Haydut devlet ABD!
M.Gürdal Çıngı
ABD, tüm dünyada kötülük saçıyor. Sahip olduğu Para-Casus-Ordu gücüyle yapmadığı zalimlik bırakmıyor dünyamızda. Kâh şu kıtada, kâh bu ülkede hep insanlık aleyhine suçlar işliyor. Halklara saldırıyor, ülkeleri işgal ediyor, yağmalıyor, talan ediyor. Dünyamızı kötülüklerle karşı karşıya bırakıyor. Bütün bu kötülükleri yaparken de kendisine yerli işbirlikçiler, uşaklar buluyor. Kimi zaman kötülüklerini, zalimliklerini, insanlıkdışı eylemlerini bunlar aracılığıyla gerçekleştiriyor.
Yerli işbirlikçiler ise iktidara ABD’nin gücüyle getirildikleri için onun buyruklarına, emirlerine asla karşı gelemiyorlar. Tam aksine, iktidarda daha fazla kalabilmek, vurgun ve talanlarına, soygunlarına biraz daha devam edebilmek için onun bir dediğini iki etmiyorlar. Halklarına ve Vatanlarına kolayca ihanet edebiliyorlar…
ABD Emperyalistleri, iktidara getirdikleri liderlerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar. Bu oynadıkları liderler kimi zaman bir ülke devlet başkanı, başbakanı oluyor, kimi zaman bir örgüt lideri oluyor. Ama sonuç değişmiyor dediğimiz gibi; oynuyor ABD.
Kimi zaman, şimdiki Başkanları Trump gibi manyaklar aracılığıyla kafa buluyorlar, açıktan, hiçbir diplomatik dil kullanmaya bile gerek görmeksizin en aşağılık hakaretleri savuruyorlar. Bazen de görünüşte çok kibar oluyorlar. Yani bir yandan havuç gösteriyorlar, bir yandan sopa. Ama hep istediklerini alıyorlar ne yazık ki… Dediğimiz gibi iktidara getirilenler, getirenlere itiraz edemiyorlar. Kişilik koyamıyorlar. Kişicil ve Ülkesel onurlarını koruyamıyorlar. Bugün evet dediklerine yarın hayır demek zorunda kalıyorlar. Aynen bizim iktidarda bulunan AKP’giller ve Reisleri gibi…
ABD Emperyalistleri kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor AKP’giller ve Reisiyle. Hem de ne oynama…
Başkanı mektup gönderiyor, tweet atıyor, tehdit ediyor, kafa buluyor. Başkanı ayrı, Temsilciler Meclisi ayrı, Senatosu ayrı, Pentagon’u ayrı yaptırım kararları alıyor, uyguluyor, geri çekiyorlar. Sonra yine uyguluyorlar. Sonra yine tehdit ediyorlar ki, yeniden uygularım, diye.
“Reis”, ABD’ye gitmekte tereddüt taşıyor. Ya gittiğimde yaptırımla karşılaşırsam, tutuklanırsam, diye.
Başkan Trump Kasım ayının 13’ünde ABD’ye çağırıyor görüşmek için. Tayyip hemen atlıyor; “tabiî ki gideceğiz, görüşeceğiz”, diye sevinçle. Arkasından, kendisinin ve ailesinin, yakınlarının mal varlığını araştırmaya başlıyor ABD yetkilileri yaptırım uygulamak için. Reis, bu kez; “düşüneceğiz, bakacağız”, diyor.
Damat, aylar öncesinden belli IMF toplantılarına gideceğini açıklıyor. Sonra ABD yaptırım kararları aldı kendisine yönelik ve gidemedi. Merkez Bankası Başkanı da gidemiyor. Sonra kaldırdı bu yaptırım kararını ABD güya ama Temsilciler Meclisinin iki gün önce aldığı kararda yine yaptırım var kendisine yönelik. Dolayısıyla gidemiyor ABD’deki herhangi bir toplantıya.
İçişleri Bakanı da gidemiyor ABD’ye. Ona da yaptırım kararı almıştı ABD ve sonradan kaldırdı. Yine ona yönelik de karar aldı Temsilciler Meclisi.
Ama hiçbirisi kımıldıyamıyor. Ne acı, ne hüzün verici bir durum. Kendileri açısından da, ülkemiz açısından da aşağılayıcı bir durum. Ama onlar bundan rahatsız değiller. Onlar ülkemizi ABD Emperyalistlerine ve şimdi de Rus Emperyalistlerine peşkeş çekerek iktidarlarını sürdürme, koltuklarını koruma, vurgunlarına devam etme telaşındalar. Vatan, Millet, Halk, Ulusal Onur gibi değerler onlar için hiçbir anlam ifade etmiyor. Varsa yoksa vurgun, talan peşindeler. Vatanı pazarlama peşindeler…
ABD ise, haydut devletliğe devam ediyor;
Yersen lokantası açıyor Tayyipgiller’e ve Reislerine.
Racon kesiyor, güç gösteriyor, diş gösteriyor Suriye’de dünya halklarına.
Aşağıda bunun somut örneklerini göstereceğiz birer birer.
Önce AKP’giller’den başlayalım.
“Barış Pınarı” Harekâtı ABD’ye rağmen değil
ABD’nin izniyle olmuştur!
Bildiğimiz gibi “Barış Pınarı Harekâtı” ile Türk Ordusu, Suriye’de Fırat’ın doğusuna girmek için davrandı.
Gerekçesi; “Terör örgütünün hâkimiyetindeki sınır bölgesinden topraklarımıza yapılan saldırıları engellemek”, “terör örgütünü sınırımızdan uzaklaştırmak” ve hatta “terör örgütünü tümden yok etmek”ti.
AKP’giller bu sınır ötesi operasyon için yıllardır davranmak istiyorlar ama ABD izin vermediği için bir türlü davranamıyorlardı. Ve sürekli olarak “girdik giriyoruz”, “bir gece ansızın gelebiliriz” gibi söylemlerle “hülooggcu”larını kandırıyorlardı. Ama bir noktadan sonra girmek zorunda kaldılar. Çünkü artık inandırıcılıklarını tümüyle yitiriyorlardı kitleleri bakımından.
Ve bu harekâtı, ABD’ye rağmenmiş gibi göstermek istediler. Kendi kararlarıymış gibi göstermek istediler. Ama gerçekliğin bu olmadığı ayan beyan ortadaydı. Ki bu gerçekliği bizzat Tayyip’in adamları dile getiriyordu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun şöyle ifade ediyordu 9 Ekim tarihli Washington Post gazetesine yazdığı makalede:
“ABD’nin kazanımlarını korumak bizim çıkarımızadır” diyordu ve şöyle devam ediyordu:
“(…)
“(…), pazar günü AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir telefon görüşmesi yapan ABD Başkanı Trump’ın IŞİD ile mücadele operasyonunun liderliğini Türkiye’ye devretmeyi kabul ettiğini bildiren Altun, “Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Özgür Suriye Ordusu’yla birlikte yakında Türkiye-Suriye sınırını geçeceğini” belirterek, “Dünya, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusu için hazırladığı planı desteklemelidir.” ifadesini kullandı.” (https://www.abcgazetesi.com/cumhurbaskani-danismani-altun-abdnin-kazanimlarini-korumak-bizim-cikarimizadir-46797)
Ki, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Gülnur Aybet daha açık sözlü davranıyor ve: “Trump ile Erdoğan operasyonun kapsamı konusunda tam olarak anlaştılar”, diyerek gerçeği söylüyordu 10 Ekim tarihinde CNN International’e verdiği röportajda. (https://tr.sputniknews.com/turkiye/201910101040355787-cumhurbaskanligi-basdanismani-aybet-trump-ile-erdogan-operasyonun-kapsami-konusunda-tam-olarak/)
Yani Türkiye’nin harekâtı konusunda ABD ile anlaşılmıştı. Yani ABD’ye rağmen bir tutum, bir harekât yoktu ortada. Antiemperyalist bir tavır alış yoktu başta “Bin kalıplı” Perinçekgil olmak üzere, kimilerinin söylediği ve yutturmaya çalıştığı gibi. …
Bu gerçekliği asıl ABD Başkanı manyak Trump, kişiliğinden, egosundan da kaynaklanan bir biçimde açık sözlülükle dile getirdi. Ki genel olarak da öyle davranıyor. 9 Ekim günü, belki de diplomasi tarihinde hiçbir zaman görülmemiş bir üslupla, Tayyip’e hakaret dolu bir mektup gönderdi. Ve ona aynen; “Sert adam olma, aptal olma” dedi. Operasyonda sana izin verdiğim ölçüde, alanda, kilometrede kalacaksın, daha ileriye gitmeyeceksin, dedi.
“Sorunlarının bazılarını çözmek için çok çaba sarf ettim. Harika bir anlaşma yapabilirsin. (SDG Komutanı) General Mazlum (Kobani) seninle müzakere etmeye ve daha önce hiç vermedikleri tavizleri vermeye hazır. Onun bana yolladığı, daha yeni elime ulaşan mektubunun bir kopyasını da gizli olarak (bu mektuba) iliştiriyorum.
“Eğer bu işi doğru ve insani şekilde çözersen tarih sana olumlu bakacak. (Ama) Eğer iyi şeyler olmazsa sana sonsuza kadar şeytan gibi bakacak. Sert adam olma, aptal olma. Seni daha sonra arayacağım” (https://www.amerikaninsesi.com/a/trumptan-erdogana-sert-adam-olma-aptal-olma/5126857.html)
Bu mektup ilk olarak Fox News muhabiri tarafından yayımlandı. Üslubun sertliği ve hiçbir şekilde diplomatik teamüllere uygun olmaması dolayısıyla şüpheyle karşılandı tüm dünya kamuoyunda. Ancak Beyaz Saray yetkilileri mektubun doğruluğunu teyit ettiler. Böylece resmiyet kazanmış oldu mektup.
Yani Tayyipgiller istedikleri kadar, bu iş bizim kararımızla oldu desinler, Reis istedi böyle oldu desinler, gerçek bu idi.
AKP’giller; “mektubu çöpe attık”, diyorlar, Reisleri; “Trump bana karşı samimi ve içten”, diyerek mektubu yok saymaya, yazılmamış saymaya çalışıyorlar. Öyle göstermek istiyorlar.
Trump, ayın 17’sindeki bir başka tweet’inde ise şöyle söylüyordu bu konuda:
“Daha önce de açık bir şekilde söylediğim gibi, tekrar ediyorum, eğer Türkiye benim müstesna ve eşsiz bilgeliğimle belirlediğim sınırların dışına çıkarsa (daha önce yaptığım gibi) Türkiye ekonomisini mahvederim.” (https://tr.euronews.com/2019/10/07/trump-turkiye-suriye-de-cizmeyi-asarsa-ekonomisini-mahvederim-suriye-operasyon)
“Türkiye (…) belirlediğim sınırların dışına çıkarsa”…
Yani belirleyen ABD!
Uyan: Türkiye!
Bu işin bir yanı. Diğer yanlarına gelirsek…
Ateşkes, PKK-SDG-YPG ile Türkiye arasında yapılmıştır!
“Barış Pınarı” Harekatına, YPG’nin belirlenen sınırlara çekilmesi için Tayyipgiller’e göre “ara verilmesi”, ABD’ye ve tüm dünyaya göre “Ateşkes” yine ABD’nin emriyle olmuştur. ABD, harekâta ara verilmesi ve YPG’nin 30 kilometre içeriye çekilmesi için süre tanınması konusunu görüşmek ve emirlerini kabul ettirmek için Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı başta olmak üzere bir heyet gönderdi Türkiye’ye. ABD, en üst düzeyde heyet göndererek ateşkesi dikte etmiş ve YPG’nin güvenli bir şekilde geri çekilmesini sağlamıştır. Ki bu anlaşma, ABD’yle YPG arasında daha harekât başlamadan kararlaştırılmıştır.
Tayyip, bu heyetle önce; “görüşmem”, dedi. ABD bastırınca; “Tamam görüşürüm”, dedi. Yani anında geri adım attı.
Trump yukarıdaki mektubunda bir de ne diyordu?
PKK-SDG-YPG’yle “Harika bir anlaşma yapabilirsin. (SDG Komutanı) General Mazlum (Kobani) seninle müzakere etmeye ve daha önce hiç vermedikleri tavizleri vermeye hazır”, diyordu.
Yani anlaş, diyordu ve anlaştılar yaşadığımız gibi…
Yine, bu ataşkes, aslında ABD aracılığıyla PKK-SDG-YPG ve Türkiye arasında yapılmıştır. PKK-YPG ile Türkiye pazarlık etti. Bu da çok açık bir gerçektir. YPG masada olmamasına rağmen, ABD Heyeti YPG adına pazarlık yaptı ve bunu da saklamadı. Bakın ABD heyetinde bulunan bir “yetkili” bu konuyu nasıl açıklıyor:
“ABD ve Türkiye arasında Barış Pınarı Harekâtı konusunda varılan anlaşma için yapılan görüşmelerin ayrıntılarını aktaran Anadolu Ajansı (AA), ABD tarafının sürekli YPG ile temas halinde olduğunu, örgütün güvenli bölgeden çekilmeleri hakkında lojistik konuları konuştuklarını belirtti.
“Pence: Türkiye ve ABD Suriye’de ateşkes için anlaştı, yeni yaptırım uygulanmayacak
“Başkan Yardımcısı Mike Pence başkanlığındaki ABD heyeti ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Türk heyetinin görüşmesinin detaylarını ABD’li yetkililerin ağzından aktardı.
“Pence ile beraber Ankara’ya gelen Amerikalı gazetecilere Washington’a dönüşte görüşmenin içeriği hakkında bilgi veren yetkilinin aktardığına göre, dört saatten fazla süren görüşmeler boyunca Amerikan tarafı sürekli YPG mensuplarıyla temas halinde kaldı.
“Bu temas sırasında ABD’liler YPG’lilere tam olarak nereden çekilecekleri gibi spesifik lojistik detayları sordu. Ayrıca, Türkiye içine yaptıkları havan topu atışlarını durdurmalarını söyledi.” (https://tr.sputniknews.com/politika/201910181040422526-aa-abdli-yetkililer-turk-heyetiyle-gorusmeleri-boyunca-ypg-ile-temastaydi/)
İşte gerçek bu! Kim, kimi kandırıyor? Kim, kimi aldatıyor?..
Trump’un twettleri ve
dile getirilen gerçekler…
Trump, twetter üzerinden görüşlerini paylaşmayı sürdürdü.
Niye böyle yaptı Trump?
Bu da artık savaşların geldiği yeni bir aşamayı gösteriyor. Artık sosyal medya üzerinden, internet mecralarından da savaşlar veriliyor. Ki Trump, bunu başarıyla uyguladı. Yani artık böyle bir gerçeklikle de karşı karşıyayız. Savaşlar artık sadece sahada, birebir askerler arasında olmaktan çıktı. Teknolojinin ulaştığı nokta, aşama zaten savaşları uzaktan verilir kılmıştı uzunca bir süredir. Binlerce kilometre uzaktan bir düğmeye basarak füzelerle savaş yapılıyordu. SİHA’lar, İHA’lar devreye girmişti. Artık uçakları kullanan pilotlara bile gerek kalmamıştı. Bu da savaşların yeni bir biçimi oldu. Artık bunları daha sık göreceğiz savaşlar esnasında… Yani Trump bu taktiği başarıyla hayata geçirdi, uyguladı. Harekâtı bir de bu yönüyle kontrol etti. Tayyipgiller’i her an sıkıştırdı. Acaba bugün Trump hangi teweet’i atacak diye beklemeye başladılar. Ve Trump sürekli olarak yaptığı tehditlerle köşeye sıkıştırdı Tayyipgiller’i.
“Daha önce de açık bir şekilde söylediğim gibi, tekrar ediyorum, eğer Türkiye benim müstesna ve eşsiz bilgeliğimle belirlediğim sınırların dışına çıkarsa (daha önce yaptığım gibi) Türkiye ekonomisini mahvederim. Türkiye, Avrupa ve diğerleri ile birlikte IŞİD savaşçıları ve ailelerine nezaret etmek zorundalar. ABD IŞİD halifeliğini tamamen ele geçirme dahil kendisinden beklenebileceklerin çok daha fazlasını yerine getirdi. Bazıları çok zengin olan bölge ülkelerinin kendi topraklarını koruma vakti geldi. ABD muhteşemdir” sözlerini kullandı.” (https://tr.euronews.com/2019/10/07/trump-turkiye-suriye-de-cizmeyi-asarsa-ekonomisini-mahvederim-suriye-operasyon)
10 Ekim’de bunları söyleyen Trump, 17 Ekim’de de şunları söylüyordu:
“ANLAŞMAYI YAPABİLMEMİZ İÇİN ‘SERT’ BİR AŞK GEREKLİYDİ’
ABD heyetinin Türkiye’deki temasları hakkında açıklamalarına devam eden Trump “Bu anlaşma 3 gün önce yapılamazdı. Bunu yapabilmemiz için “sert” bir aşk gerekliydi. Herkes için harika oldu. Hepsiyle gurur duyuyorum. Bugün medeniyet için harika bir gün. Gerekli ama gelenek dışı bir yol izlerken benim yanımda durduğu için ABD ile gurur duyuyorum. İnsanlar bu “Anlaşma”yı yıllardır sağlamaya çalışıyordu. Milyonlarca hayat kurtarılacak. Herkese tebrikler’’ ifadelerini kullandı.” (https://tr.sputniknews.com/abd/201910171040419509-trump-tesekkurler-recep-tayyip-erdogan/)
Adama bakın yahu! Dile bakın! Üsluba bakın! Kafa bulmaya bakın!
“Sert adam olma, aptal olma”, diyen, “eğer Türkiye benim müstesna ve eşsiz bilgeliğimle belirlediğim sınırların dışına çıkarsa (daha önce yaptığım gibi) Türkiye ekonomisini mahvederim”, diyen Trump, bir de ne diyor?
“Bunu yapabilmemiz için “sert” bir aşk gerekliydi.”
Adamdaki anlayışa bakın, bir de bizimkilerin tepkilerine bakın!
“Sert” bir aşk”ın ne olduğu besbelli değil mi?
Şiddet, mazoşizm…
Kim kime uygulamış?
ABD bizimkilere…
Bir de yani aslında sert olan kim?
ABD-Trump!
Sert görünen ama gerçekte aptal olan kim?
Tayyip!
Evet, aynen öyle. Bunu bizzat Trump söylüyor gördüğümüz gibi…
Yukarıda da söylediğimiz gibi, Trump, açık oynuyor. Açık oynamayı seviyor. Diplomasi dili, üslubu kullanmaya gerek görmüyor. Yekten söylüyor söyleyeceğini. Çünkü gücüne güveniyor.
Bakın bu konuda yiğit Beşşar Esad ne diyor?
“Suriye devlet televizyonuna konuşan Esad, “Trump, ABD tarihinin en iyi başkanı” dedi.
“Suriye lideri, sözlerini şöyle sürdürdü: “İyi politikacı olduğu için değil, diğerlerine göre şeffaf olduğu için. İstediğini açık açık söylüyor, mesela ‘bize petrol lazım’, ‘şundan kurtulmak istiyoruz’, ‘para karşılığında hizmet sunmak istiyoruz’. ABD’nin politikası böyle. Açık konuşan düşmandan daha iyi ne olabilir?”
“Genel olarak ABD başkanlarının birer suçlu olduğunu kaydeden Esad, “Bazen Nobel Barış Ödülü alsalar da gerçekte lobinin çıkarlarını hayata geçiriyorlar” diye ekledi.” (https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201911011040528933-esad-trump-abd-tarihinin-en-iyi-baskani/)
İşte her namuslu insan bunu görüyor…
Kaynayan Petrol kazanı
Bildiğimiz gibi, ABD Emperyalistleri bundan 7-8 yıl önce en yakın komşumuz, en içtenlikli dostumuz Suriye’yi bir anda kan ve ateşe boğdu, AB Emperyalistleri ve bölgemizdeki yerli işbirlikçileri aracılığıyla. Suriye’yi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” çerçevesinde bölüp parçalamak istedi.
Böylece bir taşla birkaç kuş vurmak istiyordu.
Birisi, Suriye’yi güçsüz, bölünmüş, parçalanmış bir hale getirerek Filistin Halkının dostu, koruyucusu, Siyonist İsrail Devletinin düşmanı olmaktan çıkarmak, İsrail’in güvenliğini kesince garantiye almak;
Bir diğeri, Suriye’de de aynen Irak’ta yaptığı gibi Amerikancı bir Kürt Hareketi yaratarak, yeni bir Kürdistan parçası, Amerikancı bir Kürdistan parçası yaratmak ve böylece bölgemizde ikinci bir İsrail, Müslüman İsrail yaratmak istiyordu.
Bir üçüncüsü de Irak petrolünü, en kısa yoldan ve en güvenli bir şekilde Akdeniz’e ulaştıracak koridor yaratmaktı. Bunun yolu da yukarıdaki ikinci kuşun hayata geçirilmesi olacaktı.
Siyah Altın Petrole sahip olmak, ABD Emperyalistlerinin her zaman birinci önceliği olmuştur siyasi ve askeri politikalarında. Ortadoğu işte bu yüzden önem arz ediyor onlar için. O yüzden vazgeçemiyorlar.
Bu iki amacına ulaştı kısa vadede ABD Emperyalistleri. Suriye Ordusu güçsüz hale geldi. Bütün enerjisini ve kaynaklarını vatan topraklarını kurtarmaya harcadı. İsrail rahatladı bu süre içerisinde.
Yine Amerikancı Kürt Hareketi doğdu Suriye’de. Daha doğrusu 1991’den bu yana dümeni ABD’ye kıran PKK ve Suriye kolu bu işe gönüllü oldu.
ABD ve AB Emperyalistlerinin ve bölgedeki işbirlikçilerinin saldırıları, işgalleri karşısında Suriye Devleti ve Halkıyla, Ordusuyla birlikte işgalcilere, AB-D Emperyalistlerine karşı savaşmak ve kader birliği yapmak yerine o işgalcilerin “yerel gücü”, “sahadaki ortağı” oldu.
ABD tarafından ve bölgedeki yerli işbirlikçileri tarafından Ortaçağcı hareketler yaratıldı elbirliğiyle. IŞİD yaratıldı. Onlarca adı başka amaçları aynı Ortaçağcı cihatçı örgütler türetildi. Ve bunlara her türlü destek verildi. Eğitildi, donatıldı, kamplar kuruldu, üsler kuruldu vb…
Amaç yukarıda da dediğimiz gibi Suriye’yi bölüp parçalamak, BOP’u hayata geçirecek şartları yaratmaktı. Arkasından Türkiye ve İran aynı akıbete uğratılacaktı. Planı, hesabı buydu ABD’nin. Ama Rusya’nın ve İran’ın, dolaylı olarak Çin’in Suriye’yi desteklemesiyle oyun bozuldu. ABD amaçlarına erişemedi. Evet, kısmi başarılar elde etti ama şu ana geldiğimizde kazanımlarının büyük çoğunluğunu kaybetti.
Artık birincil amacı, Suriye’deki petrol yataklarını elde tutmak ve bu vesileyle Amerikancı Kürt Hareketini de kendisine bağımlı hale getirmeye devam etmek istiyor. O yüzden de geri döndü Suriye’ye.
Trump, açık sözlülüğünü petrol konusunda da gösterdi. Suriye’de bulunmalarının bir nedeninin de petrol olduğunu açıkça söyledi. Çekildik, askerlerimizi çektik, dediği Suriye’ye tekrar geri döndü ve bunu PKK-SDG-YPG’nin elinde olan petrol sahalarını elde tutmak için yaptığını yazdı yine tweeter’da. Ve böylece Amerikancı Kürt Hareketini de yine yedeğinde tutmaya devam etti.
Bu yaptığı haydutluk. Hem de en âlâsından haydutluk.
Sen ne hakla binlerce kilometre uzaktan gelip bir ülkenin petrolüne el koyuyorsun?
Nerede burada Uluslararası Hukuk?
Nerede Birleşmiş Milletler?
Nerede o “Demokrasinin beşiği”, “insan haklarının ve medeniyetin beşiği” olan Avrupa Birliği ülkeleri?
Onlar öldü siz sağ olun!
Sınıflı toplum, bu tür kavramlara izin vermez. O tür kavramlar uydu, uşak, bağımlı ülkeler için geçerlidir. Onlara hizaya getirmek için, aldatmak için geçerlidir.
Emperyalist ağababaları için o tür kavramlar hiçbir şey ifade etmez…
Bakın daha dün (2 Kasım günü) ne diyor Trump?
“Türkiye ve Kürt güçlerle işbirliğine devam edeceklerini kaydeden Trump, Suriye’de ateş kesin sağlanmasından memnun olduğunu bildirdi.
“Trump, Suriye sınırında Türkiye’nin sınır devriyesi yapmaya devam edeceğini söyledi, “Sınırı başkaları kontrol etsin. Biz petrolü güvence altına aldık. Ben petrolü seviyorum. Kürtler ile çalışıyoruz. Türkiye ile çalışıyoruz. Birçok ülke ile çalışıyoruz.” dedi.” (https://www.abcgazetesi.com/trumptan-al-haberi-erdogan-beyaz-saraya-gelmek-istiyor-52660)
İşte bu!
Yine dünkü haber:
“Dikkat çeken hamle… Ve ABD oraya da döndü
“Barış Pınarı Harekâtı sırasında Suriye’nin kuzeyinden çekilen ABD ordusu, Suriye-Türkiye sınırındaki Aynularab’daki üssüne yerleşmesinin ardından Rakka’nın batısındaki üssüne de döndü.
“ABD ordusunun, Barış Pınarı Harekâtı sırasında Suriye’nin kuzeyindeki üslerinden çekilmesinin ardından terör örgütü YPG/PKK’nın işgalindeki bölgelerde boşalttığı üslerine dönüş çalışmaları sürüyor.
“Suriye’nin kuzeyindeki Rakka ilinin batısındaki üssünü boşaltan ABD ordusu, bölgeye dönerek üs kurma çalışmasına başladı.
“25-30 ABD ASKERİ
“ABD ordusunun sevk ettiği ve aralarında personel taşıyıcı zırhlı araç, mayın temizleme aracı ve pikabın olduğu konvoy, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke ilinden geçerek Rakka ilinin batısında yer alan Cezre üssüne ulaştı.
“Cezre üssüne varan konvoyda 25-30 ABD askeri olduğu görüldü.
“PETROL DEVRİYESİ Mİ?
“ABD ordusunun Suriye-Türkiye sınırındaki Aynularab’ın (Kobani) güneyindeki Sırrin beldesindeki silolar bölgesinde yer alan eski üslerine yeniden yerleşmişti..
“Türkiye sınırına yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Sırrin ve yakınlarındaki Sebit köyünde ABD’nin üsleri vardı. ABD, bu üsleri Barış Pınarı Harekâtı sırasında boşaltmıştı.
“ABD ordusu dün ayrıca Barış Pınarı Harekatı sırasında Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol bölgesinde durdurduğu devriyeleri de yeniden başlatmıştı.” (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/dikkat-ceken-hamle-ve-abd-oraya-da-dondu-41365393)
Kısacası ABD Emperyalistleri ülkelerle ve halklarla oynuyor. İşine geliyor çekiliyor, işine geliyor çıkıyor. Giriyor, çıkıyor. Sınırları tanımıyor. Şimdilik; “Güç bende!” diyor.
Ama nereye kadar?
Bunun cevabını Suriye Halkının yiğit lideri Beşşar Esad veriyor kendi ülkesi için:
“Vatanın hiçbir santimi diğer bir santiminden daha değerli değildir… Şüpheniz olmasın ki ülkemizin her bir santimini yeniden özgürleştireceğiz…”
Ayının oyunu armuda
ABD’nin oyunu S400’lere
ABD, Türkiye’yle böyle oynarken, bir ileri bir geri götürüp getirirken, bir yandan da Türkiye’nin Rusya’dan aldığı ve “operasyonel hale getirme” sürecini yürüttüğü S-400 füzelerinin kullanılmamasını gerçekleştirmek için elinden geleni yapmaya devam ediyor. Bu konudaki girişimlerinden hiç vazgeçmiyor. Konuyu sürekli gündemde tutuyor. Bildiğimiz gibi, yazın bu konuda yaptırım kararları aldı, uyguladı. Daha büyük yaptırımlar için girişimlerde bulunda. Ancak yaptırımlara bir ara verdi. Süreci gözlüyor ve girişimlerine devam ediyor. Ki yaptırım süreci de tamamen ortadan kalkmış değil… İşte 25 Ekim tarihli son bir haber bu konuyla ilgili:
***
‘Türkiye’yi S-400’den Vazgeçirmek İçin Görüşmeler Sürüyor’
“ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili, Ankara ile Rusya’dan aldığı S-400 füze savunma sisteminden vazgeçmesi konusunda görüşmelerin hâlâ devam ettiğini söyledi. Yetkili S-400 sebebiyle Türkiye’ye yaptırım riskinin devam ettiği konusunda uyarıda bulundu.
“Reuters haber ajansına konuşan yetkili, “Türkleri S-400’lerden vazgeçirmek için hâlâ çabalıyoruz. İster kapatsın, ister geri göndersin ya da imha etsin” dedi. Türkiye ile bu konuda hâlâ görüşmelerin sürdüğünü belirten yetkili, “Orta yolu bulmak, uzlaşı sağlamak, çözüm bulmak konusunda görüşüyoruz. Bu konu henüz masadan kalkmış değil” dedi. Türkiye’nin Temmuz ayında teslim aldığı S-400 bataryaları henüz aktive edilmiş değil. Bu bilgiyi Reuters haber ajansına konuşan Amerikalı yetkili de doğruladı.
“Henüz yaptırım tehlikesi geçmiş değil”
“Ankara’nın, Washington’un NATO savunma sistemleriyle uyumlu olmadığını ve ABD’nin Lockheed Martin tarafından üretilen F-35 savaş uçağına tehdit teşkil ettiğini söylediği S-400 savunma sistemini satın alması, Türkiye ve Amerika’nın yanı sıra NATO müttefikleri arasındaki ilişkilerin gerilmesine yol açmıştı.
“Washington Ankara’ya daha önce S-400 alımı sebebiyle yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı konusunda uyarıda bulunmuş, Türkiye’yi F-35 programından da çıkarmıştı. Ancak CAATSA (Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) kapsamında yaptırım uygulamamıştı.
“Amerikalı yetkili S-400 konusunun Türkiye’nin iki hafta önce Suriye’nin kuzeydoğusunda başlattığı ancak varılan uzlaşma kapsamında durdurduğu Barış Pınarı Harekâtı’nı da kapsayan daha geniş bir diyalogun parçası olduğunu söyledi.
“Yetkili “Başkan’ın da söylediği gibi, siz ateşi kesin biz de yaptırımları. Ancak henüz tehlike geçmiş değil” ifadelerini kullandı.
“Washington Türkiye’ye Barış Pınarı Harekâtı sebebiyle ekonomik yaptırımlar uygulamış, Başkan Donald Trump Perşembe günü yaptığı açıklamada Ankara’nın harekâtı durdurmasının ardından yaptırımların kaldırıldığını açıklamıştı.
“Yetkili, “Türkiye ile henüz çözülememiş diğer konuların hepsinin üzerinde çalışıyoruz. CAATSA yaptırımları riski de Türklerle yaşadığımız bir dizi sorunun parçası” dedi. ABD üretimi Patriot füze sistemlerinin hâlâ Türk hükümetine verilebileceğini belirtti.
“Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Çarşamba günü Reuters’a yaptığı açıklamada Ankara’nın Patriot sistemini satın alabileceğini, konunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 Kasım’da Washington’a yapması planlanan ziyarette gündeme gelebileceğini söylemişti.
“Türk hükümetinde herkes Erdoğan değil”
“Amerikalı yetkili, “Türk hükümetinde herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan değil” dedi. Bundan yıllar ya da aylar önce “Kendimizi Rusya’nın nüfuzu altına sokma, NATO ortaklarımızdan ya da Washington’dan kendimizi soyutlama riskini almamayı tercih ederiz” diyen Türklerin olduğunu belirtti.
“Reuters’a konuşan yetkili, “İdeal olan Türkiye’nin S-400 sisteminin hiçbir bileşenini satın ya da teslim almamış olmasıydı. Ama bu çizgi aşıldığına göre, artık mesele bunun nasıl soyutlanacağı, ayrı tutulacağı ya da etkisiz hale getirileceği. Ancak bu eskiden olduğundan daha zor” ifadelerini kullandı.” (https://www.amerikaninsesi.com/a/turkiyeyi-s-400den-vazgecirmek-icin-gorusmeler-suruyor/5139754.html)
***
Tayyip’in üstündeki Demokles’in kılıcı: Yaptırımlar!
Baştan itibaren gördüğümüz gibi, ABD Emperyalistleri ve Başkanları Trump, AKP’giler’le ve Tayyip’le kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar. Sürekli tehdit ediyorlar. Hem de alenen. Hem de herkesin gözü önünde. Eskiden gizli diplomasi yoluyla yaptıklarını şimdi bilerek ve isteyerek dünya âlemin gözü önünde yapıyorlar. Uşaklara, uşaklıklarını sürekli hatırlatıyorlar ve ibret olsun diye de duyuruyorlar bu yapıp ettiklerini.
Türkiye’nin ve Tayyip’in üstünde onlarca yaptırım hamlesi var:
1- Kendisi ve ailesinin mal varlığı,
2- Bakanları üzerinde yaptırım,
3- Kamu Kurumları üzerinde yaptırımlar,
4- Özellikle Halk Bankası üzerinde yaptırımlar, ki bu konuyu da ABD Tayyip’le birlikte ele alıyor,
5- Gümrük vergileri
Vb. vb…
Bu konuda, var olan bilgiyle yetinmiyor. Sürekli yeni bilgiler topluyor, günü geldiğinde kullanmak üzere.
Bunların en önemlilerinden birisi, Suriye’den çalınan petrolün yasadışı şekilde satışından elde edilen gelirler.
ABD bu konuda da artık açık oynuyor yukarıda gördüğümüz gibi. Petrol bölgesini ele geçirdik ve bırakmayacağız, diyor. PKK-SDG-YPG’yi bu satışlardan elde ettiğimiz gelirlerle fonlamaya, beslemeye devam edeceğiz, diyor. Onun bize olan bağımlılığını bu şekilde de sağlayacağız, diyor.
ABD’nin Tayyip üzerindeki baskılarından birisi de Suriye’de işlediği savaş suçları konusu. Bunu da zaman zaman dile getiriyor ABD yetkilileri. Ve günü geldiğinde, ihtiyaç duydukları anda bu konuyu gündeme getirerek Tayyip’i yargılayacaklarını duyuruyor. Yani tehdidin boyutunu yükseltiyor ABD…
İşte Tayyip’in ana korkuları da bunlar; Savaş suçları ve mal varlığı…
15 Ekim tarihli haber şöyle:
“ABD Savunma Bakanı: Emrettiği tek taraflı işgalin savaş suçları dahil sonuçlarından Erdoğan sorumludur” (https://tr.sputniknews.com/abd/201910151040398646-abd-savunma-bakani-erdoganin-emrettigi-tek-tarafli-isgal-genis-capli-can-kaybi-siginmaci-ve-yikima/)
ABD, kendisi açısından fikri takip yapmaya devam ediyor ve konuyu gündemde tutuyor. Bu da 23 Ekim tarihli haber:
“(…) Esper, diğer yandan Suriye’de Türkiye’nin desteklediği ÖSO’cuların PKK’nın Suriye kolu YPG’ye karşı işlediği iddia edilen “savaş suçları”ndan kısmen sorumlu tutulması gerektiğini savundu.
“Amerikan CNN televizyonuna konuşan Esper, “Raporları gördüm. Korkunçlar ve doğruysa ve doğru olduklarını varsayıyorum, savaş suçları olacağını düşünüyorum” dedi.
“Bu konunun takip edileceği mesajı veren Esper, “Bu suçların arkasındakiler sorumlu tutulmalı, çoğu durumda da Türkiye’nin sorumlu olduğunu görüyoruz” dedi.
“Esper geçen hafta yaptığı açıklamada da Türkiye’nin Suriye’deki “muhtemel savaş suçlarından” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “tam olarak sorumlu olduğunu” söylemişti.
“TÜRKİYE: SORUŞTURMA KOMİSYONU KURULDU
“Türkiye ise bu iddiaları reddeden bir açıklama yapmıştı. 20 Ekim Pazar günü yapılan açıklamada, “Söz konusu asılsız iddiaları, Suriye’den kaynaklanan ve ulusal güvenliğimize kasteden terör tehdidine karşı mücadelemize karşı başlatılan karalama kampanyasının parçası olarak değerlendiriyoruz” denilmişti.” (https://odatv.com/abdnin-hedefi-erdogani-yargilamak-mi-23101937.html)
Yani ABD, bu Demokles’in kılıcını Tayyip’in başı üstünde tutmaya devam ediyor ve edecek. Ne zaman ki, istediklerini yapmaz olursa, o zaman bunları uygulamaya koyacak…
Korku… Hem de savaş suçlusu olmak korkusu…
Ve belki de Tayyip için en büyük korku; Mal Varlığından olma korkusu… Yazık… Acı… Üzüntü verici…
Değer mi bunlara?..
Kazanan Suriye Halkı ve Önderliği olacak!
Kaybeden Tayyipgiller ve Tayyip olacak!
Kaybeden Amerikancı Kürt Hareketi olacak!
Suriye’de kazanan, Suriye Halkı ve Beşşar Esad olacak. Bu kaçınılmaz. Bu zorunlu. Çünkü meşru olan, doğru olan, adaletli olan bu!
Suriye toprak bütünlüğünü sağlayacak. Hemen bugün değil, yarın da değil ama kısa bir süre içerisinde toprak bütünlüğünü sağlayacak Vatanının her santimine sahip çıkacak.
Türkiye’nin harekatı ile şu anda kazanamayacağı topraklarına tekrar sahip oldu. PKK-SDG-YPG’nin çekildiği alanlara Rus Ordusu’yla birlikte, Suriye Ordusu girdi. Sınırlarının bir bölümünü daha, neredeyse hiç kurşun atmaksızın kazandı. Böyle olacak zaten…
ABD ve işbirlikçileri, terk edecekler Suriye’yi. Türkiye de girdiği Suriye topraklarından çekilecek. Kendi sınırlarına dönecek. Vatanlarından ayrılmış Suriyeliler ise isterlerse, halkı kabul ederse Suriye’de yaşayacak. Yoksa başka ülkelerde sığıngan olarak… Bu da böyle olacak.
Ya Amerikancı Kürt Hareketi?
Bu süreçte de çok yanlış bir tutum içinde oldu. Suriye Halkıyla ve liderliğiyle kaderini birleştirmedi. ABD’nin kanlı ellerine bir kez daha sarılmayı tercih etmiş görünüyor. Beşşar Esad’ın dile getirdiği çözüm önerilerine yanaşmıyor. Ama başka çaresi yok. ABD kimseye kendi çıkarı olmaksızın el uzatmaz, yardım etmez, devlet vermez. Bu dün de böyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacak…
Tayyipgilller kaybetti. Harekata başlarken, 440 kilometrelik ve 32 km derinliğinde bir alanı kontrol edeceklerini duyurmuşlardı. Planları buydu. Ve mümkünse daha fazlasıydı elbette. Ama buna ne ABD, ne de Rusya izin verdi. Ve 110 kilometre uzunluğunda bir alanda sıkışıp kaldı harekat. Amerikancı Kürt Hareketinin elindeki alanlar da kaldı ellerinde. Sadece geriye çekilmiş oldular. Varlıkları devam ediyor. Buna yine şimdilik ABD ve Rusya da izin verdi. Herkes Amerikancı Kürt Hareketini kendi çıkarları için kullanmak istiyor. Yedeğinde tutmak istiyor. O da buna izin veriyor. Ama sonuç olarak AKP’giller amaçlarına ulaşamadılar. Yukarıda da yazdığımız gibi, kısa vadede kazanan Suriye Halkı oldu. Sınırlarının bir bölümünü daha kontrol altına almış oldu.
“Reis”in ve AKP’giller’in üstünde yaptırım kılıcı sallanmaya devam ediyor ve edecek. Bu bakımdan da kaybettiler.
Bize, biz gerçek devrimcilere düşen ise çok önemli görevler var. Halkımızı ve Ülkemizi bu denli aşağılatan, alay konusu haline getiren bu iktidardan ve onların her türlü yandaşından kurtulmak zorundayız. Vatanımıza ve Halkımıza sahip çıkmak, yerli yabancı Parababalarının ülkemizi mahvetmesine izin vermemek zorundayız. İnsanıyla, bitkisiyle, hayvanıyla, doğasıyla ülkemize sahip çıkmak zorundayız. Bu Vatan bir avuç Parababasının ve onların uşaklarının değil. Bu Vatan bizim.
Dolayısıyla vereceğimiz İkinci Kurtuluş Savaşı’yla Vatanımıza sahip çıkacak, kuracağımız Demokratik Halk İktidarıyla Halkımızı “Hür ve Güçlü Türkiye”de yaşatacağız.