Parti Devleti, Önlem Devleti, Ortaçağcı Faşist Din Devleti
Bilindiği gibi adına “devlet” denilen oluşumlar, İnsanlık Tarihinin belirli bir aşamasında, belirli koşulların ortaya çıkmasına paralel olarak Tarih sahnesindeki yerini almıştır. Yani Tarihin her aşamasında devlet yoktur. Hatta devletli yaşam, yüzbinlerce yıllık İnsanlık Tarihinin çok kısa bir sürecini kapsar.
Sosyal sınıfların bulunmadığı İlkel Komünal Toplum biçiminin, üretici güçlerin gelişiminin zaruri bir sonucu olarak çözülmesi, toplumda sosyal sınıfların ortaya çıkması, devlet denilen aygıtın ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir. Bir toplumda sosyal sınıfların varlığı demek, o toplumda ezen-ezilen ilişkisinin varlığı demektir. Durumları ve çıkarları taban tabana zıt olan farklı insan kümeleri arasındaki yani ezenlerle ezilenler arasındaki ilişkinin belirleyici karakteristiği bu kümeler arasındaki çelişkidir.
Toplumsal üretim süreci dahilinde ezen ve ezilen kitleler arasındaki bu çelişki “uzlaşmaz”, bilimsel adıyla “antagonist” bir çelişkidir. Egemen sınıflarla ezilen sınıflar arasındaki bu çelişkinin taraflarını son tahlilde uzlaştırmanın bir yolu, yöntemi yoktur. Bu nedenle de egemen ve ezilen sınıflar arasındaki ilişki mecburen “savaşım” şekline bürünür. Dolayısıyla iş gelir, Bilimsel Sosyalizmin Friedrich Engels’le birlikte iki kurucusundan biri olan Karl Marks’ın “Tarih sınıflar savaşından ibarettir” saptamasına dayanır. İlkel Komünal Toplum biçiminden itibaren her biri öncülünün bağrından çıkan Köleci Toplum, Feodal Toplum ve günümüzün Kapitalist Toplumu, bu sınıflar savaşımına sahne olmuştur, olmaktadır.
Devlet denilen aygıtın işlevi ise tam olarak bu savaşımı, ezen-egemen sınıflar lehine bastırmak, gölgelemek, gözden uzak tutmaktır. Yani devlet; düzenli ordusuyla, polis teşkilatıyla, cezaevleriyle, şiddet araç ve gereçleriyle egemen sınıfların kendilerini tehlikede gördükleri anda ezilen sınıflara karşı kullandığı bir baskı-zor aracıdır. Burjuva biliminin-eğitiminin; “Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık”, şeklindeki ipe sapa gelmez, içerikten yoksun devlet tanımına bakılmasın; devlet, tam anlamıyla egemen sınıfların gerekli gördüklerinde ezilen sınıfların başına indirdiği bir sopadan başka bir şey değildir.
İşte bu sopayı Türkiye’de tam 20 yıldır AKP adlı çıkar amaçlı mafyatik suç örgütü kullanmaktadır. AKP’giller, ABD Emperyalistlerinin iktidarı kendilerine bahşetmesiyle birlikte devlet cihazının tüm gözeneklerine sızmış, onu bütünüyle ele geçirmişlerdir. Bildiğimiz gibi AKP iktidarının temsilcisi olduğu sınıf, çağdışı Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfıdır. Dolayısıyla AKP’giller yönetimindeki devletin uygulamaları Antika Tefeci-Bezirgân Sermayenin dünya görüşüyle, ideolojisiyle, kültürüyle bire bir uyumludur.
Bu devlette artık Uluslararası Proletaryanın yüzlerce yıllık mücadelesinin evrensel kazanımları, demokratik hakları bütünüyle yok edilmiştir. AKP’giller’in ele geçirdiği devlet cihazı, örneğin Batıdaki gibi burjuva hukukuyla, burjuva değerleriyle uyumlu bir görüntü çizmez çünkü Tayyipgiller’in kökeni Modern Finans-Kapital zümresi değildir; Tarihin en eski, en asalak, en sömürücü sosyal sınıfı olan Antika Tefeci-Bezirgân Sermayedir.
AKP’giller’in ABD Emperyalistlerinin yol vermesiyle 20 yıl önce el koyduğu ve yeniden şekillendirdiği-dizayn ettiği bu devletin birkaç niteliğini göze batırmakta fayda vardır.
Bu devletin niteliklerinden biri “Parti Devleti” olmasıdır. Bu devlette, günümüzün klasik burjuva devletlerinde olduğu gibi iktidardaki parti, devletin denetimine tabi değildir. Tersine AKP, tıpkı Hitler’in Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) gibi devletin neredeyse bütün kurumlarını ele geçirmiştir. Ele geçiremediklerini ise lağvetmiştir. Nasıl ki Nazi Almanyası’nda devlet demek NSDAP demektir; Türkiye’de de devlet demek AKP demektir. İşte Parti Devletini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren birkaç örnek:
“Valiler, atandıkları illerin AKP il örgütü yöneticileriyle birlikte çeşitli bakanlıkları ve bakanları ziyaret etti. Valilerin ziyaretlerine muhalefet partilerinden kimse davet edilmedi.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/valiler-atandiklari-illerin-akpli-yoneticileriyle-birlikte-bakanliklar-arasinda-mekik-dokudu-1969291)
“Gaziantep’te orman işletme şefi olarak görev yapan Ümran Pınar, AKP’li İslâhiye Belediyesi’nin işlettiği taşocağını kaçak yolla çalıştırdığını, limit aşımı yaparak ormanı katlettiğini tespit etti. Belediye başkanının ve kurum müdürlerinin baskısına direnip suç duyurusunda bulunan Pınar, ışık hızı ile görevinden alındı.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/gaziantepte-ormanin-katledilmesine-izin-vermeyen-orman-isletme-sefi-umran-pinar-gorevden-alindi-1967714)
“Antalya İl Emniyet Müdürlüğü tarafından organize edilen ‘Kadın Acil Destek Uygulaması’ etkinliğine sadece AKP İl Kadın Kolları Başkanlığı aracılığı ile 200 kişinin dahil olacağı duyuruldu. Uygulama ‘emniyet güçlerinin yalnızca bir siyasi partinin hizmetinde olduğu’ ve ‘parti devleti’ eleştirilerine maruz kaldı.” (https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/parti-devleti-elestirisi-emniyet-mudurlugunun-etkinligine-katilacaklari-akpliler-sececek-6518806/)
“Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ocak ayından bu yana belediye hizmetleri kapsamında düzenlediği 65 teşvik belgesinden sadece 5’i CHP’li belediyeler için düzenlendi. AKP’li belediyelere CHP’li belediyelere sağlanan tutardan 30 kat fazla teşvik verildi.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/bakanliktan-akpli-belediyelere-30-kat-fazla-destek-1977108)
Türkiye’deki Parti Devleti uygulamalarına daha pek çok örnek verilebilir ama bu kadarla yetinelim…
Günümüz Türkiye’sinde aynı zamanda, özellikle hukuk alanında Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut’un tespit ettiği gibi “İkili Devlet” hüküm sürmektedir. “İkili Devlet” kuramı, 1939’a kadar Nazi Almanya’sında yaşamış olan avukat ve siyaset bilimci Ernst Fraenkel tarafından ortaya konmuştur. Buna göre Nazi Almanya’sında hem “Norm Devleti” hem de “Önlem Devleti” aynı anda varlığını sürdürmüştür. Fraenkel, bu konudaki görüşlerini şöyle özetler:
“‘Önlem devleti’nden hukuki güvencelerle sınırlanmamış, kısıtsız keyfilik ve şiddetin egemen olduğu bir sistem anlıyorum; ‘norm devleti’nden, yürütmenin yasalar, mahkeme kararları ve idari işlemlerinde ifadesini bulduğu şekliyle hukuk düzenini ayakta tutmaya dönük geniş egemenlik salahiyetleriyle donatılmış bir hükümet sistemini anlıyorum.” (Ernst Fraenkel, İkili Devlet-Diktatörlük Teorisine Bir Katkı, Çev: Tanıl Bora, İletişim Yayınları, s. 27)
Fraenkel’in 1940’ta yani tam 82 yıl önce yaptığı bu tanımlar gerçekten de bugünün Türkiye’sini özetlemektedir. Evet, Türkiye’de de şu anda bir İkili Devlet söz konusudur: ABD Emperyalistlerinin desteğiyle AKP’giller’in kuşa çevirdiği Laik Cumhuriyet (Norm Devleti) ve “hukuki güvencelerle sınırlanmamış, kısıtsız keyfilik ve şiddetin egemen olduğu” Ortaçağcı Kaçak Saray Din Devleti (Önlem Devleti)…
Türkiye’deki İkili Devlet yapısını çok özet biçimde HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’tan okuyalım:
“Tayyipgiller’den Bilal’in TÜGVA’sının, Büyükada İskele Vurgunu olayının da bir kez daha çok açık ve kesin biçimde gösterdiği gibi, Türkiye’de 20 yıldan beri Nazi Almanya’sında olduğu gibi “İkili Devlet” var…
“Birincisi, Anayasası karikatürleştirilip, kolu kanadı kırılıp iler tutar yanı kalmamış da olsa, yasalarla işlemeye çalışan bir “Norm Devleti.”
“İkincisiyse Tayyipgiller’in “Kaçak Saray Ortaçağcı Din Devleti.”
“Bu ikincisi, Anayasa babayasa, kanun manun, hak hukuk, adalet tanımaz…” (https://www.hkp.org.tr/turkiyede-ikili-devlet/)
Gerçekten de enkaz haline getirilmiş Laik Cumhuriyet’in yanı sıra varlığını sürdüren Önlem Devleti yani Kaçak Saray Ortaçağcı Din Devleti hiçbir kanun, hiçbir kural tanımamakta, en temel hukuk normlarına dahi uymamaktadır. Burada aklımıza bir soru gelebilir:
20 yıldır kayıtsız şartsız iktidarını sürdüren AKP’giller Önlem Devletinin yanında Norm Devletinin varlığını sürdürmesine neden izin vermektedir?
Çünkü mecburdur…
- Yüzyıl’da sadece Önlem Devletine dayalı bir hükümranlık sürmek mümkün değildir. İkili Devlette rejimin doğrudan varlığına kast edilen bütün konular anında Önlem Devletinin kapsamına alınır. Fakat insanların günlük yaşantılarının düzenlenmesi için bir de pozitif hukuk gerekir. Fraenkel bu durumu şöyle belirtir:
“(…) Norm devletinin zaten geçmişte kaldığına ve yok olmaya mahkûm bulunduğuna inananlar ise, kişilerin gerektiğinde cari kamu hukuku ve medeni hukuk çerçevesinde uymaya zorlanabilecekleri belirli açık kurallar olmadan, 80 milyonluk bir halkı bir ‘plan’ doğrultusunda sevk ve idare etmenin hayli zor olduğunu göz ardı etmemelidirler.” (age, s. 29)
AKP’giller bugün yukarıda bahsedilen ve kamusal düzenin sağlanması için ihtiyaç duyulan Norm Devletinin yanında, sömürü ve vurgun düzenlerinin devamı için Önlem Devletine sık sık başvurmaktadırlar. Bir CIA Projesi olan ve Mustafa Kemal Gelenekli Türk Ordusu’nun belini kırmak için tezgâhlanan Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi operasyonlar hep Önlem Devletinin icraatlarıdır. Başta HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut olmak üzere tüm muhalif kesimlere yönelik haksız, hukuksuz davalar, verilen mesnetsiz kararlar-cezalar Önlem Devletinin yani Kaçak Saray Ortaçağcı Faşist Din Devletinin ürünleridir. Toplumu kutuplaştırmak için iradi olarak sanatçıların, bilim insanlarının ifadeye çağrılması, suçsuz yere cezalar almaları Önlem Devletinin marifetidir. AKP’giller’in hukuk bürosuna dönüşmüş mahkemelerden çıkan siyasi kararların tümü Önlem Devletinin dayatmalarıdır.
Sonuç olarak Türkiye Halkı bugün bir avuç satılmışın, bir avuç emperyalist uşağının Ortaçağcı-Faşist diktası altında inim inim inlemektedir. İşte bu sömürü ve vurgun, soygun düzeninin baskı aracı, AKP’giller’in Önlem Devleti, merkezi Kaçak Saray olan Ortaçağcı Faşist Din Devletidir. Ancak unutulmamalıdır ki yeryüzündeki hiçbir faşist dikta sonsuza dek sürmemiştir. Diktalar doğaları gereği ömürlerini uzatmak için her yola başvururlar. AKP Faşizmi de bugün aynen bunu yapmaktadır. Öyle görünmektedir ki AKP’giller yaklaşan sonlarını ötelemek için önümüzdeki dönemde Önlem Devletini daha fazla devreye sokacaklardır. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar yenilecekler, Tarihteki benzerleri olan Hitler gibi, Musollini gibi, Hideki Tojo gibi lanetle anılacaklardır.
Bu ülkenin Gerçek Devrimcileri olarak, Halkın Kurtuluş Partililer olarak egemen sınıfların elinden bu baskı ve zor aracını eninde sonunda alacağız. Devrimci Demokratik Halk İktidarını kurup şimdiki egemen sınıfların kullandığı sopayı geniş halk yığınlarının sınıf düşmanlarına, bir avuç Parababasına yani Finans-Kapital Zümresi ve Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfına karşı kullanacağımız Sosyalizmi inşa edeceğiz. Ve mücadelemiz kesintisiz bir şekilde devam edecek; tâ ki devlet denilen aygıt Engels Usta’nın deyişiyle “yağı bitmiş kandil gibi” sönümleninceye, sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız, tüm insanların bir anadan doğma kardeşler gibi yaşadığı Komünist Toplumu inşa edinceye dek…