Site rengi

Tasarım

Yeme bizi ABD!

01.08.2016
747
A+
A-

 

ABD Emperyalistlerinin Başkanları Obama, Dışişleri Bakanı John Kerry ve bilumum yetkilileri yana yakıla açıklamalar yapıyorlar ki, 15 Temmuz’daki çete hesaplaşmasının olacağından haberleri yokmuş! Onlar da olduktan sonra öğrenmişler.

Biz de diyoruz ki bu açıklamalar için; yeme bizi ABD!

Hele de Edward Snowden adlı CIA ajanının, senin en gizli, en büyük en güçlü casusluk örgütün Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA)’nın belgelerini yayımlamasından sonra bari bizi yeme! Bize yersen lokantası açma…

Konuyu dallandırıp budaklandırmak istemiyoruz. Uzun aktarmalar yapıp kafaları karıştırmak istemiyoruz. Sadece birçok kişinin bildiği kimi gerçekleri aktarmak istiyoruz.

Nereden ve kimden yapacağız bu aktarmaları?

Edward Snowden’in ele geçirdiği belgeleri yayımlaması için verdiği Brezilyalı hukukçu, blog yazarı, eski Guardian Gazetesi köşe yazarı, kitapları “En çok okunanlar” listesinde yer almış yazar Gleenn Greenwald’ın kitabından birkaç aktarma yapacağız. Ve kitabın tümünün okunması için de öneride bulunacağız.

Kitabın adı: “Saklanacak Yer Yok-Edward Snowden, Ulusal Güvenlik Dairesi ve ABD Gözetleme Devleti”.  Yayım yılı: 2014. Türkiye’de yayım yılı: 2015. Profil Yayıncılık’tan çıkmış. Çeviren Türkan Çolak.

ABD, kitle iletişim araçlarını (interneti, sosyal medyayı, sabit ve cep telefonlarını, cep telefonları aracılığıyla yapılan ve Skype, Face Time vb. sesli ve görüntülü konuşmaları, değişik şirketler (google, yahoo, twitter, facebook, whatsapp, vb. vb… aracılığıyla internet üzerinden yapılan yazışmaları, telgrafları, mektupları izleyebilir, dinleyebilir, görüntüleyebilir ve kaydedebilir mi bu bilgileri? Bu teknolojiye, bu insan kaynağına sahip mi? Bunu yasal olarak yapabilir mi?

Evet, hem de hepsini yapabilir. Bunda hiç şek şüphe taşımamak gerekir.

Peki yapıyor mu ABD bunu?

Bunda da şek şüphe taşımamak gerekiyor; yapıyor. Hem de on yıllardır yapıyor…

Hele de ABD’de El Kaide’nin gerçekleştirdiği 11 Eylül saldırılarından sonra çıkarılan “Yurtseverlik Yasası”nın 125. Maddesinden sonra ve çok ünlü ama aynı oranda da çok gizli “FISA Mahkemesi” kararından sonra (bir bakıma aleni, açık bir şekilde) olağanüstü gizli bir şekilde yapıyor bunu.

PRISM, SINIRSIZ MUHBİR, X-KEYSCORE, BLARNEY, vb. adlar verilmiş programlarla bunu yapıyorsun.

FISA Mahkemesinin bir kararı, ilk kez Edgar Snowden’in sızdırdığı belgeler içinden çıktı. Başta ABD Halkı olmak üzere, tüm dünya bu mahkemenin kararını somut olarak, kâğıt olarak elinde tutar buldu, gördü.

Ve bu mahkeme kararına göre; ABD, başta kendi ülkesi olmak üzere, dünyanın her yerindeki herkesi dinleyebilir. İzleyebilir, gözleyebilir. Ve gerektiğinde her türlü önlemi alabilir, terörü önlemek bahanesiyle. Ve sen bunu onlarca, yüzlerce kez yaptın İHA’larınla. Sabotajlar düzenledin oturduğun yerden bir düğmeye basarak. Ve katlettin masum sivilleri, çocukları.

Bölgemiz Ortadoğu’yu kim bu hale getirdi?

Aylan Bebeklerin ölümünün sorumlusu kim? Kim on milyonlarca mültecinin sorumlusu?

Kim on milyona yakın masum Müslüman insanın ölmesine neden oldu?

Kim Tarihin beşiği Mezopotamya’yı kan gölüne çevirdi?

Sen ve senin ortakların. Senin bölgedeki işbirlikçi uşakların…

ABD’nin birçok istihbarat örgütü var. CIA, FBI, DIA, DNI, NRO vb. Ama bunların içinden bir tanesi bu iş için özel olarak kurulmuş, örgütlenmiş ve yaşayan canlı bir varlık olarak hepimizi izliyor, gözlüyor, dinliyor. Yani “Big Brother=Büyük Birader” olarak yaşamımızın neredeyse tam içinde.

Cep telefonlarımız aracılığıyla yatak odamızdan banyomuza, tuvaletimizden oturma odamıza kadar sesimizi, zaman zaman görüntülerimizi, kameralar aracılığıyla hem sesimizi hem de görüntülerimizi evimizden sokaklara, işyerlerimize vb. tüm alanlarda bizi takip ediyor. Özel hayat diye bir şey bırakmıyor neredeyse.

Ve NSA’nın bir numaralı yöneticisi general Keith B. Alexandr’ın deyişiyle “Her şeyi topla” mantığıyla hareket ediyor insana ilişkin. İnsan ne yapıyor, ne yiyor, ne içiyor, ne konuşuyorsa, ne izliyorsa, ne dinliyorsa, hepsini ama hepsini toplamak, bilmek, duymak, görmek istiyor.

Bu bir paranoya mı?

Asla! Somut kanıtlarla ortaya konmuş bir gerçek. Hakkında onlarca, yüzlerce, binlerce belge bulunan bir gerçek…

Üstelik sen, bu dinleme, gözleme, duyma işini sadece kendi olanaklarınla yapmıyorsun. “Beş Gözler” diye adlandırılan en yakın müttefiklerin; İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda’yla birlikte ve ayrıca yine en güçlü istihbarat örgütüne sahip İsrail’le birlikte yapıyorsun. Onların istihbarat bilgileri de anında sana geliyor. İşine gelirse, işine geldiği kadarını o ülkelere de veriyorsun istihbaratın, işine gelmezse bir tanesini bile vermiyorsun.

Böylece ortakların aracılığıyla, ola ki senin istihbarat örgütlerinden kaçan bir şey olursa, onlar aracılığıyla yakalıyorsun.

“(…) Snowden’in dosyaları hem Amerikalılara (Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) misyonu dışındakiler) hem Amerikalı olmayanlara yönelik karmaşık bir gözetim ağını tüm çıplaklığıyla kesin olarak ortaya koyuyordu. Arşiv, iletişimi yakalamak için kullanılan teknik araçları açıklıyordu: Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) internet sunucularına, uydulara, denizaltı fiber-optik kablolara, yerli ve yabancı telefon sistemlerine ve kişisel bilgisayarlara bağlanmasını… Casusluğun son derece kapsamlı biçimleri için hedef alınan kişileri, sözde teröristlerden ve zanlılardan ülkenin müttefiklerinin demokratik olarak seçilmiş liderlerine ve hatta sıradan Amerikan vatandaşlarına kadar sıralanmış bir listeyi gösteriyordu. Ve Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) genel stratejilerine ve hedeflerine ışık tutuyordu.

“(…) Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) her gün dünyanın her yerinden toplanan telefon görüşmelerini ve e-postaları matematiksel bir kesinlikle saydığını gösteren SINIRSIZ MUHBİR programı bu tür ifşaların ilklerinden biriydi. Snowden bu dosyaları en başa sadece Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) tarafından toplanan telefon görüşmelerinin ve e-postaların miktarın belirttikleri için değil, -abartısız her gün milyarlarca- Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) şefi Keith Alexander’ın ve diğer yetkililerin Kongre’ye yalan söylemiş olduklarını kanıtladıkları için de koymuştu.

“Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) yetkilileri defalarca tam bir rakam vermelerinin mümkün olmadığını iddia etmişlerdi, oysa SINIRSIZ MUHBİR tam da bu veriyi toplamak için oluşturulmuştu.

“Örneğin, 8 Mart 2013’te başlayan bir aylık süre için bir SINIRSIZ MUHBİR slaytı Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) tek bir biriminin, Küresel Erişim Operasyonları, Amerikan telekomünikasyon sistemi aracılığıyla gerçekleşen üç milyardan fazla telefon görüşmesi ve e-postayla ilgili veri toplamış olduğunu gösteriyordu. (…)

“Sonuç olarak birim sadece otuz günde tüm dünyadan 97 milyardan fazla e-posta ve 124 milyar telefon görüşmesi hakkında veri toplamıştı. Başka bir SINIRSIZ MUHBİR belgesi sadece otuz günlük sürede Almanya’dan (500 milyon), Brezilya’dan (2.3 milyar) ve Hindistan’dan (13.5 milyar) toplanan uluslararası verilerin detayına giriyordu. Fransa (70 milyon), İspanya (60 milyon), İtalya (47 milyon), Hollanda (1.8 milyon), Norveç (33 milyon) ve Danimarka (23 milyon) hükümetleriyle işbirliği içinde toplanan üst verileri gösteren başka dosyalar da vardı.

“Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) yasal olarak “dış istihbarat” odaklı olarak tanımlanmasına rağmen, belgeler Amerikan halkının da gizli gözetim için eşit derecede önemli bir hedef olduğunu doğruluyordu. Bunu verizon’u (Amerika’nın en büyük Telekom şirketi – Kurtuluş Yolu) Amerikalı müşterilerinin telefon görüşmeleriyle ilgili tüm bilgileri “telefon metadatasını” Ulusal Güvenlik Dairesi’ne (NSA) teslim etmeye zorlayan 25 Nisan 2013 tarihli çok gizli FİSA mahkeme kararından daha iyi açıklayan başka bir şey yoktu. “NOFORN” işaretli kararın dili kesin olduğu kadar açıktı da:

“İşbu karar gereğince, Kayıt Saklama, bu kararda bildirildiği üzere Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) için kayıt tutacak ve mahkeme tarafından aksi emredilmediği sürece bu karar süresince belirtilen somut şeylerin bir elektronik kopyasını her gün vermeye devam edecektir. Verizon tarafından oluşturulan Amerika Birleşik Devletleri ve yurtdışı arasındaki yerel telefon görüşmeleri de dahil olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri içerisindeki tüm haberleşmeler için tüm arama detayları ya da “telefon metadatası”. (Telefon metadatası, telefon hattı tanımlayıcı, telefon arama kartı numaraları ve aramanın saatiyle süresi gibi kapsamlı yönlendirme bilgilerini içerir, ancak oturum tanımlayıcı bilgilerle sınırlı değildir (örneğin, telefon numarası oluşturma ve sonlandırma, Uluslararası Mobil Abone Kimlik Numarası (IMSI), Uluslararası Mobil İstasyon Ekipmanları Kimlik Numarası (IMEI) vs.).

“Bu toplu telefon toplama programı geniş çaplı PRISM’dan (verilerin doğrudan dünyanın en büyük internet şirketlerinin sunucularından toplanmasını içeren) ve Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) ve İngiliz emsali Hükümet İletişim Genel Müdürlüğü (GCHQ) arasında online işlemleri korumak amacıyla kullanılan en yaygın şifreleme biçimlerini aşmak için ortak bir çaba olan PROJE KİLİSESİ’NDEN, arkalarındaki egemenliğin kibirli ve övüngen ruhunu yansıtan isimleriyle küçük ölçekli girişimlere kadar her türlü gizli gözetim programlarıyla dolu bir arşivde en önemli ifşalardan biriydi. Büyük isimli küçük ölçekli girişimler şunlardı: Online taramada anonimleşme sağlamak içir Tor tarayıcısını hedef alan  EGOİST ZÜRAFA; Google ve Yahoo!’nun özel ağlarını ele geçirmeyi amaçlayan KAS ve Breziyla Maden ve Enerji Bakanlığını izlemek için Kanada’nın programı OLYMPIA.” (G.Greenwad, age, s.135-136-137-138)

NSA’nın şefi general “Keith B. Alexandr’ın kişisel sloganı, “Hepsini toplayın” Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) asıl amacını eksiksiz açıklıyor.” (age, s. 139)

“Anlamsız bir espri olmaktan çok uzak “hepsini toplayın” Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) peşinde olduğu şeyi tanımlıyor ve bu Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) giderek yaklaşmakta olduğu bir hedeftir. Ajansın topladığı telefon görüşmelerinin, e-postaların, online sohbetlerin, online aktivitelerin ve telefonik metadatanın miktarı dudak uçuklatan cinsten. Aslında, Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) çoğu kez, 2012 yılına ait bir belgede ifade edildiği gibi, “analizciler için usulen faydalı olandan çok daha fazla içerik topluyor.” 2012’nin ortalarından itibaren ajans “her gün” dünyanın her yerinden yirmi milyarı aşkın haberleşeme olayını (hem internet hem telefon) işliyordu.” (age, s. 142)

“Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) böyle büyük miktarlarda iletişimi toplaması bir sürü yönteme dayanmaktadır. Bu yöntemler arasında uluslararası iletişimi iletmede kullanılan fiber optik hatlara (sualtı kabloları dahil) doğrudan bağlantı kurmak; mesajlar, ABD sisteminden geçerken, dünya çapındaki iletişimlerin çoğu geçtiğine göre, onları Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) depolarına yönlendirmek; ve diğer ülkelerdeki istihbarat servisleriyle işbirliği yapmak var. Artan frekansla birlikte ajans, kendi müşterileri hakkında topladıkları bilgileri mecburi olarak aktaran internet şirketlerine ve telekomlara da güveniyor.

“Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) resmi olarak bir kamu kurumuysa da özel sektör kuruluşlarıyla  örtüşen sayısız ortaklıkları var ve temel işlevlerinin çoğu da dış kaynaklardan temin edilmektedir. Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) kendisi yaklaşık otuz bin kişiyi istihdam ediyor, ama ajansın genellikle temel hizmetleri sağlayan özel şirketlerde çalışan bir altmış bin işçiyle daha sözleşmesi var.” (age, s. 146)

“Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) e-posta aramaya yönelik kendi talimatları analizciler için adresini bildikleri birini izlemenin ne kadar basit ve kolay olduğunu gözler önüne seriyor.

“X-KEYSCORE’un Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) için en önemli işlevlerinden biri, ajansın zengin istihbarat ve “hedeflerin özel yaşamlarına derinlemesine bakış” sağladığına inandığı Facebook ve Twitter gibi online sosyal ağlar (OSN) üzerinde gözetim faaliyetlerini gerçekleştirebilmesidir.

“Sosyal medya faaliyetini arama yöntemleri e-posta aramak kadar basittir. Bir analizci, diyelim ki Facebook’a istediği kullanıcı adıyla birlikte arama yapmak istediği tarih aralığını girer böylece X_KEYSCORE o kullanıcının mesajlarını, sohbetlerini ve diğer özel yayımlarını içeren tüm bilgileri gösterir.” (age, s. 212-213-214)

Aktarmalarımızı artık burada keselim. Ama tüm okuyucularımıza bu kitabı okumalarını salık veririz. Aktaramadığımız o kadar çok somut bilgi var ki kitapta…

İşte tüm bu teknolojik ve kadrosal olanaklara sahip ABD Emperyalistlerinin temsilcileri, başta Başkanları Obama olmak üzere, bize “yersen lokantası” açarak diyorlar ki; “Biz Türkiye’deki darbe girişiminden haberdar değildik”!

Yapmayın. Herkesi kör, âlemi sersem sanmayın.

Bu çete kapışmasının aktörlerini bizzat sen yarattın. On yıllardan bu yana eğittin, örgütledin, davranışa geçirdin. Aşağı yukarı bunların tamamı senin istihbarat örgütlerinin tezgâhından geçti. Neredeyse birebir hepsinin cemazulevvellerini biliyorsun sen.

Tayyip, daha milletvekili olmadan, hatta daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken sen kancayı attın ajanların aracılığıyla ve oltana taktın.

Fethullah’ı sen nerede oltana taktın bilmiyoruz henüz ama on yedi yıldır senin ülkende oturuyor, senin denetimin ve gözetimin altında.

Ortadoğu’dan Kafkaslar’a, Orta Asya’dan Afrika’ya, Balkanlar’a, Uzakdoğu’ya ve hatta bizzat senin ülken kuzey Amerika’ya yüzlerce okul açmadı mı senin onayınla?

Ve senin ajanların da “öğretmen” kisvesi adı altında oralarda faaliyet yürütmüyorlar mı?

Ve senin ülken için “Bugün dünya gemisinin kaptan köşkünde Amerika var. Onunla işbirliği etmeden dünyanın herhangi bir yerinde bir iş yapamazsınız.”, demedi mi Fethullah?

Ya Tayyip?

O da; “Kahraman Amerikan kadın ve erkek askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için Allah’a yalvar”madı mı Irak İşgalin sırasında?

“Yeşil Kuşak Projesi” senin eserin. “Ilımlı İslam Projesi” senin eserin. “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” ya da “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOP)” da senin eserin. Bizzat senin Dışişleri Bakanın açıkladı bu projeyi. Sen de NATO Kolejlerinde okuttun ders olarak.

Komünizmle Mücadele Derneklerini, İlim yayma Cemiyetlerini sen örgütledin ülkemizde. 1960’lı yıllarda “Barış Gönüllüleri” projesiyle yurdumuzun her karış toprağını senin ajanların gezdi karış karış.

Tüm bu projeler için de Türkiye ve Türk Ordusu özel bir önem taşıdı senin için. NATO’ya girişle birlikte Türk Ordusu’nun içine en iyi sen sızdın. Ordunun her kademesinde istihbarat ağını hiçbir bilgiyi kaçırmayacak şekilde sen ördün. İstihbarattan da öte kimin, hangi göreve getirileceğini bizzat sen belirledin. ABD’de, NATO’nun diğer karargâhlarında eğitimden (daha doğrusu tezgâhtan) geçirmediğin kişilerin ordu içinde yükselmelerine hiçbir şekilde izin vermeyen, göz yummayan sen değil misin? Kuvayimilliye yadigârı Türk Ordusu’nu NATO Ordusu (özde ABD’nin yedek ordusu) durumuna düşüren sen değil misin?

Böylesine istihbarat ve örgütlenme ağıyla kuşattığın Türk Ordusu’nun senin haberin olmadan, senin iznin olmadan, en azından göz yumman olmadan her hangi bir “darbe” girişiminde bulunması mümkün müdür?

Kaldı ki, Fethullah Gülen Cemaatinin tüm Türkiye’de ve dünyada yaptığı örgütlenmelerin arkasında birebir ABD vardır. Hele Türk Ordusu’nun içinde Fethullah Gülen Cemaatinin otuz yılı aşkın süreden bu yana en sinsi yöntemlerle Türk Ordusu içinde örgütlenmesi kendilerinin yeteneklerini çok aşar bir örgütlenme tarzıdır. CIA’nın aklı ve parmağı olmaksızın böyle bir örgütlenme mümkün değil başarılamazdı. Nitekim ABD’nin Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel, yaptığı açıklamada  Türk Ordusundaki işbirliği içinde bulundukları birçok askeri yetkilinin tutuklandığını vurguladı.

Yani demek istedi ki, bunları ordu içinde yuvalandıran, uzun vadeden beri sinsice örgütleyen, onları en üst rütbelere kadar tırmandıran ve onlar kanalıyla BOP’u yürütmek isteyen biziz. Yani ABD’dir. Bu, bu kadar net bir gerçekliktir.

Diğer taraftan; “Bugün dünya gemisinin kaptan köşkünde Amerika var. Onunla işbirliği etmeden dünyanın herhangi bir yerinde bir iş yapamazsınız.” diyen Feto’nun öylesine kelle koltukta bir eyleme girişmesi Amerika’nın bilgisi ve onayı dışında olabilir mi?

Neredeyse Amerika’nın izni olmadan tuvalete bile gidemeyen bir hareketin lideri ve diğer kadroları Amerika’nın izni-onayı olmadan böyle bir karar alabilirler mi?

Uzun lafın kısası; İhsan Sabri Çağlayangil’in deyimiyle söylersek; ABD, CIA 15 Temmuz harekâtının tümüyle içindedir. Başka türlüsü de zaten ne akla sığır ne de olaylara sığar.

Türk Ordusu’nu Kore’de sen savaştırdın haksız bir savaşta. Yugoslavya’da, Libya’da, Suriye’de, Irak’ta, Somali’de sen görevler verdirdin. Ve verdirmeye devam ediyorsun.

Uçaklar, helikopterler, tanklar, toplar, radarlar, silahlar, mühimmatlar ya senin imalatın ya da senin kontrolünde üretilen savaş araç gereçleri. Ve bunların aracılığıyla sen her şeyi biliyor ve izliyorsun. Bir uçak havalandığında sen anında, saniyesinde bilgi sahibi oluyorsun.

Senin Adana’da İncirlik, Diyarbakır’da Pirinçlik vd. şehirlerde üslerin var. Ve bunlar tüm bölgeyi an be an kontrol altında tutuyor. Neredeyse yaprak kımıldasa haberin oluyor senin. Ve sen kalkıp diyorsun ki bize; benim haberim yoktu!

Yeme bizi ABD!

Ülkemizde 12 Mart ve 12 Eylül Faşist Darbelerini kim yaptırttı “oğlanlarına”?

Sen yaptırttın!

27 Mayıs Politik Devrimi’yle, Türkiye halkının gördüğü en ilerici Anayasa yapılmıştı. Yaptırttığın bu darbelerle, o Anayasa maddelerini geri aldırdın “oğlanlarına”. Kur’an Kurslarını, İmam Hatipleri sen çoğalttırdın pıtrak gibi, her şehrimize, her ilçemize, her köyümüze sen yerleştirttin 12 Mart ve 12 Eylül Cuntacılarına. Ondan öncesi de var; Bayar-Menderes, Demirel iktidarlarında başladın sen bu işlere. 40 yıllık uşağın Morrison Süleyman o yüzden demedi mi “”İmam Hatiplerin ne zararı var. Tüm öğrenciler İmam Hatip mezunu olsa keşke.”, diye…

Evet, Türkiye’nin yönetimini tümüyle ele geçirmek, onu bir din devletine, bir şeriat devletine dönüştürmek için kapışan çetelerden Tayyipgiller’i, AKP’giller’i tercih etmiş olabilirisin şu an için. Onun yenmesini sağlamış olabilirsin çıkarların gereği ama kalkıp bize; haberim yoktu mavalını okuma. Aklımızla alay etme bizim!

Evet çete kapışmasının ilk saatlerinde ortamı gözledin, bekledin kim kazanacak diye. Tutum almadın. Çünkü hangisi kazansaydı senin için fark etmiyordu. Aksine, kazananın, iktidarını korumak ve sağlamlaştırmak için sana muhtaç olduğunu biliyordun, dolayısıyla da senin vereceğin her emri yerine getirmeye hazır olacaklardı, bundan önce yaptıkları gibi.

O yüzden yeme bizi ABD!

Kim yarattı Taliban’ı, El Kaide’yi, IŞİD’i, El Nusra’yı, ÖSO’yu, Boko Haram’ı ve diğer ülkelerdeki Antika ya da Modern karşıdevrimci örgütleri?

Sen yarattın hep.

İnsan kalbi yiyen, daha dün çocukların ve büyüklerin kafalarını kesen bu Ortaçağcı sapıkları kim yarattı?

Senin askerlerin Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da en aşağılık işkenceleri yapmadı mı masum Müslümanlara? Geçmedi mi kadınlarının ırzına? Köpeklerinle, kadın askerlerinle insanın aklına, hayaline gelmeyecek işkenceleri sen yaptırtmadın mı?

Yaptırttın. Ve yaptırmaya devam ediyorsun…

1953 yılında İran’daki Musaddık darbesinden bu yana Guatemala’da, Endonezya’da, Şili’de, Türkiye’de, Yunanistan’da vb. vb… yani dünyanın dörtbir yanında kim darbeler düzenledi, faşist cuntaları iktidarlara getirdi?

Sen.

Ve bu faşist diktatörlükler sırasında on binlerce insan hayatını yitirmedi mi? Yüz binlercesi işkencelerden geçirilmedi mi?..

Ama ABD, bizi asıl üzen nedir biliyor musun?

Senin bu yalanların, ikiyüzlülüklerin, iğrençliklerin, alçaklıklarından daha çok, kimi gafil kimi hain olan insanlarımızın, aydınlarımızın da senin; “bizim haberimiz yoktu” yalanına inanmaları. Onu kimilerinin, üstelik de samimice, savunmaları. ABD’nin haberi yoktu, olmayabilir, diyebilmeleri.

İşte senin en büyük başarın da burada. Sadece kitleleri değil, aydınları da aldatabiliyor, kandırabiliyorsun, olmadı satın alabiliyorsun. Böylece de onları tezgâhına çekebiliyorsun. Onları bir şekilde mücadeleden uzak tutabiliyorsun. Sana karşı aktif, net, cepheden tavır almalarını engelleyebiliyorsun. Senin asıl gücün de buradan geliyor zaten.

Yoksa, inanmış, bilinçli, cesur, yiğit insandan daha değerli, daha kıymetli bir silah icat edilmedi dünyada ve edilemez de zaten. Bizzat senin bir generalin söylemişti yıllar önce: en güçlü silah insandır, diye.

Eğer öyle olmasaydı dünyada sadece senin borun öterdi. Ya da Nemrutlar ve Firavunlar çağı devam ederdi. Ama o zalimler yıkıldılar. Ve sen de er geç ama mutlaka yıkılacaksın. Borun ötmeyecek dünyada ve kendi ülkende. Yıkılıp gideceksin Tarihin karanlıklarına. Ve hayırla anılmayacaksın asla. Ne sen, ne senin ortakların ne de senin işbirlikçilerin, uşakların.

Ve insanlığa karşı işlediğiniz suçlardan ötürü; insanlık düşmanları olarak lanetle anılacaksınız yüz yıllarca.

Sonra?

Sonra da unutulup gideceksiniz bu güzelim dünyamızdan. Eşit, kardeş bir toplum halinde yaşayan insanlık, sizi ve sizin zalim düzeninizi hatırlamayacak bile…

Büyük bir Sosyalist aile olarak yaşayıp gidecek insanlık…

Bak, senin ülkenin evladı, namuslu, yiğit, Edward Snowden, bu belgeleri niçin kamuoyuyla paylaştığına ilişkin ne diyor:

“Kişinin gerçek değeri inandığını söylediği şeylerle değil, bu inançları savunmak için ne yaptığıyla ölçülür. İnançlarınıza göre hareket etmiyorsanız o halde muhtemelen gerçekten inanmıyorsunuzdur.” (Edward Snowden, age, s. 72-73)

İşte bu anlayış tam da bizim on yıllardan bu yana savunduğumuz, ölüm pahasına hayata geçirmeye uğraştığımız anlayıştır.

Biz insanlık davasına, sosyalizm davasına yürekten inanıyoruz. Bilinçlice inanıyoruz. Ve onu hayata geçirmek için savaşıyoruz. Kazanacağız da. Bundan emin ol. Mutlaka biz kazanacağız. Mutlaka insanlık kazanacak! Sen kaybedeceksin!