Site rengi

Tasarım

Nötralize!

03.02.2022
1.724
A+
A-

Hikmet Kıvılcımlı

Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın 18 Temmuz 1966’da kaleme aldığı bu makale,
Halkın Kurtuluş Partisi’nin girişimiyle dijital hale getirilen-herkesin
kullanımına açılan, Hollanda’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nde
bulunan Hikmet Kıvılcımlı Arşivi’nden alınmıştır.

Kurtuluş Yolu’nun Notu:

1965 yılında 27 Mayıs Politik Devrimi’ne Kurmay Albay olarak katılan ve sonrasında Tabiî Senatör olarak görev yapan Haydar Tunçkanat, “Dickson Raporu” olarak adlandırılan bir raporu açıklar. Hikmet Kıvılcımlı, bu makaleyi, o açıklama üzerine 18.7.1966 tarihinde yayımlanmak üzere kaleme alıyor. Olayın detayı şudur:

“Milli Birlik üyesi E. Kurmay Albay Haydar Tunçkanat 1965 yılında bir CIA Raporunu açıkladı. Rapor, Adalet Partisi (AP) yönetimi için “biz” diye konuşan ve yüksek düzeyde politikacı izlenimini veren yerli bir CIA ajanı tarafından hazırlanmıştı. Kod adı E.M. olan CIA yetkilisi, raporu Türkiye CIA şefi Albay Dickson’a sunuyor ve M.P kodunu taşıyan Türk ajanının bu raporunun önemli olduğunu bildiriyordu. Raporun bir bölümü şöyleydi: “Tartışılmaz bir gerçektir ki Türkiye’nin siyasal yaşamına Ordu her zaman rejimin istikrarını belirleyen birinci derece önemli bir etken olmuştur… Halen subayların büyük bir çoğunluğunun reform psikozunun etkisi altında (Atatürkçü demek istiyor) İnönü’ye körü körüne hayran ve Adalet Partisine düşmandırlar. Bu, potansiyel bir iç tehlikedir.. Aynı zamanda tüm devlet örgütü, üzücüdür ki muhalefete bağlı kimselerin elindedir. (CHP demek istiyor). Bu durumdan kurtulmak için izlenecek yol, devlet mekanizmasının muhalefet yanlısı unsurlardan temizlenmesi ve CHP’nin aracı durumundaki bazı kuruluşların (Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, TRT ve Üniversite gibi kurumlar kastediliyor) zararsız duruma getirilmesi gerekir. Buna bağlı olarak, bazı hükümet tedbirlerinin hazırlanmasına ve uygulanmasına paralel bir biçimde; muhalif devlet memurları ve subaylarından en tehlikelileri bir program çerçevesinde tasfiye edilmek üzere saptanmaktadır.” (Metin Aydoğan, Bitmeyen Tehlike-Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, 89. Baskı, s. 51-52)

Ayrıca bu Adalet Parti’li (AP’li) olduğu anlaşılan yerli ajan, içinde İsmet İnönü ve Bülent Ecevit’in de yer aldığı 50 kişilik bir “nötralize” edilmesi gerekenler listesini de CIA’ya sunar. ABD’nin ulaştığı sonuç ise şudur:

“(…) 1975 yılında, ABD, Amerikan Yardım Teşkilatı’nın (AID) Türkiye’deki çalışmalarının verimini saptamak için bir uzman yolladı. Richard Podol adlı  “uzman” Washington’a gönderdiği raporda şunları yazıyordu: “Türkiye’de önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmemiş bir Türk’ün bulunduğu bakanlık ya da iktisadi devlet kuruluşu (KIT) hemen hemen kalmamıştır. Müsteşarlık ve genel müdürlük mevkilerinden de daha yüksek görevlere kısa zamanda geçmeleri beklenmektedir. AID bütün çabalarını bu guruba yöneltmelidir.”(M. Aydoğan, age, s. 51.)

 


 

Nötralize!

18.7.1966

Hikmet Kıvılcımlı yazıya şöyle bir not düşerek yayımlanması için göndermiş:

“Bu yazı üstündeki tarihten de belli: 18.7.1966 günü yazılmış. Bugün 1968 başı. Yazılanda yapılacak tek bir değişiklik görmüyorum.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı”

 

Duydunuz mu? (“Okudunuz mu?” demiyorum. Okuyanlara sözüm yok. Bizim yüzde doksan dokuz buçuk kişimiz okumaz. Kulaktan kapar, işitir, duyar ancak. Onlara soruyorum:) İşittiniz mi?

Sayın CHP (Halk Partisi)’nin saygıdeğer Genel Sekreteri (yani, Paşa’dan sonra gelen en yetkili başı) Bay Kemal Satır şöyle buyurmuş: “İçinde CHP’lilerin, şerefli kumandanların, vatansever basın mensuplarının bulunduğu o listede imha edilecek insanların, vatan yolunda, millet yolunda hiçbir şeyden pervaları yoktur… Vb.”

Tehdide karşı meydan okumuş mu? Mesele şu: İktidar partisinden (AP’den) bir yetkili, Amerikan casusu Albay Dickson’a bir liste vermiş. Orada adı geçenleri “Nötralize” ettirmek istiyor, Amerikan casuslarına. Bunu Paşa’nın Milli Birlik Komitesi’ndeki sözcüsü Senatör Haydar Tunçkanat Büyük Millet Meclisi’ne okudu. Paşa’nın partideki sözcüsü de yukarıki sözü ediyor.

AP’li casus “Nötralize” demiş. Bay Satır bunu Arapça “İmha” diye çeviriyor. Bu çeviride önce bir yanlışlık var: imha “yok etmek”tir. AP’deki casusun “Nötralize” sözcüğü, “Tarafsızlaştırma” anlamına gelir. “imha” yalın kat, kolay anlaşılan bir “yok etme”dir. “Nötralize” etmekte yok etmek de vardır ama yok etmekten çok, daha geniş, derin, korkunç anlamlar gizlidir. AP’de “güdücü” olan Amerikan casusları bunu bilemeyecek kadar toy Amerikalı efendilerin uşaklığını yapmıyorlar. Amerika deli mi “yok etsin?” O “Nötralize” etmeyi daha kârlı, çok yararlı bulur. Örneğin, Amerika Vietnam’ı “yok etmek” istemiyor, “Nötralize” etmek istiyor. “Nötralize”, yani: Karın ağrısı diyemez hale getirmek!

“Vahşi” düşmanını yok ederdi. Amerika “medeni”dir: düşmanını yok edeceğine nötralize eder, elini kolunu bağlayıp sömürmek ister. Bu tıpkı örümceğin ağına düşürdüğü sineği salyası ile örüp kendini savunamaz duruma sokmasıdır. Ondan sonra, yavaş yavaş avının kanını emersin, gerekirse canını da alırsın. Nötralizenin içinde hepsi var. Amerika enayi değildir insanları yok etsin. Sonra kimi çalıştıracak? Kimi sömürecek? Kime mal satıp ödünç ve haraca bağlayıp kazık atacak? Amerika insanları yok etse bütün milyarlarını denizin dibine atmış gibi olur. Bu söz, sahibinin, bütün davarlarını kılıçtan geçirip sonra, açlıktan ölmeyi göze almasına benzer. Amerika o intiharı yapmaz. Amerikan milyarderlerine insan sürüsü lazım. Gerekince kârlarından biraz kısarak, “yardım” sadakaları dağıtarak, insan davarını çoğaltmak lazım. Yeter ki bu davar “nötralize” edilmiş bulunsun. Daha bin yıl, Amerika milyarderlerinin binbir tezatlı anarşik düzenini sürdürmek için kafadan gayrimüsellah [silahsızlandırılmış] “nötralize” insanlar çoğalsın.

E, mesele bu olunca azıcık eğri oturup doğru konuşmayalım mı? Sonra Türkiye “nötralize” midir, değil midir? Sivas Kongresinde rahmetli İttihatçı beyler ve hanımlar İstanbul’un “Liberal Batıcı” bezirgânlığı adına Türkiye’yi “Amerikan mandası” biçiminde “nötralize” etmeye pek yeltendiler. Olmadı. Olamazdı. Çünkü millet Sivas Kongresi’nden önce bir yol düşmana ateş açmıştı. Onun için Sivas Kongresi’nin “Amerika’dan heyet” çağırmak için aldığı karar o sıra meyve veremedi.

Ya Sivas Kongresi’nden 46 yıl sonra bugün işler ne âlemde?

Türkiye’nin bütün silahlı kuvvetleri Kıbrıs meselesinde farkına varıldığı gibi, NATO’nun emrindedir.

NATO kimin emrinde?

Amerikan generali Lemnitzer’in…

Türkiye’nin bütün sahilleri 19’uncu Yüzyıl’ın Çin limanlarında görülen “Exterritorilisme” ile (hariç-i ez memleket yani Türk kanunlarının işlemediği, Türk vatandaşının değil Bakanlarının bile kapısından içeriye salavatlı, salavatsız adım atamayacağı) Amerikan üsleri ile süslenmiştir. 27 Mayısçılar bile Dündar Seyhan’ı Amerika’ya rehin göndermeksizin “NATO’ya, CENTO’ya sadığız” demeksizin Menderes’i düşüremediler.

Bu ne demektir efendiler, beyler, paşalar?

Açıkçası Türkiye Amerika için “yok edilmiş” değil, haşa sadece “nötralize” edilmiştir. Aptal mıdır o kadar Amerikan Emperyalizmi 30 milyon nüfusu yok etsin? Nötralize etmiştir.

Tek başına Amerika Birleşik Devletleri, tâ 3000 kilometre ötedeki uzaklardan, dışarıdan Türkiye içine öyle üç beş Dickson’la yahut beş altı yüz “Barış Gönüllüsü” ile yahut beş altı bin “Uzman”la hatta 6’ıncı Filo’nun gölgesinde elli altmış bin yabancı askerle, 30 milyon Türk’ü nötralize edebilir miydi?

Paşa gibi söyleyelim; “Hadi canım sen de…” Olmaz öyle şey. Olsa, Uzakdoğulu Vietnam’da 6’ıncı Filo’nun altı misli önemde, 7’inci Filo ile yarım milyon yabancı en modern savaş askeri ile uçaklar, füzeler, zehirli gazlarla birkaç milyonluk Vietnam milletini “nötralize” ederdi.

Öyleyse kim nötralize etmiş koca Türkiye’yi?

İşte konu budur. Bırakalım, yakayı ele verdiği için dangalaklığına “Okey!” deyip teşekkür borçlu olduğumuz Mr. Dickson’ları. İçimize bakalım. 30 milyon Türk’ü yıllar yılıdır “nötralize” etmiş bulunan Emperyalizmin, 30 kapıkulunu nötralize etmesinden mi korkuyoruz? Böyle kaba şakalarla oyalanıp, büyük trajedimizi dikkatten kaçırmayalım. Eğer Dickson’a parmakla gösterilen 30-40 “CHP’li” şerefli “vatansever” 30 milyon Türk’ün içindeyseler (ki öyle görünürler), çoktan “nötralize” edilmiştirler. Islanmışın yağmurdan korkusu olmamalıdır. Neden şımşırık [sırılsıklam] olduğumuzu düşünüp yağmura, doluya göğüs gere gere karşı gelmeye çalışmalıyız. “Vatan yolunda, millet yolunda hiçbir şeyden pervamız yok.” İşe şunu itiraf etmekle başlayalım. Türkiye’yi bu hale getirenlerin başında CHP gelir. Pahalı ve lüks polis devleti ile köylüyü, kentliyi jandarma dayağından, memur yiyiciliğinden tâ Emperyalizmin kucağına düşürünceye değin DP’lerin, AP’lerin kolları arasına atanlar en başta CHP ulularıdır.

CHP uluları geç de olsa, güç de olsa 30 milyon Türk arasında kendilerinin dahi “nötralize” (edileceklerini değil) edilmiş bulunduklarını anlamaları, vatan millet adına gösterecekleri en yerinde “pervasızlık” olur. Kimsenin kimseden “kan davası” güdeceği zamanda değiliz. Ne CHP’yi, ne de hatta DP’yi yahut AP’yi (öteki ufaklıklar bir yana) suçlamak aklımızdan geçmiyor. Bütün kaygımız UYARMAK’tır, UYANMAK’tır. Kendimizi olduğumuz gibi görmezsek, milletçe “nötralize” edilmekten kurtulamayız. Sağın, solun, hepimizin günahlarını ortaya dökme cesaretinden yoksun isek, bir büyük Amerika Birleşik Devletleri değil, ileri Avrupa küçük devletleri değil, en geri Franko’nun İspanyası bile, Filistin çölceğizine kene gibi yapışmış, sığıntı İsrail bile taş atıp kolunu yormaksızın “nötralize” edip gidecektir.

Yalnız kazığın ucu 5-10 kişimizin ince yerine değdiği için, “nötralize” olmaktan gocunmayalım. Tarihte yollar açmış koca bir milletin “nötralize” edilmesinde oynadığımız antidemokratik halk düşmanlığı rolünden artık vazgeçelim.