Dünya Sendikalar Federasyonu Başkan Yardımcısı ve DİSK/Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu: Sınıf Temelli Sendikal Mücadelemizi ara vermeksizin sürdüreceğiz! (I)
Halkçı Kamu Emekçileri, 11 Aralık 2023 tarihinde, Dünya Sendikalar Federasyonu (DSF) Başkan Yardımcısı, DSF’ye bağlı Taşımacılık İşçileri Enternasyonali Genel Başkanı ve DİSK/Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’yla “Dünya Sendikalar Federasyonu (DSF)’nin Gözünden Dünya İşçi Sınıfı Mücadelesindeki Gelişmeler ve Kamu Çalışanlarının Mücadelesine Yansımaları” başlıklı bir canlı yayın programı yapmıştı.
Yapılan programın tapesini, iki bölüm halinde Gazetemizde yayımlıyoruz.
İlhami Erdem: Saygıdeğer izleyicilerimiz, hepinizi saygıyla selamlıyorum, Halkçı Kamu Emekçileri adına. Hepiniz hoş geldiniz. Bugün aramızda çok değerli bir konuğumuz var. Halkçı Kamu Emekçileri olarak kendisini ağırlamaktan gerçekten onur duyuyoruz. Türkiye İşçi Sınıfının yüz akı Nakliyat-İş Sendikası’nın Genel Başkanı SayınAli Rıza Küçükosmanoğlu’yla birlikteyiz bugün.
Nakliyat-İş Sendikasını anlatmaya bile gerek görmüyoruz. Az önce altını çizdiğim “Türkiye İşçi Sınıfının yüz akı” tabirini kullanmamız soyut bir iddia değil gerçekten de. Nakliyat-İş’in günlük mücadelesine baktığınız zaman bunu çok net bir şekilde görebiliyoruz.
Türkiye’de tam anlamıyla bir sendikalar faciasının yaşandığı bir dönemde, aynı zamanda sarı sendikacılığın Türkiye İşçi Sınıfını esir aldığı bir dönemde, Nakliyat-İş Sendikası’nın günlük mücadelesine baktığımızda aslında Türkiye İşçi Sınıfının yüz akı olmanın ne demek olduğunu çok rahat bir şekilde görebiliyoruz. Ve bu mücadeleyi tabiî sadece İşçi Sınıfının dostları değil, İşçi Sınıfının düşmanları da çok yakından takip ediyorlar. Dostlarını sevindiren, düşmanlarını ise halkımızın deyişiyle gerçekten korkudan tir tir titreten bir mücadele yürütüyor, Nakliyat-İş Sendikası.
Ve Nakliyat-İş Sendikası’nın bildiğiniz gibi mücadelesi sadece Türkiye’yle de sınırlı değil. Bu anlamda Dünyadaki Sınıf Temelli Sendikal Hareketin de aynı zamanda bir parçasıdır Nakliyat-İş Sendikası. Hem de önemli bir parçasıdır. Dünya İşçi Sınıfı Hareketinde, baktığımız zaman hangi ülkede bir mücadele varsa Nakliyat-İş’in onunla dayanışma içerisinde olduğunu görürsünüz. Bu mücadelelerle dayanışma adına şimdiye kadar birçok eylemler, etkinlikler yapmıştır Nakliyat-İş Sendikası. Sayın Genel Başkan bunların hepsini anlatacak tabiî, ben kısaca özetlemeye çalışıyorum.
Aynı zamanda Nakliyat-İş Sendikası’nın Genel Başkanı olan, bugünkü konuğumuz Sayın Ali Rıza Küçükosmanoğlu bildiğimiz gibi Dünya Sendikalar Federasyonu’nun da Başkan Yardımcısıdır. Dünya Sendikalar Federasyonu da, yine Sayın Başkan anlatacaktır mutlaka,1945’ten bu yana Dünya Sınıf Temelli Sendikal Hareketinin bayraktarlığını yapan bir örgüt ve Nakliyat-İş Sendikası da bu örgütün bir parçası.
Yine bugün üzerinde duracağımız en önemli konulardan biri; 21-22 Kasım tarihlerinde Atina’da PAME’nin yani Tüm İşçilerin Militan Cephesi PAME’nin ev sahipliğinde düzenlenen önemli bir kongre gerçekleşti. Taşımacılık İşçileri Enternasyonali (TUI Transport) Kongresi gerçekleşti. Ve bu kongre sonucunda da Sayın Ali Rıza Küçükosmanoğlu Taşımacılık İşçileri Enternasyonali’ninde Genel Başkanı olarak seçildi. Bunların hepsini konuşacağız. Sizlerin de soruları varsa bunu yorum kısmına yazarak Sayın Başkan’a iletebilirsiniz. Dolu dolu bir program olacağını umarak şimdi Sayın Genel Başkan’a dönelim.
Sayın Başkan, sizin mücadelenizi; önderlik ettiğiniz sendikanın mücadelesini, Nakliyat-İş’in mücadelesini hem Türkiye’deki hem Dünya genelindeki mücadelesini yakından biliyoruz, izliyoruz. Fakat programımızın başında biz sizi kişi olarak tanımak adına, sendikal harekete nasıl başladığınızı, ki İşçi Sınıfı mücadelesine vakfedilmiş bir ömürden bahsediyoruz sizden bahsederken aynı zamanda, bu mücadeleye nasıl başladığınızı kısaca bize anlatırsanız seviniriz. Buyurun.
Ali Rıza Küçükosmanoğlu: Evet, teşekkür ederim. Herkese iyi akşamlar. Bizi izleyen tüm halkımıza, Yoldaşlarımıza, işçilere, emekçilere ben de bu akşam saatlerinde sevgilerimi, saygılarımı sunmak istiyorum.
Şimdi ben 1979 yılında Ankara’da Macunköy’de bulunan Şensa Çelik Çekme Sanayii’nde işçiliğe başladım. Yani işçiliğe başlamam iradibir kararla oldu çünkü Türkiye İşçi Sınıfı Mücadelesinin Ustası Hikmet Kıvılcımlı’nın “Anarşi Yok Büyük Derleniş”te ifadesini bulan “Türkiye İşçi Sınıfı mücadelesinin, sosyalist hareketin işçileşmesi, köylüleşmesi” amacıyla yani o mücadelenin bir parçası olmak amacıyla işçiliğe başladım. 1979 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenciyken işçiliğe başladım.
18 Nisan unutmadığım bir tarihtir benim için tabiî, 18 Nisan 1979 tarihinde işçiliğe başladım. 29 Haziran 1979 tarihinde de metal işkolunda çalışan diğer o zamanki arkadaşlarımızla, Yoldaşlarımızla beraber Bağımsız Metal Sanayi İşçileri ve Makine Sanayi İşçileri SendikasıMakine-İş Sendikası’nı kurduk. Makine-İş Sendikası, metal işkolunda sınıf mücadelesini yürütmek amacıyla, metal işkolundaki İşçi Sınıfı mücadelesinin devrimci bir anlayışla yürütülmesi amacıyla kuruldu ve o sendikanın kurulma aşamasında da Genel Başkanlık görevini almış oldum.
Makine-İş Sendikası o dönemde, 1979 yılında DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikası’nın büyük mücadeleler yürüttüğü dönemde kuruldu. O dönem Maden-İş Sendikası’nda mücadele olanaklarının da Ankara bölgesi açısından kısıtlı olduğu bir süreçti. İşçi Sınıfı mücadelesinde daha bağımsız, sınıf temelli bir devrimci sendikal mücadele anlayışıyla kuruldu. O kuruluş sürecinde de arkadaşlarımız, Yoldaşlarımızla beraber, bir kısmı hâlâ mücadeleye devam eden Yoldaşlarımız, arkadaşlarımız, bu arkadaşlarımızla beraber aylık ücretlerimizin belli bir kısmından sendika kirasını karşılayarak, tamamen amatör bir anlayışla kurduk sendikamızı. Hepimiz fabrikada işçi olarak çalışıyorduk. Ve kısa süre içerisinde aslında bazı örgütlenmeler de yaptık. İstanbul’da o zamanki beraber mücadele ettiğimiz, hareketin içerisinde bulunan arkadaşlarımızla beraber Tekno Metal’de, Rami’de bulunan, Topçular’da bulunan fabrikada örgütlendik. Ankara’da Cer Döküm’de, Cer Döküm Sanayi, Şensa Çelik Çekme Sanayi gibi fabrikalarda hızla örgütlenmeye başladık. Kısa süre içerisinde aslında farklı fabrikalarda örgütlenme mücadelesi yürüttük ama tamamen dediğim gibi, devrimci bir anlayışla, amatör bir anlayışla. Benim çalıştığım işyerinde diğer yönetimde bulunan arkadaşların da özverileri, çabalarıyla. Gece vardiyalı bir işte çalışıyordum. Gece fabrikada çalışıyorken, gece vardiyasından çıkıp sendikaya gelip sendikanın o anki günlük mücadeleleri içerisinde de bulunmaya çalıştım. Diğer arkadaşlarımızla, Yoldaşlarımızla beraber tamamen amatör bir sınıf mücadelesi anlayışıyla yani verdiğimiz mücadelenin İşçi Sınıfı mücadelesinin, sosyalist mücadelenin bir parçası olduğunun bilinciyle, sınıf içerisinde işçileşen bir sınıf hareketi yaratma amacıyla yürüttüğümüz bir mücadele oldu.
Daha sonraki süreçte 12 Eylül’le beraber, 12 Eylül Faşizmiyle beraber İstanbul’daki yer kapatıldı. Bölge temsilciliğimiz vardı İstanbul’da. Fabrikalarda, VİMPİ’de, İstanbul yolundaki birçok fabrikayla ilişkilerimiz oldu, örgütlenme çalışmalarımız oldu.
1961 Anayasası bildiğimiz gibi, demokratik süreçte çıkmış olan, İşçi Sınıfının örgütlenme, mücadele, grev hakkını düzenleyen; Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en demokratik anayasadır. 1961 hareketinden, Politik Devrimi’nden sonraki bu Anayasayla beraber Türkiye’de İşçi Sınıfının grev ve toplu sözleşme hakkı düzenlendi. O Anayasayla beraber aynı zamanda Kavel Direnişi ve mücadelesi, işgali o süreçteki önemli mücadelelerden birisi oldu. O demokratik ortamda DİSK, Amerikancı sendikacılığa karşı 1967 yılında kuruldu, bildiğimiz gibi.
O süreçten sonra 12 Eylül Faşizminde bizim karşımıza işveren temsilcisi olarak çıkan, hiç unutmam, İstanbul’da örgütlendiğimiz TeknoMetal’de işveren temsilcisi olarak çıkan Anayasa Hukuku Profesörü Şener Akyol, 1982 Anayasasını hazırlama komisyonundaydı. Yani bu işveren temsilcisi, 12 Eylül Anayasasının hazırlanmasında bizzat görev aldı. 12 Eylül faşizmiyle beraber yapılan bu Anayasa, tamamen işverenlerin, Finans-Kapitalistlerin çıkarlarını savunan Anayasa hukukçularının hazırladığı bir anayasa oldu.
O dönemde örgütlenme hakları tamamen İşçi Sınıfının elinden alındı. 61 Anayasası’yla düzenlenen tüm demokratik haklar, düzenlemeler 12 Eylül Faşizminin Anayasasıyla, onun paralelinde çıkan 2821 sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşme Yasasıyla İşçi Sınıfının örgütlenme ve mücadele hakları tümden elinden alındı.
O dönemde, İstanbul’daki tüm sendikalar kapatılmıştı, daha sonra biz tekrardan büyük bir mücadele sonunda açtırdık Ankara’da ve bir süre faaliyetimize devam ettik, 12 Eylül koşullarında da devam ettik. Birçok fabrikayla ilişkilerimiz oldu. Yüzde 10 barajları getirildi, örgütlenmenin önüne engeller getirildi.
1985 operasyonuyla beraber işte Nakliyat-İş Sendikası da siyasi bir operasyonla karşı karşıya kaldıktan sonra ben İstanbul’a gelmek durumunda kaldım. İstanbul’a geldikten sonraki süreçte de tekstil işkolunda işçiliğe başladım. Tekstil işkolunda yine yün iplik fabrikasında, Bakırköy Yün İplik Fabrikasında Titiz Boyahanesinde, yine o da bir tekstil işletmesi, orada çalıştım ve Türk-İş’e bağlı Teksif Sendikası’nın örgütlenmesi çalışmasında bulundum. O dönemlerde Bahar Eylemlerinin mayalandığı dönemlerdi aslında. O dönemde Tekstil-İş Sendikası’nın işyerinde örgütlenmesini de sağlamış olduk. O işyerinde Tekstil-İş Sendikası’nın belli bir dönembaştemsilciliğini de yaptım.
Daha sonraki süreçte Nakliyat Ambarlarında işçiliğe başladım. Nakliyat Ambarlarında işçiliğe başladıktan sonra, belli bir süre sonra, Türk-İş’e bağlı TÜMTİS Sendikası’nda Şube Sekreteri olarak görev aldım. Şube Sekreterliği döneminde İstanbul’da Şubeler Platformu’nun bir örgütlenmesi oldu, sarı sendikacılığa karşı bir örgütlenme ve mücadelesi oldu. O dönemde yine 1990 1 Mayıs’ında, örneğin sendika genel merkezleri Taksim için 1 Mayıs başvurusu yapamazken, biz Şubeler Platformu olarak Taksim’de 1 Mayıs’ın kutlanmasıyla ilgili yasal başvuru yaptık, 1990 yılında.
Bahar Eylemlerinde, Zonguldakmaden işçilerinin Ankara yürüyüşünde kitlesel olarak Zonguldak’a gittik. Orada Platform adına konuşma da yaptım o dönemde. Böyle bir sınıf hareketinin, tamamen İşçi Sınıfının sosyalizm mücadelesinin bir parçası olduğu anlayışıyla işçiliğe başladım ve ona paralel olarak devam eden bir sendikal mücadele yaşamımız oldu. Yani işte metal işkoluyla başlayan işçilik hayatım, tekstil işkolu, taşımacılık işkoluyla devam etti. Kargolarda çalıştım, İstanbul Ekspres Kargo ve Star Kargo’da çalıştım. Daha sonra Nakliyat-İş Sendikası’nda görev aldım.Yapılan genel kurulda Nakliyat-İş Genel Başkanlığına seçildim. 1995 yılından beri de Nakliyat-İş Sendikası’nın Genel Başkanlık görevine devam ediyorum. Bir dönem DİSK Yönetim Kurulunda Örgütlenme Daire Başkanı olarak görev aldım. Bir dönem kısa bir süreyle DİSK Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptım. Daha sonra olağanüstü genel kurulla, DİSK yönetimiyle bir ayrışmamız oldu. Böyle devam eden bir mücadelemiz oldu. Kısaca özetlemiş oldum.
İlhami Erdem: Evet, çok teşekkür ederiz. Aslında kısaca diye ifade ettiniz ama neredeyse 50 yılı aşkın bir süredir Devrimci İşçi Sınıfı mücadelesinin içerisindesiniz. Ve anlattıklarınızdan yola çıkarsak, aslında çalışmadığınız işkolu da pek kalmamış.
Şimdi tam da bu noktadan yola çıkarsak Sayın Başkan, yani çalıştığınız işkollarının çeşitliliği aynı zamanda Nakliyat-İş Sendikası’nın bugünkü mücadelesine de yansıyor. Yani şu anlamda söylüyorum; başta da değindiğim gibi Nakliyat-İş Sendikası aslında bir konfederasyon gibi hareket ediyor. Bildiğimiz gibi Nakliyat-İş Sendikası Sendikalar Yasası uyarınca sadece taşımacılık işkolunda faaliyet yürütebilen, bir sendika. Fakat Nakliyat-İş Sendikası’nın özellikle son zamanlardaki sadece birkaç tane direnişini örnek verirsek, aslında bugünkü sarı sendikacıların zaten yapmayı istemeyeceği ama Türkiye İşçi Sınıfı mücadelesinin mirasını taşıdığını iddia eden konfederasyonların da yapamadığı bir mücadeleyi yürütüyorsunuz. Örneğin, çok yakın zamanda yani geçmişten söz etmeyeceğim ama Metro Market Direnişi, Uyum Market Direnişi, Neo Trend Direnişi ve en son gerçekten çok başarılı bir şekilde sonuçlanan Uzel Makina Direnişleri…
Dolayısıyla Nakliyat-İş Sendikası kendisini sadece kendi işkoluyla sınırlamıyor. Bu anlamda Nakliyat-İş’in Türkiye’deki mücadele perspektifinden kısaca bahsedebilir misiniz, Sayın Başkan?
Ali Rıza Küçükosmanoğlu:Sorunuz için teşekkür ederim…
Tabiî bizim mücadelelerimiz aynı zamanda sarı sendikacılığa karşı bir mücadele. Yani bir taraftan sermaye sınıfına karşı, Parababalarına, Türkiye’de Finans-Kapitalin egemenliğine karşı bir sınıf mücadelesi. Bir taraftan da bu düzenin bir parçası haline gelen sarı sendikacılığa, Amerikancı sendikacılığa karşı bir mücadele. Çünkü her toplumsal olayda olduğu gibi sendikal mücadele de sınıflar mücadelesinden bağımsız değil. Yani bir taraftan gerçek anlamda bir sınıf mücadelesi, İşçi Sınıfı mücadelesi paralelinde örgütlenen ve mücadeleyi amaçlayan bir sendikal hareket var; diğer taraftan da bu düzenin, sermaye sınıfının, bu Parababaları düzeninin bir parçası olan sarı sendikacılık gerçeği var.
Zaten bu sadece Türkiye’yle ilgili değil.Dünyada bir karşıdevrim cephesi var, başını ABD’nin çektiği, Avrupa Birliği ve İngiliz emperyalistlerinden vediğer emperyalist devletlerden oluşan.Hiçbir toplumsal olay aslında sınıflar mücadelesinden bağımsız değil. Yani o bakımdan sendikamız sınıf sendikacılığı mücadelesi veriyor. Sınıf temelli sendikal mücadele amacımız. Sermaye sınıfına karşı, sermaye sınıfının sömürüsüne karşı sınıfsal bir mücadele veriyorken bir taraftan da sarı sendikacılığa karşı bir mücadele veriyoruz.
Hepimizin bildiği gibi Türkiye’de, aslında 1950’li yıllarla beraber karşı devriminin de somutlaştığı bir süreç yaşandı. O yıllar Türkiye’nin NATO’ya üye olduğu, IMF’ye, Dünya Bankası’na üye olduğu ve aynı zamanda da Türkiye’deki sınıf hareketinin Amerika-CIA tarafından kontrol altına alınması amacıyla Türk-İş’in kurulduğu yıllar o yıllar. Daha sonra, biraz önce anlatmaya çalıştığım 27 Mayıs Politik Devrimi’nin demokratik ortamının getirmiş olduğu süreçte DİSK’in 1967 yılında kuruluşu var ve DİSK’in kısa süre içerisinde İşçi Sınıfı adına önemli kazanımları var.
O dönemde 12 Eylül Faşizmine hazırlık amacıyla DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler faşist katiller tarafından katledildi. Yani sınıf hareketine karşı yapılan bir hareket var. Sendikamız Nakliyat-İş, Amerikancı sarı sendikacılığa karşı ve DİSK’teki bu bürokratlaşmaya karşı mücadele ediyor. Türkiye’de DİSK’in de geleneğinden kopartılmaya çalışıldığı bir süreçte, biz bu sendikacılığa karşı da mücadeleyi her anlamıyla yürütüyoruz.
Bizim esas Tüzüğümüzde iki temel şey var aslında, sarı sendikacılığa karşı mücadeleyle ilgili:
Bir, sendika yöneticilerinin ücretlerinin ortalama işçi ücreti olması, onun esas alınması.
Bir diğer düzenlememiz de, işçilerin sendika aidatlarının elden verilmesi düzenlemesi var.
Bu Türkiye’de ilk defa bizim sendikamızda yer almıştı. Daha sonra tüzüğünde yer alan sendikalar oldu ama ilk defa bizim sendikamızın tüzüğünde yer almıştı. Ve bu çerçevede mücadelemiz devam etmektedir. Burada da giderek sınıfa yabancılaşan bir sarı sendikacılığa karşı da bir önlem olarak bu düzenlemeleri, tüzük düzenlemelerini yapmış bulunmaktayız.
Bir de biraz önce sizin de söylediğiniz gibikendimizi sadece kendi işkolumuzla sınırlayan bir mücadele değil mücadelemiz. Çünkü İşçi Sınıfı mücadelesi bir bütün. Yani farklı işkollarında olmuş olsa bile İşçi Sınıfı Mücadelesi bir bütün.Dünyadaki sendikal mücadeleye baktığımızdabir taraftan işkolları esasına dayalı sendikal örgütlenme, bir taraftan meslekleri esas alan,iş kollarını esas alan bir mücadeleye dönüştü tabiî. Biz de sendika olarak sadece kendimizi taşımacılıkişkoluyla sınırlandıran bir mücadele anlayışında hiçbir zaman olmadık.
Az önce de ifade ettiğim gibi, sınıf hareketi işkolu ayrımı olmaksızın bir bütündür. Bu anlayışımızı zaman zaman ifade ettik, eylemlerde de ifade ettik. Yani nerede bir patronun, Parababasının baskısıyla mağdur olan işçiler varsa ya da sarı sendikacılığın mağduriyetini yaşayan işçiler varsa; onlara sahip çıkmayı bir görev olarak bildik. Bu bazılarını rahatsız etti, elbette rahatsız olacaklar sarı sendikacılar,bizim mücadelemizden. Parababaları rahatsız olacak, farklı şekilde rahatsız olanlar olacak ancak biz kendimizi sadece taşımacılıkişkolundaki mücadeleyle sınırlı görmeyen bir anlayışla hep mücadele edegeldik. Yani her zamanda dayanışma içerisinde bulunduk.
Biraz önce sizin de söylediğiniz gibi Meha Tekstil Direnişi, Ünsa’dakiTaşeron İşçilerinin mücadelesi, son yıllardaki Real Market İşçilerinin direnişi, Uyum/Makro, Uzel Makina, Neo-Trend işçilerinin mücadelesi aslında tüm bunlara örnek mücadeleler. Uzel Makina Direnişi aslında gerçekten biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi, Türkiye’deki son dönemdeki en önemli direnişlerden biri. Çünkü pandemi koşullarında, çadırda, 24 saat nöbetle devam eden bir direnişti. Halen daha şu anda devam eden böyle bir direniş yok. Yani Uzel Makina Direnişi gece gündüz, 800 güne yakın yani iki yılı aşkın süre boyunca geceli gündüzlü pandemi koşullarında devam eden bir direniş oldu ve kazanımla sonuçlandı.
Yine aynı şekilde Neo-Trend Direnişi kendine özgü bir direniş. Pandemi koşullarında patronların o dönemde tüm makinelerini, ekipmanlarını kaçırdığı bir dönemde, işçileri ortada bıraktığı bir dönemde Neo-Trend işçilerine sahip çıktık. Şu anda Neo-Trend Tekstil İşçileri de tazminatlarının önemli bir kısmını aldılar, almaya devam ediyorlar. Her ay, zamanzaman kamuoyuyla paylaşıyoruz, Neo-Trend Tekstil İşçileri belli miktarda paralarını almaya devam ediyorlar.
Uyum/Makro işçileri, Uyum Market İşçileri zaten paralarının tamamını aldılar. Onun bir parçası olan Makro Market İşçileri de paralarının bir kısmını, tazminatlarını aldılar.
Bir diğer kısmı da; orada şunu da bir parantez belirtmek istiyorum, dava açan işçiler bile paralarını alamazken, direnen işçiler, bizimle, Nakliyat-İş Sendikası’yla Ankara’da, Konya’da, Kayseri’de direnen, mücadele eden işçiler adına geçtiğimiz günlerde icraya başvuru yapıldı. Önümüzdeki birkaç ay içerisinde de o arkadaşlarımız da paralarını alacaklar. Kalan tazminatlarını almış olacaklar.
Real Market işçilerinin mücadelesi gene aynı şekilde sarı sendikacılığa karşı bir mücadele örneği oldu. Uzel Makine İşçilerinin direnişi de aynı zamanda sarı sendikacılığa karşı bir mücadeleye, bir direnişe dönüştü. İki sendikanın genel merkezine siyah çelenk bırakıldı. Türk Metal’in, sicilli sarı sendikacılık olan Türk Metal Sendikası’nın genel merkezine direnişçiler tarafından tüm baskılara, tehditlere rağmen siyah çelenk bırakıldı. Tez-Koop-İş Sendikası’nın sarı sendikacılığını mahkûmetmek için siyah çelenk bırakıldı.
Giderek sınıf hareketinin tümden teslim alınmaya çalışıldığı bir dönemde Nakliyat-İş Sendikası’nın fiili mücadelesi, örnek mücadelesi tabiîzaman zaman gözaltılar, baskılar biçiminde bedeller de gerektirdi. Örneğin geçtiğimiz günlerde yine bir yıl dönümüydü. 2008-2009 yılında bir şafak operasyonuyla gözaltına alındık ve bir ay süreyle Metris Cezaevi’nde tutuklu kaldık ve dava dahi açılmadı. Benimle birlikte tüm yöneticilerimiz tutuklandı, 6 ay devam eden bir takipten sonra.
Bu operasyonun sebebiLC Waikiki’nin patronuydu. Meha Tekstil İşçilerine sahip çıktığımızdan dolayı, LCWaikiki’nin patronunun şikâyeti üzerinebaşlayan bir operasyon oldu. Ve bir şafak operasyonuyla gözaltına alındık. 1 haftaya yakın bir gözaltı süresinden sonra tutuklandık ve Metris Cezaevinden 1 ay sonra tahliye edildik, hakkımızda onunla ilgili dava bile açılmadı. Daha sonra Meha Tekstil İşçileri de paralarını aldılar.
Çağrışım oldu; o dönemde LC Waikiki’nin patronuyla şöyle de bir şey yaşadık:
LC Waikiki’nin patronu Vahap Küçük ya da Murat Küçük olacak yani Küçükler Holding, ikisinden bir tanesiyle yüz yüze de görüştük, o zaman DİSK Başkanı olan Süleyman Çelebi’yle. Bana aynen söylediği şey şuydu:
“Siz burada bu kadar direniş yapıyorsunuz.Eğer çok uğraşırsanız ben gider üretimimi Bangladeş’te yaparım. Bangladeş’te o işçilere ben ayda 40-50 dolar para veriyorum. Onlar 12-14 saat çalışıyorlar, öğle yemekleri için de bir lapa pirinç yiyorlar. Siz böyle yaparsanız ben üretimi oraya kaydırırım ve buradaki insanlar da işsiz kalır.”
O zaman dedik ki, sonuçta sen bu insanları çalıştırıyorsun, haklarını da vereceksin.Meha Tekstil Direnişi sonunda da işçiler paralarını sonuna kadar aldılar. Bizim mücadelemizle aldılar.
Tabiî böyle bir mücadele ister istemez patronları ve diğer sarı sendikaları da rahatsız ediyor.Ne yazık ki Türkiye’de sarı sendikacılık giderek daha egemen olur hale geliyor. Devrimci bir anlayışla sınıf sendikacılığı yapan, sınıf temelli bir sendikal anlayışla mücadele eden, Parababalarının baskıcı sömürüsünekarşı mücadele anlayışında olan bir sendikal hareketi boğmak istiyor sarı sendikacılar. Onların öyle bir amacı var.
O bakımdan Nakliyat-İş Sendikası olarak tüm zorluklara rağmen, baskılara,gözaltılara, tutuklamalara, cezaevlerine rağmen bu mücadeleyi şu ana kadar sürdürdük, sürdürmeye de devam ediyoruz.Dediğim gibi zaman zaman yalnız kaldığımız dönemler oldu ama en zor dönemlerde, o pandemi koşullarında Real Market direnişi, OHAL sürecinde, pandemi koşullarında Uzel Makine direnişini gece gündüz beklenilmesi, bunlar hep Devrimci Sınıf Sendikacılığı anlayışımızın ürünleridir. Uzel Makineişçileri gece gündüz direniş alanında bekledikleri için birçok işyerlerindeki direnişlere de örnek oldu aslında. O dönemde Real Market Direnişi sırasında tüm AVM’ler bir eylem alanına dönüştü. Türkiye’de AVM’leri bir eylem alanına dönüştüren bir mücadele örneği Real Market direnişidir. Kasa kilitleme olaylarının yapıldığı eylemlerdir.
Biraz önce konu oldu.Coca Cola Direnişi ve İşgali, ki aynı zamanda direnişlerle de süren bir mücadeledir bizim mücadelemiz. 2005 yılındaki Coca Cola Genel Müdürlüğünün işgalini kırmak için binin üzerinde Özel Kuvvetle müdahalesi oldu devletin.Gözaltına alındık, 100’e yakın işçi arkadaşımız gözaltına alındı, büyük çoğunluğu bırakıldı. Biz gözaltında tutulduk ve daha sonra 97 kişi hakkında ceza davası açıldı ama beraat ettik.
Yine Real Market Direnişi’nde Güneşli Metro Mağazası işgal eylemi yapıldı. 40’ayakın kişi hakkında ceza davası açıldı ama yine beraat ettik. Nakliyat-İş’in mücadele tarihi direnişler, işgaller ve grevler mücadelesinin tarihi bir anlamıyla. Gerçekten örnek direnişler, mücadeleler vermeye çalıştık.
Ve tabiî bu mücadelemizde devam ediyor. Türkiye’deki İşçi Sınıfı mücadelesinin, Parababalarının bu kadar zulmüne, bu kadar baskısına, AKP iktidarı döneminde İşçi Sınıfının daha bir yoksullaşmasına karşı sınıf temelli bir mücadeleye kararlılıkladevam ettik, bundan sonra da devam edeceğiz.
Devam edecek…