbaşkanına hakaret soruşturma sayısı 200 bine dayandı: 305 çocuk davalık” (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/son-8-yilda-cumhurbaskanina-hakaret-sorusturma-sayisi-200-bine-dayandi-305-cocuk-davalik-1981115)

  1. Eyyubi için kurulan cümleyi Tayyip için kurmak istesek: “Tayyip, çocuklar da dahil olmak üzere, halkını cezalandırmayı severdi.”, demek gerekir.
  2. Eyyubi: “Af konusunda hata etmek, haklı olarak cezalandırmaktan daha çok hoşuma gider.”, der.
  3. Erdoğan’da bu cümlenin karşılığı; “Haksız yere cezalandırmak ve affetmek gibi bir hataya düşmemek çok hoşuma gidiyor”, olabilir ancak.

***

Giderek bu konuda yazmak ıstırap vermeye başladı. Kendi kendimize ettiğimiz bu kadar işkence yeter.

Gelelim başlığımıza…

Ne olduğunu anlamadan dini dogmalara inandırılmış, kafadan silahsızlandırılmış kitleler yukarıda görselde gördüğümüz demagojilerle pekâlâ kandırılabiliyor. Annesi Türk, babası Kürt olan yani halklarımızın ortak bir değeri olan Selahaddin Eyyubi (ya da Selahaddin Kürdi) ile onun 180 derece zıttı olan, çağımızda Yeni Haçlı Seferleri demek olan ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOP) ya da bilinen adıyla BOP haritasını hayata geçirmek için yürütülen yağma savaşlarında, çağdaş Haçlı Ordularına yandaşlık ve yardakçılık eden Tayyip’i birbirine eş olarak kitlelere yutturabiliyorlar. İnsandan aklı aldın mı geriye robottan farksız bir yaratık kalıyor. Ve din bezirgânları sürüleştirdikleri kitleleri oy davarı gibi kullanabiliyor.

Bir de görselin sağ alt köşesinde bu Konyalı din bezirgânları şöyle bir ibare kullanmışlar: “Haşhaşileri Yazmadık. Onu da Siz Eklersiniz”.

Çağdaş Haşhaşiler din alıp satan, din afyonuyla insanlarımızı uyuşturan siz Tayyipgiller’siniz. İnsanlarımızı; yaşadığını göremez, gördüğünü anlayamaz hatta yaşadığı gerçeği tam tersinden anlar hale sokarak uyutuyorsunuz, din afyonuyla uyuşturuyorsunuz. Bu beyinleri dini dogmalarla felç edilmiş insanlarımızın oylarını cukkalıyorsunuz. ABD; İngiltere, İsrail ve AB Emperyalistlerinin de desteğiyle 23 yıldır iktidardasınız. Kendiniz Karunlaşırken kitleleri açlığa yoksulluğa mahkûm ediyorsunuz. Ve üstelik kendinize duacı kılıyorsunuz. Onları “Hüloğğ”culaştırıyorsunuz. Haşhaşiler sizin elinize su bile dökemez…