Korkmuyoruz, omuz omuzayız, kazanacağız… “Ödemiyoruz! Ödenmeyecek!”
Baskıya, zulme, savaşa, patlayan bombalara alışmamak, kabullenmemek ve direnmek için tiyatroyla buluştuk. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST), “Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!” oyununu yoldaşlarımızla birlikte izlemeye gittik.
İtalyan oyun yazarı Dario Fo’nun eserinden uyarlanan oyunda, varoşlarda yaşayan işçi ailelerinin hayat pahalılığı karşısında verdikleri mücadele anlatılıyor. Sanatı yok sayan, sokağa çıkmayı yasaklayan, düşünce ve ifade özgürlüğünü baskılayan OHAL sultasına inat, oyunlarıyla karşı duruş sergileyen AST’ın oyuncuları, izleyenleri bir kez daha faşizme teslim olmamaya davet ediyor.
Ülkemizi koşar adım dinci faşist diktatörlüğe taşıyan, halklar arasında düşmanlığı tırmandıran, BOP Haritası yaşama geçsin diye emperyalist terörü azdıran ve buna karşı gelişebilecek her türlü toplumsal refleksi bastıran AKP’giller, yarattığı kaos ortamında insanları günlük alışkanlıklarından uzak tutmaya çalışıyor.
Ötekileştirme sanata da sıçradı
Özgür düşünceyi tutsak almaya çalışanların ilk hedefi sanata saldırmak olur. Ancak saray soytarılarının seslerinin çıkmasına izin verirler egemenler. İşte ülkemiz gericiliğin pençesine düşürülmüşken Emperyalist Savaşa karşı Halkların Kardeşliğini, eşitliği ve özgürlüğü savunan gerçek sanatçılar da karanlığa karşı ışık olmaya devam ediyor ve perdelerini aydınlık yarınlar için sansürlere ve baskılara rağmen açmayı sürdürüyorlar. Tarihinde olmadığı kadar saldırıya maruz kalan tiyatro sanatı, büyük bir düşmanlıkla karşı karşıya günümüz Türkiyesi’nde. Geleceğinden endişe duyan herkes, başımıza daha ne tür felaketler gelecek gibi sonsuz kaygılar içinde boğulurken, tiyatro da halkın nefesini tüketmek isteyen gerici baskıya karşı soluk olmaya çalışıyor. Tüm faşist diktatörlükleri yaratanlar bilirler ki, korku onlar için vazgeçilmezdir ve sürekli ondan beslenirler. Bu nedenle AKM 8 yıldır kapalı durumda. Birçok AKP’li belediye özel tiyatrolara salonlarını vermiyor. Bu yıl Devlet Tiyatroları (DT)’ye yabancı oyun oynama yasağı getirilerek Shakespeare’den Gogol’a dünyaca tanınmış yazarlar da cezalandırıldı. Yaşamın her alanında uygulanan ötekileştirme, yandaşlaştırma, yabancılaştırma sanata da sıçramış oldu. Asıl amaçları sanatın içini boşaltmak olan AKP’giller’in, Devlet ve Şehir Tiyatrolarının başına da sanatla ilgisi olmayan kişileri getirmeleri tesadüf sayılamaz. Zaten yayınladıkları genelgeyle de devlet opera, bale, senfoni ve tiyatrosuna gerek olmadığını duyurdular. Buna karşılık bizlerin de hayatın her alanında yaratılan bu kaos ve korku atmosferiyle mücadele etmemiz gerekiyor.
Peki, ne mi yapmalıyız?
Daha çok sokağa çıkmalı, daha fazla tiyatroya gitmeli ve birlikte örgütlü hareket etmeliyiz. Düşmanın en çekindiği nokta budur. Korkuttuğundan çok daha korkak olmasından ileri gelir koyduğu yasaklar. Halkın hayattan kopmamayıp, örgütlenip mücadele etmesi onların korkulu rüyasıdır.
Biz de Ankara’dan HKP’li Yoldaşlar olarak, her yerde ve her şeye rağmen sanatın özgürleşmesinin aslında bizim özgürlüğümüz anlamını taşıdığını bilerek “Yaşasın Halkçı Sanat, Yaşasın Özgür Sanat” diyor ve destekliyoruz.
Hayatı boyunca İtalya’da hem sanatıyla hem de siyasi mücadelesiyle her zaman sisteme karşı mücadele eden Dario Fo, “milli-manevi duyguları pekiştirmek için” oyununun Devlet Tiyatroları programından çıkarılması üzerine, “Bundan onur duyuyorum, ikinci kez Nobel kazanmak gibi” demişti.
Devrimci tiyatrocunun; “Her şeyi alt üst edin! Biz yapamadık, siz yapın” çağrısına uymayı her zaman sürdüreceğiz.
Ankara’dan Kurtuluş Partili
Bir Eğitim Emekçisi