Siz hep birliktesiniz ki! Neyin ittifakı?
Av. Tacettin Çolak
Burjuva-bezirgân partiler halka güven veremediklerini çoktandır biliyorlar. Bu tükenmişliklerini gizlemek için de şeytanın bile aklına gelmeyen düzenbazlıklara imza atıyorlar.
Bir önceki seçim sürecinde, seçim yasası ile oynayarak, partiler arasında ittifaklar kurulabileceğine dair değişiklik yaptılar. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı adı altında seçim ittifakları kurdular.
Normalde seçim barajını aşamayacak partileri de aralarına alarak onları Meclise taşıdılar.
Bu ittifaklar sayesinde, eşit koşullarda girilecek bir seçimde HKP’den daha az oy alacak partiler milletvekili çıkarmış oldu.
Dolayısıyla “ittifak”lar moda oldu.
Önüne gelen ittifak kurmakta.
Şimdilerde ise adı konulmamış “üçüncü bir ittifak” konuşulmaya başlandı.
Muhalif geçinen kanallarda hep bu konu gündemde ve sürekli bu “ittifak”ı oluşturacak partilerin temsilcileri “ağırlanmakta”!
Ama kimse; “siz zaten birlikteydiniz, neyin ittifakını kuruyorsunuz?” demiyor, diyemiyor.
Böyle olunca da desteksiz sıkıyor, yeni yetme burjuva sosyalistleri.
Neymiş; “halkta büyük karşılıkları varmış”! “Seçimlerde grup kuracaklarmış”!
“Muhalefet en az 360 milletvekili ile seçimi kazanacakmış”!
Atış serbest. Sık sıkabilirsen.
Bu arada bazıları, “millet ittifakı” ile de dirsek temasını hiç kesmiyor.
Burjuva-bezirgân politikaları öğrendikleri de belli oluyor.
Tek ata oynamıyorlar.
Ne olur ne olmaz, birinde yer bulamazlarsa diğerine taklayı atmanın da yerini yapıyorlar.
Oysa “üçüncü ittifak” içinde adı geçen partilerin tamamı zaten HDP bünyesinde ya da güdümündeki partiler.
Amerikancı Kürt Hareketi, Türkiye partisi görüntüsü vermek için hemen her seçimde kendisine ibrikçilik yapan Sevr’ci solcuları listeye koyar, bildiğimiz gibi…
Türkiye seçmeni içinde önemli bir oy tabanı olmadığını bildikleri halde onları milletvekili seçtirir, grup başkanı ve hatta eşbaşkan yapar.
Bu ulufelerin karşılığında ise adlarında sol, sosyalist, komünist yazan bu zavallılar bırakalım devrimciliği/sosyalistliği, demokratlığın asgari kriterlerinden olan Antiemperyalizmden, Laiklikten, Ulusal Değerlerimizden kolayca vazgeçerler.
Said-i Nursi anmaları yaparlar.
HDP milletvekilinin NATO Parlamenterler Asamblesi Başkan Yardımcılığı’na seçilmesine ses çıkarmazlar, çıkaramazlar.
HDP’li üst düzey yöneticilerin ABD’de her biri birer CIA yapılanması olan “Düşünce Kuruluşları”nı tavaf ettikten sonra; “Biz ABD’den Suriye’de bize rol vermesini istedik”, demelerini sineye çekerler.
PKK şeflerinin Amerikan yayın organı Newsweek’e; “Biz Türklerin aksine Amerika’ya düşman değil, dostuz. Yedi bin silahlı savaşçımızı-gerillamızı ABD’nin emrine verebiliriz”, diye demeç vermesini duymazdan gelirler.
Kuzey Suriye’ye ABD tarafından taşınan on binlerce TIR’lık silah ve cephaneye tık demezler.
Ama Batılı Emperyalistlere karşı Antiemperyalist bir mücadele yürüten Suriye devletine karşı devrimci mücadele verdikleri yalanına kendilerini inandırırlar.
Bazı Ermeni örgütlerinin girişimleriyle Dünya genelinde kendilerine “sosyalist” diyen bazı örgütlerin imzasıyla yayımlanan Sevr Antlaşması’nın uygulanmasını ve Türkiye’nin adli bir tazminat ödemesini isteyen bildiriye HDP Gençlik Meclisi olarak imza konulmasına ilişkin tek bir itirazları olmaz.
Çünkü, olursa “ortaklık”(!) bozulur. Anında üstleri çizilip kapı dışarı edileceklerini ve Meclisin ceylan derili koltuklarının altlarından kayıp gideceğini iyi bilirler.
Velhasıl, üç kuruşluk menfaatleri için bütün devrimci değerlerini bir çırpıda silip atarlar ve dahi attılar.
Öyle ki, son günlerde Karadeniz’e giderken iki kez Sarayburnu açıklarına demirleyen ABD 6. Filosu’nun savaş gemilerine karşı bunlardan hiçbir tepki gelmedi.
HKP Gençliği iki defasında da gerekli tepkiyi vererek, 6. Filo’ya karşı Denizler’in, Mahirler’in geleneğini yaşatmış oldu.
Dahası, Televizyonlarda “sosyalist” kimlikleriyle arzı endam eyleyen bu hazretlerin ağzından netçe bir ABD, AB karşıtlığı, Laiklik savunusu da göremezsiniz. Kaldı ki, bunlardan bazıları 90’lı yılların başında üniversitelerde tezgâhlanan “türban eylemleri”ne katılıp destek verdiler. İnanç özgürlüğü diyerek türbanın Siyasal İslam’ın bayrağı yapılmasını masumlaştırdılar.
ABD ise; 1991 sonrası yörüngesine çektiği PKK vb. Kürt örgütlerinin geçmişteki “sol”culuklarını kullanarak, Türk Solu’nu yedeklemek için “solculuk” yapmaya devam etmelerine icazet vermiştir.
Maalesef HKP dışındaki solu HDP yörüngesine çekip uydulaştırmış durumdalar.
Yukarıda sadece birkaçını saydığımız teslimiyetlerde görüleceği üzere HDP’nin yörüngesine girmiş olan Türk Solu acınacak durumdadır.
ABD karşıtlığı ya da emperyalizm karşıtlığı kalmamıştır bunlarda. Tüm Mazlum Milletlerin Emperyalizme Karşı İlk Zaferi olan Çanakkale Zaferi’ne, Kuvayımilliyeye sahip çıkmadıkları gibi, akıllarınca eleştiri getirirler.
Ve hatta “(…) Şimdi büyük bir riyakârlıkla karşı karşıyayız. 18 Mart dolayısıyla bugün ‘antiemperyalist mücadele’ deniliyor. Ne zamandan beri emperyalist bir savaş antiemperyalist oluyor. Osmanlı savaşın ittifak kuvvetlerinden biri. Bu baştan aşağı riyakârlık” (http://www.abcgazetesi.com/16-nisandan-sonra-dengelerin-her-gun-degisecegi-bir-doneme-girilecek-47295h.htm) diyerek, Çanakkale Zaferi’ni sahiplenen bizleri suçlarlar.
Sonradan bu söylemlerine dair hiçbir özeleştiri yapmadan çark etmeleri bu gerçekliği değiştirmez.
HKP Genel Başkanı Sayın Nurullah Ankut’un tanımlamasıyla; artık bunlara “Sevrci Soytarı Sahte Sol” diyoruz. Dolayısıyla bunların savundukları sosyalizme de “CIA Sosyalizmi” denir.
Sonuç olarak; şimdiye kadar HDP listelerinden milletvekili seçilip daha sonra ayrı parti tabelaları altında toplananların tekrardan HDP şemsiyesi altında “üçüncü ittifak” kuruyoruz demeleri tipik bir burjuva siyasetidir. Hiçbir derde deva olmaz.
Zira ittifak ayrı yapılar/örgütlenmeler arasında oluşur. Bunların bir ayrılıkları-gayrılıkları yok ki.
Esasen bu “üçüncü ittifak” çalışmaları da bir proje ürünüdür.
Batılı Emperyalistler, bütün teslimiyetine karşın Tayyipgiller’in ipini çekti. Şimdilik uzatmaları oynuyorlar.
Kendilerine hizmette yarışan ve aleste görev bekleyen; Y-CHP, İYİP, HDP ve AKP’den kopardığı türevleriyle bir koalisyonla yönetmek istiyorlar, Türkiye’yi.
Bu “üçüncü ittifak” aldatmacasıyla HDP’yi ulusal hassasiyeti olan seçmen nezdinde perdeledikleri gibi, “Sevr’ci Sol”u da kolayca yedeklemiş olacaklar.
Ülkenin güncel sorunlarına karşı pratik mücadelenin önderliğini yapan HKP ise tüm örgütlenme barajlarını aştığı ve bir yerel seçim ve iki genel seçime katıldığı halde, keyfi olarak seçimlere sokulmamaktadır.
Bazı basın yayın organları bir yandan HKP’nin etkili pratik faaliyetlerinden bahsederken diğer yandan ekran yasağı, yani “susuş suikasti” uygulanmaktalar.
Dolayısıyla gerçek halkçı, vatansever, devrimci, sosyalist seçenek Halkın gözünden kaçırtılmaktadır.
Sağlı sollu Amerikancıların önü açılmaktadır.
Yani Garp Cephesinde değişen bir şey yok, maalesef…
Demek ki; bu çemberi kırmak için bizler daha çok çalışacağız…