Site rengi

Tasarım

SOROS’un TESEV Raporu’ndan: Türbana giden yolun taşlarını döşeyen sivil örümcekler

04.08.2023
671
A+
A-

Prof. Dr. Özler Çakır

Değerli okurlarımız,

Kurtuluş Yolu gazetemizin Ocak 2023 sayısındaki yazımızda, AKP’giller’in, ABD Emperyalistlerinin kanlı planı BOP’un Türkiye ayağı olan Yeni Sevr’i gerçekleştirebilmek, Laik Cumhuriyet’i yerle yeksan etmek için iktidar rolünü verdikleri kuklaları olduğunu dile getirmiştik. Bu hain görev doğrultusunda ülkemizin Ortaçağcı Faşist Din Devleti’ne doğru hızla sürüklendiğini, Türban konusunun da bu sürüklenişin çok önemli bir kilometre taşını oluşturan emperyalist bir proje olduğunu ortaya koymuştuk.

Bu Emperyalist projede, efendiler tarafından görevlendirilenler arasında yalnızca iktidar rolü verilen kuklaların yer almadığını belirtmiş, başta ana muhalefet rolü verilen Yeni CHP olmak üzere muhalefet rolü verilen diğer kuklaları da yine rapordan yapılan alıntılarla, tüm çıplaklığıyla teşhir etmiştik.

Yazımızı sonlandırırken, kadının özgürlüğünün değil esaretinin simgesi olan Türbanı yasal/anayasal güvence altına almayı hedefleyen bu karanlık gidişin ağlarını ören demokrat, laik, sol görünümlü “sivil örümcek”lere bir sonraki yazımızda değinelim, demiştik.

Değerli okurlar, bu yazımızda yine söz konusu TESEV raporundan alıntılarla, bu konuyu aydınlatmaya çalışacağız. Yazıyı uzatmamak adına, raporda yer alan “sivil örümcek” ağlarının tamamına değil, taktıkları “demokrat, ilerici, sol” maskeleriyle halkımızın gözünü boyayanlardan bazılarına yer vereceğiz. ()

TESEV raporunda bu konu “Toplumsal Aktörlere İlişkin Değerlendirme ve Çözüm Önerileri” başlığı altında yer almakta. Bu başlığın ilk alt başlığı “Sivil Toplum”, şu açıklama ile devam etmekte: “Bu bölümde ele alınan sivil toplum kuruluşları başörtüsü yasağını ulusal ölçekte doğrudan ya da dolaylı olarak çalışmalarına ve savunuculuk faaliyetlerine konu eden belli başlı dernek, vakıf ve girişimlerdir.”

Neymiş, değerli okurlar?

Ele alınacak “sivil toplum kuruluşları” başörtüsünü savunuculuk faaliyetlerine konu eden kuruluşlarmış.

İşte bu sivil örümcek kuruluşlardan ilk olarak ele alınanı İnsan Hakları Derneği (İHD).

İHD nasıl yaklaşıyormuş başörtüsüne?

“İnsan Hakları Derneği (İHD), başörtüsü konusunda hak temelli bir tutum sergilemektedir.”

Hakla ilgili İHD incileri(!) şöyle vurgulanmakta raporda:

“(…)

“İHD’li üst düzey bir yetkili, bu rapor kapsamında yapılan görüşmede başörtüsü takma hakkının “ılımlı İslam politikası kapsamında” tanımlanmaması gerektiğine inandığını belirtmiştir. İnsan haklarını bir bütün olarak gören Dernek, haklar manzumesi içinde gördüğü başörtüsü takma hakkının ideolojiden arındırılmış bir anayasa ile çözüleceğini savunmaktadır.”

Özellik’le AB Emperyalizmin güdümündeki sivil örümcek İHD, tabiî böyle değerlendirir kadınlarımızın başına dolanmak istenen esaret simgesini. İnsan Haklarına sınıfsal yaklaşmayan bir anlayışın, Türbanı da bu bakış açısıyla değerlendirmesi son derece normal tabiî. Meclisteki siyasi temsilcilerinin de bu 1400 yıl öncesinde kalması gereken Köleci Arap toplumunun örfüne, geleneğine aynı bakışla yaklaştığını, haklar ve özgürlükler çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini düşündüklerini geçen ayki yazımızda yine rapordan alıntılarla dile getirmiştik.

Tabiî bu İşçi Sınıfımıza, emekçi kadınlarımıza ihanet demek olan bakışın bir de sendika ayağı var.: Bizim “Sevrci Soytarı Sahte Sol” tabir ettiğimiz bileşenlerin yer aldığı KESK. Bu anlayışlar, yıllarca “Laiklikten bize ne… Onu savunmak Kemalistlerin, Laikçi Teyzelerin işidir”, diyerek ısrarla ve inatla Laikliğe karşı olmuşlardır. Bununla ilgili pek çok örnek olmasına karşın, tek bir kanıtı yeterli görüyoruz. Aşağıda ilgili bölümü aktardığımız metin, KESK’e bağlı Eğitim-Sen’in 2010 yılındaki 12 Eylül Darbesi Ürünü YÖK Kaldırılmalıdır!” başlıklı 6 Kasım YÖK’ün Kuruluş Yıldönümü bildirisine aittir. Okuyalım:

“(…) Üniversitelerde türban sorununun çözümü konusunda, siyasal iktidarın muktedir ve güçlü olmasına karşın konuyu sürüncemede bırakması ve mağdur rolü oynaması dikkat çekicidir. Yükseköğretimde türban konusu, yasakçı bir zihniyete teslim olmadan, eğitim hakkı ve üniversitedeki diğer özgürlük sorunlarıyla bütünlük içinde ele alınmalıdır. Aksi takdirde yaşanan kutuplaşmalar yeniden üretilecek ve sorunlar çözülemeyecektir. Bu süreç içerisinde türban sorununun çözümünde gerekli yasal düzenlemenin yapılmaması nedeniyle, rektör ve dekanların sorumluluğundaki konularda öğrenci ve öğretim elemanlarının karşı karşıya getirilmesi, üniversite eğitimine zarar vereceğinden asla kabul edilemez bir durumdur.” (https://egitimsen.org.tr/12-eylul-darbesi-urunu-yok-kaldirilmalidir/)

Yeniden rapora dönecek olursak, bu bölümdeki ikinci alt başlık “Kadın Örgütleri”dir. Bu alt başlığın girizgâhından okuyalım:

“Türkiye’de kadın hareketinin son derece gelişkin ve etkili olduğuna ilişkin genel bir kanı mevcuttur. Sivil toplumun geneline kıyasla kadın örgütlerinin, kadın hakları ve kadınların topluma eşit yurttaşlar olarak katılımları yönünde, özellikle medeni haklar alanında, ciddi kazanımlar kaydettiği ve bu yönüyle de kadın hareketinin benzersiz bir sivil toplum dayanışması örneği ortaya koyduğu savunulur. Özellikle kadın hakları lehine yapılan yasal değişikliklerin bir kısmında kadın örgütlerinin çok ciddi çabalar sarf ettiği ve başarılar elde ettiği bir gerçektir.

“(…)

“Genelde feminist hareketin ve kadın örgütlerinin başörtüsü yasağının doğurduğu sorunların farkında olduğunu söylemek mümkündür.

“(…)

“Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KADER) ve Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER), başörtüsü yasağı konusunda doğrudan çalışmayan, ancak kadın hareketi içinde önemli yere sahip iki kuruluştur. KADER’in başlıca amacı kadınların siyasete aktif katılımlarını artırmak ve kadın siyasetçileri desteklemektir. Siyasi, Anayasal ve Hukuki Yapıya İlişkin Değerlendirme ve Çözüm Önerileri bölümünde belirtildiği gibi, başörtülü kadınların karşılaştığı ayrımcılıklardan biri de siyasete katılamamaktır, dolayısıyla başörtülü kadın siyasetçilerin deneyimleri de doğrudan KADER’in ilgi alanına girmektedir ya da girmesi beklenir. KADER’in 5. Genel Kurul Faaliyet Raporu’na bakıldığında, Kadının Siyasete Katılımı projesinde gerek siyasi partilerin katılımının sağlanmasında gerekse birlikte çalışılan diğer kadın örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının seçiminde olabildiğince geniş tabanlı, temsil gücü yüksek bir sonuç elde edebilmek için hassas davranıldığı anlaşılmaktadır. Projede AKP, CHP, MHP ve BDP gibi Meclis’te temsil edilen partilerin yanı sıra, DSP gibi Meclis’te yer bulamayan partilerin de siyaset eğitimine katıldığı gözlemlenebilir. Buna karşın KADER, başörtülü vekil meselesine ancak 2011 yılındaki genel seçimler öncesinde dikkat çekmiştir. Haziran 2011 genel seçimleri için düzenledikleri kampanyanın destekçilerinden ve yüzlerinden biri de başörtülü bir kadın olan Nihal Bengisu Karaca olmuştur. Karaca, KADER’in “275 kadın milletvekili istiyoruz” mesajıyla gündeme taşıdığı seçim kampanyasının İstanbul’daki basın toplantısında “Meclis’e sadece sistemin ideal Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı dediği kadınların değil, hepimizin girebilmesini istiyorum,” sözleriyle kampanyanın başörtülü kadınların da Meclis’e girmesi çağrısını yaptığını ima etmiştir. Diğer yandan, Karaca kampanyada yer alan tek örtülü kadındır ve başörtülü kadın seçmenlerin sayısı düşünüldüğünde ya da aday olmaları arzu edilen kadınların pek çoğunun başörtü takıyor olma ihtimali hesaba katıldığında, tek bir kişinin bu temsiliyeti sağlaması hayli güçtür.”

Görüldüğü gibi, KADER, TESEV raporunda, türbanlı kadınların Mecliste temsil edilmeleri bakımından önemi vurgulanan bir kurum olarak yer almaktadır. Biz de raporla yetinmeyelim ve KADER’in kendi web sitesinden (https://ka-der.org.tr/) ek bilgiler de paylaşalım dedik okurlarımızla:

“KA.DER, kadınların her alanda eşit olarak temsil edilmelerini savunan bir kadın örgütüdür. Toplumu ve bireyleri ilgilendiren kararların alındığı, seçim ve atama ile oluşan tüm karar organlarında kadın erkek eşitliğini demokrasinin bir gereği olarak kabul eder.

“Türkiye’de kadınlar, farklı sosyal alanlarda varlıklarını kanıtladıkları halde üst düzey yönetimlerde, özellikle de siyasette, eşit temsilden hala çok uzak bir konumdadırlar. Bu eşitsizliği gidermek, tüm yurttaşların kararlara katılımını sağlamak, kadın deneyimi ve çözüm üretme yeteneğini sosyal ve siyasal alanlara kazandırmak amacıyla Mart 1997’de kurulan KA.DER, seçimle ve atamayla gelinen tüm karar organlarındaki kadın temsil oranlarını yükseltmek için çalışır.

“KA.DER, siyaset alanının toplumsal yaşam üzerindeki tayin edici özelliğini göz önünde bulundurarak, öncelikle siyasette eşit temsilin sağlanmasını ana hedef olarak belirlemiştir. Siyaset alanında sağlanacak eşit temsil, kadın erkek eşitliğinin her alanda gerçekleşmesini kolaylaştıracaktır.

“KA.DER Ne Yapar?

“Sosyal ve siyasal yaşamda erkek egemenliğine karşı kadın-erkek eşitliği bilincinin yükseltilmesi,

* Kadınların politikaya katılımını engelleyen ekonomik, sosyal, kültürel ve yasal engellerin ortadan kaldırılması,

* Kadınların karar alma organlarında eşit temsilini sağlamak için geçici özel önlem politikalarının yasalarda ve siyasi parti tüzüklerinde yer alması,

* Kadınlara yönelik ayrımcı ifadelerin yasa ve düzenlemelerden çıkartılması,

* Kadınların hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak yasaların yapılması,

* Kadınların güçlenmesi, haklarını kullanabilir, savunabilir ve genişletebilir duruma gelmeleri,

* Parti üyesi olan kadınların güçlendirilmesi, partilerinde görünür kılınmaları ve yerel ve genel seçimlerde aday olmaya teşvik edilmeleri,

* Siyasi partilerde yer alan kadınlar arasında; kadın sorunları ve politikaları ile ilgili iş ve güç birliğinin geliştirilmesi amacıyla lobi, savunu, kampanya, örgütlenme, dayanışma ve eğitim çalışmaları yürütür.”

“KA.DER’in İlkeleri

* Ayrımcılığın her türüne karşı olmak,

* Tüm yasal partilere eşit mesafede durmak,

* Tüm partilerin kadın kolları ve kadın milletvekilleriyle amacı doğrultusunda ve eşit mesafede birlikte çalışmak,

* Kadın bakış açısını tüm çalışmalarına yansıtmak ve yaygınlaştırmak,

* Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin tüm politika ve programlara yerleştirilmesi için çalışmak”

Değerli okurlarımız, KA-DER ne yaparmış? Kadınlarımıza nasıl bakarmış?

Tabiri caizse “Kadın olsun da çamurdan olsun”, dermiş! Kadın sorunun sınıfsal bir sorun olduğunu görmez; kuzuyu, onu yutmak isteyen kurda teslim etmekte bir sakınca görmezmiş!

Hal böyle olunca şöyle çalışmalar düzenlermiş:

“Tüm karar alma mekanizmalarında eşit temsili ve kadın bakış açısıyla kadın haklarını destekleyici politikalar geliştirilmesini savunan KA.DER olarak, 14 Nisan 2022 günü Ankara’da kadın milletvekilleri, siyasi partilerden kadın temsilciler, akademisyen ve hukukçularla bir araya geldik.

“Boşanma, kadın ve çocukların nafakaları, 6284 sayılı Yasa ve çocuk istismarı gibi kadın haklarını geriye götürebilecek güncel ana başlıklar ekseninde, cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle kadınların yaşadığı sorunların ve geliştirilebilecek çözüm önerilerinin tartışıldığı toplantıya; AK Parti milletvekilleri Belma Satır ve Öznur Çalık, CHP milletvekilleri Gülizar Emecan, Müzeyyen Şevkin ve Neslihan Hacıoğlu, HDP milletvekilleri Dilan Dirayet Taşdemir ve Av. Züleyha Gülüm, CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka ve Kadın Kolları Genel Sekreteri Mehtap Yücel, DEVA Partisi Kadın Politikaları Hukuk Çalışma Grubu üyesi Av. Esra Poyraz, Gelecek Partisi Ankara İl Kadın Kolları Başkanı Gizem Yıldırım, İYİ Parti Kadın Politikaları Başkanı Av. Ünzile Yüksel ve Kurucular Kurulu üyesi Av. Kadriye Ünler, akademisyenler Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Fulya Eroğlu, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuk Anabilim Dalı kürsüsünden Prof. Dr. Kadriye Bakırcı, Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanı Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, önceki dönem KA.DER Genel Başkanı ve EŞİK Platformu’ndan Av. Hülya Gülbahar ile KA.DER Genel Yönetim ve Danışma Kurulları üyeleri katıldı.

“KA.DER Genel Başkanı Nuray Karaoğlu toplantının açılış konuşmasında; 25. kuruluş yılını kutlayan ve kadın mücadelesinde öncü oluşumlardan biri olan KA.DER’in, kadına yönelik her türlü ayrımcılığı reddederken, bu ayrımcılığın ana sebebi olarak gördüğü toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ilgili mücadelesini her alanda sürdürdüğünün altını çizdi.  Kutuplaşan siyasette kadınların kutuplaşmadan yan yana gelmesine değinen Karaoğlu, eşit mesafeden vazgeçmeden feminizmin kapsayıcı bakış açısıyla kadın dayanışmasını, ataerkil alandan eşitliğe doğru tesis etmek için hep birlikte çalıştıklarını belirtti. Yaklaşan seçim için Cumhuriyet tarihi boyunca hiç kadın milletvekili çıkarmamış 20 il ile ilgili tablonun değişmesi için tüm siyasi partilerdeki kadınların çalışma yürütmesinin gerekliliğini vurgularken, kadın hakları konusunda siyaset üstü yaklaşımla kadın odaklı çalışma için gerçekleştirilen toplantıya gösterilen katılım iradesinden memnuniyetini belirtti.

“Toplantının devamında söz alan AK Parti milletvekillerinden Belma Satır ve Öznur Çalık TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonu Raporu’nda yer alan veriler ile şiddeti önleme konusunda önerilen tedbirler ve yararlanılan kaynaklardan bahsettiler.

“(…)

“EŞİK Platformu’ndan Av. Hülya Gülbahar boşanma ve nafaka ile ilgili davalarda kadın ve çocukların uygulamada yaşadığı mağduriyetleri anlattı. Gündemdeki TCK değişikliklerine de değinen Gülbahar, var olan yasaların genel olarak olumlu olduğuna, sorunların uygulamadan kaynaklandığına vurgu yaparak EŞİK’in “Yasalara Dokunma Uygula” kampanyasının önemine dikkat çekti.

“(…)

“Kadın haklarıyla ilgili kanun ve kamu politikaları oluşturulurken partiler üstü, kadın odaklı ve kadınların çözüm önerilerinin yansıtılacağı şekilde çalışmalar yapılmasına ihtiyaç bulunduğu, bu tip çalışmalar için yöntem geliştirilmesi gerektiği ve çalışmanın devam etmesi yönünde önerilerle toplantı sona erdi.” (https://ka-der.org.tr/ka-der-kadin-milletvekilleri-ve-siyasi-partiler-toplantisi-basin-bulteni/)

Uzun lafın kısası değerli okurlar, yaptıkları çalışmalarla, kadın-erkek eşitliğini, kadının siyasette temsiliyetini sağlamak amacıyla cansiperane verdikleri mücadelelerle(!) Meclise gönderilen Ortaçağcı-gerici hemcinsleri de kadınlarımızın-çocuklarımızın haklarını cansiperane savunurlar, onları korur kollarlarmış(!) Hadi oradan… Onlar yalnızca ait oldukları sınıfın çıkarlarını korur ve savunurlar.

Nasıl mı?

Haydi anımsayalım:

AKP’giller’in eski bakanı Sema Ramazanoğlu, Karaman’da, ENSAR Vakfında tam 45 çocuğumuza tecavüz edilmesi korkunç olayıyla ilgili olarak “Bir kere rastlanmış olması kurumu karalamaya gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz”, dedi.

Yeni Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu’ndaki konuşmasında “pandemi döneminde kadına şiddet olaylarındaki artışın “tolere edilebilir (hoşgörülebilir, tahammül edilebilir)” düzeyde olduğunu söyledi.

Bu Ortaçağcı-gerici, yüreğinde ufacık bir merhamet, insan sevgisi taşımayan ama bakan olmuş kadın, yine Hiranur Vakfı’nda “Ömrü Talan Edilen” kızımız için “Çocuk istismarı, çocuğa yönelik istismar vakaları siyasetin konusu değildir. Bunlar son derece insani ve her zeminde, her toplumda karşılaşılabilecek meseleler.”, diyerek Tarihin en asalak en gerici, en vurguncu sermaye sınıfı olan Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının iktidardaki siyasi temsilcisi AKP’giller’in acımasız bir kadın üyesi olduğunu tüm somutluğuyla ortaya koydu.

AKP Kayseri Milletvekili Hülya Nergis Atçı aynı olaya yönelik olarak:

“Bence hiçbir anne-baba 6 yaşındaki çocuğunu evlendirmez. Böyle bir… Hayır 6 yaşındaki çocuğu da kimse başına bela almaz yani. Eğer bozuk bir fıtrat yoksa burada bir hastalık yoksa, normal koşullarda bir anne-baba evlendirmeyi geç, çocuğunu hiç kimseye emanet etmez. Başka bir ailede 6 yaşında, 5 yaşında, 10 yaşındaki bir çocuğu başına bela çünkü.” dedi.

İşte KA-DER, işçi-emekçi kadınlarımızın, çocuklarımızın, kız çocuklarımızın felaketini hazırlayan bu kadınları Meclise sokmaya çabalayıp duruyor. Hadi diyelim ki halkımızın deyimiyle “Kadının fendi erkeği yendi” olsun ve Meclisin tamamı Sema Ramazanoğlu’larla, Özlem Zengin’lerle, Derya Yanık’larla dolsun. Çözülmüş mü olur sorun?

Bir kez daha yinelersek değerli okurlar; evet, bunlar kadın ama Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfını temsil eden kadınlar. Hiç bunlardan kadınlarımıza, çocuklarımıza bir hayır gelir mi? Onlar temsil ettikleri sınıfın çıkarlarını korumak ve kollamakla mükelleftirler, öyle de yapıyorlar zaten.

KA-DER’in üye olduğu çeşitli platformlar var. Okurlarımız bu platformları yine web sayfasında görebilirler. Biz bunlardan birkaçını dile getirelim: TÜSEV, Sivil Düşün, Avrupa Kadın Lobisi Türkiye vb… Bu üye olunan platformların tamamı da aslında ABD-AB bağlantılı sivil örümcekler. KA-DER’in üye olduğu bir diğer platform da yukarıdaki aktarımlarda yer alan ve bugünlerde adını Türban gündemi nedeniyle de sıkça duyduğumuz EŞİK! Yani KA-DER ve EŞİK (Eşitlik İçin Kadın Platformu) oldukça sıkı fıkılar, al gülüm ver gülüm yapmaktalar. Son günlerde, EŞİK sözcülerinden Av. Hülya Gülbahar’ı sık sık basında, sosyal medyada görüyoruz.  Hülya Gülbahar, 27.05.2007 – 28.01.2010 tarihleri arasında KA-DER başkanlığını yürütmüş. KA-DER ağlarını nasıl örmüş ve örmeye de devam ediyor, anlaşılır olsa gerek.

EŞİK’in web sayfasında (https://esik.org.tr/) platform şöyle açıklanıyor:

“Kadın örgütleri, Nisan 2020’de gündeme gelen çocuk cinsel istismarı faillerine af girişimine karşı TCK 103 Kadın Platformu olarak yeniden bir araya geldi ve affın çıkarılmasını engelledi. Hemen ardından kadına karşı şiddetle ilgili İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasının çekilmesi tartışmaları açılınca, daha kapsayıcı bir isim altında devam etmeye karar verildi. Platform, çalışmalarına 1 Ağustos 2020 tarihinden itibaren EŞİK – Eşitlik İçin Kadın Platformu adıyla devam etti. Eşit, özgür yaşama hakkına ve kazanımlara yönelik tehditlere karşı ortak mücadeleye zemin sağlayan EŞİK, bugüne kadar çocukların cinsel istismarı, İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet gibi pek çok konuda yerel, ulusal ve uluslararası çok sayıda çalışma gerçekleştirdi.

“Son yıllarda giderek artan bir şekilde, kadınların kazanılmış haklarını geri götürmeye yönelik çok ciddi tehlike ve tehditler ile karşı karşıyayız. İçinde yaşadığımız bu tarihi dönemde, ortak kazanımlarımızı korumak ve sözümüzü hep birlikte, güçlü bir şekilde dile getirmek amacıyla herkesi ve her kurumu bizimle bu saldırılara karşı ortak mücadele etmeye davet ediyoruz.”

Ve bildiğimiz gibi her boydan her soydan Feminist hareketin yer aldığı bu Platform, son günlerde, Türbanın yasallaştırılması süreci ile oldukça sık sosyal medyada, burjuva basınında, canhıraş laiklik savunucusu olarak parlatıldıkça parlatılıyor. “Laik Cumhuriyetin savunucusu, kadın ve çocuklara yönelik şiddet, taciz ve tecavüzü önleme mücadelesi veren Platform” sıfatıyla gündem oluyor, gündemde tutuluyor. Bildiriler yayınlıyorlar, çağrılar yapıyorlar.

Örneğin, sitelerinde de yer alan 21 Aralık 2022 tarihli bildirileri, bizim Meclisteki muhalefet rolü verilmiş Amerikancı kuklalar olarak nitelediğimiz partilere yönelik. Başlığı: “Muhalefet partilerine ve tüm milletvekillerine çağrı: Anayasa Değişiklik Teklifine HAYIR DEYİN!”

2 Şubat 2022 tarihli bildirileri ise TESEV’ci, Sorosçu Kılıçdaroğlu’nun etrafına topladıklarıyla oluşan “Millet İttifakı”nın yayınladığı “Altılı Masa’nın Mutabakat Metni” ne yönelik. Nasıl değerlendiriyor EŞİK bu metni?

Hemen ilk paragrafını aktaralım:

“Millet ittifakını oluşturan 6 siyasi partinin ortak hükümet programı niteliğindeki mutabakat metni 30 Ocak Pazartesi günü yayınlanmıştır. Oldukça detaylı bir çalışma yapıldığı, 20 yılda tahrip edilen pek çok toplumsal ve kurumsal başlığın detaylı olarak ele alındığı görülmektedir. Programa yansıyan detaylar bakımından toplamda kadınların taleplerine önem verildiği ve dikkatle çalışıldığı anlaşılmaktadır. “Kadın” başlığı altında yer alan 50 maddenin yanı sıra diğer 8 başlık altında da önerilerin yer alması kapsamlı yaklaşıma işaret etmesi bakımından olumludur. Ayrıca, metnin sivil toplumun görüş ve önerilerine açık olduğunun belirtilmesi eksikliklerin giderilmesi ve demokratik siyaset bakımından önemlidir.”

AKP’giller’in ülkemizi son sürat Ortaçağcı Faşist Din Devleti’ne sürüklediği şu süreçte “Mutabakat Metni”ninde hiç yer verilmemiş olan Laiklik, EŞİK’in Mutabakat Metni’ni değerlendiren bildirisinde, “metne yansımayan çok temel bazı eksikliklerin düzeltilmesi için özel bir çaba gerektiği anlaşılmaktadır” kapsamı içinde yer almaktadır.

Bizim; “Laiklik Yoksa, Bilim de Özgürlük de Demokrasi de Yoktur” şiarımız ile yaşamsal önemini vurguladığımız Laiklik, bakın şu işe ki Amerikancılık ortak paydasında buluşan muhalefetin yayımladığı metinde, “düzeltilmesi gereken bir eksiklik”miş!

Yahu siz kimi kandırıyorsunuz?

Genel Başkan’ımız Sayın Nurullah Efe Ankut, Sorosdaroğlu’nun altına imza koyduğu metnin “Tayyip’siz AKP” program ve uygulamalarından ibaret” bir ihanet metni olduğu gerçekliğini apaçık gözler önüne sermektedir. (https://bit.ly/3RsuOZx).

İşte Emperyalizm halkımızın, kadınlarımızın gözlerine, böylesi küller serperek ortalığı toz dumana çevirerek, kendi dümen suyunda “sol, sosyalist, feminist, laik” tabelalı örgütler yaratarak kafaları bu örgütlerin demagojileriyle bulandırarak, asıl hedefi şaşırtmak için, sınıf mücadelesinin önünü kesmek için elinden geleni ardına koymuyor. Laik Cumhuriyet’e ve onun kazanımlarına içtenlikle sahip çıkan, Ortaçağcı gericiliğin karanlık dünyasına hapsolmak istemeyen kadınlarımız, böylesi hareketleri kurtarıcı gibi görüyorlar ne yazık ki! Onların söylemleri göz boyuyor, rağbet görüyor.

Emperyalizm ve onların yerli işbirlikçileri, İşçi-Emekçi kadınlarımızın, halkımızın, Kadının gerçek kurtuluşunun ancak ve ancak insanın insanı sömürmesine dayanan düzenin son bulmasıyla mümkün olabileceğini savunan biz Gerçek Devrimcilerle buluşmasının önünü kesmek için bu sivil örümcekleri yaratıyor ve kullanıyorlar. Ezilen, sömürülen kadınlarımız, dost kim, düşman kim, ayırt edemesin istiyorlar.

Ama biz Kurtuluş Partili Kadınlar olarak, bu ülkenin Gerçek Devrimci Kadınları olarak; Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın zaferiyle kurulan Laik Cumhuriyet’e ve kazanımlarına sahip çıkmak için yılmadan, bıkmadan usanmadan mücadelemizi sürdüreceğiz.

Biz, Kadınları yok sayan, değersizleştiren, bizleri 1400 yıl öncesinin Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının egemenliğindeki Medine Köleci Toplum Düzeninin ideolojisi olan ve kadını bir köle, alınıp-satılır cinsel bir meta olarak gören Şeriatın, Ortaçağcı gericiliğin karanlık dehlizlerine sürüklemeyi hedefleyen, İktidarı ile Muhalefeti ile Amerikancılık ortak paydasında buluşanlarına karşı kararlı mücadelemizi erkek yoldaşlarımızla el ele, omuz omuza birlikte sürdüreceğiz. Ve adımız gibi eminiz ki sonunda biz kazanacağız!

Emperyalizme ve Ortaçağcı gericiliğe karşı nihai kurtuluşumuza giden İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı zaferle taçlandıracağız!

Şubat 2023