Mülteci Sorunu’nu yaratan da sürdüren de Sınıflı Toplum Düzenidir. Bugün için Batılı Emperyalistlerdir!
M. Gürdal Çıngı
“2020 yılı sonu itibarıyla dünyada, 82,4 milyon zorla yerinden edilmiş insan, 26,4 milyon mülteci, 48 milyon kendi ülkeleri içinde yerinden edilmiş kişi, 4,1 milyon sığınmacı” var. (https://www.unhcr.org/tr/)
Kim bunlar? Niye zorla yerinden edilmişler? Kim/kimler etmiş? Mülteci kim? Sığınmacı kim?
Bu sorulara verilecek doğru yanıtlar, bizi içinde yaşadığımız toplumu anlamamıza götürür.
İnsanlık bir zamanlar, 1 milyon 700 bin yıl boyunca, Sınıfsız Toplum Düzeni olan İlkel Sosyalist Toplum Konağında yaşıyordu. Bu toplumda insanın insanı ezmesi, sömürmesi, zulmetmesi yoktu. İnsanlar arasında sosyal eşitsizlikler yoktu. Herkes eşit Kankarderdeşleri biçiminde yaşıyorlardı.
Gel zaman git zaman, bundan aşağı yukarı 10 bin yıl önce, bu toplum düzeni değişikliğe uğramaya başladı. Toplumda maddi ve sosyal eşitsizlikler baş gösterdi. 6 bin 500 yıl önce de Sınıfsız Toplum, insanın insanı ezdiği, zulmettiği, yük hayvanı yerine koyduğu Sınıflı Toplum Düzenine geçti. Ve aşamalar geçirerek (Köleci, Feodal, Kapitalist) bugünkü, kapitalizmin en üst aşaması olan Emperyalizm Konağına ulaştı.
Sınıflı toplum Konağı, Tarih sahnesine çıkar çıkmaz, yukarıda da dediğimiz gibi, toplumda sosyal ve maddi eşitsizlikler yarattı. Zenginler ve Fakirler, Sömürenler ve Sömürülenler, Köle Sahipleri ve Köleler, Toprak Beyleri ve Toprakbentleri, İşverenler ve İşçi Sınıfları ve diğer tabaka ve zümreler ortaya çıktı.
O toplumda egemen olan sınıflar, kendi maddi (para-mal-toprak) zenginliklerini arttırmak için savaşlara başvurdular. Ve ele geçirdikleri bölgelerdeki halklar, yeni egemenlerin egemenliğine girmemek, ya da savaşın getirdiği yıkımlardan kaçmak için yer değişiklikleri yapmak zorunda kaldılar. Ortaçağ’daki Din savaşları görünümü altındaki sınıf savaşları da benzer sonuçlara yol açtı. Böylece o zamanlar için adı konulmamış olsa da; Mülteci ya da Göç Olgusu–Sorunu ortaya çıkmış oldu. Ve bu süreç bugüne kadar da geldi.
Zaman içinde bu zorunlu ya da isteğe bağlı yer, ülke, bölge değişiklikleri yapan insan yığınları ya da toplulukları için adlandırmalar ortaya çıktı: Mülteci gibi, Göçmen gibi, Sığınmacı gibi…
Günlük dilde zaman zaman aynı anlamda kullanılıyor olsalar da bugünkü hukuki metinlere göre Mültecilik ve Göçmenlik aynı şeyler değil. Ayrı olgular. Ve ayrı statüleri var.
Uluslararası hukukta; mülteci (refugee), sığınmacı (asylum-seeker), göçmen (immigrant) terimleri kullanılıyor.
Göçmenliğin de kendi içinde farklı kategorileri, statüleri var; Düzensiz Göçmen, Kaçak Göçmen gibi.
Hakeza Mülteciliğin de farklı statüleri var; Şartlı Mülteci gibi.
Örneğin Mülteciler konusunda çalışma yürüten örgütlerin başında 14 Aralık 1950’de BM Genel Kurulu tarafından kurulan BM Mülteciler Yüksek Komiserliği var.
“1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü; uluslararası alanda mülteci hukukuna ilişkin temel belgeleri oluşturuyor.
“Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14’nci maddesi sığınma hakkı tanıyor. Maddede; “herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır” deniliyor.
“Mülteci; “ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi” olarak tanımlanıyor. Yani mültecilere; uluslararası anlaşmalarla özel statü ve hukuki koruma sağlanıyor.
“Henüz bu korumadan faydalanamayanlar ise “sığınmacı” olarak nitelendiriliyor. Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere deniyor.
“Göçmen” ise, ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerle gönüllü olarak ayrılan kişi demek. Yani göçmenler ülkelerini kendi istekleri doğrultusunda terk ederken, mülteciler ülkelerini terk etme zorunda kalan ya da terk ettirilen kişilerden oluşuyor.” (https://www.ntv.com.tr/dunya/multeci-kime-denir,A-AtjLAVQUKrVJ_GnqWCFQ)
Biz akademik bir makale yazmadığımız için statülerin ayrıntılarına girmeyeceğiz. Ancak yukarıda da söylediğimiz gibi, özünde bu kavramlarla ifade edilen olayların hepsini doğuran etken Sınıflı Toplum Düzeni oldu.
Sınıflı Toplumun Kapitalizm aşamasına geçilirken, o zamana kadar Ümmet Konağında yaşarken insanlık, özellikle 1789 Fransız Ulu Devrimi’yle birlikte Ulus devletler ortaya çıktı. Burjuvaların top ateşlerinin eriştiği yere sınırlar çizildi ve buralar artık bizimdir, denildi. Ve tabiî bununla kalınmadı. Top ateşlerinin gücü arttıkça topraklar genişletilmeye çalışıldı ve savaşlar başladı uluslar arasında.
Yine, yerli kabileler, aşiretler, topluluklar halinde yaşayan Afrika ve Amerika Halkları sömürgeleştirilmeye başlandı. Ve bu süreç çok kanlı biçimlerde sürdü. İnsanlar büyük topluluklar halinde yerlerinden yurtlarından oldular. Kimileri aynı topraklar üzerinde yer değiştirmek zorunda kalırken, kimileri başka kıtalara kadar gittiler. Yani “Ulusların Göçü” başlatılmış oldu Batılılar tarafından.
20’nci Yüzyıl’ın ortalarıyla birlikte dünya yüzünde uluslaşma süreci aşağı yukarı tamamlandı. Sömürgecilik de büyük oranda sonuçlandı ve sömürge ülke neredeyse kalmadı.
Günümüzde ise bir avuç sömürgeci Batılı büyük devlet, dünyanın çok büyük bir bölümünü yarısömürge biçiminde egemenliği altında tutuyor.
Yüzyıllarca süren bu süreçte, özellikle ülkemiz Avrupa ve Asya kıtasının buluşma noktasında, geçiş noktasında olması dolayısıyla büyük savaşlara ve büyük göçlere sahne oldu.
Asya’da, Afrika’da, Amerika’da ve özellikle Latin Amerika’da, Avrupa’nın göbeğinde, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Ortadoğu’da yüzyıllardır süren Göçmen ve Mülteci akınları var.
Bölgemizde Rus-Osmanlı Savaşları sonucu milyonlarca insan; Çerkezler, Çeçenler, Türkler, Ermeniler, Yahudiler yer değiştirdiler. Kimi zorunlu olarak, kimisi artık o ülkelerde yaşamak istemedikleri için.
Sonra Balkanlar’da Osmanlı’nın egemen olduğu toprakları kaybetmesiyle sonuçlanan savaşlarda, o bölgelere yerleşmiş topluluklar büyük kitleler halinde Anadolu’ya, Türkiye’ye geldiler. “Balkan Göçmeni”, “Bulgar Göçmeni”, “Muhacir”ler olgusu ortaya çıktı.
- ve II. Emperyalist Paylaşım Savaşları bunun çok kanlı örneklerini gösterdi. Bu Paylaşım Savaşlarında bir yandan on milyonlarca insan ölür, sakat kalırken on milyonlarca insan da Göçmen, Mülteci, Sığınmacı durumuna düştü.
Günümüzde de geniş bir coğrafyada yine çok büyük göçler yaşanıyor. Irak’tan, Afganistan’dan, Suriye’den, Libya’dan ve Afrika’nın değişik ülkelerden milyonlarca Göçmen, önce Türkiye’ye geliyor Avrupa’ya gitmek için, sonra da büyük bir çoğunluğu ülkemizde kalıyor resmi statüde ya da kaçak biçimde…
Peki bu ülkelerdeki insanlar neden göç ediyorlar? Kim neden oluyor buna, diye sorduğumuzda vereceğimiz cevap başlıktaki oluyor: Başta ABD olmak üzere Batılı Büyük Emperyalist Devletler!
Şili’de darbe yaparak, yurtsever Allende iktidarını deviren ve binlerce Şililiyi Mülteci durumuna düşüren kimdi?
Latin Amerika’da, Yunanistan’da, Türkiye’de vb. yerlerde darbeler yaparak yine binlerce Mülteciyi, Sığınmacıyı kim yarattı?
ABD Emperyalistleri!
Tek bir ülkeden, tek bir Yugoslavya’dan 7 devlet çıkartan ve binlerce Göçmen yaratan kimdi?
ABD ve AB Emperyalistleri!
Irak’ı kim işgal etti yalanlar sonucu?
Libya’ya kim saldırdı?
Afganistan’ı kim işgal etti?
Suriye’yi kim parçalamaya çalıştı?
ABD! AB Emperyalistleri!
Milyonlarca, kimi rakamlara göre 6 milyon Suriyeli ülkemizde.
Ve şimdi de yine milyonlarla ifade edilen Afgan Göçmen akını var ülkemize…
Ve şimdi yarattıkları bu büyük, milyonlarca insanın göçü karşısında, Batılı Emperyalistlerin aldıkları tutumlara bakın:
AB Emperyalistleri, Suriye’den gelen göçmenlerin sadece eğitimlilerini, meslek sahibi olanlarını ülkesine kabul ettiler. Diğerlerini, zor kullanarak, öldürerek, sınırlarına çitler, dikenli teller çekerek, duvarlar örerek geri gönderdiler.
Nereye?
Akdeniz’in soğuk sularına!
Nereye?
Türkiye’ye!
Ve utanmadan da para teklif ettiler: Bu Göçmenler sizin ülkenizde kalsın, en iyisi budur, biz size para verelim, diye.
Ve ne yazık ki Vatan ve Halk düşmanı AKP’giller de bu aşağılık, onur kırıcı teklifi kabul ettiler. O yüzden milyonlarca Suriyeli, şimdilik binlerce Afgan ülkemizde yaşıyor.
Bakın Almanya Başbakanı Merkel (daha önce söylediklerini bir yana bırakalım) 22 Temmuz günü ne diyor:
“Merkel, Türkiye’yi Avrupa Birliği (AB) ile yapılan sığınmacı anlaşmasının bir parçası olarak çok sayıda Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaptığı için övdü:
Türkiye, Suriyeli mültecilere bakmakta olağanüstü bir iş çıkartıyor.
Ankara ile yapılan anlaşmanın devam etmesi gerektiğini söyleyen Merkel, sığınmacıları kastederek “Bu insanlar için en iyisi” dedi.” (https://bit.ly/3jgH12H)
Yine Avusturya Başbakanı Kurz da buna benzer bir açıklama yaptı. O da şöyle dedi 26 Temmuz tarihindeki açıklamasında:
“Afgan mülteciler için Türkiye daha doğru bir yer
“(…)
“Alman Bild gazetesine bir söyleşi veren Kurz, Afgan mülteciler açısından ‘komşu ülkelerin, Türkiye’nin ya da Afganistan’ın güvenli bölgelerinin daha doğru yer olduğunu’ söyledi.
“Kurz ‘Eğer insanlar kaçmak zorundalarsa, herkesin Avusturya, Almanya ya da İsveç’e gelmesindense, Türkiye gibi komşu ülkeleri ya da Afganistan’ın güvenli bölgelerini kesinlikle daha doğru yer olarak görüyorum’ dedi.
“AB üyesi olmayan ülkelere iade”
Avusturya Başbakanı sığınmacıları geldikleri ülkelere geri gönderme imkânı bulunmuyorsa AB üyesi olmayan ülkelere iade etme imkanının yaratılması gerektiğini söyledi.
“‘Oradaki insanlar için durum dramatik; bu göç akımlarına yol açacak’ diyen Kurz, Afganistan’daki sorunların Almanya ve Avusturya’nın 2015’te olduğu gibi kitlesel olarak mülteci kabul etmesiyle çözülemeyeceğini belirtti.
“Avrupa ve Almanya’nın düzensiz göç karşısında 2015 yılında izlediği çizginin değişmiş olmasından memnun olduğunu söyleyen Kurz ‘Avrupa Birliği olarak o dönemki durumun tekrar oluşmasına engel olmak için yaz mevsiminden itibaren etkin olmalıyız’ dedi.
“Şiddet suçları arttı”
“Kurz kendi hükümetinin iltica başvurusu reddedilen sığınmacıları Afganistan’a sınırdışı etme tutumunu ise sürdüreceğini ve Taliban’ın kontrolü altındaki bölgeleri genişletmesinin de buna engel olmayacağını söyledi.
“Afganistan’dan gelen sığınmacıların sayısının artmasıyla şiddet suçlarının da artmasından endişe ettiğini söyleyen Kurz ‘Suç istatistiklerine bakmanız gerek. Burada vahşet olarak yaşananların çoğu geçmişte yoktu. Belli gruplarda sayılar son derece açık, kadınlara yönelik cinsel şiddetin sıklaşması mesela’ dedi.” (https://bit.ly/3yjea49)
Batılı emperyalistlerin temsilcileri böyle söyler de bizim satılık, Vatan ve Halk düşmanı AKP’giller farklı mı söyler?
Yoo! Onlar da aynı kafadalar bunlarla:
“Erdoğan’ın danışmanı Aktay: Suriyeliler giderse ülke ekonomisi çöker”, diyor 26 Temmuz’da:
“EKONOMİ ÇÖKER”
“‘Türkiye’nin Suriyeli mültecilerle yaşamak zorunda. Bu bir kader biraz da… Bundan kaçamadığımız gibi, bu bir imtihan. Bizim onları nasıl yönettiğimize bakmamız gerekiyor. Bir açıdan baktığımızda da göç bir toplumu dirilten bir şeydir. Canlandıran bir etki de yapar. Bakın Türklerin Alman ekonomisine yaptığı katkıdan bahsediliyor. Bu yönde çalışmalar var. Beyin niteliğinde Türkler yetişiyor orada. Belki Suriyelilerin de ilk gelenleri sanayi, inşaat alanında çalışanlar olarak kalacaklar ama Suriyelilerin Türkiye’ye yaptığı katkı ile Türkiye Arap dünyası ile arasında çok ciddi bir köprü oluşturacak’ diyen Aktay, ‘Çok önemli bazı yerlerden Suriyelileri bir çekin, Suriyeliler bir gitsin ülke ekonomisi çöker’ ifadelerini kullandı.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/erdoganin-danismani-aktay-suriyeliler-giderse-ulke-ekonomisi-coker-1855405)
Yasin Aktay’ın söylediklerinin hepsine cevap vermeye kalksak sayfalar yetmez. Ancak işin en önemli yanı, bunun çok açık bir itiraf niteliği taşımasıdır. Biz de Türkiye’de yaşıyoruz. İstanbul’dayız. Ve her gün, her alanda çalışan Suriye, Afganistan, Özbekistan vb. yerlerden gelen ve işçi olarak çalışanlarla karşılaşıyoruz. Ve konuştuğumuzda öğrendiğimiz; sigortasız, güvencesiz ve çok düşük ücretlerle, kölelik şartlarında çalıştırıldıklarıdır. Çöplerden atık toplama işi artık Göçmenlerin tekelinde. Ve yine tekstil sektörü vd. sektörlerde bu insanlar çalıştırılıyorlar.
Parababası bu… Diline, Irkına, Milliyetine, Cinsiyetine, yaşına bakmıyor çalıştırdığı işçinin. Ne kadar kâr edeceğine bakıyor!
Bizim ülkemizde yüz binlerce insanımız işsizlik cehenneminde kıvranıyor. İş bulamayan, bu yüzden de evine, çoluk çocuğuna bir lokma ekmek götüremeyen insanlarımız intihar ediyor çaresizlikten. Üniversite mezunu gençlerimizin resmi rakamlara göre bile yüzde 30’u işsizken, Göçmenlerin düşük ve sigortasız, kaçak bir şekilde çalıştırılmalarıyla işsizlik oranları daha da artıyor. Ve Aktay gördüğümüz gibi bunu itiraf ediyor açıkça.
Ve “Çok önemli bazı yerlerden Suriyelileri bir çekin, Suriyeliler bir gitsin ülke ekonomisi çöker”, diyor yine.
Eğitimli, meslek sahibi, donanımlı, bilgili, yetenekli Suriyeli Göçmenleri Batılılar aldılar götürdüler ülkelerine. Ya da bakarak izin verdiler sınırlarından girmelerine.
Ya ülkemizde kalanlar?
Büyük çoğunluğu hiçbir iş güç sahibi olmayan hazır yiyici insanlardan oluşuyor.
Üstelik de bu insanlar, bir kısmı vatanlarını, AB-D Emperyalistlerinin saldırıları karşısında Ortaçağcı çetelere terk etmiş, bir kısmı onlarla iş tutmuş insanlardır.
Ne diyordu yiğit Suriye lideri Beşşar Esad bu yüzden?
“Kimliğini taşımak insanları vatandaş yapmaz. Ancak vatanını savunursan vatandaş olursun.”
İşte bunlar, Suriye halkının vatandaşları değiller artık. Batılı emperyalistlerin ve işbirlikçi bölge devletlerinin piyonlarıdır. Askerleridir. Hem de gerçek anlamda askerleridir:
Libya’da kim var paralı asker olarak şu anda?
Sözde “Suriye Milli Ordusu’nun”nun militanları… Ortaçağcı çetelerin mensupları…
Ya AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı, AR-GE ve Eğitim Başkanı Mustafa Şen ne dedi Twitter hesabından?
“Suriye’den gelenlere sordum.
“Diyorlar ki:
“İlk olarak bizden önce gelenler geldikleri yere gitseler, biz de yol yordam öğrensek, sonra biz gitsek.”
Biz bu sözü, ilk Mustafa Şen’den duymadık. Ermenistan Soykırım Müzesi Müdürü Bargasyan Lavrenti’den duyduk yıllar önce. Aynen şöyle diyordu o da:
“Neden siz geldiğiniz yere gitmiyorsunuz. Siz oraya gidin ve işgal ettiğiniz toprakları sahiplerine bırakın. Ama sizi orada bile kabul etmezler, sizin gerçek bir vatanınız ve ulusunuz yok. Siz gerçek bir ulus değilsiniz. Göçmen ve işgalcisiniz.” (Tempo, 20 Nisan 2006)
İşte bakın neredeyse birebir aynı sözcüklerle aynı anlayıştalar, aynı kafa yapısına sahipler ve aynı Türk düşmanlığında birleşiyorlar AKP’giller Lavrenti’yle. Yani bunlar da bizim Lavrenti’lerimiz…
Yazımızı daha fazla uzatmayalım.
Tarih Baba, hiçbir zaman yalan söylemez. Gerçekleri kaydeder ve gelecek kuşaklara aktarır.
Tarih; Göç olgusunu da, Mülteci olgusunu da, Sığınmacı olgusunu da Sınıflı Toplumun yarattığını kaydetti insanlığın belleğine.
Ve bugün de ABD başta olmak üzere AB devletleri ve diğer büyük emperyalist devletlerin bu aşağılık işleri devam ediyor. Onlar İnsanlık Suçu işlemeye devam ediyorlar.
Tâ ki, İnsanlık Modern Sınıfsız Toplum Konağına erişene kadar da devam edecek bu zalimlikleri.
Biz, o topluma giden yolda, hızla Demokratik Halk İktidarlarımızı kurarak Sosyalizmi hayata geçirmekle yükümlüyüz.
Ve önce kendi ülkemizde sonra bölgemizde ve diğer ülkelerde bu sürecin gerçekleşmesi için üstümüze düşen görevleri yerine getireceğiz.
Ve İnsanlık; eşit Kankardeşleri olarak, büyük bir aile olarak yaşayacak günü geldiğinde.
Buna inancımız tamdır!