Site rengi

Tasarım

Saltanatları sallandıkça kadına daha fazla saldırıyorlar!

12.09.2022
457
A+
A-

Prof. Dr. Özler Çakır

Pislikleri açığa çıktıkça, gerizleri ortaya saçıldıkça, organize bir suç örgütü oldukları tüm çıplaklığı ve kanıtları ile hemen her gün gözler önüne serildikçe, kurdukları “Saray Saltanatı”nın başlarına çökeceği korkusuyla titredikçe, daha da saldırganlaşıyor AKP’giller denen hainler güruhu. Tabiî bu hainlikleri, hep söylediğimiz gibi onların sınıf karakterlerinden geliyor. Tarihin en eski, en gerici, en asalak sermaye sınıfı Tefeci-Bezirgân Sermayenin sınıf özelliklerini taşıdıkları için başka türlü yaşamak ve davranmak mümkün olmuyor onlar için. En başta da kadınlara saldırıyorlar!

Saldırıyorlar Kadına çünkü;

Kadın üzerinden yürütülen ezeli “namus” kara büyüsü, ezilen sınıfları Allah ile kandırarak varlığını sürdürebilmenin en eski, en kolay ve en etkili yolu oluyor AKP’giller için. Temsil ettikleri sınıfın dünya görüşü gereği düşman oluyor ve saldırıyorlar kadın cinsiyetine, çocuk-genç-yaşlı fark etmiyor hiç. AKP’giller’in Laiklik düşmanı din tacirleri, ahlâksızlıklarını, sapıklıklarını, pedofili olmalarını,  ağızlarından salyalar akıta akıta hemen her gün fetvalaştırıyorlar ve kendinden geçiriyorlar afyonladıkları müritlerini.  İşte son örnekler:

Ankara Melike Hatun Camii İmamı Halil Konakçı, “Helal rızık mükellefiyeti yok kadının. O sizin göreviniz, adamların görevi. Ama her yerde kadın istihdamı var, daha cazip çünkü”, “Bak sokaklar ne hale geldi! Kasap dükkânı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık. 100 yıl önce dedelerimizin yatak odasında göremediği kıyafetleri biz çarşıda pazarda plajda görüyoruz. Neden? Bu kadınların başında yok mu adamları, abileri, babaları, kocaları? Geçtim helali haramı hadi buna inanmıyorsun. Tamam ateistsin, imanın zayıf… Ya hiç mi kıskanmıyorsun lan? Kızın, karın öyle sokağa çıkarken, video paylaşırken hiç mi vicdanın sızlamıyor? Benim aklım bu işi almıyor. Allah sonumuzu hayretsin” diyerek kadını yatak odası ile mutfak arasına hapsolması, üretimden ve sosyal yaşamdan uzak kalması gereken bir ev kölesi olarak gördüğünü açıkça dile getiriyor. Öte yandan da beyninin tüm hücrelerinde, “kadın” olan varlığı şehvet uyandıran cinsel bir nesne olarak kodlayan bu din bezirgânı şerefsiz,  ahlâksız düşüncesini cami minberlerinden höykürerek satıyor.

Bu olayın hemen ardından, Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesine bağlı Mevlana Halid Camii İmamı Mehmet Şükrü Dörtbudak’ın kadınları ve kız çocuklarını hedef alan ve normal bir hukuk devletinde suç oluşturması gereken söylemleri basına yansıyor:

“Geçenlerde hanımla beraber dedik ‘Çarşıda biraz alışveriş’ yapalım. Ama yola çıktık ne çıkalım, yani çıktığına bin pişman oluyorsun. Gözünü yerden kaldırmayacaksın ancak kafana ne çarparsa önüne duvar mı geliyor? Kadın mı geliyor? Kim geliyor çarpacaksın yani. Kız çocuğunu görüyorum, zavallı eğitilmemiş, ana-baba öğretmemiş. Bacağında bir tayt, ince, ten rengi, başında da başörtüsü. ‘Kızım yazık günah değil mi? Niye ayağına bir pijama, bir etek giymedin?’ dedim. ‘İşte pijamam var’ dedi. Onu pijama zannediyor, onu örtü zannediyor. Bütün vücudunun hatları, avret yerinin her tarafı ortada belliyken, daracık ve sımsıkı olan, ten renginde olan, vücudunun her şeyini belli eden bir şeyi Allah aşkına söyleyin giysi olabilir mi, örtünme olabilir mi?”

“Aile olarak, ana-baba olarak, reis olarak, çocuklarımızı iyi eğitmek, İslama göre giyim kuşamlarını, namazlarını, ibadetlerini, Kuranlarını… Bayram vesilesiyle görüyoruz sokaklarda, kız çocuklarına giydirdikleri elbiseler. Aman yarabbi. ‘E çocuktur.’ Çocuktur var mı? Çocuk kendinden alıştıracaksın. Çocuğun kolu, göğsü, her tarafı açık, atlet gibi elbiseler, mini etek bacak açık ondan sonra pedofili suçtur. Pedofili akımı sen körüklüyorsun. Sen insanların gözüne tahrik edici şeyler ortaya koyarsan, batının getirdiğinden giysiyi, edebi, ahlakı aileye koyarsan, çoluk çocuğuna yaşatırsan tabii ki toplum bozulur, tabii ki pedofilik suçlar da artar. Tavşana kaç diyoruz, tazıya tut diyoruz. Önce suçu, eylemi oluşturacak ortamları yok etmek lazım.”

Bakar mısınız şu Muaviye-Yezid, CIA-Pentagon Dincisi şerefsiz yaratığın söylediklerine? Çocuk diyoruz yahu çocuk! İnsan olanın aklı havsalası almıyor bunları, tüylerimiz diken diken oluyor, onlarla aynı havayı soluyor olmak midemizi bulandırıyor, tiksiniyoruz. Küçücük kız çocuklarının kolu, bacağı bile tahrik ediyor bu ahlâksızları, açıkça pedofiliyi destekliyor, pedofil olduklarını itiraf ediyorlar.

Bu söylemlerin sahipleri, Siyasal İslamcıdırlar. Bunlar, Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının ideolojisi ile inmelenmiş oldukları için başka türlü düşünemez ve davranamazlar kesinlikle. Benim çocukluğum ve gençliğim üniversiteye gidinceye kadar Konya’da geçti. Konya, Tefeci-Bezirgân Sermayenin en köklü olduğu şehirlerden biridir, bildiğimiz gibi. Hiç unutmadığım, çocuk beynime kazınmış yaşanmışlıklar, gözümün önünden gitmeyen sahneler var bu sınıfın ideolojisinin tüm insani erdemlerden, değerlerden uzaklaştırdığı Ortaçağcı gericilerle ilgili olarak.

68-70 yılları arası, yani 8-10 yaşlarında çocuğum. Konya, camilerin neredeyse adım başı yer aldığı bir kent. Okuduğumuz okul, ya da gidip geldiğimiz yerler yürüme mesafesinde, Şeyh Sadrettin Mahallesi, Şato Form civarı, Anıt Meydanı, Zafer arası. Mevsim bahar ya da yaz ise, üzerimizde kısa kol, kısa etek giysiler o yaşlarda. Güzergâh cami önünden doğru olur da namaz vaktine denk gelirse, cami önlerinde yaşlı, şalvarlı, uzun beyaz sakallı abdest alan veya aldıktan sonra oturaklarda namaz vakti için tespih çekerek bekleşen erkekler görürsünüz. Bu erkeklerin tam önlerinden geçerken ağızlarının içinden kötü olan bir şeyler mırıldandıklarını duyarsınız. Ne dediklerini anlamasanız da sakallarını sıvazlayarak başlarını iki yana sallamalarından, o yaştaki bir çocuğun hiç anlamlandıramayacağı, eteklerinizden doğru bacaklarınıza diktikleri kötü bakışlardan ve net duyulan “tövbe, tövbe” nidalarından, çirkin bir şeyler düşünüp söylediklerine kanaat getirirsiniz. Bu bakışlardan küçük bir çocuk olarak korkunç rahatsızlık, ürperti, ürküntü duyarsınız. Bir daha denk gelmemek için yolunuzu değiştirirsiniz.

O sakallı adamlar güruhunun, bir Temmuz akşamı anne babanız ile ailecek oturmaya gittiğiniz Karayolları Çay Bahçesi’ni ellerinde sopalarla basarak masalara saldırışlarını, ailenizin sizi korumak için soktuğu masa altında korkudan titreyerek izlersiniz. Çay bahçesini basan aynı sakallı korkunç adamların bir kısmının aynı gece, her ders yılı başında heyecanla kırtasiye malzemelerini almaya gittiğiniz Kırmızı Kitabevi’ne de saldırdıklarını, camlarını kırıp, kitapları parçaladıklarını duyarsınız ertesi gün.

Yine o yıllarda, komşularınızın genç kızlarının naylon çoraplı bacaklarına kezzap atılmış olarak geldiklerine tanıklık edersiniz.

Sonuç olarak,  Tarihin en eski sermaye sınıfı Tefeci-Bezirgân Sermayenin ideolojisi olan Siyasal İslam’ın böyle vicdansız, böyle ikiyüzlü, böyle sahtekâr, böyle namussuz, böyle ahlâksız kısacası hiçbir insani erdem-değer taşımayan korkunç yaratıklar ortaya çıkarmakta olduğunu çocuk yaşınızda deneyimlemiş olursunuz.

Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut Efe, bu yaratıkların düşünce ve davranışlarının sınıfsal temelini “Siyasal İslamcılar neden ahlâka sahip olmazlar?” başlıklı yazısında, Marksist bakış açısıyla, etkileyici anlatımı ve çarpıcı örnekleriyle analiz etmektedir:

(https://bit.ly/3QikPns)

Ve biz HKP’li Kadınlar, ABD-AB Emperyalistlerine ve onların Yeni Sevr Projesinin uşağı olan, 2022 Türkiye’sinde Faşist Din Devleti özlemi ile yanıp tutuşan, Laik Cumhuriyet düşmanı,  Tefeci-Bezirgân Sermayenin iktidardaki temsilcisi AKP’giller’e karşı tüm kararlılığımız ve devrimci inancımızla mücadele ediyoruz.

Kadınlarımızın çektiği acıların, yaşadıkları maddi-manevi zulümlerin, uğradıkları çifte sömürünün kaynağının sınıfsal olduğunu;

Toplumdaki ezen-ezilen, sömüren-sömürülen ilişkisi ortadan kalkmadığı, halkımıza onca acılar çektiren biri Modern diğeri Antika iki gerici sermaye sınıfının egemenliğine son verilmediği sürece ne kadınlarımızın alacağı nefes olan gerçek laikliğin kurulmasının ne de gerçek anlamda kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasının mümkün olmayacağını biliyoruz.

Kadınlarımızı sömürünün boyunduruğundan kurtarmak şöyle dursun, ancak ve ancak sürmesine hizmet etmesi nedeniyle “Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz”, “Benim Bedenim, Benim Kararım” benzeri sloganlarda cisimleşen, sınıf mücadelesi ile en ufak bir bağı olmayan Feminizm ile mücadeleyi devrimci görevimiz belliyoruz.

Bu nedenlerle, “Kadının Kurtuluşu İşçi Sınıfının Kurtuluşundan Bağımsız Değildir” şiarı ile erkek yoldaşlarımızla omuz omuza, İkinci Kurtuluş Savaşı’mızın bayrağını Demokratik Halk İktidarını kurmak azmi ile taşıyoruz.