Site rengi

Tasarım

Teğmenlerimiz, Ordu Gençliği ve Harbiye Marşı Üzerine

17.02.2025
4.953
A+
A-

Hüseyin Ali

Alınları öpülesi teğmenlerimiz. Geçen yılın en güzel olayını halkımıza yaşattılar.

Tayyip Diktatörlüğü genç, yeni mezun teğmenlerimizi biçti, “gök ekini biçer gibi”. Hukuka aykırı şekilde… Böyle bir kararın çıkacağı, teğmenlerin yemin ettiği törenden 1 hafta sonra Tayyip’in 21. İmam Hatipliler Kurultayı’nda yaptığı konuşmadan belliydi. Bu gencecik çocuklara karşı şöyle nefret püskürüyordu konuşmasında:

“Kahraman ordumuzun kahraman mensuplarıyla her zaman gurur duyuyoruz. Ordumuzun tekrar yıpratılmasına izin vermeyiz. Geçenlerde malum mezuniyet töreninde bazı istismarcılar ortaya çıkmak suretiyle kılıçlar çektiler. Bu kılıçları kime çekiyorsun?

“Şimdi bunlarla ilgili olarak da gerekli bütün araştırmalar hepsi yapılıyor. Oradaki birkaç tane kendini bilmez, bunlar da temizlenecek. Biz buralara durup dururken gelmedik. Bu 30 kişi olabilir, 50 kişi olabilir. Kim olursa olsun, bunların ordumuzun içinde bulunması mümkün değil.

“Üç tane birinci olan kızımız var. Bu kızlarımızdan birinin ismi İkra… Üç kardeş, adı İkra. Manisalı ve birinci oldu. Diğer ikisi onlar da birer Anadolu yavrusu. Fakat tabiî bu oyuna nasıl geldiler, gelindi; şimdi çalışmalarımızı yapıyoruz. Ve bu konuyla ilgili olarak üniversitemizle görüşmemizi yaptık. Kara Kuvvetleri ile görüşmelerimizi yaptık. Bunların süratle temizlenmesi için adımlarımızı atıyoruz.” (https://www.milliyet.com.tr/gundem/tegmenlerin-kilicli-yemini-erdogan-kendini-bilmezler-temizlenecek-7186111)

Tayyip; “bu kılıçları kime çekiyorsun?”, diye başlayıp, teğmenlerin ordudan atılmaları için Üniversiteye, Kara Kuvvetleri’ne buyruk verdiğini açıktan söylüyor. Üniversite dediği Milli Savunma Bakanlığına bağlı Milli Savunma Üniversitesi. Malum, Tayyip 15 Temmuz’dan topu topu iki hafta sonra orduya saldırarak denetimi tümüyle kendi eline almak ve Türk Ordusu’nu zayıflatmak amacıyla ordunun tüm eğitim birimlerini, Deniz Lisesi, Işıklar Askerî Hava Lisesi, Kuleli Askerî Lisesi, Maltepe Askerî Lisesi ile Astsubay Hazırlama Okulları ve Harp Akademilerini kapatmış ve Milli Savunma Üniversitesini kurmuştu. (Sadece böylesine büyük bir değişiklik bile Tayyip ve çevresinin 15 Temmuz olayına hazır olduğunun, dolayısıyla 15 Temmuz’un derin, beklenen bir planın parçası olduğunun göstergesidir.)

Kısacası Tayyip emri verdi, Kara Kuvvetleri Yüksek Disiplin Kurulu da teğmenleri biçti.

Bu hukuksuzluğun nedeni Tayyip Diktatörlüğü’nün ordu korkusudur. “Ya ordu Tayyip Diktatörlüğü’ne karşı ayaklanırsa”, korkusudur. Bunun için önlem almaktadır Tayyip Düzeni. Ama arkasında tabiî ki Amerikan Emperyalizmi vardır. Çünkü onlar da Türk Ordusu’nun yapısını iyi bilirler. Çünkü deneyimleri vardır ve Türk Ordusu’nu NATO’ya girişinden beri çok iyi tanır ABD Emperyalizmi.

Devrimci gençlik tarafından “Yankee Go Home” denilerek Türkiye’den atılan Vietnam Kasabı Robert Komer.

Ünlü Vietnam Kasabı, sonra ABD Ankara Büyükelçisi Robert Komer’in Menderes iktidarının yıkılması konusunda Milliyet’te yayımlanan bir söyleşisini hatırlıyoruz. (Komer’i iyi tanıyoruz: Kasım 1968’de Ankara’ya büyükelçi olarak atanır;  1969 başında (6 Ocak) ODTÜ ziyareti sırasında devrimci gençler tarafından “Yankee, go home!” denilerek arabası yakılır. Komer bu olaydan sonra daha fazla duramaz ve Mayıs 1969’da Türkiye’den ayrılır.) Söyleşide Komer, 1950’lerin sonlarında Türkiye ekonomisinin göçtüğünü, önlem almak gerektiğini, bunun için de IMF acı reçetelerinin uygulanması gerektiğini, bu yüzden Menderes’e bunu kabul ettirmek istediklerini ama 1957 seçimlerinden büyük başarıyla çıkan Menderes’in bunu kabul etmediğini belirterek, bir darbe beklentilerinin olduğunu ima eder. Onların beklediği darbe, Ordu Fosillerinden

gelecek gerici bir darbedir kuşkusuz.

Ancak Genç Subayların-Ordu Gençliği’nin yaptığı 27 Mayıs gibi ilerici, yurtsever, Atatürkçü bir darbe-Politik Devrim gerçekleştirilir, indirilir Menderes’in başına. ABD Emperyalizmi neye uğradığını şaşırır. Sonraki planlarını ise 27 Mayıs Devrimi’nin getirdiği özgürlüklerin budanması üzerine kurar. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Faşist Darbeleri böyle gerçekleşir.

İşte bu yüzden Teğmen operasyonunun arkasında da ABD Emperyalizmi vardır. Daha önce Balyoz, Ergenekon vb. FETÖ operasyonlarında olduğu gibi… Malum Kişi’ye güç veren, yeri geldiğinde kukla gibi oynatan ABD Emperyalizmidir.

Subay Andı konusuna gelince… Teğmenlerimizin ettiği “Subay Andı”, aslında 2023 yılına kadar okunan resmi anttır. Sözleri din bezirgânları için tabiî ki tehlikelidir. Subay Andı’nın sözleri şöyle:

“Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız. Ne mutlu Türküm diyene!”

Bu güzel yemin, Tayyip’in adamı Milli Savunma Üniversitesi Rektörü, sözde tarihçi Erhan Afyoncu tarafından kaldırıldı (emri veren tabiî ki Malum Kişi’dir).

Neden?

Çünkü yeminde laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğünün korunmasından söz ediliyor. Oysa Malum Kişi, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılması ve bölünmesini amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı! Bu bakımdan gericiliğin, yemin metninden rahatsız olması normal.

Nitekim Tayyip Diktatörlüğü, geçmişte ordunun koruyucu-kollayıcı eğilimlerini yok etmek için Ordu İç Hizmet Kanununun 35. maddesinde de değişiklikler yaptı. En önemlisi, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda; “Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti”, şeklinde yapılan askerliğin tanımı; “harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti”, şeklinde değiştirildi (Temmuz 2013).

Öte yandan, skolastik kafalar Türk Ordu’sunu ya hep gerici, ya hep ilerici gibi görür. Oysa ordu hem ilerici hem gerici olabilir. Bu iki zıt özellik nasıl bir arada olabilir?

Şöyle: Türk Ordusu’nda “Ordu Fosilleri” yani, omzu kalabalıklar genellikle gericidir. “Ordu Gençliği” ise hemen hep ilerici, hatta devrimcidir. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Faşist Darbeleri omzu kalabalık gerici, Amerikancı Ordu Fosilleri tarafından yapılmıştır. Tarihimizdeki hemen her ilerici-devrimci harekette ise Ordu Gençliği’nin damgası vardır.

Türk Ordusu’nun bu kendine has özelliği tarihsel geleneklerine dayanır. Devlet ne zaman ki bir sıkıntıya veya çöküntüye girer, gençlik, daha doğrusu Ordu Gençliği devreye girer. Silahlı gücüyle sıkıntıyı ortadan kaldırmaya çalışır. Türk Ordusu’nun bu özelliğini teori gücüyle tarihin derinliklerinden çekip çıkaran büyük devrimci Hikmet Kıvılcımlı’dır. Kıvılcımlı bu geleneği, Türklerin Orta Barbar kandaş, eşit, silahlı toplumsal geleneğinin süregelmesine dayandırır. Bu gelenek, tıkanıklık durumlarında toplumun önünü açan bir tarihsel üretici güç niteliğinde gelenektir.

Hikmet Kıvılcımlı Köyceğiz Kuvayı Milliye Kumandanı iken üniforması ile.

Skolastik kafalar bu üretici gücü kavrayamayabilir. “Elle tutulur olmayan, gelenek-görenek gibi soyut kavramlar nasıl üretici güç oluyormuş”, diyebilirler.  Ama Tarihe baktığımızda bu üretici gücün nasıl büyük ilerici değişiklikler yarattığını somut olarak görüyoruz. 

Örneğin Osmanlı’da III. Selim’i padişahlıktan indirerek öldüren gerici Kabakçı Mustafa İsyanı’nı bastıran Rusçuk Yaranı ve Alemdar Mustafa Paşa Hareketi, gerici gidişi durduran; ilerici II. Mahmut’u başa geçiren bir vuruştu. Sonrasında gelişen Yeni Osmanlılar, Jöntürkler gibi asker-sivil hareketler de öyledir. Başka bir örnek, II. Abdülhamit zamanında II. Meşrutiyet’in ilanı (1908) sonrasında İstanbul’da başlatılan şeriatçı-gerici 31 Mart ayaklanmasını (31 Mart 1325 / 13 Nisan 1909) bastıran Mahmut Şevket Paşa önderliğindeki Hareket Ordusu’dur.  “Kızıl Sultan” Abdülhamid’i “haleden” güç de aynı güçtür (Mustafa Kemal de Kolağası rütbesiyle bu ordunun Kurmay Başkanıdır).  Sonrasında Bulgar Ordusu’nun Çatalca’ya gelip dayandığı Balkan Savaşı sırasında Talat-Enver gibi gençler tarafından yapılan ve iktidarı düşüren Babıali Baskını da benzerdir. İyi bildiğimiz Kuvayimilliye Hareketi, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in Kuruluşu da hep gençlik, özellikle de 40 yaşını geçmemiş Genç Subaylar tarafından hayata geçirilmiştir. Yukarıda değindiğimiz 27 Mayıs Devrimi de Mustafa Kemal gelenekli Genç Subayların eseridir.

Hareket Ordusu Kurmayları. Mustafa Kemal ikinci sırada ortada eli göğsünde sağdan 7.

“Mustafa Kemal gelenekli” ifadesini biraz açalım. Mustafa Kemal, tanınan, bilinen Mustafa Kemal olmadan önce de yiğit, gözü kara genç bir Türk subayıdır. Henüz 23-24 yaşında, Harp Akademisi’nde (Erkan-ı Harbiye Mektebi) 1905 yılında muhalif bir gazete çıkarmak, gizli toplantılar ve gizli örgütlenme yapmak nedeniyle jurnallenir. Gerçekten de gizli bir örgütlenmeye gitmiş, el yazması bir gazete çıkarmış, gizli toplantılar yapmıştır. Ordudan atılır, 2 ay ünlü Bekirağa Bölüğü’nde hapis yatar. Sonra Harp Akademisi Müdürü Ali Rıza Paşa’nın devreye girmesiyle Stajyer Komutan Kurmay Yüzbaşı olarak Suriye’ye sürülme karşılığı orduya geri alınır. Ama Mustafa Kemal yılmaz;  Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurar.  Böylesine gözünü budaktan esirgemez. Mücadeleye bodoslama dalar. Şairin dediği gibi:

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın

Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

(Ataol Behramoğlu).

Türk Ordusu’nun bu ilerici geleneğinin altyapısını hazırlayan bir toplumsal özelliğimiz de kapitalizme geç ve güç girmemizdir. Türkiye kapitalizm ile tanıştığında, Batı’daki gibi devrimci bir burjuva sınıfının olmamasıdır. Batı’da burjuvazi işçi, köylü, esnaf, aydın gibi halk tabakalarını ardına takarak feodalizmi yenmiş, sosyal devrim yapabilmiştir. Oysa Türkiye kapitalizm ile tanıştığında, kapitalizm tekelci aşamaya, gerici emperyalizm aşamasına geçmiştir. Bir ayağı da Ortaçağ’dadır. Bu, büyük bir açmaz anlamına gelir. İşte bu açmazdan kurtulmak için gençlik ve özellikle de Ordu Gençliği arayışa girer.

İşte bu nedenlerden gericilik, ilerici Genç Subayları, hatta öğrencileri zaman zaman ordudan atar. Örneğin genç askerlerin 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 girişimleri sonucu pek çok subay ordudan atılır, Kara Harp Okulu 1963 ve 1964 yıllarında hiç mezun vermez. Ordu bunu, 1971 Faşizminde de yaşar. Ama daha da keskini 12 Eylül Faşizmi ile gelir. Faşizm ilerici en az 1020 subayı ordudan atar.

Günümüzde yaşadığımız teğmen olayı da bu sürecin bir parçasıdır. Gericiliğin eline fırsat geçmiş, 5 başarılı teğmenimizi ve 3 subayımızı ordudan atmıştır. Hukuken hiçbir dayanağı yoktur bu kararın. “Disiplinsizlikten” dolayı attılar teğmenlerimizi. Disiplinsizlik olsa bu çocuklar mezun olabilirler mi, hele hele Teğmen Ebru Eroğlu dönem birincisi olabilir mi?

Üstelik ortada yazılı hiçbir emir yoktur bu yemin töreninin yapılmaması konusunda. Teğmenlerimizin coşkuyla bu güzel yemini etmeleri ve sonunda da; “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz”, diye hep bir ağızdan slogan atmaları gericiliği azdırmıştır.

Söylediğimiz gibi teğmenlerin ve 3 subayın atılmasında hukuki hiçbir yön yoktur. Nitekim korgeneral rütbeli Kara Kuvvetleri Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı ile Hukuk Hizmetleri Başkanı, Lojistik Başkanı ve Personel Albay, teğmenlerin TSK’dan ihracına şu gerekçelerle karşı oy kullandılar:

“TSK İç Hizmet Kanunu’nun 13’üncü maddesinde; ‘Kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet demektir’ şeklinde tanımlandıktan sonra askerliğin temelinin disiplin olduğuna vurgu yapılmıştır. TSK Disiplin Kanunu’nun 1’inci maddesinde; bu Kanun’un amacının, Türk Silahlı Kuvvetlerinde etkin bir disiplin sisteminin tesisi, muhafazası ve idamesine ilişkin usul ve esasları belirlemek olduğu belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 20’nci maddesinin birinci fıkrasınının (c) bendinde, ‘Hizmete engel davranışlarda bulunmak’ hali Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler arasında sayılmış ve ‘Devletin ve Türk Silahlı Kuvvetlerininin itibarına zarar verecek nitelikte tutum ve davranışlarda veya ağır suç veya disiplinsizlik teşkil eden fiillerde bulunmaktır’ şeklinde tanımlanmıştır. Belirtilen mevzuat hükümleri kapsamında olaya dönüldüğünde; atfedilen eylemler nazara alındığında, programda bulunmayan ve mevzuattan kaldırılan andı tören esnasında okumak ve vefat eden Harbiyeli devre arkadaşını anmak için devre birincisi tarafından yapılması planlanan tören konuşmasında değişiklik yapılması yönündeki devre birincisi ile Alay kıdemlisi Harbiyeli arkadaşları tarafından yapılan müracaatların ‘Her asker resmi ve şahsi işlerinden dolayı müracaatını söz veya yazı ile en yakın amirinden başlayarak silsile yoluyla yapar’ hükmü kapsamında kaldığı, bu müracaatlara her defasında olumsuz cevap verildiği ve resmi törende halihazırda yürürlükte olan Milli Savunma Üniversitesi Tören Yönergesinde yer alan andın okunacağı yönünde emir verildiği, nitekim 30 Ağustos resmi töreninde de yürürlükteki yönergede yer alan andın okunduğu, resmi tören bitiminde söz konusu andın okunmayacağı yönünde malum ve muayyen hale getirilmiş hizmete ilişkin bir emrin bulunmadığı, resmi törenin bitiminde söylenen ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ söylemi ile okunan andın içeriğinin; Anayasa’nın 2. maddesi ile Harp Okulları Kanunu’nun maddeleri dikkate alındığında hukuka aykırılık teşkil etmediği ve bu nedenle de haklı olarak disiplin soruşturmasına konu edilmediği, öte yandan bir önceki gece yapılan kutlamada bir kısım Harbiyelilerce söz konusu andın plansız şekilde de olsa okunması hususu birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, personelin eyleminin Devletin ve TSK’nın itibarına zarar verecek nitelikte tutum ve davranış veya ağır suç veya disiplinsizlik teşkil eden fiil olarak kabul edilemeyeceği ve buna bağlı olarak Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektirir ‘Hizmete engel davranışlarda bulunmak’ disiplinsizliğini de oluşturmayacağı, aksi yöndeki kabulün orantılılık, gereklilik ve elverişlilik alt ilkelerini içeren ‘ölçülülük’ ilkesine uygun olamayacağı gibi hakkaniyete de uygun düşmeyeceği, bu nedenle personel hakkında Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği vicdani kanaatinde olduğumuzdan aksi yöndeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmadık.” (Müyesser Yıldız, https://muyesseryildiz.com/2025/02/04/iste-tegmenlerin-ihracina-karsi-cikan-4-komutanin-karsi-oyu/).

Görüldüğü gibi bir disiplinsizlik yoktur. Olay La Fontain masalında olduğu gibi kurdun kuzuya; “suyumu bulandırıyorsun”, demesidir.

Sevindirici olan şudur: Teğmenlerimizin hiçbiri, yapılan baskılara rağmen geri adım atmamış, sıfırlamamıştır. Teğmenlerimizin şu son sözlerine bakalım:

“Teğmen Ebru Eroğlu savunmasında; “Törenden sonra toplanan silah arkadaşlarının tamamı gibi Mustafa Kemal’in askeri olmakla gurur duyduğunu, zira Mustafa Kemal’in önce sıra arkadaşı sonra da silah arkadaşı olduklarını, içindeki Harbiyeli ruhunun ölmez olduğunu, omuzundan rütbeleri alınacak olsa bile bu ruhun yüreğinde yaşayacağını, Harbiyeli brövesinin büyük bir onur olarak kendisinde kalacağını”;

“Teğmen Talip İzzet Akarsu savunmasında; “Her daim Ulu Önder Atatürk’ün izinde ve onun ‘bir ordunun kıymeti zabit ve kumandan heyetinin kıymeti ile ölçülür’ sözünden feyz alarak vatana ve millete layık bir subay olmak için çalıştığını, Türk istikbalinin evladı olarak şerefle doğduklarını, şerefle yaşadıklarını ve şerefle öleceklerini”;

“Teğmen Batuhan Gazi Kılıç savunmasında; “Türk Silahlı Kuvvetlerine sadakatle bağlı Atatürkçü şerefli Türk subayları olduklarını, suç işlemediklerini ancak vatana hizmet etmek için üniformanın şart olmadığını, haklarında verilecek karar ne olursa olsun vatana hizmet etmekten asla vazgeçmeyeceklerinden hiç kimsenin şüphe etmemesini”;

“Teğmen Deniz Demirtaş savunmasında; “Türk Milletine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Cumhuriyete layık bir subay olmaktan başka bir gaye gütmediğini, yaşadıklarının tarihte vatan uğrunda bedel ödeyen komutanların yaşadıkları yanında önemsiz ve  kişilerin gelip geçici, baki kalacak olanın Atatürkçülük olduğunu”;

“Teğmen Serhat Gündar savunmasında; “Harp Okulu’na girerken gelecek kaygısı ile bu yola girmediklerini, ‘bir ordunun kıymeti zabit ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür’ sözünü şiar edinmiş subaylar olarak mezun olduklarını, bugün savunma yaparken duydukları endişenin de yine gelecek kaygısı olmadığını, kaygılarının kendilerini yetiştiren ve bu üniformayı ve rütbeyi layık gören Türk Milletine olan hizmet borcumuzu ödeyememek ihtimali olduğunu” ifade etmişlerdir.” (https://ankahaber.net/haber/detay/tskdan_ihraci_istenen_tegmenlerin_avukatlari_muvekkillerimiz_savunmalari_esnasinda_bir_subaya_yakisir_askeri_nezaket_ve_terbiye_kurallari_icinde_ve_vakur_hareket_etmistir_215866)

Ne kadar güzel, ne kadar içten!

İşte bu davranış, Mustafa Kemal’in askerinin davranışıdır. Beş teğmenimizin de, (Ebru Eroğlu, Talip İzzet Akarsu, Batuhan Gazi, Deniz Demirtaş, Serhat Gündar) bu yiğitlikleri nedeniyle, alınlarından öpüyoruz.

Yazımızı çok güzel bir ordu marşıyla, Harbiye Marşı’nın ilk iki dörtlüğü ile bitirelim. Harbiye Marşı da Ordu Gençliği’nin eseridir. Yazan ve besteleyen genç Harp Okulu öğrencisi Cevdet Şakir Çetinel’dir (1905-1989). Çetinel 1929’da topçu subayı olarak Harp Okulu’ndan mezun olmuştur.

Harbiye Marşı gerek söz, gerekse güfte olarak çok güzel, söylemesi kolay bir marştır. Çünkü prozodi (söz ve ses ya da nağme uyumu) bakımından üstündür. Her marşta söz ve nağme uyumu görülmez. Örneğin İstiklal Marşı söz ve nağme uyumu bakımından bu başarıyı yakalayamamıştır. Nitekim hiçbir toplulukta hep bir ağızdan söylenmesi mümkün olmaz. Marşta bir grup bir mısranın başını söylerken diğer bir grup ortasını, başka bir grup sonunu söyleyebilir ve ortaya genellikle bir kakofoni çıkar.

Tayyip Diktatörlüğü punduna getirirse, tıpkı Subay Andı gibi Harbiye Marşı’nı da sessiz sedasız ortadan kaldırabilir.

Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız (nesilleriyiz – H.A.),

Tufanları gösteren, tarihlerin yâdıyız (belleğiyiz – H.A.),

Kanla, irfanla (bilimle – H.A.) kurduk biz bu Cumhuriyeti,

Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız (bekçisiyiz-H.A.).

 

Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle (ulu gücünle – H.A.)

Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle:

Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen,

Kartal yuvalarında, hürdür millet seninle.”

Son söz: Türk Ordusu’na skolastik bakmamak gerekir. Evet, Türk Ordusu’nda gerici veya Amerikan uşağı omzu kalabalık, fosiller güruhu vardır. Ama aynı zamanda ilerici genç subaylar da vardır. Bu ilerici gençliğin kökünü de kurutamazlar. Ne yaparlarsa yapsınlar. Kıvılcımlı’nın dediği gibi:

“Gençliğin devrimciliği, toplumumuzun birinci modern gelenek–göreneği’dir. Gelenek–görenek: Tarihi temelinde yürüten üretici güçtür. Yoktur ona dişini geçirecek güç insanlıkta.” (Hikmet Kıvılcımlı. Pratik Devrim Orijinalliğimiz: Gençlik)

Teğmenlerimizin ve subaylarımızın ordudan atılma kararını verenlere gelince… Şurası kesin, rahat uyuyamayacaklar. Teğmenlerimize ve ilerici subaylarımıza yapılan haksızlığın hesabı eninde sonunda sorulacaktır. Bunu bildiklerinden…