İnovasyon aldatmacası
Günümüzde çok duyulan kavramların başında gelen bir sözcük inovasyon…
Özellikle günümüzde emperyalist şirketlerin, Parababalarının ağzından düşmeyen bu sözcüğün tanımı konusunda uluslararası düzeyde kabul gören kaynakların başında O ile Eurostat’ın birlikte yayınladığı “Oslo Kılavuzu” geliyor. Kılavuzun halen yürürlükte olan 2005 sürümünde inovasyon şöyle tanımlanıyor:
“İnovasyon, yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet) veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygulamalarında, iş yeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanmasıdır.”
İnovasyonun yaygın olarak bilinen bir tanımı da; her yönde yapılan yenilikleri kapsaması.
Tanımına bakılınca ne kadar da masum görünüyor öyle değil mi?
Gerçekte ise öyle değil. Emperyalistlerin diline pelesenk olmuş bu sözcük İşçi Sınıfının yeni sömürülme yöntemine verilen bir aldatmacanın adı aslında.
Şirketlerin kalkınması için son yıllarda emperyalistlerin belirlediği bir parola mevcut. Bunlar; inovasyon, Ar-Ge (Araştırma Geliştirme), tasarım ve markalaşma. Bu dört unsur güçlerine güç katmak, yağma ve talanlarını meşrulaştırmak için belirledikleri formül. Kulağa hoş geliyor… Oysaki bu formülde kıyım var, işçi katliamı var, sömürmek, daha fazla sömürmek, kârlarına kâr katmak var.
21 Haziran 2015’de gerçekleştirdiği Genel Kurulu’nda, Hırsızlar İmparatoru ve dört hırsız bakana verdiği rüşvetlerle anılan insan müsveddesi Reza Zarrab’a ödül vererek, kendine yakışanı yapan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), inovasyon deyince Türkiye’de akla gelen ilk kurumlardan biri.
Tayyipgiller’in kalesi konumunda bulunan TİM 2012 yılından beri “Türkiye İnovasyon Haftası”nı düzenliyor. TİM, inovasyon haftalarının amacını şöyle belirtiyor:
“Dünyada ve Türkiye’de fark yaratan uluslararası profesyonelleri, sanayicileri, akademisyenleri ve üniversite öğrencilerini İstanbul’da bir araya getirerek; inovasyon odaklı konferans, sergi ve atölye çalışmaları ile dünya çapında bir etkinlik gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.”
Biz bu hedefe inanıyor muyuz peki?
Aldatmacadan ibaret olan bu hafta, katılımcılara emperyalizmin büyülü, şaşaalı dünyasını göstermek için kurgulanmış bir tezgâh.
Tayyipgilleri’in dillerinden düşürmedikleri “2023 Büyük Düşün” pankartlarını hatırlamayanız yoktur. Güya ülkedeki sanayiciler, işadamları ve hükümet bu hedeflere kilitlenmiş durumda. Her ne kadar 2015 seçimleri hayallerine dur dediyse de kendilerince 2023 yılı Tayyipgiller için hâlâ özel bir yıl.
Bu yıl için belirlenen hedeflerden biri de Türkiye’nin ihracatını 500 milyar dolara çıkarmak. 2014 yılı ülke ihracatı ise TİM kayıtlarına göre 157 milyar 622 milyon dolar.
Uyguladıkları onca politikayla ülkemizi işsizlik ve pahalılık cehennemine çeviren Tayyipgiller, ihracatı 500 milyar dolara çıkaracak, ekonomiyi ferahlatacak öyle mi?
Buna halkımız güler geçer ancak.
Ne yaparlarsa yapsınlar, ister büyük ister küçük düşünsünler, isterlerse emperyalist politikalarını güzel kelimelerle süslesinler, ister inovasyon aldatmacası altında İşçi Sınıfımızı kıyıma uğratsınlar, yaptıklarının karşılıklarını elbette alacaklar.
Biz Demokratik Halk İktidarı’nda bilimsel düşünceye, bilime önem vereceğiz. Düşünen, üreten, sorgulayan gençlerle her alanda yeniliği gerçekleştirerek ülkemizi bilimin kalesi yapacağız. İşte o zaman inovasyon da, Ar-Ge de halk yararına yapılan işler, işlemler olacaktır.