“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, Ortaçağcı Faşist Din Devletine giden yolda cihatçı müritler yetiştirecek programdır
Prof. Dr. Özler Çakır
Eğitim en genel ifadesiyle, insanları belli amaçlar doğrultusunda yetiştirme sürecidir. Planlı ve kasıtlı eğitim etkinliklerine ise Formal Eğitim diyoruz. Yani okullarımızda gerçekleşen eğitim, formal eğitimdir. Formal eğitimin planlılığı ve kasıtlılığı gerektirmesi, bu sürecin eğitim programları yoluyla gerçekleştirilmesini zorunlu kılar.
Eğitim programını ise öğrencilerde beklenen, hedeflenen öğrenmelerin gerçekleşmesini sağlamak için planlanan ekinliklerin tamamı ya da öğrenme yaşantıları düzeneği olarak tanımlayabiliriz. Dolayısı ile bir eğitim programının temel ögeleri “Nasıl bir insan, hangi özelliklere sahip bir insan yetiştirmek istiyoruz?” sorusunun yanıtını veren “Hedefler”; belirlenen özelliklere sahip bir insanın ortaya çıkabilmesi için, diğer bir deyişle, belirlenen amaçlara ulaşabilmek için “Ne öğretelim?” sorusunun yanıtını veren “İçerik”; “Nasıl Öğretelim?” sorusunun yanıtını veren, strateji, yöntem ve teknikleri içeren “Eğitim Durumları”ve son öge olarak da “Ne kadar öğrettik? Belirlenen hedeflere ulaşılabildi mi?” sorularının yanıtını verecek olan “Değerlendirme”ögelerinden oluşur.
Peki kim sorar, kimler sorar “Nasıl bir insan, hangi özelliklere sahip bir insan yetiştirmek istiyoruz?” sorusunu?
Eğitim bir üstyapı kurumudur ve içinde yaşadığımız sınıflı toplum düzeninde hangi sınıf egemense, iktidarda kimler, hangi sınıf, hangi sınıfın temsilcileri varsa, onlar sorar elbette. O sınıfın çıkarlarını gözetecek bir eğitim yoluyla, onun istediği insan niteliklerine sahip, onun çıkarlarına ters düşmeyecek insanların yetişmesi hedeflenir. Tüm düzenek buna yönelik olarak programlanır.
Ülkemizde ise Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın zaferinin sonucu olan Laik Cumhuriyet’in kuruluşundan kısa bir süre sonra, devrimci barutunu tarihsel olarak yitirmiş olan ve artık Finans-Kapital aşamasına erişmiş bulunan burjuvazi, tasfiye edemediği Ortaçağ artığı Tefeci-Bezirgân Sermaye ile ittifak yaparak iktidara yerleşmiştir. O zamandan bu yana biri Modern, diğeri Antika iki gerici sermayenin egemenliği, iktidarı vardır ülkemizde. Dolayısı ile eğitimde ne, neler olup bitiyorsa bu egemenler, onların iktidardaki siyasi temsilcileri belirlemektedir.
Laik Cumhuriyet’in “Eğitim Devrimi” olan Köy Enstitülerini kapattıranlar da, İmam Hatipleri çığ gibi büyüttürenler de 1950 ile birlikte ülkemizi yeniden ABD-AB Emperyalistlerinin yarısömürgesi haline getirip, eğitimimizde de o çakalların “Yeşil Kuşak-Ilımlı İslam, Büyük Ortadoğu Projesi” gibi hain emellerine hizmet edecek uygulama ve düzenlemeler gerçekleştirilmesinin işbirliğini yapanlar hep onlardır. MEB başta olmak üzere eğitim kurumlarını, “yabancı uzmanlar, barış gönüllüleri” adı altında CIA ajanlarından geçilmez kılanlar da Laik-Bilimsel eğitimin, Laik Cumhuriyet’in en önemli kazanımı olan Öğretim Birliği Yasası’nın köküne kibrit suyu ekenler de onlardır.
Tepemizde 2002 yılından buyana ABD yapımı bir proje partisi olan Muaviye-Yezid, CIA-Pentagon, Washington İslamcısı AKP’giller iktidarı vardır. AKP’giller, Tarihin en asalak, en gerici, en vurguncu ve halkı Allah ile kandırmada usta din taciri sermaye sınıfı Tefeci-Bezirgân Sermayenin günümüzde iktidardaki siyasi temsilcisidir.
İşte bu nedenle, bu Ortaçağcı gerici, Amerikan uşağı AKP’giller, 2002 yılından bu yana, Laik Cumhuriyet’in yargı, ordu gibi kurumlarına saldırarak yerle yeksan ettikleri gibi, eğitim alanına da tüm hınçları ile saldırdılar.
İktidara ilk yerleştirildikleri günden başlayarak Reis’lerinin ağzından “Nasıl bir insan istiyoruz?” sorusunun yanıtı olarak “Dindar ve Kindar” bir nesil istediklerini ilan ettiler. Ve bu politik hedef doğrultusunda, tüm eğitim kurumlarımızda çeşitli adlar altında akıl dışı, bilim dışı hain uygulamalar yürüttüler. Bu yolla, düşman belledikleri Laik Cumhuriyet’in kazanımı olan, çocuklarımızı kul olmaktan çıkarıp, aklını kullanabilen, düşünen, araştıran, sorgulayan bireyler olmalarını sağlayacak Laik ve Bilimsel eğitime öldürücü darbeler vurdular. Yazımızı uzatmamak adına aşağıda dönüm noktaları olan bazılarına vurgu yaptık:
2012-2013 öğretim yılında, 4+4+4 Kesintili Eğitim uygulaması yürürlüğe konularak, 28 Şubat kararlarının kazanımı olan 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitime son verildi.
4+4+4 kesintili eğitim uygulaması sürecinde, laik ve bilimsel eğitime yönelik saldırıların çok önemli bir kısmı “Değerler Eğitimi” maskesi altında yapılmaya başlandı.
O da yetmedi, ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum) hain planı devreye sokuldu. Böylelikle “Değerler Eğitimi” yaftasıyla, okulöncesinden başlayarak, çocuklarımızı Ortaçağcı gericiliğin dogmalarıyla inmelendirip, onları Cumhuriyet Devrimi’nin öğretmenlerinin yerine ÇEDES’in imamlarına teslim ettiler.
Tabiî örgün eğitim kurumlarının dışında olagelenler işin cabası oldu. Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibinin yaptığı bilimsel çalışmayla 1 milyon çocuğumuzun, her biri birer din derebeyliği olan tarikat ve cemaatlerin elinde olduğu aşikarken, 2023 Temmuz itibarı ile AKP’giller’in Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, yaz Kur’an kurslarının açılışının ikinci haftasında öğrenci sayısının 2 milyona yaklaştığını, sezon sonuna kadar yaz Kur’an kurslarına katılması beklenen öğrenci sayısının 4 milyon civarında olacağını açıklamaktaydı.
Tabiî bu rakamlara bir de diyanet dışındaki dernekler, vakıflar, şahıslar vb. tarafından açılan tarikat-cemaatlere ait Kur’an Kurslarını eklemek gerek.
Dönecek olursak, AKP’giller cihatçıları, müritleri olacak “Dindar ve Kindar” nesilleri yetiştirmeyi hedeflediler. ABD Emperyalist haydudunun hain BOP planının Türkiye ayağı olan Yeni Sevr’e doğru ülkemizi sürüklemek, Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşlarının kurdukları Laik Cumhuriyet’i yıkarak özlemini çektikleri Ortaçağcı Faşist Din Devleti’ni inşa edebilmek için gerekli olan insan niteliği buydu.
AKP’giller’in Reisi, 01.02.2024 tarihinde gerçekleşen Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Merasimi’nde Şeriat çağrısı yapmaktaydı:
“İslam’ın gaza ruhunu taşımayan bir Türklük tanımı ve projesi aslında Türk milletini müzeye kaldırma, folklorik bir öğe haline getirme teşebbüsleridir” dedi ve ekledi: “İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dininin bizatihi kendisine husumettir.”
AKP’giller’in Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ise 17 Aralık 2023, TBMM Genel Kurulu, bütçe görüşmelerinde:
“Sizin tarikat, cemaat dediğiniz, bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Ve ben bu protokollerle bize hizmet eden, destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla da protokol yapmaya devam edeceğiz” , “O sizin yaşadığınız Türkiye eski Türkiye. Ora bitti. Vedalaşın. Uyanın, uyanın. Türkiye artık bambaşka bir ülke. Siz totaliter tavırlarınızla insanların dinine, inancına, eğitimine, yaşantısına müdahale ettiğiniz Türkiye yok artık. Bunu görün, uyanın”, diye höykürerek, Laik Cumhuriyet’i nasıl yıktıklarını ve yerine ülkemizi Ortaçağ karanlığına hapsedecek olan Faşist Din Devletini nasıl inşa ettiklerini ağzından salyalar akıtarak açıklıyordu.
Dolayısı ile şu son derece nettir: Amerikan uşağı AKP’giller’in, Ortaçağcı Faşist Din Devletinin inşasına bir taş, bir tuğla daha yerleştirmeleridir “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”. Bundan başka bir şey düşünülemez.
Neden?
Çünkü “Dindar ve Kindar” bir nesil hedeflediklerini açıkça söylemişlerdi.
Neden böyle bir nesil yetiştirmek istiyorlar?
Çünkü Ortaçağcı Faşist Din Devletini inşa etmek istiyorlar ve buna inanan, bunun yolunda dövüşecek nesilleri yetiştirecek bir eğitimdir onların sınıf çıkarlarına uygun olan. Kendi sınıf çıkarlarına ters düşecek bir eğitim istemezler, bu abesle iştigal etmek olur onlar açısından.
İşte bu hain plan ve hedef çerçevesinde, 2023 yılından başlayarak hazırlıklarını yaptıkları ve Laik Cumhuriyet’in kazanımı olan Laik ve Bilimsel eğitime bir kez daha keskin kılıç darbelerini olanca düşmanlıklarıyla vuracak olan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni 2024-2025 eğitim-öğretim yılında yürürlüğe koyacaklar.
https://gorusoneri.meb.gov.tr sayfasında yayınladıkları programa bakıldığında, bu programın geleceğimiz olan çocuklarımızı, gençlerimizi dini dogmalarla, Muaviye Yezid, CIA Pentagon, Washington İslam’ı ile beyinleri uyuşturulmuş, hiçbir biçimde bilimsel düşünemeyen, hiçbir biçimde sorgulayamayan, Ortaçağ karanlığına hapsedilmiş kullar, müritler olarak yetiştirmeyi amaçladığı açıkça görülmektedir. Eğitim kurumlarımızı Talibanlaştırılmış Peşaver Medreselerine doğru götürmenin alçak planıdır “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”.
Ve bu program yürürlükteki Anayasaya kesinlikle aykırıdır.
Ne diyor Anayasanın 2. Maddesi?
Madde 2: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Laik ve Bilimsel eğitimden eser bırakmayacak olan bu program için 27 kitapçık hazırlanmış. Kitapçıklardan ilki “Ortak Metin” başlığını taşıyor. Geriye kalan 26 kitapçığın 7’si 4. Sınıftan itibaren zorunlu olan din derslerine ait. Ancak geriye kalan derslerin tümüne de yani tüm programa dini ideolojinin hâkim olduğunu netçe vurgulamak gerek.
Her eğitim programın felsefesini ortaya koyan, programa bütüncül biçimde bakan ve söz konusu program yoluyla hangi genel özelliklere sahip bir insan yetiştirilmek isteniyor sorusunun yanıtını veren bir başlangıç metni olur. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nde de bu “Ortak Metin” olarak yayınlanmış.
Orasına, burasına, üstüne arasına, art arda sıkça sıraladıkları “eleştirel düşünme, çıkarım yapma, sorgulayıcı, analitik düşünme” vb. akademik kavramları içeren soslar yerleştirmeyi ihmal etmedikleri Ortak Metin’de, asıl amaçları çok net biçimde hâsıl oluyor düzenbazlıkta üstüne olmayan, kandırma, aldatma ustası AKP’giller’in.
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, maddi dünyaya, bilimsel gerçekliklere kapılarını kapatmış, çocuklarımızı Ortaçağ karanlığının maneviyat dünyasına ve ruhlar âlemine hapsederek onları dogmatizmin ve skolastisizmin dipsiz kuyularında debelenen kullar olarak yetiştirmeyi hedefleyen Şeriatçı bir programdır.
“Nasıl bir insan?” sorusunun yanıtı çok açık biçimde Kur’an’da yer alan insan olarak verilmiştir bu programda.
İnsan, Kur’an’da yer aldığı biçimiyle madde ve manadan oluşan bir varlık olarak ele alınmaktadır. Bir organizma olarak ne insan ne de beyni, bir organ olarak işlevleriyle yer almaktadır bu programda.
Yerine ne vardır?
Tabiî yine Kur’an’da yer aldığı anlatımlarıyla “Kalp”!
Ortak Metin’den görelim:
“Öğretim programlarının perspektifi
“İnsan madde ve manadan oluşur. İnsanın varoluşunu olgunlaştırması, kemale erdirmesi esas itibarıyla eğitim ile gerçekleştirilebilir. İnsanın hayatında iyi, doğru, faydalı ve güzel; hep bu çerçevede farklı şekillerde ortaya çıkar. Bu bağlamda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, sahip olduğu mefkûre ile toplumu ve ülkesini imar eden şahsiyetler yetiştirmeyi ahlaki bir sorumluluk olarak ele alır. Bu çerçevede değerler, geniş bir perspektifle sistemi bütünleyen anlamlı bir olgu olarak ele alınır; programların ruhunda tabii bir şekilde yer alır.
“Nihayetinde Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, (…) medeniyetimizin üzerine inşa edildiği temel kavramlar olan aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim sahibi nesiller yetiştirmek için madde-mana, akıl-duygu, nefis-vicdan, insan-toplum ve zaman-mekân dengesini gözetir.” (Ortak Metin, s.5.)
“Öğrenci profili: yetkin ve erdemli insan
“Ontolojik Bütünlük: Ruh ve Beden Bütünlüğü
“(…)
“Ruhun merkezî ve aslî yeteneği olan kalp; meyillerimizi, yönelimlerimizi ifade eden iradenin merkezini, dolayısıyla ahlaki değerleri, inancı; vatanseverlik, merhamet, şefkat, iyilikseverlik ve seçicilik gibi insanın içsel dünyasını şekillendiren özellikleri içerir.”(Ortak Metin, s.6.)
“(…)eğitimde nihai hedef olan “kendini gerçekleştiren insan” ya da başka bir bakış açısıyla “kâmilinsan”a ulaşmak için insanın “kalp ile zihni içeren ruh” ve “beden” boyutları açısından ele alınması gerekir.” (Ortak Metin, s.7.)
“Modeli Oluşturan İki Ana Bütünlük Alanının Özeti: Beden ve Ruh
(…)
“Modelde yer alan kalp ve zihin kavramları, insanın duygusal, manevi ve bilgisel boyutlarını ifade eder.
“(…)
“Ayrıca insanın duygusal zekâsı da kalp ile bağlantılıdır. Zihin ise insanın akli ve bilgisel boyutunu ifade eder. İnsanın zihni; anlam arayışı, farkındalık, derin içsel deneyimler ve kendini gerçekleştirme yolculuğunu yansıtır. Kalp ve zihnin doğru birlikteliği, insanın içsel dengeyi sağlayarak hem öğrenmeye açık bir zihin yapısına hem de manevi tatmini elde etmesine yardımcı olur. Ruhsal sağlık ya da kalbî ve zihinsel denge, insanın hayatı anlamasını kolaylaştırır ve hayattan zevk almasını destekler. Bütün bunların yanında öğrenmenin kimyasında duyguların rolü açısından bakıldığında, bilginin öğrenmeye dönüşme sürecinde duyguların kaynağı olarak kalbin etkin rolü karşımıza çıkmaktadır.” (Ortak Metin, s. 7.)
Bu söylemin bilim ile bilimsel bilgi ile, bilimsel eğitim ile hiçbir alâkası yoktur. Metinde beden ve ruh birlikteliği ve kalbin duygular, ahlâk, vicdan ile olan bağlantısı aynen Kur’an’da geçtiği biçimde yer almakta ve programın ideolojisinin din üzerine temellendiğini çok açık biçimde ortaya koymaktadır.
Nitekim bu konudaki ayetlere dayalı olarak yapılan açıklamalara göz attığımızda bu çok net görülmektedir. Aşağıda yer alan ayetler ve yorumlar “Sorularla İslamiyet”[[1]]adlı internet sitesinden alınmıştır.
***
“Bu inkârcılar, hiç mi yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar ki, düşünüp taşınacak kalplere ve gerçeğin sesini işitecek kulaklara sahip olsunlar. Şu bir gerçektir ki, kör olan yüzlerdeki gözler değil; asıl kör olan sinelerdeki gönüllerdir.” (Hac, 22/46)
“Ayette yer alan “düşünüp taşınacak kalpler” ifadesi, açıkça kalb sözcüğünün aklı da içine alan geniş bir kavram olduğunu göstermektedir.
“Biz cehennem için (netice itibariyle cehennemi hakeden) cinlerden ve insanlardan öyle kimseler yarattık ki, onların kalpleri vardır ama bu kalplerle idrak etmezler, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler.” (A’raf, 7/179) mealindeki ayetten de kalbin aklı da ihtiva eden bir kavram olduğunu görmek mümkündür. Çünkü, idrak etmek aklın bir fonksiyonudur ve bir ilim gerektirir. Razi’nin ifade ettiği gibi, Kalbin idrak sahibi olması onun ilim mahalli olduğunu da göstermektedir. (Razi, ilgili ayetin tefsiri)
“İmam Gazalî, altıncı his çerçevesinde değerlendirdiği basiret mefhumunu açıklarken, kalb, nur, akıl gibi sözcüklerin birbirinin yerine kullanılabileceğini, bunların teşhis ve tayini konusunda bir tartışmanın yersiz olacağını ifade etmektedir. (bk. İhya, 4/289)
“Kur’an’ın kullandığı kalb kavramı, latife-i rabbanî denilen manevî kalbi de, aklı da ulvî duyguların merkezi olan ruhu da içine alacak geniş bir kapsama sahiptir. Nitekim, Kur’an’da -fiil şekli hariç- ”akıl” kelimesi hiç kullanılmamıştır. Demek ki, kalb sözcüğü onu da ifade etmektedir.
Çalık’ın “Bir Semantik Analiz Denemesi: Kur’ân’da ‘Kalp’ Kavramı”[[2]]başlıklı makalesinde de yukarıda alıntıladığımız Hac 22/46’ya değinilir ve şu açıklamalar yer alır:
“Yukarıdaki ayetin tefsirinde Râzî, görmek ve işitmenin ibret alma konusunda tesirleri bulunmakla birlikte bu ikisinin ancak kalbin düşünmesi ile birlikte olursa mükemmel ve tam olacağını söyledikten sonra ayette geçen ‘قلوبيعقلون‘ ifadesine binâen‘aklın, ilim olduğuna, ilmin yerinin de kalb olduğuna delâlet edilebilir mi?’ şeklinde bir soru sormuş ve şöyle cevap vermiştir:
‘Evet, çünkü Hakk Teâlâ’nın ‘düşünecek kalbler’ ifadesi ile ilim kastedilmiş olup ‘يعقلونبها– (bununla düşünecek)’ ifadesi, kalbin adeta bu düşünmenin aleti olduğuna delâlet eder gibidir. Binâenaleyh kalbin, düşünmenin yeri sayılması gerekir.”(age, s. 186-187.)
***
Çalık, makaleyi şu yorumlarla sonlandırır:
“Kur’an’daki kalb ise insanın, zihni-hissi-ahlaki, bütün varlık şartlarının merkezinde yer alan bir kavramdır. Kur’an’daki insan kalbi ile düşünür, kalbi ile hisseder ve kalbi ile bir davranışa yönelir.”
“Öğrenmek, düşünmek, kendini ifade etmek gibi beynin fonksiyonu olarak kabul edilen eylemler, Arapça’da, ilginç bir şekilde, kalbe atfedilmiş, bu isimlendirme Kur’ân tarafından da benimsenmiş ve hatta Kur’ân, bir merhale daha ileriye giderek kalbi, insanın iman ve küfür eylemlerinin yegâne sahibi kabul etmiştir.” (age,s.187-188.)
Tabiî ki öyle olacaktır, çünkü 1400 yıl öncesinin köleci Arap toplumunda beynin işlevleri nasıl bilinsindi ki! Kalbe yukarıdaki işlevleri din yüklemektedir. Ama bugün bizler biliyoruz, insanlık yeni bilimsel çalışmalarla bu konuda hızla yepyeni bulgulara erişiyor.
Ancak açıkça görülmektedir ki “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” yoluyla çocuklarımız ne biyolojine psikoloji ne de eğitim bilimleri ile hiçbir ilgisi olmayan, onları 1400 yıl öncesinin köleci Arap toplumunun örfüne, gelenek ve göreneklerine göre yetiştirmeyi planlıyor. Yavrularımızı Ortaçağın kör karanlıklarında naçar bırakmayı, daha da ötesi hain emellerinin müritleri yapmayı hedefliyor.
Modeli Oluşturan İki Ana Bütünlük Alanının Özeti, “Beden ve Ruh” olarak ele alınmakta ve eğitim süreçleri “Erdem-Değer-Eylem” üçlemesi tarafından yönlendirilmekte. E, erdemin de, değerin de ne olduğunu bizler ÇEDES uygulamalarından çok iyi bilmekteyiz.
Değerli okurlar;
Bu yazı her ne kadar Ortak Metin’e dayalı değerlendirmeleri içeriyor olsa da, bazı noktaları daha da göze batırmak amacıyla, dersler bazında da belli vurgulamalara yer vermeyi yararlı bulduk. Örneğin, programdan “Evrim” konusunun çıkarıldığını zaten biliyoruz ama bir sözcük olarak dahi olsa yer alıp almadığını görmek istedik. Bu amaçla Fen Bilimleri ve Biyoloji dersleri program metinlerinin PDF formatları tarandı. “Evrim” sözcüğü için tarama göstergesi sıfırdı.
Fen alanında hal böyleyken, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersi (9-12. Sınıf) Öğretim Programı metninde konuyla ilgili örneklere bakalım:
“DinKültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi (9-12. Sınıf) Öğretim Programı, din ve ahlak hakkındaki teorik bilgileri kendi hayatı için nasıl anlamlı hâle getireceği konusunda bireye rehberlik etmektedir. Bu amacı gerçekleştirmek üzere Din Kültürü ve AhlakBilgisi Dersi (9-12. Sınıf) Öğretim Programı, dini ve ahlaki konularda bireyin dikkatini üst düzey düşünme becerilerine (bilişsel öz düzenleme, analitik düşünme, eleştirel düşünme, empatik düşünme vb.), duygusal becerilere (öz denetim, duygusal öz düzenleme, empati ve iç gözlem vb.) ve sosyal becerilere (girişimcilik, liderlik ve etkili iletişim vb.) çekmektedir.”
Şu işe bakın ki Din kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi analitik ve eleştirel düşünmeye de hizmet edermiş!
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi için temel kabulleri ve öğrenme çıktılarının bazılarını aşağıda verdik:
“Temel Kabuller:
“Öğrencilerin evrenin tesadüfen oluşmadığını ve bir yaratıcıya ihtiyaç olduğunu bildikleri kabul edilmektedir. Öğrencilere çevrelerindeki herhangi bir varlığın yaratılış amacı sorulur. Gelen cevaplardan hareketle insanın yaratılış amacının ne olabileceğine dair tartışma ortamı oluşturulur. Dünyadaki diğer varlıkların yaratılış amacının ne olduğu üzerine konuşmalar yapılır.”
Öğrenme çıktılarından bazıları:
“1.1. İnsanın yaratılışını ve özelliklerini ayetlerden hareketle tefekkür edereksorgulayabilme
- a) İnsanın yaratılışı ve özellikleri ile ilgili merak ettiklerini tanımlar.
- b) İnsanın yaratılışına ve özelliklerine dair sorular sorar.
- c) İnsanın yaratılışına ve özelliklerine dair İslam’ın temel kaynaklarından bilgiler toplar.
ç) İnsanın yaratılışına ve özelliklerine dair topladığı bilgileri değerlendirir.
- d) İnsanın yaratılışına ve özelliklerine dair çıkarımlarda bulunur.”
Bu küçük örnekte de gördüğümüz üzere, bilim her gün, özellikle de Coronapandemisi sürecinde hepimizin çok yakından tanık olduğu gibi,Evrimkuramını doğrulayan yeni kanıtlar ortaya koyarken, bizim çocuklarımız Yaratılış dogmatizmine inanan kullar olarak yetişecekler.
Buradan sorgulama, eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcı düşünme çıkar mı?
Çıkmaz. Ama onca sayfa tutan program metinlerinde bu sözcükler bolca kullanılmış. E, Kandırma, uyutma, dümen, dubara ustası bu AKP’giller. Oyun bitmez onlarda ama olan çocuklarımıza gençlerimize, ülkemize, halkımıza olur.
Okuyucularımıza bir fikir vermesi bakımından Ortak Metin’de ve 4. sınıf İnsan Hakları Vatandaşlık dersinde tarattığımız bazı kavramların sıklıklarını da vermeden geçmeyelim. Sonuçlar şaşırtıcı mı? Elbette değil!
Kavramlar Sıklık
Mustafa Kemal Atatürk, laik, laiklik, demokratik, hukuk: 0
Cumhuriyet 1
Ahlâk 65
Manevi 30
Değer 104
Ruh 26
- sınıf İnsan hakları vatandaşlık dersinde
Laik 2
Cumhuriyet 2
Son söz olarak özetleyelim ve “Ne yapmalı?” sorusunu soralım
Günümüzde AB-D Emperyalistleri, Ortadoğu Halklarına kan kusturan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin önündeki engeller teker teker kalksın diye, Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızla yırtıp attığımız Sevr paçavrası ülkemizde Yeni Sevr ile hayata geçebilsin diye, sömürü-talan düzenine karşı çıkacak insan aklı ve gücü, Muaviye-Yezid, CIA- Pentagon İslamı ile inmelensin diye, AKP iktidarını ve onun eliyle gündeme getirilen eğitim politikalarını halkımızın başına musallat ettiler.
İnsanlık Tarihi göstermiştir ki, Sınıflı Toplumlarda hiçbir egemen sınıf kendi mezar kazıcılarını yetiştirmek istemez.
Laik, demokratik, bilimsel, parasız eğitim mi istiyoruz?
Mücadelemizin yönünü Parababalarının egemenliğine son verecek, halkı egemen yapacak İşçi Sınıfının ideolojisine çevirmeli, ona sarılmalı, onun mücadelesini yükseltmeliyiz. Bilmeliyiz ki eğitimi de kurtaracak olan İşçi Sınıfının İktidarıdır.
Köy Enstitülerinin ölümsüz kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’un da ülküsü olan “insanın insanı sömürmediği bir dünya” için mücadeleye boylu boyunca dalmalıyız. Hiç ikircimsiz, amasız, fakatsız.
Bizler, şimdiye kadar olduğu gibi, Birinci KuvvacıAtalarımız’dan devraldığımız mirasla; Laik, Bilimsel, Demokratik, Parasız Eğitim için Devrimci Demokratik Halk Cumhuriyetini kurma ve onu Sosyal Kurtuluş ile taçlandırma mücadelemizi kararlıca sürdürmeye devam edeceğiz. Başkaca da bir seçenek yoktur.
[1]https://sorularlaislamiyet.com/kuranda-gecen-kalp-kelimesi-beyin-anlaminda-midir
[2]Çalık, Fatma. (2011). Bir Semantik Analiz Denemesi: Kur’ân’da‘Kalp’ Kavramı.T.C. Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:20, Sayı:190. s. 167-190 Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/uluifd/issue/13477/162786