Muhalefet(miş) gibi yapanlar
Av. Tacettin Çolak
Kim bunlar diyeceksiniz, haklı olarak…
Şöyle çevrenize bir göz gezdirseniz, yararlı birkaç bilgi edinirim diye her akşam başına geçtiğiniz TV’lere, her Salı Meclisteki grup toplantılarına, haber programlarına, gazetelere baktığınızda bu (mış) gibi yapanlardan bolca göreceksiniz.
Bazen üst perdeden konuşarak sizleri heyecanlandıranları bile var aralarında.
Bazılarının titrlerine bakarsanız “devrimci”, “sosyalist” ve hatta “komünist”ler.
Tek yaptıkları; kuru ajitasyon.
Hatta içlerinden bazıları, yani Meclisin ceylan derili koltuklarında oturanlar, kendilerini adam yerine koymayan iktidar karşısında tam teslim durumdalar.
Klasik burjuva demokrasilerinde, sözde millet egemenliğinin gereği olarak uygulanmakta olan, yürütme üzerindeki Meclisin denetim mekanizmalarının yok edildiği bir sistemde, birileri kendisini hâlâ milletvekili sanmakta.
Meclis kürsüsünden birkaç dakikalık konuşmalarla muhalefet yaptığını düşünmekteler.
Oysa Meclis içinden çıkan Başbakanlık ve Hükümet Sistemi ortadan kaldırılmış, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” gibi ucube bir düzenlemeyle bakanların Meclisle ilişkisi kesilmiştir. Soru, gensoru, güvenoylaması gibi denetim mekanizmaları ortadan kaldırılmıştır.
Devletin en tepesindeki cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden kişiyi geçtik, bakanlara, bürokratlara dahi soru sorulamaz haldedir bu Mecliste.
Genel Kurul’da yapılan oylamada eskaza muhalefet partilerinin oylarıyla reddedilmiş bir kanun teklifi, anında oylama iptal edilerek bir hafta sonra tekrar Genel Kurul’a getirilip bu kez iktidar partisi ve yandaşlarının oylarıyla kabul edilebiliyor. Buna da Meclisteki “muhalif” partiler bir iki mızıldanmanın dışında hiçbir tepki vermiyorlar. O kadar yok saymaya karşın ikinci oylamaya katılma basiretsizliğini bile gösteriyorlar.
Ege’de 20 tane Ada’mızın 17 yıldır Yunanistan tarafından işgal edilmesi, daha doğrusu AKP’giller’in buraları 2004 yılında Yunanistan’a peşkeş çekmesi, Yunanistan’ın da buralara silah yığarak askeri tatbikatlar yapmaya başlaması, petrol-maden kaynaklarını ülkesine taşıması bile bunların ilgi alanında değildir.
Bu işgalin yakın takipçileri tarafından kendilerine yazılı, görsel raporlar sunulduğu, brifingler verildiği halde iktidarın vatana ihanet suçu kapsamında olan bu suçlarının üstüne gitmezler.
Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan Laiklik ilkesi iktidar tarafından ayaklar altına alınır, bunlardan ses çıkmaz.
Meğer “Din pazarında” oy avcılığının getirisi oluyormuş mantığıyla kendileri de dinciliğe soyunurlar. Sivas Katliamı’nın organizatörleriyle, Kontrgerilla’nın eli kanlı katil eskileriyle ittifak yaparlar ve sırf onların gönlünü hoş etmek için 27 Mayıs’a saldırırlar. Siyasi ömürleri boyunca 27 Mayıs’ın özgürlükçü anayasasını ortadan kaldırmak için mücadele eden ve ülkenin Ortaçağ karanlığına götürüldüğü bu gerici günlerin köşe taşlarını döşeyen Demirel, Erbakan gibi vurguncu gericileri “ilerici”, “demokrat” diye yutturmaya kalkarlar.
AKP’giller her düzeyde yolsuzluk, vurgun, talan yapar ama bunlar sadece grup toplantılarında ya da Meclisteki basın açıklamalarında bir iki eleştiri ile işi geçiştirirler.
Oysa karşımızda en tepesinden en alt düzeydeki yöneticilerine kadar vurgun, talan, kanunsuzluk batağına saplanmış organize bir suç örgütü vardır. AB-D Emperyalizminin projelendirdiği ve yönetip yönlendirdiği bu suç örgütü devleti ele geçirmiş, kendilerini hiçbir yasa ile bağlı görmemekte. Mahkeme kararlarını dahi uygulamamaktalar.
Ortaçağcılar, Atatürk Orman Çiftliği’ne bir hançer gibi sapladıkları Kaçak Sarayları ve ABD Büyükelçilikleriyle tam bağımsızlık mücadelesi veren Kuvayımilliyecilere ve Cumhuriyet’e meydan okurlar, bunlardan ses çıkmaz. Vazgeçtik bizim AOÇ savunusu yaptığımız davalarımıza, eylemlerimize ilgi göstermeyi, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı’nın kahramanca yürüttüğü mücadeleye bile kayıtsız kalırlar.
Yüz dört Emekli Amiral, Ordudaki Laiklik karşıtı Ortaçağcı kadrolaşmaya karşı rahatsızlıklarını belirten ve Boğazlarımıza, Montrö Antlaşmasına sahip çıkan bildiri yayımlarlar, ardından AKP’giller’in hukuk bürolarının keyfi operasyonuna maruz kalırlar, bunlar (bir kısmı kendi partilerinin üyesi olan) amirallere, “aman bizi darbeci” ilan etmesinler, diye hukuki yardımda bile bulunmazlar.
Hırsızlık yapan, kamu malı aşıran, sahte diplomalarla kamu görevlerine getirilen üst düzey yöneticilere karşı da kayıtsızdırlar.
Ticaret Bakanının vurgunları, yine Turizm Bakan Yardımcısının üç-dört yerden toplamda 176 bin lira maaş aldığı deşifre olur, bunlar sadece Meclis kürsüsünden eleştirmekle işi geçiştirirler.
Oysa biz anında harekete geçip her iki vurguncu hakkında Suç Duyuruları yaptık. Ama bu hareketimiz de o (mış) gibi yapanların TV’lerinde susuşa getirilir.
Örnekler çoğaltılabilir…
Son bir örnek.
Anayasa’nın 101’inci maddesinde öngörülen “dört yıllık yükseköğrenim diploması” olmayan birisi Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal etmekte, ama bunlar hiç bu diplomanın peşine düşmezler. En sert siyasi polemiklerinde bile “Sayın Cumhurbaşkanı” demekten çekinmezler.
Bu hitap şekli “sol, muhalif” gazeteciler arasında da yaygındır.
Bu gazetecilerin baş konukları da son birkaç yıla kadar AKP’giller’in karar mekanizmalarında yer alan, bakanlık, başbakanlık yapan Davutoğlu, Babacan gibi Ortaçağcılardan oluşmakta.
Her gün birini ekrana çıkartıyorlar. Sanırsın bunlar sütten çıkmış ak kaşık. Sanki devşirme katil sürülerini toplayıp, Emevi Camii’nde namaz kılmak hayaliyle Suriye Halkı’nın başına bela eden bunlar değildi. Yüzlerce kez İhale Yasasını değiştirerek iktidarın nimetlerinden yararlanmak için kişisel menfaat sağlayanlar içinde bunlar yok muydu?
Aynı “muhalif” basıncılar, HKP olarak yaptığımız onca eyleme suç duyurusuna kayıtsız kalmaktalar. Haklarını yemeyelim, medya sorumlusu yoldaşların çabalarıyla bazen haberlerimizi vermekteler. Ama verilen haberler de sadece eylem yerindeki çekimlerden ibaret kalmakta. Bunun dışında “bu parti onlarca suç duyurusu yapmış, bunlarla ne yapmak istiyor” diye sormuyorlar.
Çünkü sormuş olsalar, kendilerinin “muhaliflikleri” tuzla buz olacak, (mış) gibi yaptıkları ortaya çıkacak.
O nedenle cesaretle, ısrarla ve inatla AKP’giller’in vurgunlarının üstüne gidenlerle ve dolayısıyla her türlü olanaksızlıklara rağmen gerçek muhalefet yapanlarla, görüntü yapanları ya da muhalefet(miş) gibi yapanları ayırmak gerekir.