Su Sorununu yaratan Emperyalist ülkelerin bu sorunu çözmeyeceği de bir gerçektir
22 Mart “Dünya Su Günü” olarak her yıl farklı bir temayla ele alınıyor. İlk olarak 1992 yılında “Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda, temiz su kaynaklarının mevcut durumu, kaynakların sürdürülebilir şekilde yönetimi ve bu suya erişim konusunun ele alınması amacıyla önerilmiştir. Ardından 1993 yılında bu amaçlarla BM Genel Kurulu’nda 22 Mart Dünya Su Günü ilan edilmiştir.
Dünya Su Günü kapsamında her yıl bir tema belirlenerek ulusal ve uluslararası düzeyde sempozyumlar, konferanslar vb. düzenlenmektedir.
2015 yılında “BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” belirlemiştir. Bu hedeflerden 6 numaralı madde, 2030 yılında herkesin güvenilir suya ve sanitasyona (hijyene) erişim sağlayabilmesine yönelik olmuştur.
2019 yılı Dünya Su Günü teması, “Kimseyi Geride Bırakmamak (Leaving No One Behind)” olarak belirlenmiş. Temanın amacı, dünya üzerinde milyarlarca insanın hâlâ insanın güvenilir suya erişiminde geri planda bırakılmasının nedenlerini ele alarak, su krizi ile mücadele etmek olarak açıklanmış. Ancak bu yılki temanın gerekçesi olarak da ortaya konduğu gibi, dünyada hâlâ milyarlarca insan güvenilir suya erişememektedir.
Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım, “Tarım Dünyası” adlı sitede, dünyadaki su kaynaklarının durumuyla ilgili bir yazı yayımladı. Bu yazıya göre, Dünyanın su miktarı 1.4 milyar kilometreküp (km3) olarak kabul ediliyor. Bu suyun yüzde 97.5’i okyanus ve denizlerdeki tuzlu su. Sadece yüzde 2.3’ü tatlı su. Tatlı suyun da yaklaşık yüzde 90’ı kutuplarda ve yeraltında bulunuyor.
Dünya halklarının temiz suya erişebilme durumuyla ilgili de çarpıcı bilgiler yer alıyor yazıda. Dünyada her 10 kişiden 3’ü temiz suya erişemiyor. İç acıtıcı bir gerçek. Ancak yapılan Dünya Su Günü etkinliklerine, BM Kalkınma Hedeflerine rağmen önümüzdeki yıllarda bu sayının düşmesi değil daha da artması bekleniyor. İklim değişikliğinin etkisiyle 2050 yılında dünyada her 4 kişiden birinin temiz suya erişemeyeceği tahmin ediliyor. Ayrıca 2030 yılına kadar 700 milyon kişinin temiz su kaynaklarına erişemediği için yaşadığı yeri terk edip göç etmesi bekleniyor. Bu tahmin de BM’nin 2030 yılında herkesin güvenilir suya erişim sağlama hedefiyle çelişki yaratıyor.
Tabiî hal böyle olunca, bu BM boşa mı kürek çekiyor, yoksa sadece kürek çekiyor mu görünmek istiyor diye sormadan edemiyoruz.
Peki ne oluyor bu su kaynaklarına?
Su tüketiminin ortalama yüzde 73’ü başta sulama olmak üzere tarımsal faaliyetlerde kullanılıyor. Yine ortalama yüzde 15’i sanayide ve yüzde 12’si de insanlar tarafından tüketiliyor.
Türkiye’nin 112 milyar metreküp kullanılabilir su potansiyeli var. Bunun yaklaşık 54 milyar metreküpü kullanılıyor. Bu suyun 40 milyar metreküpü tarımda,7 milyar metreküpü sanayide ve 7 milyar metreküpü de içme suyu olarak kullanılıyor.
2030 yılından itibaren Türkiye’nin su yoksulu ülkeler sınıfına gireceği de tahminler arasında.
Şu anda mevcut su kaynaklarını yarı yarıya kullanan Türkiye, nasıl olacak da 2030 yılında su yoksulu olacak?
Çünkü ülkemizde su kaynaklarımız çok hızlı kirleniyor. Birçok su havzası bu nedenle kaybediliyor. Türkiye’de Gediz, Ergene, Küçük Menderes ve Büyük Menderes, Bakırçay gibi en önemli su havzalarındaki kirlilik ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Su havzalarındaki, akarsu ve göllerdeki kirlilik sadece o akarsu ya da gölle sınırlı kalmıyor elbette. O bölgedeki tarımı, çevreyi, doğayı ve insan sağlığını da olumsuz etkiliyor.
Sağlık Bakanlığı, 2011-2016 yılları arasında “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi” adlı bir çalışma yürütmüştü. Ancak bu çalışmanın sonuçlarını halktan gizlemişti. Projede görev alan Gıda Mühendisi Bülent Şık, mesleki onuru ve vicdanının sesini dinleyerek projenin gıda ve suyla ilgili bölümlerini kamuoyuna açıkladı. Hatta bu yüzden hakkında soruşturma açıldı.
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan bu çalışmaya göre, Edirne ve Tekirdağ’dan alınan 2 kaynak suyu örneğinde ülkemizde uzun yıllardır kullanılmayan ve bir kalıcı kirletici olan aldrin isimli pestisitin kalıntısı belirlenmiş. 34 örnekte folpet adlı sulara yaygın olarak bulaşan kanserojen ve hormonal sistem bozucu bir zehirli madde olup olmadığı üzerinde halen tartışmalar olan bir tarım zehri.
Antalya ilinden alınan 569 su örneğinden 12’sinde (% 2), Kocaeli’den alınan 106 su örneğinin 17’sinde (% 16), Ergene havzasında yer alan Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinden alınan 764 su örneğinin 156’sında (% 20,4) kurşun tespit edilmiş. Kocaeli ilinden alınan örneklerin 2’si; Ergene Havzası illerinden alınan örneklerin 4’ü sınır değeri aşmış. Bu suların içme suyu olarak kesinlikle kullanılmaması gerektiği de araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biri. Bu kirlilik Parababalarının fabrika atıklarını kimyasal arıtma yapmadan boşaltmalarından kaynaklanıyor. Parababalarının kâr hırsı yüzünden yaşanan sulardaki bu yoğun kimyasal kirlilik, kirliliğin yaşandığı Kocaeli Dilovası, Ergene Havzası gibi bölgelerde kanser hastalığının artmasına sebep oluyor. Kimyasallarla havası, suyu, toprağı kirlenen bölgelerde yaşayan çocuklarda beden gelişiminde, bilişsel yeteneklerde gerileme olduğu, asım, alerjiler gibi çeşitli hastalıklara yakalanma sıklığının arttığı da çeşitli yayınlarda dile getiriliyor. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan ve halktan gizlenen bu araştırma sonuçları bu gerçeği kanıtlamış oluyor.
Su kaynaklarının kuruması da bir başka tehdit. İklim değişikliği, ormanların yok edilmesi ve SİT alanlarına bile yapılmaya çalışılan Hidro Elektrik Santralleri (HES)’ler su kaynaklarının kurumasının en temel nedenleri. 16 yıllık AKP iktidarı döneminde yapılan 262 baraj ve 428 HES, dereleri kurutmuş, tarihi eserlerin ve tarım arazilerinin sular altında kalmasına neden olmuştur. Doğaya telafisi imkânsız olabilecek zararlar vermiştir. Üstelik bu HES’lerin kârı yandaş firmaların kasasına akıtılmıştır.
Dünya Su Günü kapsamında yapılan faaliyetler ve etkinliklere baktığımızda, konulan hedeflerle mevcut durumu karşılaştırdığımızda hedeflerin hiç tutturulmadığı, su kaynaklarının yok edilmesi ve dünya halklarının temiz suya erişimi konusunda hep bir geriye gidiş olduğu yadsınamaz bir gerçek.
O halde Su Sorununu yaratan Emperyalist ülkelerin bu sorunu çözmeyeceği de bir gerçek.
Ülkemizde sularımızın Parababalarının kâr hırsı yüzünden kirletilmemesi, su kaynaklarımızın yok edilmemesi ve halkımızın temiz suya erişebilmesi de ancak halkımızın bu konuda bilinçlenmesi, kirliliği yaratan Parababalarına ve AKP’giller’e karşı örgütlenmesiyle mümkün. Ülkemizin milli serveti olan su kaynaklarını savunmasıyla, sahip çıkmasıyla mümkün.