Siyasal İslamcı bir gazeteci müsveddesinin hezeyanları: “İnsanın olduğu her yerde sınıflar olacak” mıdır?
AKP’giller’in gazete görünümlü azgın paçavralarından Yeni Şafak’ın yazarlarından biri olan İsmail Kılıçarslan, 12 vatan evladının 22-23 Aralık 2023 tarihlerinde Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi PKK tarafından katledilmesi üzerine sözüm ona bir köşe yazısı yazıyor. Yazının başlığı, “Yoksul evlerin şehit çocukları…”
Hani yazarının AKP yalakası Siyasal İslamcı bir gazeteci müsveddesi olduğunu bilmeseniz; yazıda Türkiye’deki yoksulluk cehenneminin, katledilen vatan evlatlarının hep yoksul kesimler içinden çıktığının vs. anlatılacağını zannedersiniz. Ama gazete Yeni Şafak, yazar da sıfır numara AKP şakşakçısı olunca, söz konusu yazıda böyle bir içerik aramak eşyanın tabiatına aykırıdır.
Peki, katledilen vatan evlatlarının meze edildiği sözde köşe yazısında ne anlatılıyor? Ne tür mesajlar veriliyor?
Bunu yazının bizzat kendisinden yapacağımız aktarmalardan anlamak mümkün. Örneğin yazının bir yerinde şöyle deniliyor:
‘“Zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir’ salt Türkiye’ye mahsus bir gerçek değil aslında. Bütün dünya için bu böyle. Hatta Türkiye’de ‘sınıflar arası geçişkenlik’ hâlâ çok zor olmadığı için ‘sınıf ayrımını’ gördüğümüz alanlar nispeten çok fazla da değil.” (https://www.yenisafak.com/yazarlar/ismail-kilicarslan/yoksul-evlerin-sehit-cocuklari-4589702)
Gördüğümüz gibi AKP beslemesi Ortaçağcı, önce Türkiye’de sınıfların var olduğunu kabul ediyor. Ama hazrete göre “Türkiye’de sınıflar arası geçişkenlik” çok zor değilmiş…
Peki, Kılıçarslan’ın bahsettiği “sınıflar arası geçişkenlik” Türkiye’de gerçekten mümkün müdür?
Evet, mümkündür. Ama bu, Ortaçağcı gazeteci bozuntusunun insanlarımıza yutturmaya çalıştığı gibi, yoksul kesimlerin veya bireylerin sınıf atlayarak zenginleşmesi şeklinde gerçekleşen bir geçişkenlik değildir. Bu geçişkenlik, Türkiye’nin üzerine karabasan gibi çullanmış iki gerici sınıftan biri olan Tefeci-Bezirgânlıktan bir diğerine, yani Finans-Kapitalistliğe doğru, tek yönlü bir geçişkenliktir. ABD Emperyalist Haydudu tarafından Türkiye’nin tepesine çöktürülmüş olan AKP’giller’in 22 yıllık zulüm iktidarında bu geçişkenliğin bariz örneklerini görmek mümkündür.
Bilindiği gibi Laik Cumhuriyet’in bütün değerlerini yağmalayan Amerikan uşağı AKP’giller, gasp ettikleri bu değerlerin bir bölümünü kendi sınıfdaşlarıyla, Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının en kodaman kesimleriyle paylaşmış, bunun sonucunda da Tarihin ilk ve en gerici sınıfı olan Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının kimi temsilcileri, Finans-Kapitalistleşmişlerdir. Kılıçarslan’ın yumurtladığı “sınıflar arası geçişkenlik” kavramından ülkemizde ancak bu şekliyle bahsedilebilir. Yoksa alınteriyle geçimini sağlayan insanlarımız bin yıl çalışsalar bile, namuslu kalmak kaydıyla AKP’giller’in bekçiliğini yaptığı bu Parababaları düzeninde ücretli köle olmaktan asla kurtulamayacaktır.
Ortaçağcının köşe yazısına geri dönersek; önce Türkiye’de toplumsal sınıfların varlığını kabul eden Kılıçarslan, sonra bir anda “Türkiye’de ‘sınıf ayrımını’ gördüğümüz alanlar çok da fazla değil”, deyiveriyor. Yani bir ülkede toplumsal sınıflar varlığını sürdürüyor, fakat bu ayrımın görüldüğü alanlar (Allah’ın hikmetine bakın ki) “çok da fazla” olmuyor…
AKP’giller’in tetikçiliğini yapan bu Ortaçağcı, bu satırları nasıl bir Türkiye hakkında yazıyor?
Nüfusunun yüzde 60’a yakını daha iki hafta önce 17 bin TL’ye yükseltilen, adına “Asgari Ücret” denilen Sefalet Ücretiyle yaşamaya mahkûm edilirken; AKP’giller’in beşli, yedili, onlu çetelerinin bir kalemde milyar dolarlar götürdüğü bir Türkiye hakkında yazıyor.
Kaçak Saray’ın bir günlük masrafının 20 milyon TL’ye yakın olduğu, AKP’giller’in Reisinin koruma ordusu için sadece 10 ayda 907 milyon 312 bin TL (ki 80 bin Asgari Ücretli çalışanın bir aylık toplam gelirine eşittir bu miktar) harcanan bir Türkiye hakkında yazıyor. 15 bin liralık borcunu ödeyemediği için, evine ekmek götüremediği, çocuğuna harçlık veremediği için intihar eden insanlarımıza ilişkin haberlerin neredeyse haber değeri bile taşımadığı bir Türkiye hakkında yazıyor. Parababalarının aşağılık sömürü ve vurgun düzeninin domuzuna hâkim olduğu, en zengin kesimle en yoksul kesim arasındaki gelir farkının devasa boyutlara ulaştığı ve günbegün derinleştiği bir Türkiye hakkında yazıyor.
Halkımızın yaşadığı bu cehennemcil felaketi bilmez mi Kılıçarslan?
Bilir, adı gibi bilir. Ama adam görev yapıyor. Din afyonuyla zehirleyip idrakten yoksun bıraktıkları kitleleri Türkiye’deki toplumsal kesimler arasında neredeyse sınıf farkı olmadığı yalanına inandırmak için çaba sarf ediyor.
Ortaçağcı gericinin görevi bununla bitmiyor tabiî. Siyasal İslam’ın en büyük misyonlarından birini yerine getirmeyi de ihmal etmiyor.
Nedir bu misyon?
Sınıfsız bir toplumun yani Komünist bir toplumun asla mümkün olmadığı şeklindeki aşağılık demagojiye kitleleri ikna etmek.
Kılıçarslan nam Ortaçağcı, işte bu insanlık dışı misyonu yerine getirmek için yazısının devamında aşağıdaki hezeyanları dile getiriyor:
“İnsanın olduğu yerde sınıf olacak ve dolayısıyla ‘sınıf ayrımı’ da var olmaya devam edecek. Burada yapılabilecek şey ‘sınıfsız toplum ütopyası’ kurgulayıp olmayacak bir şeyin peşinde koşmak değil. Sınıfsal ayrımları en düşük hale getirmeyi bir bakıma ‘sosyal devlet’ olmanın olmazsa olmaz şartı olarak konuşmaya başlamazsak alınacak mesafe yok bana kalırsa.” (agy)
Gördüğümüz gibi Kılıçarslan ağzındaki baklayı çıkarıyor; asıl vermek istediği mesajı “sınıf”, “ütopya”, “sosyal devlet” gibi “entelektüel” demagojilerle süsleyerek kusuyor. Adam güya katledilen 12 vatan evladını konu ediniyor ama asıl amacı olan antikomünist propagandayı asla elden bırakmıyor.
Kılıçarslan’ı ciddiye alıp sınıfsız bir toplumun bal gibi mümkün olduğunu Marksist-Leninist teori ışığında kanıtlamaya çalışmak, Marksizm-Leninizme hakaret olur. İnsani değerlerden tümüyle vazgeçmiş bu Ortaçağcıya hiç de hak etmediği bir paye vermek olur. O yüzden biz sadece, Kılıçarslan gibi Siyasal İslamcıların 7/24 insanları “Allah’la aldatmak” için araç bir olarak kullandıkları Kur’an’ı referans alalım ve soralım:
Kur’an açık bir biçimde sınıfsız toplum önermez mi?
Önerir.
Hz. Muhammed’in gönlü de tıpkı biz Gerçek Komünistlerinki gibi sınıfsız bir toplumdan yana değil miydi?
Öyleydi.
Bu gerçekliği, Kur’an’ın çok bilinen bazı ayetleri tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyar. Biz sadece bir iki örnekle yetinelim.
Bakara Suresi’nde aynen şöyle denir:
“(…) Allâh yolunda ne kadar harcayacaklarını soruyorlar. De ki: ‘El Afv (zaruri harcamalarınızdan) arta kalanı bağışlayın!’ Allâh böylece gereken apaçık işaretleri veriyor size… (Nedenini) derin düşünmeniz için.” (Bakara Suresi, 219’uncu Ayet, Ahmed Hulusi Meali)
Ortaçağcı gerici İsmail Kılıçarslan’a bir kez daha soralım:
Bakara Suresi’nin 219’uncu Ayetinde dile getirilen bu buyruk gerçekten uygulansa, yani tüm insanlar zaruri harcamalarından arta kalan bütün mallarını mülklerini yoksullara bağışlasalar, toplumsal sınıfların varlığını sürdürmesi mümkün müdür?
Tabiî ki değildir. Yani Kur’an’a göre sınıfsız bir toplum mümkün, hatta zaruridir. Ama netçe görüldüğü gibi İsmail Kılıçarslan, tüm Siyasal İslamcılar için en geçer akçe yöntemlerden birine, Kur’an’ın özünü tahrif ederek onu aşağılık çıkarlarına alet etme yöntemine, başvurmaktadır. Aslında sınıfsız bir toplumu “ütopya” olarak nitelendirmekle, Kur’an’ın emrettiği toplum biçiminin sosyal temelini oluşturan buyruğu yok saymakta, yani Kur’an’ı inkâr etmektedir.
Bir örnek de Nahl Suresi’nden verelim:
“Allah rızıkta kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur. Üstün kılınanlar, emirleri altında bulunanların rızıklarını vermezler. Oysa rızıkta hepsi eşittir. Allah’ın nimetini bile bile inkâr mı ediyorlar?” (Nahl Suresi, 71’inci Ayet, Diyanet İşleri Meali)
Kur’an’a göre Allah kesin biçimde neyi emrediyormuş?
Tüm insanların “rızıkta eşit” olmalarını emrediyormuş.
Peki, rızıkta eşit insanlardan oluşan bir toplumda sosyal sınıfların varlığından söz edilebilir mi?
Tabiî ki söz edilemez. Demek ki Kur’an’ın Nahl Suresi de İsmail Kılıçarslan adlı din simsarını yalanlıyormuş. Örnekler çoğaltılabilir ancak biz bu kadarla yetinelim.
Sonuç olarak; İsmail Kılıçarslan gibi insanlık düşmanları ne kadar aksini iddia ederlerse etsinler, sınıfsız bir toplum mümkün olmanın ötesinde bir zorunluluk, insana yaraşır biricik toplum biçimidir. Parababalarının tetikçiliğini yapan halk düşmanlarının bu türden hezeyanlarının, komünizm düşmanlıklarının, Tarihin kararlı ve kesin ilerleyişi nezdinde hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. İnsanlık eninde sonunda kaybettiği cennetine yeniden kavuşacak; sınıfların, sömürünün, baskının, zulmün olmadığı, insanların kardeşçe yaşadığı sınıfsız topluma erişecektir.
6 Ocak 2024