Emperyalizm Mezhep Savaşlarını kışkırtıyor
Malum Kişi, 28. Muhtarlar Toplantısı’nda sürekli Ortadoğu’daki mezhep sorununu kaşıdı. Geçmişte de ülkemizde mezhep farklılıklarını kaşıyor, Alevileri itip kakıyordu kuşkusuz ama şimdi iyiden iyiye hız verdi. Şöyle diyordu:
“Musullu kardeşlerimizle birlikte Kuzey Irak Yönetimi, hatta tüm bölge bu süreçten çok büyük zarar görecektir. Suriye’de hangi amaçla ve nasıl harekete geçtiysek, Musul için de aynı şekilde davranmakta kararlıyız. Çünkü Musul’un tamamı kahir ekseriyeti Arap Sünni ve bir miktar da Türkmen Sünni kardeşlerimiz var. Biz orayı kalkıp da farklı bir mezhebi anlayışa terk edemeyiz” (http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/55684/bu-ulkede-artik-kimsenin-yaptigi-ihanet-yanina-kr-kalmayacak.html, 19 Ekim 2016)
Bu, “biz Sünniyiz, oraları Şiilere yedirmeyiz” anlamına geliyor. Aslında yapabileceğinden değil, dikkatleri mezhep farklılıklarına çekmek, mezhep ayrılıklarını kızıştırmak istemesinden kaynaklanıyor bu sözleri. Bağdat Yönetimi’ne diplomasi dışı bir dille saldırması da bundan. Tabiî, bu saldırıyı da mezhep sorununa indirgiyor. Aynı konşmasında şöyle devam ediyor Malum Kişi:
“Bağdat yönetimi önce kendi ordusunun mezhebî yapısını lütfen kalksın da dünyaya bir açıklasın bakalım, yüzde kaçıyla hangi mezhepten oluşuyor? Bir defa burada yıllarca Sayın Maliki’ye bizzat başbakanlığım döneminde söylediğim şeydir bu, nüfusunuzdaki mezhebî oran neyse gelin şu ordunuzu buna göre oluşturun dediğimizde sesini çıkarmayanlar aynen bildiklerini okumaya devam ettiler.” (agy)
Ordunuz Şii ağırlıklı, Irak Halkını temsil etmiyor, demek istiyor. Gene mezhep sorununu kaşıyor. Oysa, asıl sorun, emperyalizmin gerek mezhep farklılıklarını, gerekse etnik farklılıkları kullanarak, kendi çıkarları doğrultusunda ortalığı birbirine katması. Malum Kişi, yukarıda gördüğümüz gibi, mezhep kızıştırmasıyla yetinmeyip etnik ayrılıklara da giriyor tabiî… Tam emperyalizmin istediği hava.
Emperyalizm, yıllar önce, daha sözde “Arap Baharı” başlamadan niyetinin Ortadoğu’da etnik ayrılıklara ve mezhep farklılıklarına dayanan bölünmeler gerektiğini belirtiyordu. Eski CIA Ortadoğu Bölge Şefi Robert Baer, “Bildiğimiz Şeytan: Yeni İran Süpergücü ile Başa Çıkmak” adlı 2009’da yayımlanan (kaleme alınışı 2008) kitabında bunları açıkça ortaya koyuyordu. Kitabı okuyan Nilgün Cerrahoğlu, şöyle aktarıyordu:
“(…) Baer, İran hakkında yazdığı bu son kitapta, yeni Ortadoğu’yu kurabilmenin tek yolunun bölgede geniş çaplı bir ‘Şii-Sünni içsavaşı’ tetiklemekten geçtiğini söylüyor…
“(…) Washington’da “Sünni-Şii iç savaşı” projesine bel bağlayan biricik uzman Baer değil hiç kuşkusuz…
“Ancak Baer’in açık sözlülüğü, akıllara durgunluk verici…
“Niye biz (Amerikalılar!) ölelim ki?” diyor kısaca eski CIA görevlisi Baer, “Bırakalım (Sünni ve Şii) Müslümanlar kendi aralarında birbirlerini öldürsünler!” (Cumhuriyet, 14 Nisan 2012)
Evet, böylesine açık oynuyor emperyalizm. Bütün bunlardan sonra stratejik hedeflerini de ortaya koyuyor o zamandan emperyalizm. Nilgün Cerrahoğlu, “Bitmedi” diyerek Robert Baer’in görüşlerini aktarmaya devam ediyor. CIA ajanına göre Ortadoğu’daki ülke sınırlarının harita üzerinde cetvelle çizildiği Sykes-Picot Anlaşması’nın iflas ettiğini ve sınırların yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirtiyor. N. Cerrahoğlu Baer’den özetle şunları aktarıyor:
“Bu sınırlar 1916 yılında, dönemin kolonyal güçleri Fransızlarla İngilizler tarafından, bölgeyi paylaşmak amacıyla gizlice çizilmişti. Nil-Dicle arasındaki sınırlar, gayet yapay ve keyfi biçimde yaratıldı ve herkes için sonuçta badire oldu. Bugün, Sykes-Picot sınırlarını korumak için hiçbir neden yok. Bu mimari Irak’ta zaten delindi. Sykes-Picot’yu Ortadoğu’da salt askeri güçle korumak bize bundan böyle sadece savaş getirir. Etnik temeller üzerinden Irak resmen parçalanmalı ve Kürdistan mutlaka kurulmalıdır. Yeni sınırların çiziminde karşılaşılacak en büyük sorun ne var ki, İsrail’in mi İran’ın mı bu yeni durumdan daha kârlı çıkacağıdır?” (Cumhuriyet, 14 Nisan 2012)
İşte bölgemizde çekilen acıların nedeni ortada. Emperyalizmin mezhep farklılıkları ve etnik temellere dayalı böl ve yönet politikası… Dediklerini yaptılar da. Irak’ı fiilen üçe böldüler, resmen olmasa da Barzani Kürt Devleti’ni kurdular. Suriye’yi de fiilen üçe parçaladılar. Kuzey’de “Kürt Koridoru”nu oluşturarak ileride Türkiye’den de toprak koparıp “Özgür” veya “Büyük” Kürdistan’ı kurmak için adım attılar.
CIA Ajanı Edward Snowden, IŞİD’i CIA ve MOSSAD’ın kurduğunu belgelemedi mi?
Demek ki bu belayı Ortadoğu Halklarının başına musallat eden Emperyalizm ve Siyonizm. IŞİD, hem Irak ve Suriye yönetimlerini sarsarak merkezi otoritelerini zayıflatarak, hem de emperyalizme davet çıkararak, emperyalizmin Ortadoğu topraklarında rahat at oynatmasını sağlayacaktı. Tabiî, Amerikancı Kürt Hareketini de unutmamak gerek. Emperyalizm desteğinde IŞİD’i “yenerek” dün Kobani’de, Menbiç’te muzaffer(!) oldular, bugün Musul’da “muzaffer”(!) oluyorlar. Böylece “Özgür” Kürdistan’ın tuğlaları üst üste konuyor. Bu arada IŞİD’i de, Ortadoğu topraklarında IŞİD ile en sıkı mücadeleyi yürüten, Esad’ın üzerine yönlendiriyorlar.
Bizim kuklalar da tabiî yaklaşık 15 yıldır bu havaya uygun oynadılar. Suyun üstünde esip gürlemelere kanılmasın. Alttan alta, hatta açıktan bu emperyalist politikaya hizmet edildi. IŞİD ve yandaşları açıktan desteklendi. Amerikancı Kürt Hareketi de… Aslında esip gürlerken, bu gerçeği itiraf da ediyorlar. Malum Kişi yukarıda belirttiğimiz 28. Muhtarlar Toplantısı’nda konuşmasının bir yerinde şöyle diyor:
“Bir yanda DEAŞ terör örgütü, diğer yanda PYD-YPG terör örgütü karşımızda bayrak sallamaya başlayınca anladık ki, kimseden bize fayda yok, kendi göbeğimizi kendimiz kesmemiz gerekiyor” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Cerablus operasyonuna başlarken diğer ilgili ülkelere bilgi verdiğini; ancak kimseden izin almadığını açıkladı.” (agy)
Bu açıkça IŞİD ve PYD-YPG “bayrak sallayana” kadar yola devam dedik, anlamına gelmektedir. Şimdi ise ağır bir mezhepçilik ve etnik ayrıştırma siyaseti ile tam emperyalizmin istediği şekilde davranıyor. Bu yetmiyor, halkımızda mezhep ve etnik kimlik dışında, başka türlü ayrıştırmalar da yapıyor. Şimdi Cumhuriyet’in temeli anlamına gelen Lozan’ı ve dolayısıyla Lozan’dan sorumlu kişileri, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’yü hedef almış durumda. Sitesinden şöyle aktarılıyor:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2016 yılında, 1923’ün psikolojisiyle hareket edilemeyeceğini, bunda ısrar etmenin ise ülkeye ve millete yapılacak en büyük haksızlık olacağını vurgulayarak, dünyada her şey değişirken, o tarihteki konumu korumanın bir kazanç olarak görülemeyeceğini belirtti.
“Kurtuluş Savaşı’nın, ‘hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh tüm vatandır’ stratejisiyle kazanıldığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘İstiklalimizi bu anlayışla kazandığımız halde, bizi, Cumhuriyet tarihimizin tamamını hattı müdafaayla geçirmeye zorlayan anlayışı geride bırakmak mecburiyetindeyiz. 93 yıldır başımıza ne geldiyse bu anlayıştan gelmiştir.’” (agy)
Cumhuriyet kurulurken hedef neydi?
Emperyalizm ve Derebeylik.
Demek ki, Emperyalizme de, Derebeyliğe de karşı değiliz, diyor Malum Kişi. Lozan ise Cumhuriyet’in temelini oluşturur bir bakıma. Çünkü Lozan, Sevr’in zıttıdır. Dolayısıyla Cumhuriyet’in temellerini aşındırıyor. Cumhuriyet’e karşıyım, demek istiyor.
Malum Kişi’nin bu çıkışı, hemen PKK şeflerince de, mal bulmuş Magribi gibi, desteklendi. Duran Kalkan, Lozan’ın Kürtleri böldüğü gerekçesiyle Lozan’ı savunanları eleştirdi (odatv, http://odatv.com/ve-pkk-da-lozani-tartismaya-acti-1210161200.html, 12 Ekim 2016). Emperyalist uşakları zıt gibi görünseler de bu noktada birleştiler.
Biz bunları zaten hep söyleyegeldik. Ama şimdi bizzat kendileri itiraf ediyorlar. 15 Temmuz sonrasının rüzgârı ile köpeksiz köyde değneksiz geziyorlar. Böylece 15 Temmuz ile kendisine aba altından sopa gösteren emperyalizme de güven veriyor. Çünkü Mustafa Kemal’lere, İnönü’lere, Cumhuriyet’e saldırmak hem halkımızı ayrıştırmak, hem ideolojik ve politik olarak emperyalist amaçlara hazırlamak anlamına geliyor.
Bütün bunlar, içeride ve dışarıda mezhepçi politika, ayrıştırıcı politika, Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’in kurucularına saldırı, emperyalist politikaların gereğidir.
Malum Kişi, emperyalistler tarafından dikte edilen emirleri gözü kapalı yerine getirmek durumundadır. Başka seçeneği yoktur. Uşaklıkta had safhadadır. Bu yüzden emperyalist havasına göre oynuyor. 15 Temmuz hem kendisini nispi olarak güçlendirdiğinden, hem de emperyalistlerin gücünü hissettirdiğinden, emperyalist politikaları körü körüne uyguluyor. Kendi halkına karşı böylesine hainleşiyor.
Halkımız bu emperyalist uşaklarının hainliklerini eninde sonunda görecek ve hakettikleri cezayı vercektir. Bundan kuşkumıuz yok. Nazım’ın dediği gibi, gün gelir hesap sorulur.
İnsan olan vatanını satar mı
Suyun içip ekmeğin yediniz,
Dünyada vatandan aziz şey var mı
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Onu didik didik didiklediler,
Saçlarından tutup sürüklediler,
Götürüp kâfire: “Buyur…” dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Eli kolu zincirlere vuruluş,
Vatan çırıl çıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Gün gelir çark düzüne çevrilir,
Günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur:
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Nazım Hikmet (1959)