Emperyalistler arası Paylaşım Savaşı Sürüyor ABD Emperyalistleri Paylaşım Savaşında Doymak Bilmiyor: Sırada Grönland, Kanada ve Panama Var…
M. Gürdal Çıngı
Lenin’in Emperyalizm Tezinin Bir Kez Daha Doğrulanması
Lenin Usta, 1916 yılında kaleme aldığı; “Emperyalizm-Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” adlı kitabında, ekonomik-siyasi-toplumsal planda toplumların gelişimini tarihsel olarak inceleyerek, içinde yaşanılan Sınıflı Toplum biçimi olan Kapitalizmin Serbest Rekabetçi aşamasının 1900’lü yılların başlarında bittiğini ve artık Tekelci Kapitalizm yani Emperyalizm aşamasına ulaşıldığını kanıtlarıyla ortaya koydu.
Konumuzla ilgili söylediklerini okuyalım şimdi:
“Mali sermaye, dikkatini sadece şimdiye kadar bilinen hammadde kaynaklarına çevirmiş değildir; muhtemel kaynaklarla da ilgilenir. Çünkü günümüzde, teknik dev adımlarla ilerlemektedir; bugün elverişsiz durumda olan bir toprak, yarın yeni bir buluş sayesinde birden değer kazanabilir. (Büyük bir banka bu amaçla mühendislerden, tarım uzmanlarından meydana gelen bir ekip kurabilir.) Yeter ki, önemli ölçüde sermaye yatırılsın. Zengin maden yataklarının araştırılması da, hammaddelerin işlenmesi ve kullanılması, yeni yöntemlerin bulunması da böyledir. Mali sermayenin ekonomik alanını, hatta bütün alanını genişletmek yolunda gösterdiği kaçınılmaz eğilim bundan doğmaktadır. Aynı şekilde, tröstler sahip oldukları şeylerin iki ya da üç katını hesaplayarak varlıklarını sermayeye çevirirler; bunu yaparken bugünkü kârları değil, gelecekteki “muhtemel” kârları, tekelin ilerideki sonuçlarını hesaba katarlar; aynı şekilde, mali sermaye, genellikle, muhtemel hammadde kaynakları umuduyla, henüz paylaşılmamış dünya köşelerinin ya da paylaşılmış olup da yeniden paylaşılması söz konusu olan toprakların bölüşülmesi için yapılan çetin mücadelede, geride kalmaktan korkarak, nasıl olursa olsun, nerede olursa olsun, hangi araçlarla olursa olsun, bütün mümkün topraklara el koymak eğilimindedir.” (Lenin, Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, Sol Yayınları, Birinci Baskı, 1969, s. 104-105) (İtalikler bize ait.)
Emperyalizmin 5 temel özelliğinden sonuncusu nedir Lenin’e göre?
“En büyük kapitalist kuvvetlerce dünyanın toprak bakımından bölüşülmesi”dir. (age, s. 111)
Emperyalizm böyle bir şey: Durmayacaksın, Dünyayı yağmalamak için sürekli çaba içinde olacaksın. Yeni yerler, yeni topraklar, yeni ülkeler fethetmeye çalışacaksın. Başkalarının elindeyse onlardan almak için elinden gelen her şeyi yapacaksın. Savaşla ya da Barışla, İyilikle ya da Zorbalıkla ama almak, ele geçirmek, yağmalamak, sömürmek için mutlaka davranacaksın… Emperyalizmin-Tekelci Kapitalizmin Ekonomik-Siyasi ve Toplumsal kanunları böyle işler. Başka türlü davranılamaz. Lenin Usta’nın deyişiyle, ulaştıkları yoğunlaşma derecesi Tekelci Kapitalistleri böyle davranmaya zorlar. Yani akrebin ısırması nasıl doğası gereğiyse emperyalistler için de yeni sömürgeler, yeni işgaller, yeni ilhaklarda bulunmaları doğaları gereğidir…
“(…) Kapitalistler dünyayı paylaşıyorlarsa bunu kendilerinde bulunan hain duygulardan ötürü değil, ulaştıkları yoğunlaşma derecesi kâr sağlamak için kendilerini bu yola başvurma zorunda bıraktığı için yapıyorlar. Ve dünyayı, mevcut ‘sermayeleri’, ‘güçleri’ oranında paylaşıyorlar, çünkü kapitalizmin ve meta üretim sisteminin mevcut olduğu bir ortamda daha başka bir paylaşma şekli söz konusu olamaz. (…)
“Kapitalizmin bugünkü aşaması bize gösteriyor ki, kapitalist gruplar arasında, dünyanın ekonomik yönden bölüşülmesi esasına dayanan bazı ilişkiler doğmakta, buna paralel ve bağlı olarak da, siyasal gruplar, devletler arasında dünyanın toprak bakımından bölüşülmesi, sömürge savaşı, ‘ekonomik değer taşıyan topraklar için mücadele’ esasına dayanan birtakım ilişkiler kurulmaktadır.” (age, s. 94.)
İşte bunun günümüzdeki somut örneğini, ABD Emperyalizminin “Yeni” Başkanı manyak, faşist bunak Donald Trump’ın 25 Aralık 2024 tarihli; “Ulusal güvenlik ve dünya genelinde özgürlük için ABD, Grönland’ın mülkiyeti ve kontrolünün mutlak bir zorunluluk olduğunu düşünüyor” mesajında görüyoruz. (https://tr.euronews.com/2024/12/25/trumpin-satin-alma-istegi-ardindan-danimarkadan-gronlandin-savunmasini-guclendirme-karari)
Trump, 8 Ocak’ta yaptığı açıklamada da konu hakkında bir kez daha şunları söyledi:
“Danimarka’nın Grönland üzerinde yasal bir hakkı var mı bilmiyorum ama eğer varsa vazgeçmeli çünkü ulusal güvenliğimiz için buna ihtiyacımız var.”
(https://tr.euronews.com/my-europe/2025/01/08/trumpin-gronland-ve-nato-yorumlari-ardindan-avrupa-savunma-hisseleri-yukselise-gecti)
Ve yine Trump, bir gazetecinin, “Grönland ve Panama Kanalı konusunda, askeri veya ekonomik güç kullanımını dışlayıp dışlamayacağını sordu.
“Trump yanıt olarak, ‘Hayır, ikisi konusunda da güvence veremem. Ancak şunu söyleyebilirim, ekonomik güvenliğimiz için ikisine de ihtiyacımız var.’ dedi.”
(https://www.bbc.com/turkce/articles/cwy4y6n82wyo)
Trump, Truth Social sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda da seçimlerde kullandığı; “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapalım” (Make America Great Again – MAGA) sloganına atıfta bulunarak; “Grönland’ı Yeniden Büyük Yap” dedi.
Kaldı ki Trump bu düşüncelerini, 2019’daki ilk Başkanlık döneminde de dile getirmişti.
Yani ABD Emperyalistleri Grönland’ı, Barışla (Parayla Satın Alarak) ya da Savaşla (Ekonomik ve Askeri) ele geçirmek istiyorlar.
ABD’liler açısından Grönland’ı satın alma fikri Trump’la ortaya çıkmış değil.
Bu konu ilk kez ABD’nin 17. başkanı Andrew Johnson tarafından 1860’larda gündeme getiriliyor. Sonrası da var. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra, yani 1945 yıllarında, dönemin ABD Başkanı Harry S. Truman da “Grönland’ı istediğini” resmen dile getirmişti. Yani ABD Emperyalistleri, neredeyse 165 yıldır, Grönland hayaliyle yaşıyorlar.
Ve şimdi, yine zamanının geldiğini düşünüyorlar ki, konuyu ciddi ciddi ortaya atıyorlar Başkanları aracılığıyla…
ABD Emperyalistleri, geçmişte de ekonomilerinin gücüyle, 1803’te Fransa’dan Louisiana’yı, 1819’da İspanya’dan Florida’yı, 1867’de Rusya’dan Alaska’yı satın almışlardı. Yani bu konuda ağızlarına kan bulaşmış durumda. Duramıyorlar, yeni yeni satın almalar peşine düşüyorlar…
Ha, ABD Emperyalistleri sadece Grönland’ı mı parayla satın almak ya da zorla işgal ve ilhak etmek istiyorlar?
Hayır. Aynı zamanda Panama Kanalı’na ve Kanada’ya da sahip olmak istiyorlar. Yine bizzat manyak Başkanları Trump’ın ağzından dile getiriyorlar ki, Kanada ABD’nin 51. Eyaleti olmalıymış…
***
ABD Başkanı Donald Trump’tan harita paylaşımı:
Kanada’yı ABD’nin bir parçası haline getirdi!
ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump, 51. eyalet olarak ülkeye dahil edilmesini istediği Kanada’nın ABD’nin parçası olduğu harita paylaştı.
08.01.2025
ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump, bu haritayı Truth Social sosyal medya platformundaki hesabından takipçileriyle paylaştı.
Uzun süredir Kanada’nın ABD’nin bir parçası olması gerektiğini savunan Trump’ın paylaştığı haritada, Kanada ve ABD tek bir ülke olarak görülüyor.
Trump’ın paylaşımının, Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun istifasını açıklamasının ardından gelmesi dikkati çekti.
ABD’nin seçilmiş başkanı Trump, Kanada’nın ABD’ye 51. eyalet olarak dahil olması gerektiğini savunarak, “Biz onlardan daha fazlasına sahibiz ve onların hiçbir şeyine ihtiyacımız yok. Dolayısıyla neden Kanada’yı korumak için yılda 200 milyar dolar kaybediyoruz?” demişti.
Kanadalıların da ABD’nin parçası olmayı istediğini iddia eden Trump ayrıca Trudeau için de defalarca “vali” ifadesini kullanmıştı.
Trump, Kanada’nın ayakta kalabilmesi için ihtiyaç duyduğu büyük ticaret açıklarını ve sübvansiyonları ABD’nin daha fazla kaldıramayacağını belirtmiş, Trudeau’nun bu yüzden istifa ettiğini öne sürmüştü. (https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/kanadanin-abdnin-parcasi-oldugu-harita-paylasti-2287164#google_vignette)
***
Ancak biz bu yazımızda, Kanada ve Panama konusunu işlemeyeceğiz. Sadece Grönland konusunu ele almakla yetineceğiz.
Ama gördüğümüz yukarıda da söylediğimiz gibi, ABD Emperyalistleri dünyanın yeniden yeniden bölüşülmesinin yollarını arıyorlar. Var olan verili durumla yetinmiyorlar. Güçleri oranında var olan verili durumu değiştirmeye çalışıyorlar; Barışla ya da Savaşla… Yani ABD Emperyalistleri tüm dünya ve hatta uzayda paylaşım savaşına devam ediyorlar.
Kalaallit Nunaat-Grönland Tarihi
Grönland, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde, 2.166.086 km² ile Kuzey Kutbu’ndaki en büyük buz örtüsüyle kaplı bir adadır. Yani neredeyse Türkiye’nin 3 katı büyüklüğündedir. Ve bu yüzölçümü ile dünyanın en büyük adasıdır. Ülkenin nüfusu yaklaşık 60 bindir. Ülkenin başkenti ve en büyük şehri Nuuk’tur.
Grönland yerlilerinin dilinde ülkenin adı Kalaallit Nunaat’tır. Yani Kalaallit’in Ülkesi. Kalaallitler, ülkenin batı bölgesinde yaşayan yerli Grönlandik Eskimo Halkıdır.
900 yılında Norveçli denizci Gunnbjorn Ulfsson, Grönland’ı keşfetmiştir. 986 yılında Adaya ilk gelen yerleşimciler (Norveçli Kızıl Erik ve ailesi, köleleri) adayı Grönland olarak adlandırdı. İzlandaca “Grönland: Yeşil Ülke” demektir. Kızıl Erik, adada yaşanabilir bir bölge bulup oraya yerleştikten sonra, güzel ve ümit veren bir adın diğer yerleşimcileri çekeceği ümidiyle adaya Grönland (Yeşil Ülke) adını vermiştir.
Adanın sahilleri hariç her tarafı 3 km kalınlığına varan bir buz tabakasıyla kaplıdır. Buzun tabanı deniz seviyesinin altındadır. Adanın yüzde 81’i buzullarla kaplıdır. Adanın kuzeyinde Arktik Okyanusu (Arktik Deniz), güneydoğusunda İzlanda ve Danimarka Boğazı, batısında Kanada’nın Ellesmere Adası ve Baffin Körfezi yer alır. Ayrıca kimsenin yaşamadığı Hans Adası ile Kanada ile sınıra sahiptir.
Grönland’ın 800 dolayında, çoğu insansız, küçük adası vardır. Ortalama rakım 1.792 metredir. Grönland dünyanın yüksek ülkelerinden birisidir.
11 Haziran 2022’de Danimarka ve Kanada hükûmetleri, 17 yıllık müzakerelerin ardından Hans Adası’nı ikiye bölmeyi kabul etti. Anlaşma, Kanada, Danimarka, Grönland ve Nunavut parlamentolarının her birinin onaylamak için oy kullanmasından sonra yürürlüğe girdi. Bununla, Kanada ve Danimarka (Grönland), adanın merkezine yakın, kuzeyden güneye uzanan adanın yüzeyindeki bir çatlağı izleyen 1280 metrelik bir uluslararası kara sınırına sahip olacak.
Grönland’ın buzullarla kaplı orta kesimlerinde insan yaşamaz.
Ülkenin temel geçim kaynağı avcılık ve balıkçılıktır. Ülke toprakları çoğunlukla buzullarla kaplı olduğundan tarıma elverişsizdir. Sadece güneyinde küçük bir alanda patates ekimi yapılır.
Şu anda adadaki resmî dil(ler); Grönlandca (Kalaallisut, Inuktun ve Tunumiisut), tanınan bölgesel dil; Dancadır.
Var olan etnik grupların yüzde 88’i Inuit; yüzde 12’si Avrupalıdır.
Toplam Gayri Safi Yurtiçi Milli Hasılası yaklaşık 3,5-4 milyar dolar, Kişi başı Milli Gelir ise yine yaklaşık 60 bin dolardır.
Grönland 1261 yılında tümüyle Norveç egemenliğine girmiş, 1775’te Danimarka’nın sömürgesi olmuş ve 14 Ocak 1814’te Danimarka’ya devredilmiştir.
Uluslararası Sürekli Adalet Divanı’nın (USAD) 1933 tarihli “Doğu Grönland’ın Hukuki Statüsü” davasından sonra adanın Danimarka’ya ait olduğu tescillenmiştir(!)
ABD, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarında Almanların eline geçmesini engellemek için Grönland’ı işgal etmiş ve savaşın bitmesinden sonra da çıkmak istememiştir. Yukarıda aktardığımız gibi, dönemin ABD Başkanı Harry S. Truman, Grönland’ı satın almak istediklerini resmen duyurmuştu.
Ancak, savaş sonrası şartlardan dolayı ABD Grönland’ı Danimarka’ya iade etmek zorunda kalmıştır.
Grönland, 1953 yılında da Danimarka’nın bir Eyaleti haline getirilmiştir.
Grönland topraklarında Özel Mülkiyet yoktur. Toprağın işlenmesi ve inşaatlar, yetkili kurumlar tarafından verilen arazi kullanım onayları gerektirir. (https://whc.unesco.org/en/list/1536/)
Kalaallit Nunaat-Grönland’ın Özerklik Süreci
Danimarka Parlamentosu, 29 Kasım 1978’de Özyönetim Yasası’nı (Lov om Grønlands Hjemmestyre) onaylamıştır. Ancak Ek Mevzuat kabul edilene kadar yasa yürürlüğe girmemiştir.
Bunun üzerine Grönlandlılar, 17 Ocak 1979’da bir Referandum yaptılar.
Referandum, yüzde 63 katılımla gerçekleşti. Bu yüzde 63’ün de yüzde 70.1’i Özerklik yönünde oy kullandı.
21 Şubat 1979’da Danimarka Kraliçesi Margrethe , “Grönland Özyönetimi ve Grönland Parlamentosu’na Seçimler Hakkındaki Yasanın Yürürlüğe Girmesi–Ikraftsættelse af lov om Grønlands hjemmestyre og om valg til Grønlands landsting i 1979 mv” başlıklı bir yasayı imzalamak zorunda kaldı.
Ve sonuçta Özyönetim Yasası 1 Mayıs 1979’da yürürlüğe girdi.
Özyönetim Yasası ile de Grönland Parlamentosu (Dancada Landsting ve Grönlandcada Inatsisartut) kurulmuş oldu.
Kraliçe Margrethe tarafından 21 Şubat 1979’da imzalanan yasa; Özyönetim Yasası’nın 1 Mayıs 1979’da yürürlüğe gireceğini ilan ediyor ve Grönland Parlamentosu seçimlerinin 1979 Nisan ayında, yani Özyönetim Yasası’nın yürürlüğe girmesinden önce yapılmasını da kararlaştırıyordu. Ve bundan sonra seçimlerin her dört yılda bir yapılmasını da kararlaştırıyordu. Yasa uyarınca ilk Seçim 4 Nisan 1979’da yapıldı.
Böylece kurulan Grönland Parlamentosu tarafından çıkarılan ilk yerel yasalardan biri, Grönland Gelir Vergisi yasası oldu.
Seçimler sonucu yönetime gelen hükümet, 21 Haziran 1983’te, 21 Haziran gününü “Grönland Ulusal Günü” ilan etti. Ve kutlamalar yaptı.
Danimarka’nın kararıyla 2016’dan beri de, 21 Haziran’da Danimarka krallığı genelindeki tüm hükümet binalarında Grönland bayrağının asılması kararlaştırıldı.
1985’te özel bir Grönland bayrağı kabul edildi.
Özyönetim Yasası-Home Rule Yasası, Grönland seçmenlerinin yeni Özyönetim Yasası’nın kabulü lehine oy kullandığı 2008 Referandumu’na kadar otuz yıl yürürlükte kaldı.
2008 yılında yapılan Referandumda ise Grönland Halkı bağımsızlık talebinin daha da arttığını ortaya koydu. Seçimlere katılım yüzde 71,96’ya çıktı. Ve katılanların yüzde 75’lik bir oranı yeni Özyönetim Yasası lehine oy kullandı.
Yeni Özyönetim Yasası, Grönlandlıları uluslararası hukuk uyarınca bir halk olarak tanımış, Grönlandcayı Grönland’ın resmi dili yapmış, Grönland’a Danimarka diplomatik misyonlarında temsil hakkı vermiş (ancak Grönland’ın masrafları karşılaması şartıyla) ve Grönland’a mineral kaynakları faaliyetleri üzerinde yetki vermiştir.
Referandumla kabul edilen yeni düzenlemeler 21 Haziran 2008’de yürürlüğe girmiştir. 21 Hazirandan sonra İnuit dili Grönlandca resmi dil olmuş, yerel polis gücü, mahkemeler ve sahil güvenlik kademeli olarak Grönland hükümetinin denetimine verilmiştir.
Kanun ayrıca, Grönland Halkının, Grönland’ın Bağımsızlığına karar verebileceğini saptamış ve Danimarka’dan bağımsızlık konusunda bir anlaşmanın; Grönland’da Referandum ve Danimarka Parlamentosu’nun onayını gerektirdiğini açıkça belirtmiştir.
Nisan 2023’te bir Anayasa Komisyonu, Grönland Parlamentosu’na-Inatsisartut’a adanın ilk Anayasa taslağını sunmasıyla Bağımsızlık yolunda adımlar atılmaktadır.
21 Haziran 2009’de düzenlenen Referandumda ise Grönland hükûmeti, topraklarının zengin doğal kaynaklarını kullanma hakkına ve yetkilerine sahip olma yönünde karar vermiştir. Yani kısacası, Danimarka’dan daha fazla bağımsızlık istediğini ortaya bir kez daha koymuştur.
Danimarka şu anda Grönland’ın savunmasından sorumludur, çünkü adanın kendi ordusu yoktur. Grönlandlıların askeri gücü; birkaç uçak, gemi ve bir köpek kızağı devriyesiyle sınırlıdır.
Grönland’da ayrıca Danimarka Ortak Arktik Komutanlığı ve ABD askeri kuvvetlerine ev sahipliği yapan bir üs bulunmaktadır. Ve Danimarka aracılığıyla NATO koruması altındadır.
Kalaallit Nunaat-Grönland’ın Siyasi Sistemi
Grönland’daki siyasi sistem şu organlardan oluşmaktadır:
1- Danimarka Parlamentosu-Folketinget’e Üye Seçimleri. (2 Üye, 4 yıllık süre için seçilirler.)
2- Parlamento-Inatsisartut. (Danca: Grønlands Landsting.)
31 Milletvekili seçilir. Dolayısıyla seçilen partilerin hükümet kurabilmesi, iktidara gelebilmesi için en az 16 Milletvekilliğini kazanması gerekmektedir. Grönland’ın tümü bir seçim bölgesidir. (Başlangıçta 8 Seçim Bölgesi vardı. Ancak 1998 yılında 1 Seçim Bölgesine indirilmiştir.)
Seçimlerde oy kullanabilmek için;
A- En az 18 yaşında olmak,
B- Seçimlerin yapılmasından önce en az 6 ay boyunca Grönland’da daimi ikamet sahibi olmak ve
C- Danimarka vatandaşlığına sahip olmak veya seçimin yapılmasından önce en az 3 yıl boyunca krallıkta (Grönland, Danimarka veya Faroe Adaları) daimi ikamet sahibi olmak gerekir.
3- Belediye Başkanlığı-Naalakkersuisut.
4- Belediye Meclisleri,
5- Köy Konseyleri,
Bu seçimlerde oy kullanabilmek için;
A- En az 18 yaşında olmak,
B- Seçimden önceki en az üç yıl boyunca Danimarka Krallığı’nda (Grönland, Faroe Adaları ve Danimarka) daimi ikamet etmek gerekir. Danimarka vatandaşı olmanız şart değildir.
C- Danimarka vatandaşlığına sahip olmak ve Grönland’da daimi ikametgâh sahibi olmak gerekir.
Bu bilgiler aşağıdaki internet sitelerinden alınmıştır:
https://www.norden.org/en/info-norden/right-vote-greenland
https://www.sullissivik.gl
Grönland’da Genel ve Yerel Seçimler en son 2021 yılında yapılmıştır.
Bu seçimlere 7 Parti ve Bağımsız adaylar katılmışlardır. Seçime katılan partiler şunlardır:
Inuit Ataqatigiit (IA)-Halk Topluluğu, Siumut-İleri, Nalerak, Demokraatit (Demokratlar), Atassut, Nunatta Çitornai ve İşbirliği Partisi.
Madencilik yanlısı Siumut Partisi, 1979’dan beri çoğunlukla iktidarda iken 2021 yılında yapılan son seçimlerde en çok oyu Inuit Ataqatigiit (37.44) almış, onu Siumut (30.10) Partisi takip etmiştir.
Grönland siyasetindeki en büyük tartışmalardan biri; Danimarka’ya bağlı Özerk bir Bölge olarak kalmak mı yoksa Bağımsız ayrı bir Devlet olmak mı gerektiği üzerinedir.
Bir ikinci konu ise; radyoaktif kirlilik ve zehirli atık riski nedeniyle Kvanefjeld’daki madenlerin kullanılması ya da kullanılmamasıdır.
Grönland’da şu anda hiçbir parti çoğunluğu sağlayamamaktadır. Dolayısıyla Hükümet, Koalisyonlarla yürütülmektedir.
Grönland Özerk Yönetimi; Birleşmiş Milletler (BM), Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Avrupa Birliği’ndeki (AB) Danimarka delegasyonlarında temsil edilmektedir.
Danimarka’ya bağlı olarak 1973 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’ye dahil olan Grönland, Özerklikten sonra, 23 Şubat 1983 tarihinde yaptığı bir halk oylaması sonucunda AET’den ayrılma kararı almıştır. Ve 1 Şubat 1985’te kendi isteğiyle topluluktan ayrılmıştır. Ve hâlâ da Avrupa Birliği’nin dışındadır.
“Grönland’ın çekilmesi, Avrupa Topluluklarını kuran Antlaşmaları Değiştiren Antlaşma’nın oluşturulmasıyla çözüldü. Grönland’a balıkçılık endüstrisi hariç tüm alanlar için Denizaşırı Ülke ve Toprak (OCT) statüsü verildi. Grönland, Danimarka ve şu anda Avrupa Birliği (AB) olan Topluluk arasındaki balıkçılık anlaşması, AB’nin 1993’teki resmi kuruluşundan bu yana yıllar içinde değişti. Grönland hâlâ AB ile hem balıkçılık hem de işbirliği anlaşmalarını sürdürüyor. Grönland, Danimarka ve AB bu anlaşmaları her altı yılda bir yeniden müzakere ediyor. Balıkçılık kotaları her yıl yeniden müzakere ediliyor. Grönland, 2015 yılında AB ile ortak bir bildiri imzaladı ve ayrıca AB’de bir delegasyonla temsil ediliyor.” (https://blogs.loc.gov/law/2019/06/greenlands-national-day-the-home-rule-act-1979-and-the-act-on-self-government-2009/)
Kısacası Kalaallit Nunaat (Grönland), Danimarka’ya bağlı Özerk bir bölgedir. Yani özünde sömürgedir. Görünürde Hükümeti, Parlamentosu vardır. İçişlerinde yerel hükümet yetkilidir. Ancak Savunma ve Dışişlerinde Danimarka’ya bağlıdır. Kaldı ki Danimarkalı bir Yüksek Komiser yani Sömürge Valisi vardır…
Bu tarihsel, coğrafi ve idari bilgilerden sonra gelelim, ABD Emperyalistlerinin Grönland’ın “mülkiyeti ve kontrolünü” ele geçirmek istemelerinin altında yatan nedenlere…
Kalaallit Nunaat-Grönland’ın da İçinde yer Aldığı
Arktik ya da Kuzey Kutbu Bölgesi Neresidir?
Bildiğimiz gibi, Grönland’ın da içinde bulunduğu bölgeye; “Arktik” ya da Kuzey Kutbu Bölgesi denmektedir.
Arktik sözcüğünün kökeni, Yunanca “Ayı” anlamına gelen “Arktos”tan gelir. Ve coğrafi olarak da Kuzey Kutup Dairesi’nin üstünde kalan bölge olarak tanımlanır.
Kuzey Kutbu; Arktik Okyanusu ve Arktik Bölgesi olmak üzere iki bölgeden meydana gelmektedir. Arktik Bölgesi; Kuzey Kutbu ile 66. Kuzey paraleli arasında yer almaktadır. Toplam alanı 27 milyon kilometrekaredir. Bunun 9 milyon metrekaresi karasal alandır.
Arktik bölgesinde hangi ülkeler vardır? Hangi ülkeler sınırdaştır?
Arktik Kara bölgesinin toprakları; ABD, Kanada, Norveç, İsveç, Danimarka (Grönland sebebiyle), Finlandiya, İzlanda ve Rusya Federasyonu olmak üzere sekiz kıyıdaş ülkeye aittir.
Arktik ülkeleri olarak bu sekiz ülke, Arktik Konseyi’ne üyedir. Bu konsey, 1996 yılında Ottawa Bildirgesi’yle kurulmuştur.
Arktik Okyanusu’na kıyısı bulunan ABD, Kanada, Rusya, Norveç ve Danimarka, Arktik Kıyı Ülkeleri olarak kabul edilen beş ülkedir. Bunlara; “Arktik Beşlisi” de denmektedir.
Adı geçen beş Arktik kıyı devleti, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS)’nin Arktik Okyanusunu düzenleyen asıl hukuki rejim olduğunu Ilulissat Deklarasyonu ile ilan etmiştir.
Kalaallit Nunaat-Grönland’ın Stratejik Önemi ve Grönland’ı ABD Açısından
Cazip Kılan Nedenler Nelerdir?
Yazımızın başında aktardığımız gibi Trump:
“Ulusal güvenlik ve dünya genelinde özgürlük için ABD, Grönland’ın mülkiyeti ve kontrolünün mutlak bir zorunluluk olduğunu düşünüyor.”. “Dünya genelinde özgürlük” teranesini, yalanını, aldatmacasını, kandırmacasını vb.ni bir yana bırakalım. Çünkü ABD’nin çıkarları söz konusu olursa; “Özgürlük” hoş ve boş bir kavram olmaktan öteye gitmez onların dillerinde, ağızlarında.
“Ulusal güvenlik” konusu ise tümüyle doğru.
“Ulusal güvenlik” yani Emperyalist çıkarlar söz konusu olunca “Grönland”ı bir yana bırakalım, mümkün olsa tüm dünyanın “mülkiyet ve kontrolünü” ele geçirmek ister ABD Emperyalistleri. Bunu “mutlak bir zorunluluk ol”arak görürler Ve bunu hayata geçirmek için davranırlar.
Neden?
Çünkü ABD, kendisini dünyanın jandarması olarak görüyor.
Hatta, bir zamanlar ABD İç Güvenlik Danışmanı olarak görev yapan Tom Bossert’in sözleriyle “siber uzayın şerifi” olarak görüyor. (Rhodri Jeffreys-Jones, CIA Tarihi 1947-2022-Amerikan Gizli Servisi ve Faaliyetleri, Kronik Kitap, İkinci Baskı, 2023, s. 321)
Trump’ın bugün için söyledikleri doğru mu?
Evet, doğru. Aynen öyle ABD. Dünyada, Emperyalist Kamp içinde, onun borusu ötüyor. Ne AB ne İngiltere ne Japonya vb. hiçbir ülke ABD kadar güçlü değil. Diğer ülkeler açısından da; Rusya-Çin başta olmak üzere öyle. Ekonomik-Askeri-Siyasi açıdan şu anda dünyanın en büyük, en güçlü ülkesi durumunda ABD.
Dolayısıyla da, manyak Başkanları Trump’ın ağzından, dünyayı yeniden paylaşmak için girişimlerde bulunuyorlar. Yeniden diyoruz, çünkü şu anda dünya üzerinde paylaşılmamış bir toprak parçası yok. Şu ya da bu şekilde, şöyle ya da böyle bütün topraklar paylaşılmış durumda Batılı büyük Emperyalist devletler tarafından.
İster Avrupa’yı alın, ister Afrika’yı, ister Asya’yı, ister Avustralya’yı, ister Güney Amerika’yı, ister Okyanusya’yı, ister Antartika’yı; yani hangi kıtayı alırsanız alın paylaşılmıştır, yeniden paylaşılmıştır ve yeniden paylaşılmak istenmektedir. İşte Grönland, Kanada ve Panama da bu kapsam içindedir. Yeniden paylaşılmak istenmektedir ABD tarafından.
Oluyorsa parayla satın alma, olmadı ekonomik ilhak, olmadı siyasi ilhak, olmadı işgal yoluyla ele geçirmek istemektedir buraları ABD Emperyalistleri. Lenin Usta, 1919 yılında yazdığı, “Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm” adlı eserinde böyle söylüyordu.
Yine yazımızın başında aktardığımız alıntıda ne diyordu Lenin Usta?
“Mali sermaye, dikkatini sadece şimdiye kadar bilinen hammadde kaynaklarına çevirmiş değildir; muhtemel kaynaklarla da ilgilenir. Çünkü günümüzde, teknik dev adımlarla ilerlemektedir; bugün elverişsiz durumda olan bir toprak, yarın yeni bir buluş sayesinde birden değer kazanabilir.” (Lenin, Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, Sol Yayınları, Birinci Baskı, 1969, s. 104-105)
İşte konumuz olan Grönland da böyle bir toprak ve hammadde kaynağıdır. ABD’nin 165 yıldır süren iştahının ardında da bu yatmaktadır.
Küresel ısınmanın artması, iklim değişikliğine yol açmaktadır. Bu ısınma, Arktik bölgesindeki buzulları da düşünülenden daha doğrusu olması gerekenden daha erken eriterek, “Kutup Çağı” olarak nitelenen yeni bir dönemin başlamasına, dolayısıyla bölgenin jeopolitik öneminin artmasına yol açmaktadır.
Grönland’ın stratejik önemini artıran en temel konular; özellikle iklim değişikliğinin etkileri sonucu ortaya çıkan enerji kaynakları, madenleri, deniz ticaretinin yapılabilir hale gelmesi nedeniyle deniz yollarının kısalığı, daha büyük ölçekte balıkçılık yapabilme ve turizm potansiyelidir…
Kalaallit Nunaat-Grönland’ın Petrol Rezervleri
ABD Jeolojik Araştırma Kurumu’nun 2008 yılında yaptığı araştırmalara göre Dünya üzerinde keşfedilmeyi bekleyen petrolün yüzde 13’lük kısmı bu bölgede bulunuyor.
Batı Grönland-Doğu Kanada’daki keşfedilmemiş kaynaklar, kurumun tahmini ortalamalarına göre 17.5 milyar varil petrol.
Bildiğimiz gibi kanıtlanmış petrol rezervlerinin en çok olduğu ülke Venezuela. Onu Suudi Arabistan, Kanada, İran, Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya, Libya ve ABD takip ediyor.
Kanada dünyanın kanıtlanmış petrol rezervleri açısından 3’üncü büyük ülkesi. Yani Trump’ın Kanada sevdası, onu ABD’nin 51. Eyaleti yapma hayali böyle somut bir gerçeğe dayanıyor. Çıkara dayanıyor. Soyut bir aşk değil onunki. Çok somut bir aşk…
Yine gördüğümüz gibi, Grönland’ın da gelecekteki petrol rezervleri çok büyük. Trump’ın satın alma isteği ya da savaşla ele geçirme isteği boş bir şey değil.
Bu politikaların dayandığı nesnel neden: Emperyalizm… Emperyalist sistem. Emperyalist politikalar.
Yani hayat Lenin Usta’yı her gün ve her olayda doğrulamaya, kanıtlamaya devam ediyor.
Kalaallit Nunaat-Grönland’ın Doğalgaz Rezervleri
Yine Dünya üzerinde keşfedilmeyi bekleyen doğalgazın yüzde 30’luk kısmının Arktik bölgesinde olduğu tahmin edilmektedir. Tahmin edilen doğal gaz miktarı 132 trilyon metreküp, kimi kaynaklara göre ise 148 trilyon fit küp doğal gaz olabileceği tahmin ediliyor.
Kalaallit Nunaat-Grönland’ın Nadir Elementleri
Grönland, Uranyum, Demir, gibi nadir elementlerin dünya rezervinin yüzde 35’ine sahiptir.
Yine Nikel, Titanyum, Kömür, Çinko, Bakır, Elmas, Yakut vb. gibi madenlere sahiptir.
Ve bu elementlerden Uranyum, nükleer enerji üretiminde temel hammaddedir. Ayrıca elektrikli araçlar, akıllı telefonlar vb.lerde de uranyum kullanılır. Ve askeri teknolojiler için kritik öneme sahiptir. Yani yüksek teknoloji ürünleri için gerekli ve zorunlu bir hammaddedir.
Bu madenler, gelecekte yatırıma açık alanlar olması dolayısıyla Grönland’ın stratejik önemini artıran unsurlar arasında yer almaktadır.
Yani ABD’li “Mali sermaye, dikkatini sadece şimdiye kadar bilinen hammadde kaynaklarına çevirmiş değildir; muhtemel kaynaklarla da ilgilen”mektedir gördüğümüz gibi…
Kalaallit Nunaat-Grönland ve Deniz Yolları: Kuzey Kutup Yolu
Bildiğimiz gibi Dünya Ticaretininyüzde 90’ıDeniz yoluyla gerçekleştirilmektedir. Yani deniz yolları dünya ticareti için çok büyük önem taşımaktadır.
Dolayısıyla Arktik’teki buzulların erimesi, Arktik Okyanusu’nun daha önce geçilemez olan deniz buzullarının, artık geçilebilir, deniz ticareti için kullanılabilir hale gelmesine neden olmaktadır. Daha önceki yıllarda, buzkıran gemileriyle ve çok güçlükle ve az sayıda seferler gerçekleştirilebilirken artık neredeyse buzkıran gemilerine de gerek kalmaksızın ulaşım sağlanabilmektedir dünyanın bütün bölgelerine.
Ayrıca gelişen teknolojiyle birlikte ticari gemilerin de buz kırıcı özelliği kazanmasıyla Kuzey Deniz Yolu üzerinden seferleri tek başlarına yapmaları kolaylaşıyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin; “Arktika, Rusya için özel bir stratejik öneme sahip”, diyor 2023 yılında yaptığı bir konuşmada, Arktika’nın, Rusya için özel öneme sahip olduğunu vurgulayarak şunları söylüyor:
“Arktika, Rusya için özel bir stratejik öneme sahip. Bu bölgenin çok büyük ekonomik fırsatlara sahip olduğunu vurgulamak istiyorum. Ülkemizin enerji potansiyelinin güçlendirilmesini, lojistik yeteneklerinin genişletilmesini, ulusal güvenlik ve savunmanın sağlanmasını büyük ölçüde buna bağlıyoruz. Bu nedenle bu bölgelerin daha kapsamlı bir şekilde geliştirilmesi ve iyileştirilmesi bizim için tartışılmaz bir önceliktir.” (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-kita-sahanligini-genisleterek-arktikaya-yayiliyor/3091950)
Örneğin Rusya’nın, Kuzey Deniz Yolu kıyısındaki Yamal’dan (ki en büyük doğalgaz sahalarındandır), Çin’e Sıvılaştırılmış Doğalgaz (LNG) taşıyan bir Rus gemisi, Çin’den dönüş yolculuğunu 27 Ocak-19 Şubat 2020 tarihlerinde, kışın tam ortasında ve buz kırıcı yardımına ihtiyaç duymadan gerçekleştirebilmiştir.
Özellikle Avrupa ile Asya arasındaki ticaretin artması, en kısa ulaşım yollarına, deniz yollarına olan ihtiyacı da beraberinde getirmektedir. Var olan Süveyş Kanalı ve Malakka Boğazı gibi ulaşım yolları, artan gemi trafiğiyle birlikte tıkanmakta ve yine bölgedeki korsan saldırıları, buralardaki deniz trafiğini olumsuz olarak etkilemektedir.
İşte Arktik Bölgesindeki deniz yollarının kullanılabilir hale gelmesi, deniz trafiğinde yeni rotaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Şu anda Arktik Okyanusu’nda ticari maksatlı ve aktif olarak kullanılan deniz yolları; Kuzey Amerika üzerinden geçen Kuzeybatı Geçidi (North West Passage-NWP) ve Rusya üzerinden geçen Kuzey Deniz Rotası (Northern Sea Route-NSR)’dir.
Şu anda aktif olmayan ancak planlanan diğer bir rota ise Transpolar Deniz Rotası (TSR)’dir.
Ve bir de gelecekte Avrupa ve Asya arasında ticari deniz yoluna dönüşmesi muhtemel olan Arktik Köprüsü Rotası (ABR) ise Murmansk (Rusya) ve Churchill (Kanada)’yı birbirine bağlamaktadır.
Kuzeybatı Geçidi (NWP)’nin aktif olarak tam kullanılmaya başlanması halinde, ABD-Seattle’den kalkan bir geminin Hollanda-Rotterdam’a varması, Panama Kanalı’ndan geçmeye göre yüzde 25 oranında kısalacaktır.
Kuzey Deniz Rotası, Kuzeydoğu Geçidi üzerinden dolaşıldığında Hollanda-Rotterdam ile Japonya-Yokohama arasındaki mesafe de Süveyş Kanalı üzerindeki rotaya kıyasla yüzde 40 oranında azalacaktır. Böylece de Güney Çin Denizi ve Aden Körfezi gibi deniz yolları daha az kullanılacaktır.
Örneğin Rusya, Kuzey Deniz Yolu üzerinden 2014 yılında 4 milyon ton kargo taşırken, bu miktar 2023 yılında 34 milyon tona çıkmıştır. Rusya, 2030 itibarıyla Kuzey Deniz Yolu üzerinden taşınan kargo hacmini 100 milyon tonun üzerine çıkarmayı hedeflemektedir.
Yine, Rusya’nın en büyük petrol şirketleri Rosneft ve Gazprom Neft, 2023 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında Baltık Denizi üzerinden Çin’e, Kuzey Deniz Yolu’nu kullanarak üç petrol gemisi göndermiştir. Yani Kuzey Deniz yolu artık daha sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır gördüğümüz gibi…
Japonya-Tokyo’dan kalkan bir konteyner gemisi, Süveyş Kanalı üzerinden giderse yaklaşık 48 gün sonra Almanya-Hamburg’a ulaşmaktadır. Aynı gemi, Kuzey Deniz Yolu üzerinden seyahat ederse yaklaşık 35 günde varmaktadır. Yani mal, varış yerine 13 gün önce ulaşmaktadır ki, bu ticari açıdan büyük bir avantajdır şirketler ve devletler için.
Bu yüzden de Batılı büyük taşımacılık şirketleri de bu yolu artık aktif bir biçimde kullanmaya başlıyorlar. Dünyanın en büyük konteyner taşıyıcısı Danimarkalı Maersk şirketi üç yıl önce bu geçidi kullanmaya başladı.
Kuzey Kutup Yolu’nu kullanan başka büyük güçler de var tabiî ki. Doğunun önde gelen iki sanayi ülkesi Japonya ve Güney Kore de Kuzey Kutup Yolu’nu giderek artan bir şekilde kullanıyorlar.
Emperyalist bir güç olarak ortaya çıkan Çin de Kuzey Kutup Yolunu ticari amaçla deneyen ilk ülkelerden birisidir. Ve Çin, 2013’ten bu yana giderek artan sayıda gemisini Kuzey Deniz Yolu üzerinden Avrupa’ya gönderiyor.
Çin’in 2013’te Arktik Konseyi’ne Gözlemci statüsünde üye olması ve yine aynı yıl “Bir Kuşak-Bir Yol” projesini uygulamaya başlaması da birbirleriyle bağlantılı adımlar olarak yorumlanıyor.
Bu bağlamda Çin, Arktik Bölgesiyle direkt bir ilişkisi, bağı olmamasına rağmen, bölgenin gelişen öneminden dolayı Ocak 2018’de, bölgedeki deniz yollarında etkinliğini arttırmak için ¨Polar Silk Road (PSR): Polar İpek Yolu–Kutup İpek Yolu” projesini açıklamıştır.
“Çin de Arktika’da faaliyetlerini artırıyor
“Yakın gelecekte buzulların erimesi sonucu oluşacak ulaşım ve rekabet ortamında erkenden yer almak isteyen Çin, bölgede gerekli altyapıyı inşa etmeyi planlıyor ve bu kapsamda da bölgedeki faaliyetlerini artırıyor.
“Kuzey Kutbu’nda daha büyük bir rol elde etme çabasında olan Çin, kendisini dönüşümlü olarak ‘Kuzey Kutbu’na yakın bir devlet’ olarak tanımlıyor ve Kuzey Kutbu’nu ‘tüm uluslara ait ortak bir çevre’ olarak görüyor.” (Anadolu Ajansı, agy.)
Rusya lideri Putin de, 25 Nisan 2019’da Pekin’de düzenlenen 2. Kuşak ve Yol Forumu’ndaki konuşmasında; “Kuzey Deniz Yolu’nun geliştirilmesine büyük önem veriyoruz. Bunu Çin’in İpek Yolu ile birleştirme ihtimalini değerlendiriyoruz ki böylece Doğu Asya’yı Avrupa’ya bağlayan, küresel ve rekabetçi bir güzergâh yaratmış olacağız.” diyordu. (https://www.aa.com.tr/tr/analiz/rusya-kuzey-deniz-yolu-ile-suveys-kanali-na-alternatif-yaratmaya-calisiyor/2196066)
Yani yeni gelişen iki emperyalist güç olarak Rusya ve Çin, Batılı büyük eski emperyalist devletlere (ABD, AB, İngiltere vb.) karşı işbirliklerini geliştirmek için çeşitli girişimlerde bulunmakta, yanlarına aldıkları Batılı Emperyalist Devletler dışında kalan; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi kimi devletlerle BRICS adlı oluşumu gerçekleştirdiler. Ve yeni yeni devletleri de bu birliğe katıyorlar.
Kalaallit Nunaat-Grönland’ın Askeri Açıdan Önemi
Öncelikle Grönland Adası, batmayan uçak gemisidir aynen bizim Kıbrıs gibi. Bu bakımdan askeri açıdan önemi çok büyüktür.
İkinci olarak ABD, tâ İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarında, 1943 yılında, Nazilere karşı Grönland-Thule’de Kuzey Hava Üssü’nü kurmuştu. (Thule Üssü de deniliyordu.)
O dönemde Grönland, Nazi gemilerinin ve denizaltılarının Arktik bölgesine geçişinin takip edildiği stratejik bir alandı.
Soğuk savaş döneminde bu üs, ABD’nin, Sovyetler Birliği denizaltılarının Atlantik’e geçişini izlemek ve engellemek için kullanılıyordu.
Bu üs, şu anda da, Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyanın en kuzeyindeki askeri tesisine, Pituffik Uzay Üssü’ne ev sahipliği yapmaktadır. Üsse Balistik füzeler konuşlandırılmıştır ve uzay uyarı sensörlerine ev sahipliği yapmaktadır.
Bu üs, olası bir savaşta, Rusya’nın Kuzey Kutbu üzerinden başlatacağı saldırıya karşı erken uyarı sağlayarak ABD’ye büyük avantaj sağlayacaktır.
ABD Ordusu, 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği’ne yönelik olarak, bilimsel bir keşif süsü verdikleri “Iceworm Projesi” ilebuz kütlesinin üzerine son derece gizli, nükleer enerjili Camp Century adlı bir üs inşa etmişti. Buz tabakasının altında tüneller açarak gizli bir depolama alanı yaratmak isteyen ABD Ordusu bunu başaramamış ve kamp 1967 yılında terk edilmiştir. Sonrasında da üs, eriyen buzulların altında kalarak batmıştır.
“ABD ordusuna bağlı bilim insanları, soğuk savaşın devam ettiği 1959 yılında Grönland’da gizli bir proje yürütmüş, Sovyetler Birliği’ne yakın bir noktada 600 adet nükleer silah başlığını saklamak amacıyla bir üs kurmuştu.
Tabiî Rusya da bu bölgede, Kıyıdaş Sibirya’da, Sovyetler Birliği döneminden başlayarak onlarca üs kurmuştur. Denizaltı devriyeleri ve askeri tatbikatlarla varlığını hep hissettirmiştir.
Yani Grönland ve Arktik Bölgesi onlarca yıldır adı konulmamış bir savaş alanıdır ABD (NATO da dahil) ve Sovyetler Birliği ve sonrasında Rusya arasında…
Toprak Genişletmenin Yeni Yollarından Birisi:
Kıta Sahanlığı (KS) ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) İlan Etmek
1982 yılında kabul edilen United Nations Convention on the Law of the Sea (UNCLOS)–Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre, bir ülkenin bir bölgedeki egemenlik hakkı iddiası oradaki toprağıyla doğru orantılı olabilecektir. Yani “ne kadar toprak, o kadar egemenlik” olacaktır.
Bu yüzden toprağı büyük olan bir ülke, özellikle enerji kaynaklarına hâkimiyet konusunda avantaj sağlayacaktır. Aynı zamanda, ne kadar büyük bir egemenlik alanına sahip olunursa, yeni ticaret yolları üzerindeki etkinlik de o derecede olacaktır.
ABD Emperyalistlerinin, Grönland’ı savaşla ele geçirme ya da barışla-satın alma yoluyla 2 milyon küsur kilometre karelik bir alana sahip dünyanın en büyük adasını almak istemesinin altında;
Exclusive Economic Zone(EEZ)–Münhasır Ekonomik Bölge (MEB),
The Continental Shelf (CS)-Kıta Sahanlığı (KS) ve
The Extended Continental Shelf (ECS)–Genişletilmiş Kıta Sahanlığı (GKS) avantajları gelmektedir.
Bildiğimiz gibi 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) hükümlerine göre;
Kıyı devletleri, kara sularının ötesinde kıta sahanlığı talep edebilir. Ancak bunun için ülkelerin, deniz tabanının, (deniz tabanının derinlik, şekil ve jeofizik özelliklerini tanımlayan verileri de belirtmesi gerekiyor) kara topraklarının doğal bir uzantısı olduğunu kanıtlamaları gerekiyor.
Böylece dış sınırı okyanus tabanının bükülmesiyle belirlenen kıta sahanlığı, üzerindeki veya altındaki kaynaklar üzerinde münhasır hak talep edilebilmesine olanak sağlıyor.
UNCLOS’un 76’ıncı maddesine göre, kıta sahanlığının varsayılan uzunluğu kıyı devletinin temel çizgilerinden itibaren 200 deniz miline kadardır.Hatta kıyı devletleri, temel çizgilerinden 350 deniz miline kadar genişletilmiş bir kıta sahanlığı talep etme hakkına da sahiptir.
İşte buna dayanarak Arktik Okyanusu’ndaki kıyıdaş devletler habire Kıta Sahanlıklarını (KS) ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)’lerini genişlettiklerini açıklamaktadırlar.
Birleşmiş Milletler Kıta Sahanlığı Sınırları Komisyonu (CLCS), kıta sahanlığı sınırları hakkında nihai ve bağlayıcı tavsiyeler verebiliyor; ancak devletler arasında çakışan kıta sahanlığı iddialarını çözme yetkisi yok ne yazık ki.
Kalaallit Nunaat-Grönland’ın Arktik Bölgesindeki Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge Hakları
Arktik Enstitüsü (Arctic Institute)’nün konuyla ilgili çalışmalarına göre, Grönland, Arktik bölgesindeki konumu neticesinde geniş bir kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeye (MEB) sahip. Grönland’ın kıta sahanlığı, kıyıdan başlayarak Kuzey Buz Denizi, Atlantik Okyanusu ve Labrador Denizi’ne doğru yüzlerce kilometre uzanıyor.
Grönland’ın kıta sahanlığı, petrol, doğal gaz ve nadir toprak elementleri açısından zengin olan Arktik deniz tabanını da içeriyor.
Bu deniz alanları, Grönland’ın özellikle balıkçılık ve deniz tabanındaki doğal kaynakların araştırılması ve işletilmesi, ekonomik faaliyetleri ve uluslararası ilişkiler açısından önem taşıyor.
Grönland’ın deniz yetki alanları 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) hükümleri çerçevesinde belirlendi. Bu arada, bağlı bulunduğu Danimarka’ya 2 bin 900 kilometre uzaklıktaki Grönland “yarı egemen” statüde.
Arktik bölgesindeki Kıyıdaş Devletlerin KS ve MEB Girişimleri
Grönland, Kanada, Danimarka (Grönland üzerinden), Norveç ve Rusya, anlaşma kapsamında Arktik bölgesinde münhasır haklara sahiptir.
Norveç, 2006’da Birleşmiş Milletler Kıta Sahanlığı Sınırları Komisyonu’na (CLCS) sunduğu taleple kıta sahanlığını yaklaşık 235 bin kilometrekare genişletti. Bu alan Barents Denizi’ndeki Loop Hole, Arktik Okyanusu’ndaki Batı Nansen Havzası ve Norveç Denizi’ndeki Banana Hole’u içeriyor.
Kanada da 2013’te CLCS’ye yaklaşık 1,2 milyon kilometrekarelik bir alan için kısmi başvuruda bulundu.
Danimarka (Grönland üzerinden) 2014’te 895 bin kilometrekarelik alan için Lomonosov Sırtı’nın tamamını kapsayan bir iddiada bulundu.
Rusya 2001’de bir talepte bulunurken, eksik veri nedeniyle revize edilmiş bir başvuru yapması tavsiye edilmesi üzerine, 2015’te Lomonosov Sırtı’nın bazı bölümlerini de içeren 1,2 milyon kilometrekarelik hak iddia etmiştir.
ABD, 2023 yılı Aralık ayında, kıyıdan 200 deniz mili uzakta yer alan alanlarda ülkenin kıta sahanlığının dış sınırlarını tanımlayan coğrafi koordinatlar yayımlayarak, genişletilmiş kıta sahanlığı alanının yedi bölgeye yayılmış yaklaşık bir milyon kilometrekare olduğunu iddia etmiştir.
Oysa ABD, UNCLOS Anlaşmasının tarafı değildir. Anlaşmayı imzalamamıştır.
ABD Emperyalistleri böylece, Alaska eyaletinin eski Vali Yardımcısı ve ABD Arktika Araştırma Komisyonunun eski Başkanı Mead Treadwell’in sözleriyle; “iki California büyüklüğünde” bir alan kazanmıştır ve “Amerika dün olduğundan daha büyük” hale gelmiştir.
Bugün de, 26 Ocak’ta Trump ne diyor bu konuda?
“Donald Trump: Yakında topraklarımız büyüyecek
“Las Vegas’ta konuşan ABD Başkanı Donald Trump, ‘Çok uzak olmayan bir gelecekte çok büyük ölçüde genişlemiş bir ülke olabiliriz. Onlarca yıldır kilometrekare olarak aynı büyüklükteyiz. Aslında muhtemelen küçüldük bile ama çok yakında genişlemiş bir ülke olabiliriz’ dedi.” (https://www.cnnturk.com/video/dunya/son-dakika-donald-trump-yakinda-topraklarimiz-buyuyecek-2227157?utm_content=buffera2372&utm_medium=social&utm_source=twitter.com&utm_campaign=buffer)
Yani sonuç olarak, kim güçlüyse o hak iddia etmektedir. Yasa, Sözleşme, Uluslararası Hukuk vb.nin hiçbir hükmü olmamaktadır.
Gelecekte Siyasi Olarak Grönland’ı Ne Bekliyor?
Bütün bunlar olup biterken, şu anda ne ABD Emperyalistleri ne AB Emperyalistleri (Danimarka da dahil), adanın gerçek sahibi Yerli Halkın düşüncelerini alma ihtiyacı duymuyorlar. Onların nasıl yönetileceğine ilişkin ve onlar adına kararlar alıyorlar.
Oysa kaçınılmaz son, gelmesi gereken, aslında geciken son artık geliyor.
Grönland İç Yönetimi Sosyal İşler Bakanı Moses Olsen şunları söylemişti bir zamanlar:
“Danimarka ile ve Avrupa ile ilişkilerimizi teyit ediyoruz, ancak aynı zamanda bir ‘Avrupa Bölgesi’ olarak Avrupa Topluluğu’na tam üyeliğimizin, Home Rule’umuz aracılığıyla kurulan kendi kaderimizi tayin hakkımızla birlikte yetersiz ve uygulanamaz olduğunu da fark ettik. İklim normlarımız, kültürümüz, etnik kökenimiz, sosyal yapımız, ekonomik ve endüstriyel modelimiz, altyapımız ve varoluş temelimiz Avrupa’dan o kadar farklı ki, Avrupa ülkeleri veya bölgeleriyle asla aynı kefeye koyamayız. (Natalia Loukacheva, The Arctic Promise: Legal And Political Autonomy Of Greenland And Nunavut, 115 (2007).”
Dolayısıyla ne olacak?
Bağımsızlık istenecek!
***
Grönland Başbakanı, Danimarka’dan bağımsızlıklarını almak için çağrı yaptı
03/01/2025
(…)
Danimarka Krallığına bağlı özerk bir bölge olan Grönland’ın Başbakanı Mute Egede yaptığı yeni yıl konuşmasında Kuzey Atlantik adasının Danimarka’dan bağımsızlıklarını kazanması gerektiğini öne sürdü.
(…)
Bağımsızlık yanlısı Halk Topluluğu (IA) partisinin bir üyesi olan Egede, “Tarih ve mevcut koşullar, Danimarka Krallığı ile işbirliğimizin tam bir eşitlik yaratmayı başaramadığını göstermiştir,” dedi.
Yeni yıl mesajı sırasında bağımsızlık vurgusu yapan Egede, “Artık ülkemiz için bir sonraki adımı atma zamanı gelmiştir. Dünyadaki diğer ülkeler gibi biz de sömürgeciliğin prangaları olarak tanımlayabileceğimiz, işbirliğinin önündeki engelleri kaldırmak ve ilerlemek için çalışmalıyız,” sözlerini dile getirdi.
Egede’nin bu haftaki konuşması, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın geçen ay Grönland’ı Danimarka’dan satın alma arzusunu yinelemesinin ardından geldi.
(…)
Bağımsızlık hareketi, 1960’lar ve 1970’lerde zorla doğum kontrolü kampanyası da dahil olmak üzere geçen yüzyılda Danimarkalı yetkililer tarafından yapılan çok sayıda suistimalin ortaya çıkması nedeniyle kısmen ivme kazanıyor.
Egede, bağımsızlık referandumunun Nisan ayında yapılacak parlamento seçimleriyle aynı zamana denk gelebileceğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Grönland’ın bağımsız bir devlet olması için gerekli çerçevenin oluşturulmasına yönelik çalışmalar çoktan başladı. Büyük adımlar atmak gerekiyor. Önümüzdeki yeni seçim dönemi, vatandaşlarla birlikte bu yeni adımları oluşturmalıdır.” (https://tr.euronews.com/2025/01/03/gronland-basbakani-danimarkadan-bagimsizliklarini-almak-icin-cagri-yapti)
***
“Akacak kan damarda durmaz” der halkımız. Grönland’da da böylece olacak görünüyor. Danimarka’dan Siyasi Bağımsızlığını isteyecek görünüyor. Kendi Kaderini Tayin Hakkını elde edecek görünüyor.
Ama bunu sürdürebilecek mi?
Ne kadar sürdürecek?
Yoksa, Danimarka’dansa ABD’ye mi ram olacak?
Çünkü kimi siyasi ve askeri analistlere göre birçok olasılık var ve bunların hangisi geçerli olacak, bütün bunları zaman gösterecek.
Neymiş o olasılıklar ya da seçenekler?
***
Kiralama
Askeri analist Leonkov, ABD’nin 99 yıllık kiralama gibi bir uzlaşma seçeneği sunabileceğini düşündüğünün altını çizdi.
Açık baskı
Siyaset bilimci Dr. Vladimir Vasilyev ABD’nin NATO’yu kullanarak -ABD’nin çekileceği tehdidinde bulunarak ya da harcamaların artırılmasını talep ederek- klasik bir anlaşma yapabileceğini belirterek NATO üyesi Danimarka da dahil olmak üzere Avrupa’nın, NATO ülkelerine bazı avantajlar sağlanması karşılığında Grönland’dan vazgeçebileceğini dile getirdi.
Aynı zamanda Rusya Bilimler Akademisi ABD ve Kanada Çalışmaları Enstitüsü araştırmacısı olan Vasilyev, Trump’ın gümrük vergileri uygulayarak Danimarka’ya baskı yapabileceğini ve bunun da ekonomik bir savaşa dönüşebileceğini de vurguladı.
Askeri seçenek
Siyasi analist Kravçenko, Trump’ın NATO üyesi Danimarka’ya karşı askeri güç kullanmak gibi ‘çılgınca’ bir yola başvurmasının pek akla yatkın olmadığını zira bu fikrin Washington’un çıkarlarına uygun olmadığını belirterek diplomatik bir tartışmanın ve sonunda bir uzlaşmaya varılmasının daha olası olduğunu dile getirdi.
“(…)
ABD Grönland’ı ilhak edebilecek mi?
Askeri analist Leonkov tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Bence büyük bir yaygara kopacak ama Grönland bir bölge hatta bir devlet olarak ABD’ye katılacak. Danimarka maddi tazminat alacak ve Rus tankerlerinin Baltık Denizi’ne açılan Danimarka boğazlarından geçişini engellemesi için kesin emir verilecek” dedi.” (https://anlatilaninotesi.com.tr/20241225/ilk-teklifin-1946-yilinda-yapildigi-ortaya-cikmisti-trump-yineledi-abd-gronlandi-neden-ilhak-etmek-1092031482.html)
***
İşte bütün bunların olmasına ya da olmamasına karar verecek olan esasta Kalaallit Nunaat-Grönland Halkı olacak.
Umarız ve dileriz ki, ne Danimarka’ya, ne ABD’ye, ne AB’ye, ne Rusya’ya teslim olmazlar.
Çünkü Grönland siyasetindeki en büyük tartışmalardan biri; Danimarka’ya bağlı Özerk bir Bölge olarak kalmak mı yoksa Bağımsız ayrı bir Devlet olmak mı gerektiği üzerinedir.
Örneğin, 2018 yılındaki seçimleri Sosyal Demokratların kazanmasındaki en büyük etken, Danimarka’dan bağımsızlığın ülkeye ekstra bir finansal yük getireceği, dolayısıyla “bağımsızlığı” zamana yaymanın daha doğru olacağı savunusu olmuştur. Zira Danimarka her yıl Grönland’ın bütçesine 500 milyon Euroluk bir katkı sağlıyor.
Bir sonraki Grönland parlamento seçimi şu anda 2025’te planlanıyor ve bağımsızlık hareketinin hızlanıp hızlanmayacağının sinyalini verebilir: 2019 anketine göre, Grönland’ın yetişkin nüfusunun üçte ikisinden fazlası bunu destekliyor.En son geçtiğimiz günlerde yapılan bir ankette, halkın yüzde 85’i Bağımsızlık yönünde görüş bildirmiş.
Emperyalistler Arası Paylaşım Savaşları Dün Olduğu Gibi Bugün de Kesintisizce Sürmektedir
Kimler arasında sürüyor bu savaş?
ABD’yle; Rusya ve Çin arasında sürüyor.
ABD’yle; Avrupa Birliği (AB) üyesi Emperyalist devletler arasında sürüyor.
ABD’yle; özel olarak Danimarka Emperyalistleri arasında sürüyor.
ABD’yle; Grönland’ın Yerli Halkı arasında sürüyor…
Hem de kesintisiz bir biçimde sürüyor.
Yani, hadi Rusya ve Çin’i bir yana bırakalım, AB üyesi ülkelerle de sürüyor savaş. Yani Amerikan Emperyalistleri aynı Emperyalist Kampta yer aldıkları devletlerle de savaşıyorlar.
Ha, sadece o mu savaşıyor?
Yoo, hayır. Hepsi birbiriyle savaşıyor.
Kimi zaman gizli, kimi zaman açık; kimi zaman ekonomik görünümde, kimi zaman siyasi görünümde, kimi zaman vekâlet savaşları biçiminde, ama hep savaşıyorlar birbirleriyle.
ABD Emperyalistleri adına konuşan Başkanları Trump bunu açıklıkla, pervasızca, küstahça dile getiriyor. Ve ısrarla getiriyor.
Neden?
Çünkü Sınıflı Toplumun Emperyalizm aşaması bunu zorunlu kılıyor. Kim daha güçlü olursa, dünya üzerinde onun borusu ötüyor. Sömürgelerin ve yarısömürgelerin yeraltı ve yerüstü servetlerinin büyük çoğunluğunu onlar kapıyor, onlar yağmalıyor. Ve onlar kârlarına kârlar katıyorlar. Ve içinde bulundukları düzen, bundan başkasına, başka türlü davranmalarına izin vermiyor.
Ne diyordu Lenin Usta?
“(…) Kapitalistler dünyayı paylaşıyorlarsa bunu kendilerinde bulunan hain duygulardan ötürü değil, ulaştıkları yoğunlaşma derecesi kâr sağlamak için kendilerini bu yola başvurma zorunda bıraktığı için yapıyorlar. Ve dünyayı, mevcut ‘sermayeleri’, ‘güçleri’ oranında paylaşıyorlar, çünkü kapitalizmin ve meta üretim sisteminin mevcut olduğu bir ortamda daha başka bir paylaşma şekli söz konusu olamaz.”
Olmuyor da…
Ve bugün Emperyalist Kamp’ın ağababası, jandarması, şerifi, başhaydut devleti kim?
ABD!
Dünyada bugün onun borusu ötüyor.
İşte ABD’nin Grönland’ı savaşla ya da barışla (satın alma, kiralama vb…) ele geçirmek istemesi de buradan kaynaklanıyor.
Trump’ın, Grönland’ı savaşla ya da barışla satın alma girişimleri karşısında, AB Emperyalistleri feryadı basıyorlar:
“Trump’ın Grönland tehdidine, Fransa’dan ‘sindirilmeyeceğiz’ yanıtı
“8 Ocak 2025
“(…)
“Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot ise buna yanıt olarak ‘Avrupa Birliği, kim olursa olsunlar, dünyadaki diğer ulusların, birlik sınırlarına saldırmasına izin vermeyecek’ dedi.
“France Inter radyo kanalına konuşan Barrot, sindirilmeye izin vermeyeceklerini söyledi ve ABD’nin böylesi bir işgale girişeceğine inanmadığını da kaydetti.
“Almanya Başbakanı Olaf Scholz da ‘Sınırların dokunulmazlığı ilkesi her ülke için geçerlidir… İster çok küçük, ister çok güçlü olsun’ dedi.
“(…)
“Fransız Bakan Barrot, ‘ABD’nin Grönland’ı işgal edip etmeyeceğini soruyorsanız, cevabım hayır’ dedikten sonra açıklamalarına şöyle devam etti:
“En güçlünün hayatta kaldığı bir döneme mi girdik? O zaman cevap evet. Peki korkup endişeye mi kapılmalıyız, açıkça hayır. Uyanmalı, gücümüzü artırmalıyız.”
(https://www.bbc.com/turkce/articles/cwy4y6n82wyo)
Gördüğümüz gibi, AB’nin ağır topları, Fransa ve Almanya, ABD’ye tepki gösteriyorlar; “En güçlünün hayatta kaldığı bir döneme girdik” ama “sindirilmeye izin vermeyeceklerini” söylüyorlar.
Oysa “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm”; “en güçlünün hayatta kaldığı” bir düzen demek değil midir? Ve dünyayı “güçleriniz” oranında paylaşmıyor musunuz zaten?
Ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz; “Sınırların dokunulmazlığı ilkesi her ülke için geçerlidir… İster çok küçük, ister çok güçlü olsun”, diyor.
Biz de ona; Hadi canım sen de! diyoruz. Burnunuzun dibindeki Yugoslavya’da, Ortadoğu’da; Irak’ta, Libya’da, Suriye’de “Sınırların Dokunulmazlığı İlkesi”ni Uluslararası Hukuku ve Birleşmiş Milletler Kararlarını hiçe sayarak çiğneyen kimdi?
Sizler değil miydiniz? diyoruz.
“Sınırların Dokunulmazlığı İlkesi” sıra size gelince mi geçerli oluyor, diyoruz…
Yine Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, geçtiğimiz günlerde yaptıkları AB Dışişleri Bakanları Toplantısı sonrası düzenlediği basın toplantısında bu konuyla ilgili şunları söylüyor.
“Trump yönetiminin pazarlık dilini benimsediğini, AB’nin de bu şekilde karşılık vermesi gerektiğini ifade eden Kallas, ‘Grönland konusunda müzakere etmiyoruz. Elbette üye ülkemiz Danimarka’yı ve özerk bölgesi Grönland’ı destekliyoruz.’ dedi.
“(…)
“Gücümüzün ne olduğunu da hesaba katmalıyız. Biz ekonomik gücüz. Amerika ile çok fazla iç içe geçmiş durumdayız. Güvenlikle ilgili ilişkilerde de öyle. Yani Amerika’nın da Avrupa’da çıkarları var. Çok fazla iç içe geçmiş durumdayız ve bu da bizim de elimizde bir şeyler olduğu anlamına geliyor. ‘Birisi bize ne yapacağımızı söylüyor ve biz de onu takip ediyoruz’ gibi bir durum söz konusu değil. Biz de güçlüyüz ve ne olursa olsun, ortaklarımızla konuşurken, aynı zamanda rakiplerimize karşı harekete geçerken kendi gücümüzü hafife almamalıyız.”
(https://nupel.tv/avrupa-birliginden-trumpa-gronland-konusu-muzakereye-acik-degil/#google_vignette)
Yani AB Yüksek temsilcisi mızıldanıyor gördüğümüz gibi; “Biz ekonomik gücüz.”, “Biz de güçlüyüz”, “bizim de elimizde bir şeyler” var, diyerek…
Ve konunun öznelerinden birincisi, bizzat tarafı olan Danimarka ne yapıyor Trump’ın sözleri karşısında?
“Trump’ın satın alma isteği ardından Danimarka’dan Grönland’ın savunmasını güçlendirme kararı
“25/12/2024
“Danimarka hükümeti, ABD’nin 47. Başkanı seçilen Donald Trump’ın ülkeye bağlı özerk bölge Grönland’ı satın alma arzusunu tekrarlamasının ardından, bölgeye yönelik savunma harcamalarında büyük bir artışa gidileceğini duyurdu.
“Danimarka Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Troels Lund Poulsen, Jyllands-Posten gazetesine verdiği röportajda, Grönland için savunma harcamaları paketinin en az 1,5 milyar dolar olduğunu belirterek, kararın zamanlamasını ‘kaderin ironisi’ olarak nitelendirdi.” (https://tr.euronews.com/2024/12/25/trumpin-satin-alma-istegi-ardindan-danimarkadan-gronlandin-savunmasini-guclendirme-karari)
Konunun bir diğer yanı da bu ülkelerin tamamı aynı ekonomik ve siyasi sistem içindeler, aynı Emperyalist Kamp’ta olmalarının yanında aynı askeri örgütün de üyeleri: NATO, bunların saldırgan savaş örgütü bildiğimiz gibi.
Ama hepsi de buna rağmen dünyayı ve uzayı yağmalamak ve o yağmadan aslan payını almak yarışı, savaşı içindeler.
NATO üyesiymiş, aynı kamptaymışız hiçbir önem taşımıyor onlar için. Yeter ki yağmadan en büyük payı alsınlar…
ABD’nin dünyanın jandarması, başhaydudu, şerifi olduğu gerçeğini birkaç rakamla bir kez daha somutlamak istiyoruz.
Örneğin, Dünyanın En Zenginleri ve En Değerli Şirketleri listelerine baktığınızda bunu açıkça görüyorsunuz. En zenginler listesinin başını ve neredeyse tamamını ABD’li Finans-Kapitalistler-Parababaları oluşturuyor…
Forbes Dergisine göre Kasım2024 yılında Dünyanın En Zengin 10 kişisi şunlar:
- ABD, Elon Musk. Net değer: 263,8 milyar dolar.
- ABD, Larry Ellison. Net değer: 204,8 milyar dolar.
- ABD, Jeff Bezos. Net değer: 204,3 milyar dolar.
- ABD, Mark Zuckerberg. Net değer: 196,3 milyar dolar.
- Fransa, Bernard Arnault. Net değer: 169,3 milyar dolar.
- ABD, Larry Page. Net değer: 142,1 milyar dolar.
- ABD, Sergey Brin. Net servet: 135,9 milyar dolar.
- İspanya, Amancio Ortega. Net değer: 127,7 milyar dolar.
- ABD, Steve Ballmer. Net değer: 121 milyar dolar.
(https://www.forbes.com.tr/makale/dunyanin-en-zengin-10-kisisi-kasim-2024)
Gördüğümüz gibi, dünyanın en zengin 10 kişisinin 8’i ABD’li Parababası.
Yine 2024 yılında Dünyanın En Değerli 20 Şirketi de şunlar:
1- ABD, Apple. 3.455 trilyon dolar.
2- ABD, Microsoft. 3.191 trilyon dolar.
3- ABD, NVIDIA. 2.982 trilyon dolar.
4- ABD, Amazon. 2.028 trilyon dolar.
5- ABD, Alphabet (Google). 2.006 trilyon dolar.
6- Suudi Arabistan, Saudi Aramco. 1.776 trilyon dolar.
7- ABD, Meta Platforms (Facebook). 1.423 trilyon dolar.
8- ABD, Berkshire Hathaway. 979.01 milyar dolar.
9- Tayvan, TSMC. 937.72 milyar dolar.
10- ABD, Eli Lilly. 827.24 milyar dolar.
11- ABD, Broadcom. 815.61 milyar dolar.
12- ABD, Tesla. 806.55 milyar dolar.
13- ABD, Walmart. 647.36 milyar dolar.
14- ABD, JPMorgan Chase. 599.76 milyar dolar.
15- Danimarka, Novo Nordisk. 564.65 milyar dolar.
16- ABD, Visa. 536.71 milyar dolar.
17- ABD, UnitedHealth. 528.99 milyar dolar.
18- ABD, Exxon Mobil. 519.56 milyar dolar.
19- Çin, Tencent. 490.49 milyar dolar.
20- ABD, Oracle. 459.34 milyar dolar.
Yine gördüğümüz gibi, 20 en büyük şirketin 16’sı ABD şirketi.
Bu iki liste bile neyi gösteriyor?
ABD’nin Süper Emperyalist bir devlet olduğunu. Başka bir şeyi değil.
Yazımıza, Lenin Usta’dan bir aktarmayla başlamıştık. Ve ABD’nin; Grönland, Kanada ve Panama Kanalı’nı ele geçirmek istemesinin nedenini Emperyalist politikalarının bir sonucu olarak nitelemiştik. Emperyalist Sistemin işleyişinin bu olduğunu da olaylarla ve rakamlarla kanıtladık.
Şimdi yazımızı, düşündüğümüzden bir hayli uzun oldu ama, Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’dan yapacağımız aktarmayla sonuçlayalım:
***
Emperyalist Dünya ABD İmparatorluğunun (Süper Emperyalizminin) Egemenliği Altındadır
Emperyalist dünyaya baktık mı, birçok Devlet biçiminde görünüyor ama, Sistem hepsinde aynıdır. Ve yalnız Sistem olarak aynı kalmakla bitmiyor. Bir de bakıyoruz, bu sistem içinde, adeta Antika çağlarınkine benzer biçimde bir İmparatorluk da doğar gibi olmuş. Yani, Emperyalist Sektörde ayrı ayrı bir sürü Devlet var; fakat bu sürüyle devletin hemen hemen hepsi, Kadîm İmparatorluklara benzer bir hiyerarşi içinde birbirine bağlanmış, kader birliği yapmış duruma giriyorlar.
Dünyamızın bu manzarası çok ilginç… Hele bizim için, daha [dün] Millî Kurtuluşunu yapmış, dolayısıyla Emperyalizme karşı savaşmış bir memleket iken, kendimizi böyle bir Emperyalist dünya içinde bulmamız bakımından çok ibret verici bir manzara oluyor. Çünkü, bu dünyada, hani her gün, “Hür basın”ın methettiği gibi: “Her millet kendi mukadderatına sahiptir, dolayısıyla kimse kimsenin içişlerine karışmaz” falan, gibi birtakım formüller var. Bunlara uygun bir hayat sistemi göremiyoruz Emperyalist Sektörde. Sureta (görünüşte), dıştan bakınca hepsi ayrı ayrı bağımsız bir sürü Devletler var ama, bu Devletler arasında öyle bir hiyerarşi kurulmuş ki, hiçbiri ötekinden ayrı-gayrılı bir duruma giremiyor. Ve bu Emperyalist Sektörün bütününü temsil eden birlik: Amerika dediğimiz Süper-Emperyalizmin patenti altına girmiş bulunuyor. Amerika artık, batı yazarlarının da dikkatini çekecek kadar, Antika çağın Roma İmparatorluğu’nu andıran bir duruma girmiştir.
Roma, bilirsiniz, önce küçük bir Kent idi. Sonra, demin anlatmaya çalıştığımız biçimde, bir yığın Kentleri parçalayarak etkisi altına aldı ve bir İmparatorluk kurdu. Her Kent ayrı bir bölüm ve parça olmakla birlikte, hepsi birden, o bağımsızlıkları, sözde bağımsızlıkları içinde Roma’nın emrindeydiler. Roma dediğimiz Anakent-Pâyitaht [Başkent] Kent çevresinde, kendilerine göre özel Muhtariyetleri [Özerklikleri] olan bir yığın dünya-Kentleri idiler.
Onun gibi, yeryüzünde bugün, Amerika’nın egemenliği altında birçok bağımsız adını almış devletler görüyoruz. Fakat bu bağımsızlık tamamen görünüşten ibaret kalıyor. Bunun uygulamadaki manzarası yürekler acısı bir manzara oluyor. Ve bu manzarayı dahi, hatırlarsınız, bizim ileri gelenlerimiz, en gönüle ferah verici bir manzara gibi gösteriyorlar ve kabul ettirmeye de uğraşıyorlar.
Oysa, bugün artık Avrupa’nın o büyük devletler dediğimiz, bir zaman “Düvel-i Muazzama” dedikleri en ileri kapitalist devletleri dahi, Amerikan hegemonyasının etkisi altında çırpınır duruma girmişlerdir. Yani bugün bir Almanya, bir İngiltere, bir Fransa, bir İtalya vb… –öteki küçükleri hiç anmayalım– böyle ayrı ayrı devletler var sahnede… Ama, bu devletlerin gerek iç ekonomik temel ilişkileri, gerekse politikaları göz önünde tutuldu mu, bunların şaşılacak kadar Amerikan direktifi, Amerikan emri altında bulundukları göze çarpmamazlık etmiyor.
(…)
Roma İmparatorluğu ABD İmparatorluğu Benzerlikleri
Demek ki, bugünkü dünyamızın üçte biri olan Emperyalist dünyaya baktık mı, orada başka bir Amerika var. Bu Amerika’nın yeryüzünde, eski Roma imparatorluğu gibi bir İmparatorluk sözcülüğü var.
Roma’da üst sınıfların insanlarına, yani zengin toprak sahiplerine Patrici derlerdi. Bu Patrici’lerin yanında bir Kliyan’ları vardı, ona Yanaşma diyebiliriz. Müşteri falan da derler ama, bizim Türkçe’deki karşılığı o olabilir. Ailenin içine girer, Patrici’nin ailesi içinde çalışırdı. Hani Anadolu’da Ağaların yanında Yanaşmalar vardır, işte onlar. Bir de Plebler vardı. Onlar da surların dışında bulunurlardı.
Roma İmparatorluğunun kendi yapısı içinde nasıl bir Yanaşmalar, bir de Plebler var idiyse, bugün Amerika’nın çevresine bakınca, yani Tarih açısından Emperyalist Sektörün karakterine bakınca, aynı şekilde Kliyanlar ve Plebler diye ayrılabilecek iki tip millet görüyoruz. Kliyanlar, Yanaşmalar: İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya vb… daha ileri Emperyalist devletler. Plebler de… Plebleri artık söylemeye hacet yok galiba, değil mi?Yunanistan’lar, hatta Türkiye bile Amerika’nın Plebi durumundayız. Yani suru dışında…
Plan yapıyor herifçioğlu ve Strateji planında, Türkiye için: “Eh! İcabında bir harp olursa harcayabiliriz onu…” diyor, paytak [piyon] gibi… “Bizim asıl savunma hattımız Türkiye’nin gerisinde olabilir”, diyor. Yani bizi Yanaşma dahi saymıyor Amerika… Yanaşma Almanya, İngiltere, Fransa… Onları savunuruz, diyor. Asıl savunma hattında onları buluyor.
Yani, dünya çapında bugünkü manzarası ile Amerikan İmparatorluğu, Roma’nın Yanaşmaları ile Plebleri gibi, yeryüzündeki milletlerin bir kısmını kendisine Yanaşma saymış, onları daha çok himaye ediyor. Patrici de Roma’da öyleydi. Yanaşmasına birisi bir tokat atsa, gider onu döver yahut onunla mahkemelik olurdu. Yanaşmanın hakkını arardı, falan… Ama Pleb ne olursa olsun, aldırmazdı. Buna benziyor.
O halde, dünyamızın içinde bu Emperyalist Sektörün bağımsız devlet ve milletleri dediğimiz zaman, bunların manzaraları, eğer Tarih Bilimi açısından bir teşhis koymak gerekirse, Yanaşmalarla Plebler durumuna girmiş oluyor. Ve biz, bu durumumuzla kendi ülkemizi ele almadan önce, Amerika’nın nasıl bir İmparatorluğu temsil ettiğini, bunun akıbetinin nereye varacağını birkaç sözcükle burada özetlemezsek, sözümüz eksik kalır.” (Hikmet Kıvılcımlı, Üç Seminer, TİP’in Muhalif Beşiktaş ve Gaziosmanpaşa İlçelerinde Yapılan Tartışmalı Toplantılar, Derleniş Yayınları, Birinci Baskı, Kasım 2000, s. 28-29-30-31)
***
Gördüğümüz gibi, Usta’mız netçe koyuyor Emperyalizm gerçekliğinive ABD’nin gücünü.
Yukarıda işlediğimiz konu da tam bu gerçekliği somutlayan, kanıtlayan bir örnek oluyor.
YaniLenin Usta ve Usta’mız onlarca yıl önceden tüm bu gelişmeleri görüyor, gösteriyorlar bizlere. Ve Usta’larımızın tespitleri hayat tarafından doğrulanıyor.
İşte bu kadar ol hikâyet!
İşte Emperyalizm bu!
İşte Emperyalist Sistem-Düzen…
İşte ABD bu!
Bu düzen böyle sürüp gidecek mi?
Hayır!
İnsanlık, er ya da geç, bu insanlık düşmanı, insanın insanı ezdiği, soyduğu, sömürdüğü, zulme uğrattığı bu aşağılık soysuz düzeni yıkacak!
Bu kesin, bu net!
Çünkü Tarihin ve İnsanlığın gidişi hep ileriyedir.
Zaman zaman geriye düşüşler, aşağıya doğru inişler, zikzaklar olsa da genel gidiş ileriyedir. Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma doğrudur!
Bu Tarihsel-Ekonomik-Sosyal bir kanundur.
Ve kanunlar, hükümlerini yürütürler mutlaka!
29 Ocak 2025