Kayısı bahçeleri arasında doğan devlet: Arslantepe
Malatya; doğunun batıya, batının doğuya açılan önemli bir kapısı. Bu sebeple pek çok Medeniyete de sahiplik yapması, ilkleri kendinde barındırması çok da şaşılmaması gereken bir durum. Arslantepe Höyüğü kazılarında ortaya çıkan bulgular bunu kanıtlar nitelikte.
Arslantepe Höyüğü, Malatya’nın 7 km Kuzeydoğusunda, Fırat ırmağının (Karakaya Baraj Gölü) batı kıyısı yakınındaki Orduzu Beldesinde yer alan, yüksekliği 30 metreyi bulan bir höyüktür.
Arslantepe’de ilk kazılar 1930’larda Fransızlardan oluşan bir ekip tarafından yapılmıştır. Kazı çalışmaları özellikle Geç Hitit tabakalarında yapılmıştır. Kazılarda taş üzerine alçak kabartma ile dekore edilmiş avlu, giriş kapısının iki yanında iki aslan heykeli ve karşısında devrilmiş bir kral heykeli ile bir Geç Hitit Sarayı bulunmuştur. Bu eserler o tarihlerde Malatya’da müze bulunmadığı için Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne götürülmüş ve halen orada sergilenmektedir.
Höyükte yapılan kazılar sonucunda; MÖ 3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, MÖ 3600-3500’lere ait tapınak, iki bini aşkın mühür baskısı, kaliteli metal eserler bulunmuştur. Elde edilen veriler o dönemde Aslantepe’nin aristokrasinin doğduğu ve ilk devlet şeklinin ortaya çıktığı resmi, dini ve kültürel bir merkez olduğunu göstermektedir.
Tapınak:
Yapılan kazılar sonucunda 400 metrekarelik bir alanı kaplayan, şehirden ayrılmış ve taş ile kerpiçten yapılmış bir platform üzerinde büyük bir tapınak bulunmuştur.
En az dört girişinin olması, tapınağın geniş kalabalıkların kullanımına açık olduğunu göstermektedir. Tapınağın içinde sayıları bini aşan, seri bir şekilde üretilmiş kâsenin bulunması, burada törensel ziyafetlerin yapıldığını, bu ziyafetlerde yemek dağıtıldığını göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
Kazı heyeti başkanı, Devlet sisteminin önce tapınakta başladığını ileri sürmektedir. Prof. Dr. Frangipane: “Kazılarda küçük çanak ve birçok mühür baskıları bulduk. Şimdiye kadar belki 100 çanağa rastladık. Demek ki tapınakta saraydan önce kontrol sistemi başlamış. Sonra tapınak orada kalmış. Yeni bir bina, yeni sistem yapmışlar ama orada bu sistem nasıl başlamış bilmiyoruz. Devlet yavaş yavaş büyüdü. Devlet sistemi önce tapınakta başlıyor. Saray yapılmadan önce tüm güç tapınağın elindeydi. Sonra başka bir sistem başladı. Tapınak ayrı, kral ayrı, din ayrı, devlet ayrı. Beraber gidiyorlar. Bir bağlantı var ama kontrolde değişiklik oldu, ayrıldı” diyerek belki de laik sistemin ilk burada başladığını dile getirmektedir.
Döneme ait hayvan kalıntıları keçi ve koyun beslemede belirgin bir artışın olduğunu gösteriyor. Böylelikle, Arslantepe’nin bu döneminde, elitlerin temel gıda maddelerinin dağıtımını güçlerini meşrulaştırmak adına ideolojik olarak kullandıkları düşünülmektedir.
Anadolu’da ilk Devletin ortaya çıkış yeri: Saray
Kerpiçten yapılmış anıtsal binaların bulunduğu geniş bir ortak kullanım alanı, 4. bin yılın sonlarında (MÖ 3300-3000) tepenin güney-batı yamacında en az 2600 m2’lik bir alana yayılmıştı. Bu alanda büyük olasılıkla farklı işlevlere sahip çeşitli yapılar yer almaktaydı. Ortaya çıkarıldığı kadarıyla bu kısım görkemli mimari ve işlevsel açılardan farklı bölümlerden oluşan büyük bir yapı topluluğudur. Çok amaçlı düzeninden dolayı bu anıtsal yapı topluluğu Saray olarak nitelendirilebilir ve bu saray Yakındoğu’da bilinen en eski kamusal “saray”dır.
Saray, temel gıdanın doğrudan ve kompleksin değişik işlevli yapılarıyla “laikleştirilmiş” kontrolü için karmaşık bir idari örgütlenmeye sahipti. Saray kompleksinin içindeki depo ve belirli alanlarda, kumanya dağıtımı için yapılmış yüzlerce kâse, yaklaşık 2 bin 200 kil mühür ile birlikte bulundu.
Bu kil mühürlerin detaylı incelenmesi sonucu çıkan bulgular şunlardır: Elitler tarafından farklı görevlere tayin edilen, hiyerarşik olarak örgütlenmiş yetkili memurlar sarayda yürütme işini gerçekleştiriyordu. Kil mühür baskıları ve mühürlerin analizi, sadece tek bir memurun bütün depoları mühürleme hakkı varken, ikinci bir grup memurun belirli bir oda grubunu kapatabildiğini ve üçüncü bir memur kategorisinde ise her bir memurun bir odadan sorumlu olduğunu göstermektedir. Diğer memurlara ise nadiren oda mühürleme izni verilmiş ve memurların büyük çoğunluğuna bu hak tanınmamıştı. Bu da ilk bürokratik, hiyerarşik idari sistemin doğduğunu göstermektedir.
Ayrıca binlerce kil mühür ile seri üretim kâselerin her yerde olmasına bakılarak bu dağıtımın laik bir çerçevede yürütüldüğü söylenebilir. Bulgular sonucunda Saray elitlerinin, temel gıdanın üretiminden dağıtımına kadar ekonomiyi kontrol ettikleri ve çalışanlara emeklerinin karşılığını yiyecek olarak ödemiş oldukları varsayımları öne çıkmaktadır.
Keçi ve özellikle koyun eti bu dönemde çok daha fazla önem kazanırken, domuz kemiklerine neredeyse hiç rastlanmamıştır.
Tarımsal faaliyetlerin çoğunluğu da, merkezi elit güç tarafından kontrol edilmiştir. Aslında bu dönemde, daha az verimli iki sıralı yerine altı sıralı kabuksuz arpa üretilmiştir. Buğday taneleri üzerinde yürütülen izotop analizlerine dayanılarak sulama sistemlerinin kullanıldığı da öne sürülebilir. Bütün bunlar tarımda daha büyük miktarlarda verimin amaçlandığını kanıtlamaktadır.
Saray kompleksinde arsenikli bakır alaşımlı, gümüş kakmalı kılıç, hançer gibi 21 silah bulunmuştur. Bulunan bu silahlar, üretimde sıra dışı bir ustalık seviyesine gelindiğini gösteriyor. Başka yerleşimlerde neredeyse bin yıldır bilinen bu tür silahlara Arslantepe’de ilk kez rastlanıyor. Silahların yanı sıra yüksek ayaklıklı meyvelikler ve Mezopotamya tipi uzun vazolar da bulunmuştur. Ayrıca sarayın hemen yanında MÖ 2900’e tarihlenen önemli bir kişinin (belki bir kralın) mezarı da ortaya çıkarılmıştır. Mezardaki zengin ölü hediyeleri ve mezarı kapatan taş kapak üzerinde bulunan kurban edilmiş 4 genç insan cesedi, bu mezarın bir kral mezarı olduğunu düşündürmektedir.
Tüm bu öğeler, İÖ 3300’lere ait sarayın, çok önemli bir yere sahip olduğunu kanıtlar. Bu öğeler, Güney Mezopotamya’da aynı zaman diliminde görülenlere benzer olmakla birlikte, gücün laikleştiğini de bizlere kanıtlar. Arslantepe’de dönemin kamusal ekonomik ve idari çevresi, dini/törensel çevreden açıkça ayrıdır ve siyasi, ekonomik ve dini gücün hâlâ fazlasıyla birbirine bağlantılı olduğu Mezopotamya’dan daha laik bir yürütme söz konusudur.
Arslantepe’deki kazılara Prof. Dr. Marcella Frangipane Başkanlığındaki İtalyan Kazı Heyeti tarafından devam edilmektedir. Buluntular Malatya Müzesi’nde sergilenmektedir. Yeni yapılan kazı çalışmaları sonucunda belki de pek çok Tarih bilgimiz de değişecektir kim bilir…
Siz hâlâ Arslantepe’yi görmediniz mi?
Malatya’ya gelin ve bu alanı mutlaka görün.
Yararlanılan kaynaklar:
08.09.2019 Anadolu Ajansı https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/arslantepedeki-kazilarla-devlet-sisteminin-izi-suruluyor
https://malatya.ktb.gov.tr
Atlas 2014 Haziran / Sayı 243
https://arkeofili.com
Malatya’dan Bir Yoldaş