Ortaçağcıları anlamak…
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Hikmet Kıvılcımlı Usta’mız 1960’lı yıllarda İrticayı çok güzel tarif etmiş:
“İrticanın kuvveti: Korkunç derecede uysal ve esnek oluşudur. Bizans, hatta Etiler çağından beri topraklarımıza kök salmış bulunan derebeylik ruhu, ne vakit zor gördüyse, kırılmamak için, eğilir, bekler. Gür-sel gidip kum kalınca, yeniden başkaldırır. Tokadı yedi mi siner, anasına sövsen tınmaz. Öyle sureti haktan görünmeyi bilir ki, kaleyi içinden fethetmek için, gerekirse inkılapçıdan fazla inkılapçı kesilir. Bir kere de suyun başını kesti, dizginleri eline geçirdi mi, dönekliğinin hayâsızlığı idrakleri çatlatır. Onun için, bizde irticanın kolayca baş eğmesi, daima, kolayca başkaldırmak için asırlardan beri denediği en çıkar yoldur. İrtica, dinlenmek için altta güreşen pehlivana benzer. Köylünün baş belası ayrık otundan beterdir. Tuttunuz mu kopuverir, ama kökü derinde kalmıştır. Bir köşeye atarsınız, kuruyup gebermiş sanırsınız; ekininize suyu verdiniz mi, toprağın ilk bereketini yutup yayılan odur.” (Hikmet Kıvılcımlı 27 Mayıs ve Yön Hareketinin Sınıfsal Eleştiri, Derleniş Yayınları)
AB-D Emperyalistleri Ortaçağcıları kullanarak bölgemizi kan gölü haline getirdi. Ülkemizde de Ortaçağcılığı savunan AKP’yi iktidara getirdi. Yirmi iki yılı aşkındır AKP, Laik Cumhuriyet’in değerlerine saldırıyor. Demokrasinin en temel ilkesi olan Laikliği iyice aşındırmış durumda. İlk yıllarda AKP, kendine solcuyum diyenler tarafından da demokrasi havarisi kabul edildi. AB komiserleri sürekli AKP’yi savundular. Şimdi de arkasındalar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin pek çok olumsuz kararına rağmen, AKP iktidarına karşı herhangi bir yaptırım uygulamasına gitmiyorlar. Suriye’de meşru BAAS iktidarının, HTŞ denilen terörist örgüt tarafından yıkılması da çok açık olarak, ABD ve AB’nin, AKP ile işbirliğini göstermiştir.
Ülkemizde Laik yaşam tarzı, 12 Eylül 1980’den beri darbe yiyip duruyor. 12 Eylül 1980 Faşist Darbesinden önce de tarikat-cemaat örgütlenmeleri yaygındı ama sesleri çok çıkamıyordu. ABD, ülkemizde tarikat ve cemaat örgütlerini hep desteklemiştir. 1960’lardan sonra Komando kampları yanında Nur kampları da açılmıştır. Bunlar daha sonra Ortaçağcı örgütlerin insan kaynağı olmuşlardır.
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda, türban denilen örtü icat edilmemişti. Kadınlarımız, bir tel saçı bile gözükmeyecek şekilde örtünmüyordu. Geleneksel başörtüsü tülbentti. Köylerimizde, kasabamızda herkesin düğününde içki içilir, Ramazan ayında oruç da tutulurdu. Şanlıurfa’da, Gaziantep’te pek çok içkili lokanta vardı. Tıp Fakültesini okuduğum İzmir’de kenar mahallede, gittiğim kahvehane sahibi yılın 11 ayı içki içer Ramazan ayında oruç tutardı. Doktor olarak zorunlu hizmete gittiğim Bitlis’in Mutki ve Hizan ilçesinde yerli halktan türban takan yoktu. Bütün kadınlar başlarını tülbent ile örtüyorlardı.
Kendine solcuyum, aydınım deyip televizyonda konuşan akıldaneler, ülkemizin çoğunluğu muhafazakâr deyip AKP iktidarına ve Ortaçağcı uygulamalarına destek olmuşlardır. Şimdi de seküler yaşam yok oluyor, diyorlar. Ortaçağcıların Laik yaşam tarzına saygı gösterdikleri nerede görülmüş ki bizde görünsün. 4+4+4 medrese düzeni 2012 yılında uygulamaya konduğunda, Taha Akyol, CNN Türk TV’de bir programda, ne güzel dini eğitim ve bilim eğitimi bir arada verilecek, diyordu. Şimdi okullarda bilim eğitimi verilemez oldu. Din eğitiminin sürekli desteklenip, bilim eğitiminin altta kaldığı bir eğitim düzeninde, bir süre sonra ülkenin ihtiyacı olan doktor, mühendis gibi kalifiye meslek sahiplerini yetiştirmek olanaksız hale gelecek.
Ülkemizdeki Ortaçağcıların sınıfsal temeli Tefeci-Bezirgânlıktır. Sümer kervanlarından beri var olan, üretimle ilişkisi olmayan bir sınıftır Tefeci-Bezirgânlık. Köylüye faizine para verir, köylünün ürününe toprakta iken el koyarlar. Dini kendi çıkarları için kullanırlar. İrticanın özgücü Tefeci-Bezirgânlıktır.
Lenin; “Emperyalistler girdikleri ülkelerde en gerici sınıflarla işbirliği yaparlar”, der.
AB-D Emperyalistleri 1945’lerden beri aynı şeyi yapmışlardır. Mısır’da Müslüman Kardeşler’i kurdurmuşlardır. Afganistan’da Taliban’ı, Cezayir’de “İslami Selamet Cephesi” FIS’yi kurdurmuşlardır. Arabistan Yarımadası’nda Ortaçağcı krallıkları, emirlikleri destekleyip durmuşlardır. El Kaide, IŞİD en son kurdurdukları örgütlerdir. HTŞ de bu örgütlerin devamcısıdır. Che Guevara; ABD Emperyalizmi insan soyunun başdüşmanıdır, diyordu. Avrupa Birliği ve ABD politikaları son olarak Afganistan, Yugoslavya, Irak, Libya, Ukrayna ve Suriye’de birbirinden ayrılmaz haldedir. AB politik olarak ABD Emperyalizmiyle yapışık hareket etmektedir.
Ülkemizde hâlâ gerçek sorunlarımızın tanımlanmasında, zorluklar yaşıyoruz. Sorunu doğru tanımlamak, sorunu çözmek için ilk aşamadır. Emperyalistler kendi ülke halkları için yaptıklarını bizim için yapmazlar. Bizler onların sömürge alanlarıyız. Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş uygarlık dediği düzen, bugünkü AB-D Emperyalistlerinin halkları ezdiği düzen değildir. Adnan Menderes, 1954 yılında milletvekillerine; siz isterseniz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz, demişti. Tipik bir karşıdevrimci, Ortaçağcı söylemidir bu söylem. Hikmet Kıvılcımlı Usta’mızın dediği gibi Ortaçağcılarla mücadele kolay değildir.
Gerçekler çok duru bir şekilde ortada iken yanılmamak, doğru yere vurmak gerekir. Bugün önümüzdeki görev, halkın doğru yerde örgütlenmesi ve doğru bir strateji ile Demokratik Halk İktidarına doğru yürümektir.
Bunu başarmak için verilen mücadelenin öncü gücü ise; Halkın Kurtuluş Partisi’dir.