Site rengi

Tasarım

Türk Ordusu’nu kimler zehirledi?

03.07.2017
808
A+
A-

Geçtiğimiz günlere damgasını vuran olaylardan biri, başta Manisa olmak üzere birkaç farklı ilde yaşanan asker zehirlenmeleri oldu, bildiğimiz gibi. Konuyla ilgili olarak Emekli Binbaşı Metin Gürcan şunları yazdı, T24 İnternet Gazetesi’nde:

“En son olay Manisa’daki 1’inci Piyade Eğitim Tugayı’nda 16-17 Haziran günü yemek nedeniyle yaşanan, bu yazı yazıldığı anda resmi açıklama henüz yapılmadığı için rivayetlerden yola çıkarak 500 ila 3 bin arası Mehmetçik’imizin zehirlenmesi olayı. Sayın Vali’nin açıklamasına göre halen tedavisi süren yüzlerce Mehmetçik’ten canları bize yani Devlete ve Millete emanet olan bazılarının da durumu kritikmiş.

“Şimdi tablo şu: Biz daha önce  23 Mayıs Manisa, 27 Mayıs Manisa, 11 Haziran Diyarbakır, 16 Haziran Manisa’daki askeri birliklerde zehirlenme olduğu haberlerini medyada okuduk. Yine basına yansıdığı kadarı ile 23 Mayıs’tan bu yana askeri birliklerde görülen gıda zehirlenmesi vakalarında, 1191 Mehmetçik hastaneye sevk edildi ve canı bize emanet Er Hüsnü Özel hayatını bu nedenle kaybetti.” (http://t24.com.tr/yazarlar/metin-gurcan/manisa-asker-zehirlenmesi-ve-ogrettikleri,17511)

Yaşanan bu vahim tablo üzerine AKP’giller’in “Düşük Profilli” ama European Investigative Collaborations (EUIC) tarafından yürütülen Malta Belgeleri Projesi’nin gösterdiği gibi, vurgundan, kamu malı hırsızlığından, talandan hatrı sayılır bir servet edinen “Başbakan”ı Binali Yıldırım bile kamuoyuna açıklama yapmak zorunda kaldı. “Kasıt dahil her türlü ihmali araştırıyoruz.”, diyerek “kamuoyunun yüreğine su serpti”…

Düşük Profilli araştıradursun, askerin yediği iki lokma yemeği bile peşkeş aracı haline getiren AKP’giller’in ihale vurgunları gün yüzüne çıkıverdi. Odatv yazıyor:

“GÜNDEMDEKİ ŞİRKET: ROTA YEMEK

“Peşisıra gelen askeri birliklerdeki zehirlenme vakalarının ardından, birliklere yemek sağlayan şirket kamuoyunun gündemine oturdu: Rota Yemek.

“Ankara merkezli Rota Yemek’in iki ortağı bulunuyor. Bunlar Veysi Avşar ile Ali Osman Avşar. Diyarbakırlı olduğu bilinen ailenin şirketi olan Rota Yemek, Milli Savunma Bakanlığı’nın açtığı ihaleleri alarak 12 büyük askeri birliğe yemek sağlıyor.

“Rota Yemek’in sahiplerinden Veysi Avşar’ın adı, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra basına yansımıştı. Avşar, darbe girişiminden sonra başlatılan “demokrasi nöbeti”nde sokaklarda bekleyen vatandaşlar için 4 bin 500 kişilik yemek hazırlamış ve şu açıklamayı yapmıştı:

“Halkımızın özgür iradesine, geleceğine birlik ve beraberliğimizi pekiştiren demokrasi nöbetlerine destek amacı ile her platformda demokrasiyi savunan darbelere karşı dik duran Rota Yemekçilik Tic. A.Ş Yönetim Kurulu olarak, demokrasi gönüllülerine destek amacı ile demokrasi nöbetine katılan tüm halkımıza yemek ve içecek ikramında bulunduk. İkramlarımızla hem halkımıza hem de demokrasi ve geleceğimize katkı sunmaya çalıştık.” (http://odatv.com/yine-manisa-yine-zehirlenme-1706171200.html)

Görüldüğü gibi askerleri zehirleyen gıdaları tedarik eden şirketin sahipleri kayıtsız şartsız, koşulsuz birer AKP’giller hizmetkârı. O kadar ki, 15 Temmuz Kanlı Ganimet Paylaşım Savaşı günlerinde sokakları mesken tutup devletin tüm imkânları seferber edilerek “Demokrasi Nöbeti”ne girişen meczuplaştırılmış, saf, cahil kitleye yemek veriyor, bugün askerleri zehirleyen Rota Yemek Şirketi. Tabiî bunun karşılığını da askere yemek ihalesini kaparak almış oluyor…

Hikayenin buraya kadar olan kısmı, sanıyoruz bizleri çok da şaşırtmıyor. 15 yıllık saltanatları boyunca AKP’giller hükümetlerinin hayata geçirdiği onlarca, yüzlerce insanlık dışı icraatı biliyoruz, gazetemizde bunlara yeterince yer veriyoruz. Onlar için vurgun, talan, kamu malı hırsızlığı; insanı, hayvanı, doğayı katletmek birer karakter özelliği haline gelmiştir artık. Vurgunlarının, peşkeşlerinin, talanlarının, hırsızlıklarının devam etmesi için bırakalım bin, iki bin askeri; koskoca bir ülkeyi gözlerini kırpmadan feda ederler, nitekim ediyorlar da. Eskilerin deyimiyle cibilliyetleri iktizasıdır satıp geçmek…

O bakımdan biz hikayenin bir başka yönü üzerinde duracağız.

Olayın bir diğer yönü de; askerlere bozuk gıdalar verilmesinin, bunun sonucunda yaşanan zehirlenme olaylarının video görüntülerinin ve fotoğraflarının internete düşmesinin ne yazık ki “en keskin muhalefet alanı” haline gelen sosyal medyadaki yansımaları oldu. İnsanlarımız, “birliğimize dönünce bizi dövecekler” diyen askerlerin perişan hallerini görünce dayanamayıp soluğu klavye ya da telefon tuşlarının başında aldılar. “Kahraman askerlerimizi bu hale getirenler utansın”lardan tutun, “Elleriniz kırılsın”lara kadar birçok kahır ve beddua sözcüğü klavyelerden ekranlara döküldü, oradan da adına Twitter, Facebook vb. denilen gökkubbede acıklı birer seda olarak yayılıverdi…

Amacımız insanlarımızın gösterdiği bu haklı tepkileri küçümsemek değil elbette. Halkımızın bilincinde, belleğinde hâlâ işgalci, tecavüzcü, emperyalizmin maşası Yunan’ı denize döken Ordu var. Hâlâ vatan topraklarını parçalamak için Andolu’ya gelen, anasının bacısının namusuna el uzatan İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı tarihlerinin en ağır hezimetlerinden birine uğratan, her zaman ifade ettiğimiz gibi emperyalizmi Tarihte ilk defa mağlup eden Mustafa Kemal’in Ordusu var.

Ancak askerlerimizin, Ordumuzun bu perişan vaziyetine tepkisiz kalamayan içtenlikli, vatansever insanlarımızın da olayı sadece basit bir gıda zehirlenmesi, ihmalkârlık olarak görmemesi gerekir.

Evet, Türk Ordusu’nu zehirlediler…

Ama Ordumuzu zehirleyen sadece Rota Yemek Şirketi veya diğer yandaş şirketler değildi.

Tam Bağımsızlığın, Laik Cumhuriyet’in güvencesi olan Türk Ordusu, özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Batılı Emperyalistler için, bölgemizdeki emperyalist talanlarının önündeki en büyük engellerden biriydi. Emperyalist akıldanelerin bu konuya ilişkin yaptıkları sözde analizlerin haddi hesabı yoktur. Onlara göre Türk Ordusu zayıflatılmalı, yerli işbirlikçilerinin yakın zamanlarda söylediği gibi, “site güvenlikçisi” konumuna getirilmeliydi. İşte emperyalistler bu amacına ulaşabilmek için Mustafa Kemal’in Ordusu’nu çökertme stratejisini kerte kerte hayata geçirmeye başladılar.

Bu amaçlarını gerçekleştirmek için de devşirilmeye müsait karakterdeki halk düşmanlarını bulup teker teker iktidara taşıdılar. Yerli işbirlikçiler de görevlerini, ABD Emperyalistlerinden aldıkları emirleri tastamam yerine getirdiler.

İşte Türk Ordusu’nun zehirlenmesi tâ buralara dayanmaktadır.

ABD’nin icazeti ve onayı olmadan iktidara gelemeyeceğini bilen, bu yüzden de kendi benliğini, vatanını ve ordusunu koltuk, para ve tabiî ki iktidar karşılığında satan zevat eliyle zehirlenmeye başladı Türk Ordusu.

Ve elbette bu zevatla birlikte emperyalizme topuk selamını çakıp “emredersiniz” diyen sözde paşalar, NATO generalleri zerk etti ölümcül zehirleri Türk Ordusu’nun bünyesine.

Dönemin DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel karşısında, yaptığı şeyleri “dizleri titreyerek”, alenen inkâr edecek kadar yüreksiz bir mücrimin karşısında “Kes lan paşa!” postasını sineye çeken, pısan, askerlik onurunu ayaklar altına alan Tosun Paşalar zehirledi Orduyu.

Süleymaniye’de askerlerin başına çuval geçirildikten sonra “müzik notası” metaforuyla zekâ ve mizah pırıltıları sergileyen yüreksiz zehirledi Türk Ordusu’nu.

Pensilvanya’daki Amerikan uşağıyla devleti ve Orduyu yarı yarıya paylaşan, “ne istedilerse veren” AKP’giller zehirledi, Mustafa Kemal’in Ordusu’nu.

Ordunun içine düşürüldüğü şu içler acısı duruma bir bakın:

15 Temmuz sonrası internet üzerinden yayın yapan Vzglyad Gazetesine yazdığı ve Türk Ordusu’nun gerçek anlamda nasıl zehirlendiğini anlattığı makalesinde Rus gazeteci Evgeni Krutikov, Türk Ordusu’nu “Kağıttan Kaplan” olarak nitelendiriyor. (https://sputniknews.com/politics/201607271043684978-turkey-army-power-coup/)

Suudi Arabistan sosyal medya kullanıcıları bile o malum 15 Temmuz fotoğraflarını paylaşarak alay ediyor bu orduyla.

Mafya çetelerinin gözüne kestirdikleri bir kahvehaneye gelip çökmesi gibi Ege’deki adalarımıza çöken, oraları silahlandırıp burnumuzun dibinde gerçek toplarla, mermilerle askeri tatbikat yapan Yunanistan’ın Savunma Bakanı Türk Ordusu’yla alay ediyor, galiz küfürler eşliğinde.

Nasıl cesaret edebiliyor buna?

Kaçak Saraylı Mücrimin ve etrafındaki suç ortaklarının en azılı Laik Cumhuriyet ve Ordu düşmanı olduğunu biliyor. Orduyu parçaladıklarını, herbir parçayı da kendilerine bağlayarak işlevsizleştirdiklerini biliyor. 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Kavgası’nın en kahredici sonucunun, Türk Ordusu’nun şerefinin ayaklar altına alındığı gerçeği olduğunu görüyor. Ve açıktan Sevr’e dönüşü dillendirme cesareti buluyor kendinde:

“Türkiye sürekli şekilde gerçekleştirdiği açıklamalarla ortamı elektriklendirmeye çalışıyor. Bizim cevabımız ulusal egemenliğin savunulması, uluslararası hukuka ve anlaşmalarına saygı çerçevesinde verilmektedir. Erdoğan Lozan Anlaşması’nı feshetmek istiyorsa Sevr Anlaşması’na geri döneceğiz. Hepimizin anlaması gereken bir nokta var. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kayıpları, darbe sonrası gücünü kaybetmesi, Suriye’deki bitmek bilmeyen yenilgileri salakça açıklamalar yapma durumunda bırakmıştır. Bunun sonucuna bu sabah hep beraber tanık olduk. Dizleri üzerine düşen Erdoğan Rus Başkan Putin’den Suriye hakkında yaptığı açıklamalar için özür diledi. Kendisi iç siyaset nedeniyle uluslararası kamuoyunu ve Yunanistan’ı ajite edemeyeceğini anlamalı.” (http://odatv.com/lozani-istemiyorsa-sevre-donelim-0112161200.html)

Ne kahredici bir trajedidir ki, Türk Ordusu’na son darbe de emperyalistler tarafından, Yunan Bakanın deyişiyle “Dizleri üstüne çöken Erdoğan”ın eliyle vuruluyor…

Sonuç olarak, asker zehirlenmeleri sonrası sosyal medyada izlediğimiz acıklı hastane manzaralarının nedeni basit bir gıda zehirlenmesi değildir. Mustafa Kemal Ordusu’nun bünyesine yaklaşık 60 yıldır ölümcül zehirler yavaş yavaş enjekte edilmektedir. Askerlerimizin, Ordumuzun şamar oğlanına çevrilmesi, itibarsızlaştırılması, bu kadar perişan bir görüntü sergilemesi, söz ettiğimiz süreçten bağımsız ele alınmamalıdır. Aynı analojiden yola çıkarsak, ne yazık ki 15 Temmuz sonrası Türk Ordusu bir “altın vuruş”a maruz kalmıştır. Ordunun bu günkü koşullarda toparlanıp toparlanamayacağını zaman gösterecektir. Bu anlamda en büyük görev ise toplumsal mücadele bayrağını yükseltenlere düşmektedir. Bu bayrağın daha yükseklerde, daha geniş kitlelerce dalgalandırılması, devrimci geleneğini yüzyıllar boyu muhafaza eden, özellikle Ordu Gençliğimizi de etkileyecektir mutlaka. Ordu Gençliğimizin bugün Tayyipgiller eliyle düşürüldüğü duruma aldanmayalım. Halk çocuklarından müteşekkil Ordu Gençliğimiz de Demokratik Halk İktidarı Mücadelemize kayıtsız kalmayacak, kavgamızın haklılığını ve doğruluğunu görecek ve bizimle omuz omuza mücadele edecektir.

Ve o mücadele bayrağı 1920’den beri Eneski Sosyalistlerin ellerinde dalgalanmış, bir an bile yere düşmemiştir. O bayrağı bugün Halkın Kurtuluş Partisi dalgalandırmaktadır. Bedeli ne olursa olsun, dalgalandırmaya devam edecektir.

Toplumumuzun tüm antiemperyalist, antifeodal ve antişovenist kesimleriyle birlikte İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı başarıya ulaştırıp Demokratik Halk İktidarımızı kuracağız!

Geleceğiz, kokuşmuş iktidarınızı, kanlı tiranlığınızı yıkacağız!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!