Site rengi

Tasarım

Vatandaş Sağlık Hizmeti Alamıyor!

08.09.2023
446
A+
A-

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Son aylarda vatandaşların sağlık kuruluşlarında randevu alamadığı, ameliyat, ultrason, tomografi ve MR’lar için uzun günlere randevu verildiğini görüyoruz. “Sağlıkta çağ atladık”, denilen nokta yirmi yılın sonunda budur.

Halkın derdine derman olamayan bu sağlık düzeninde, vatandaş acillere koşuyor. Tüm doktor başvurularının yüzde 3-4’ünün acil olması makul sayılır iken ülkemizde doktor başvurularının yüzde 25-30’u acillere oluyor. Acil servislerde, durumları gerçekten acil olanla olmayan hasta birbirine karışıyor. Zamanında sağlık hizmeti alamayan hastaların hastalıkları ilerliyor. Böyle olunca da yaşam süresi kısalıyor.

Geçen ay içinde parmakları kopan bir işçi Ankara Gülhane hastanesine getiriliyor. Parmakları yerine dikmek için gerekli olan ip bulunamıyor. Dışarıdan temin edilmeye çalışılıyor. Bu süreçte çok önemli zaman kaybı yaşanıyor (https://t24.com.tr/haber/gata-da-temel-ameliyat-malzemeleri-yok-iddiasi,1126019).

Cumhuriyet’imizin ilk yıllarından itibaren binbir emekle kurulan Kamu Hastanelerinin (Ankara Numune, Dışkapı SSK, Adana Numune) boş yere kapatılarak, yeni yapılan hasta garantili şehir hastaneleri de vatandaşın sağlık sorununu çözemiyor. Şehirden uzak, Kamu-Özel Ortaklığı diye yapılan hastaneler bütçenin önemli bir bölümünü iç ediyor. Yerli-yabancı Parababalarına servet transfer ediliyor. Halkın sağlığından değil, hastalığından para kazanalım, diyen bu anlayış ile bir yere varmak mümkün değil. Koruyucu hekimlik tamamen gözardı ediliyor. Şehirlerimizin neredeyse tamamında, içme suyu hazır olarak alınıyor. Hava Kirliliği önemsenmiyor. Sanayi kuruluşları atıklarını doğaya bırakıyor. Yetmiyor, İngiltere’nin ve başka ülkelerin atıkları da ülkemizde toplanıyor.

Ülkemizde 13-15 milyon arasında “sığınmacı” ve “göçmen” denen işgalci yaşıyor. 2011 yılında AB-D Emperyalistlerinin Suriye’ye saldırısının ardından Büyük Ortadoğu Projesi gereğince, milyonlarca Suriyeli ülkemize geldi. Suriyeliler her türlü sağlık harcamasından muaf tutuldu. Halen bu uygulama devam ediyor. Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay, Kilis gibi sınır illerimizde Suriyeliler kamu hastanelerine yığılınca, yerli nüfusun sağlık hizmeti alması da zorlaştı. Üstüne üstlük Şark Çıbanı, Kızamık gibi bulaşıcı hastalıklar Suriye üzerinden ülkemize geldi. Sağlık hizmetine daha çok ihtiyacı olan ve iradi politikalar sonucu öncelik verilen bu nüfus nedeniyle de, kendi vatandaşlarımızın sağlık hizmetine ulaşması zorlaşıyor. Çünkü sağlık çalışanları olan bizler, vatandaşlarımıza göre daha ağır sağlık sorunları olan Suriyeli sığınmacıların muayene ve tedavisiyle uğraşıyoruz. Bu uğraş, çok daha uzun zaman alıyor ve daha maliyetli oluyor.

Bugün Kamu hastanelerimizde muayene randevusu alamayan, ameliyat için gün alamayan hastalar, mecburen özel hastanelere gitmek zorunda bırakılıyor. Zincir özel hastaneler tüm yurdu sardı. Tarikat sermayesi ile kurulan hastaneler zincirleri AKP iktidarının da desteğiyle büyüdükçe büyüdüler. Sağlık Bakanı özel hastaneler zinciri sahibi.

Vatandaşın sağlık hizmetlerine ulaşmasında yaşadığımız bir gerçeklik de doktorların, mecburi hizmetleri bitince, özel hastanelere geçmeleri ya da yurtdışına gitmeleridir. Bugün özellikli ameliyatların çoğu özel hastanelerde yapılır hale gelmiştir. Beyin Cerrahisi, Plastik Cerrahi alanında bu durum, çok daha açık olarak ortadır. Tıp Fakültesini bitiren yeni doktorlar da Beyin Cerrahisi gibi uzun uğraş isteyen bir alanda uzmanlaşmak istememekte, bu nedenle bu dalın asistanlık kadroları boş kalmaktadır. Benzer durum Kadın Doğum, Çocuk Hastalıkları, Kalp Damar Cerrahisi alanında da yaşanmaktadır. Yeni mezun ve yeni uzman olan pek çok doktor da yurtdışına gitmektedir. Geçen Mart ayında yedi yüz doktor yurtdışına gitmek için TTB’ye başvurmuş (https://www.birgun.net/haber/yurtdisina-gitmek-icin-basvuran-hekim-sayisinda-rekor-427358). Sağlık Bakanlığı kamu hastanelerinde her branşta, yeterli sayıda doktor görevlendirilemez duruma gelmiştir.

Bu koşullar altında vatandaşın sağlıklı ve uzun bir hayat sürdürmesi olası değil. Öncelikle sağlığımızı korumak için koruyucu hekimliği hayata geçirmemiz gerekiyor. Sonra birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmemiz ve sevk zincirini uygulamamız gerekiyor.

Sağlık Hizmetlerinin parasız olması son çözümlemede, tüm halkın çıkarınadır. Hastalık üzerinden para kazanan bir düzen, halkın daha çok hastalanmasını ister.

Hakkımız olan sağlıklı bir çevreyi istemeliyiz. Çeşmelerimizdeki suyu içebildiğimiz bir içme suyu organizasyonu talep etmeliyiz. Çimento fabrikalarının, termik santrallerin, fabrikaların havamızı ve çevremizi kirletmesine karşı çıkmalıyız.

Anayasanın 56/1. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir”, denilerek, sağlık hakkı güvence altına alınmıştır.

AKP iktidarında temel insan hakkımız olan sağlık hakkına vatandaşlarımız ulaşamaz olmuştur. Yerli-yabancı Parababaları bu sağlık düzeninde aşırı kârlar elde ederken, halk olarak yeterli sağlık hizmetine ulaşamaz durumdayız. Gerçekleri tam olarak bilmeli, yeterli sağlık hizmetini niye alamadığımızı bilincimize çıkarmalıyız. Ülkemizin “Sağlık İnsan Gücü” dediğimiz Sağlık emekçileri, doktoru, hemşiresi, laborantı, hizmetlisi yeterlidir. AKP iktidarının tercihi halkın iyi ve yeterli sağlık hizmeti alması değildir. Bizler vatandaş olarak haklarımızı bilmeli ve sağlık hakkımızı almak için de mücadele etmeli, halktan yana bir iktidar için örgütlenmeliyiz.