Kapitalist Üretim Dünyamızı Cehenneme Çeviriyor: İklim Değişikliği
Hüseyin Ali
Ülkemizde de, dünyada da 30-40 yaşın üzerinde herkes bir iklim değişikliği olduğunun farkında. Daha doğrusu hızlı bir iklim değişikliği yaşıyor insanlık. Ancak nedenleri insanlığın gözünde o derece açık değil. Bu yazıda tehlikeyi, nedenlerini ortaya koymaya çalışacak ve çözümünü arayacağız.
Bu konuda 2015’de “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)”nün bir çalışması yayımlandı: “İklim ve Sağlık: Ülke Profilleri-2015. Küresel Bir Bakış”
(ClimateandHealth Country Profiles-2015, A Global Overview)
(https://www.who.int/globalchange/resources/country-rofiles/climatechange_global_overview.pdf.)
Bu çalışmadan bazı bilgileri aktaralım:
“İklim değişikliğine yol açan kirleticilerin yeryüzüne salınışı hızla artıyor. Eğer böyle devam ederse, bu yüzyılın sonunda yeryüzünün ortalama yüzey sıcaklığı 4 °C yükselecektir. Bu değişim yağış düzeninde ağır bozulmalar, bazı uç iklim olaylarının sıklığında ve şiddetinde artış getirecektir.” (agy, s. 4)
Bu tehlikeyi biraz daha açalım:
“Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneli (Intergovernmental Panel of Climate Change, IPCC)” adlı kuruluş, iklim değişikliğine yol açan kirleticileri (sera gazları ve siyah karbon gibi diğer kirleticiler) karbondioksit eşdeğeri olarak dört ana gruba ayırmıştır. Geleceğe yönelik riskler hakkında bu karbondioksit eşdeğeri kirletici miktarlarından en yükseği (RCP 8.5) ve en düşüğü (RCP 2.6) esas alınarak tahminler yürütülmektedir (RCP: Representative Concentration Patway, Temsili Konsantrasyon Yolu)
Buna göre tehlike daha açık şöyle ifade edilmektedir:
“Şu andaki sera gazı salınışı IPCC tahminlerinden üst uçtaki gidişe göre (RCP 8.5’a yakın) seyretmektedir. Yüzyılın sonuna kadar atmosfere salınan böylesine yüksek sera gazı konsantrasyonları sanayi öncesi düzeyin dört katını bulacaktır. Bu da 1986-2005 sıcaklıklarına kıyasla 2090’lara kadar küresel ortalama yüzey sıcaklığında 3.7°C’lik bir artışa (2.6 °C – 4.8 °C aralığında) yol açacaktır. Bu artış, sanayi öncesi döneme göre zaten 0.6 °C artmış sıcaklığın üzerine binecektir. Bu ısınma ısı dalgaları, yoğun yağış, kıyı bölgelerinde fırtına patlamaları gibi uç hava şartlarının sıklığı ve yoğunluğunda artışın yanı sıra yağış düzeninde şiddetli bozulmalara neden olacaktır.” (agy, s. 6)
Bu gidiş iyi senaryo (kirlilik artışının durdurulması, RCP: 2.6) ve kötü senaryo (kirlilik artışının aynı şekilde devam etmesi, RCP: 8.5) olarak Şekil 1’de verilmektedir. Ancak, şu anki kirlilik salınımı korunsa dahi, 1986-2005 dönemine göre yüzyılın sonuna kadar küresel sıcaklıkta 1.0°C’lik artış olacaktır (en az 0.3, en çok 1.7 °C artış) ve bu sanayi öncesi döneme göre sıcaklıkta 1.6 °C yükselme anlamına gelir (Şekil 1).
Tabiî, iş sadece sıcaklık artışıyla kalmıyor. Bilimsel tahminlere göre eğer bugünkü RCP 8.5 düzeyindeki kirlilik salınımı devam ederse 2300 yılına kadar deniz seviyesinde 1 metre ile 3 metreyi aşacak ölçülerde artış olasıdır.
Bunlar kirlilik salınımının yeryüzüne etkisi. Peki, insanlığa nasıl etkileri oluyor ve olacak?
Bu konuda şunlar yazılı:
“İklim değişikliğinin olumsuz etkileri tehlikeye açık bölgelerde daha da büyük olacaktır. Örneğin, sıtma, ishal gibi hastalıklar ve yetersiz beslenmenin neden olduğu sağlık sorunları iklim değişikliğine çok daha duyarlıdır. Bunlar aynı zamanda yoksullukla ilişkili sorunlardır. Dolayısıyla bu olumsuz etkiler, Sahra Altı Afrika, Güney Asya, gelişmekte olan küçük ada ülkeleri gibi düşük ve orta gelirli ülkelerde ve topluluklarda en sert şekilde hissedilecektir.” (agy, s.9)
Tek cümleyle toparlayacak olursak: “Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete!”
Kabak hep olduğu gibi yoksul dünya halklarının başına patlayacak. Nitekim, iklim değişikliğine bağlı dünya üzerindeki tahmini ölüm oranları da veriliyor söz konusu çalışmada. Bunların bazılarını grafik halinde aktarıyoruz (Şekil 2).
Grafiklerden de görüldüğü gibi, iklim değişikliğine bağlı yetersiz beslenmeden ve ishalden çocuk ölümleri olsun, sıtmadan erişkin ölümleri olsun, hep Güney Asya ve Sahra Altı Afrika ülkeleri gibi yoksul bölgelerde daha da artacak. Ama yüksek sıcaklığa bağlı ölümlerden yüksek gelirli ülkeler (emperyalist metropoller) de etkilenecek.
Yoksulların daha çok etkilenmesi sadece dünyada değil aynı ülke içinde de aynı şekilde seyredecek. Şöyle deniliyor:
“İklim değişikliği her ülkede etkiye açık grupları da orantısız ölçüde etkileyecek. Bunlar yoksullar; maruziyet süresine bağlı olarak çocuklar; çok yoksul ülkelerde yaşayan 1.3 milyar insanın % 70’ini oluşturan kadınlar ve yaşlılar. İklim değişikliği bu yüzden var olan sağlık sistemlerini ve toplumsal yapıları zorluyor, zaten var olan eşitsizlikleri daha da artırıyor.” (agy, s. 109)
Ne güzel, olanı olduğu gibi koymuşlar… Devam edelim:
“Kasırga ve sel, karasal sel gibi uç hava olaylarının şiddeti ve sıklığındaki artış potansiyeli, özellikle de kolay etkilenecek kent yerleşimlerinde ağır hastalık-sağlık sorunlarına ve olumsuz toplumsal sonuçlara yol açacak, kritik hizmetlere ve altyapı ağlarına hasar vererek sağlık sisteminin sürdürülebilirliğini tehdit edecektir.
“Alçak kıyı bölgelerinde ve küçük ada devletlerinde kasırgalara ve deniz seviyesindeki yükselmelere bağlı olarak kitlesel göçler ve geçim kaynaklarının bozulması; kuraklık, sel ve aşırı yağış nedeniyle gıda sistemlerinin tahribatı kıtlığa ve fiyat artışlarına yol açacak; bu durum düşük ve orta gelirli ülkeleri orantısız şekilde daha çok etkileyecek; kaynak kıtlığı ve bölgesel göçlere bağlı potansiyel şiddetli çatışmalar yaşanacaktır.
“Ekonomik büyümenin yavaşlaması ve yoksulluğun çok daha artması küresel sağlık hizmetindeki iyileşmeleri tersine çevirecektir.” (agy, s. 10)
Dünyanın yoksul halklarını işte böyle ciddi tehlikeler bekliyor. Ama bugün de zaten çok ciddi bir sorun var ve görmezden geliniyor. Kaynakta aktarılan bugünkü veriler de çok çarpıcı. Bugün yılda 4.3 milyon insan evsel hava kirliliği nedeniyle ölüyor. Bunun nedeni yoksul ülkelerde iyi havalandırılmayan evlerde yaşam, yetersiz yemek, sobalarında veya ocaklarda katı yakıtların yakılması. Ayrıca kentlerde ev dışı hava kirliliği de önemli bir sorun. Bu kirliliğin nedeni ise temel olarak taşımacılık, sanayi ve enerji santralleri. Küresel kent nüfusunun neredeyse % 90’ı DSÖ’nün hava kalitesi standartlarını karşılayamıyor. Ev dışı hava kirliliği nedeniyle dünyada erken ölüm sayısı bir yılda 3.7 milyon. Bugün bile durum böylesine vahim. Hava kirliliğine bağlı bu ölümlerin sonuçta hangi hastalıklardan kaynaklandığı Şekil 3’te verilmektedir.
Bu ölümlerin başlıca nedeni havadaki özellikle siyah karbon kaynaklı asılı parçacıklar. Siyah karbon, fosil yakıtların eksik yanması sonucu havaya verilen ince karbon parçacıkları. Diğer önemli bir kirletici ozon ki, solunum yolu hastalıklarından yılda 150.000 ölüme neden oluyor. Ozon oluşumunda önemli bir madde olan metan gazı da diğer önemli bir kirletici. Ayrıca, uzun süreli iklim değişikliğinin başlıca nedeni olan karbondioksit artışı ile bu kirleticilerin artışı arasında paralellik var. Dünyanın çoğu bölgesinde termik santraller, dizel ve benzinli araçlar hem karbondioksit üretimine, hem de havada parçacık kirliliğine yol açan başlıca etkenler. Sera gazlarının oluşumunda rol alan en önemli alanlarsa elektrik ve ısı üretimi, tarım ve ormanların tahribatı, sanayi, taşımacılık, binalar ve betonlaşma (Şekil 4).
Dünya halklarını bu belalardan korumak için sera gazı üretiminin ve kirlilik salınımının azaltılması gerek. Örneğin, bu salınımlar orta derecede azaltılsa bile (RCP 8.5’tan 4.5 düzeyine düşürülse bile) 2030 yılına kadar yılda 500.000 canın kurtulması anlamına geliyor. Üstelik bu canların kurtulması ekonomiye büyük katkı sağlayacaktır, ekonomik kazanç azalmayı sağlamak için gereken masrafın çok çok üstündedir, Doğu Asya’da bu kazanç yapılacak harcamanın 10-70 katıdır, deniliyor. (agy, s. 14)
O halde neden bu insanlık faciasına önlem alınmıyor?
Nedeni kapitalist üretim ve emperyalizm.
Kapitalist üretim plansız üretimdir. Bu aşırı üretim ve aşırı tüketim teşviki anlamına gelir. Ancak, öte yanda dünyada 1 milyar insan açlıkla boğuşmaktadır. Bu insanlık faciası kapitalistlerin umurunda olmaz. Aslında, bu boyutta açlığın nedeni de kapitalist üretimdir. Dünya halklarının ve doğanın acımasızca sömürülmesidir.
Emperyalizm döneminde durum daha da vahimdir. Çünkü artık Tekeller vardır ve tekellerin kâr oranı, yaptığı yatırıma oranla elde ettiği kâr, yıldan yıla düşer. Bu açmaz, tekelleri daha da acımasız kılar. Ayrıca, tekeller devletle bütünleşmiştir. Dolayısıyla politikayı da onlar belirler. Böyle olunca da sera gazı veya kirlilik salınımında azalma değil artış olur.
Nitekim gelişmelere bakınca artış olduğunu görüyoruz. Kaynakta şöyle deniliyor:
“(…) Küresel sera gazı salınımlarının 2050 yılına kadar 2010 öncesi düzeylerin % 25-% 55’ine çekilmesi ve bu azalmanın sürdürülmesi gerekli.
“Ancak, salınımlar 1970-2000 arasında yılda % 1.3; 2000-2010 arasında ise % 2.2 artmayı sürdürdü.” (age, s. 17)
Sera gazı salınımında artış 2000-2010 yılları arasında çok daha yüksek: Yüzde 22 artış! Belirli sanayi dalları için bu artış oranı Şekil 5’de görülmektedir.
DSÖ’nün araştırmacıları insanlığın başındaki bu büyük belaya karşı, bütün bunlara rağmen komik denilebilecek ölçüde saçma çözümler arıyorlar. Diyorlar ki, sera gazı ve kirlilik salınımını azaltmak için karbon içeren yakıtların azaltılması gerekir; bunun için ise devletler enerji fiyatlarını sübvanse etmesin, yakıt fiyatları artsın; bu fiyat artışları sonucunda emisyon azalacaktır.
Elde pusula olmayınca bilim adamı da olsa sapıtmak kaçınılmaz oluyor. Oysa, neden apaçık ortada: Kapitalist sömürü! Neden ortadan kalkarsa sorun da kalkacak. Ama bilimcilerin pratik önerisi karbon içeren yakıtlara zam(!)
Bize gelince, durum çok daha vahim. Din Bezirgânları ne kent dinliyor, ne kır. Kentleri betona boğuyorlar, ormanları yok ediyorlar. Tahribat büyük. Bilgileri de paylaşmıyorlar. Bilgi açıklayanları cezalandırıyorlar.
Türkiye’de DSÖ standartlarına göre havası temiz tek kent Rize. Diğer tüm kentlerimizde insanımız kirli hava soluyor.
Her yıl yaklaşık 30,000 insanımız hava kirliliği nedeniyle yaşamını kaybediyor. (https://www.yesilodak.com/turkiye-nin-tek-temiz-havali-sehri-belli-oldu)
Demek ki, Tekeller Antika Tefeci-Bezirgân Sınıfla ittifak kurunca, hele bir de Din Bezirgânları iktidarı ele geçirirse, insana karşı acımasızlık had safhaya ulaşıyor.
Çözüm açık: Ülkemizde öncelikle Din Bezirgânlarının iktidarını savuşturmak, ülkemizde ve dünyada kapitalist üretime son vermek, dolayısıyla kapitalizmi yıkmak.
Bu elbet gerçekleşecek.