DİSK/Nakliyat-İş Genel Başkanı, Dünya Sendikalar Federasyonu Başkanlık Kurulu Üyesi, DSF’ye bağlı Taşımacılık İşçileri Enternasyonali Genel Sekreteri Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun Nakliyat-İş 12’nci Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı aynen yayımlıyoruz:
Sayın Divan,
Bizleri bu önemli günümüzde yalnız bırakmayan Dünya Sendikalar Federasyonu Başkanlık Kurulu adına gelen Abuelwafa Yoldaş;
Filistin’den gelen yoldaşlarımız, Yunanistan’dan, Tüm İşçilerin Militan Cephesi PAME’den gelen yoldaşlarımız, Güney Kıbrıs’tan PEO’dan gelen yoldaşlarımız, Rusya’dan gelen yoldaşlarımız, İspanya’dan gelen yoldaşlarımız ve Türkiye’de bizleri yalnız bırakmayan DİSK eski genel başkanı, genel başkan yardımcıları, Birleşik Metal-İş Sendikamızın yöneticileri, BTS’den gelen başkan ve yöneticiler, Bağımsız Maden İş’ten ve diğer sendikalardan, kitle örgütlerinden gelen temsilciler;
Mücadele alanlarından, direniş alanlarından aylarca, yıllarca süren direniş alanlarından gelen mücadele arkadaşlarım, aramızda bulunan Ankara Büyükşehir Belediyesinde sarı sendikacılığa karşı örgütlenen, sendikamızla beraber örgütlenen, Ankara Büyükşehir Belediyesinde çalışan arkadaşlarımız.
(Alkışlar)
Sarı sendikacılığa karşı 30 aydan beri direnen Real Market Direnişçileri aramızda.
(Alkışlar)
Yine aramızda Makro Market İşçileri, Direnişçi işçi kardeşlerimiz var.
(Alkışlar)
Onlar da aylardan beri, 1 yılı aşkın zamandan beri, Türkiye deki en büyük konkordato sürecinde direnen, mücadele eden işçi arkadaşlarımız;
Sendikamız üyesi olan, yıllardır Tüvtürk Araç Muayene İstasyonlarında, Türkiye’nin dörtbir tarafını mücadele alanına çeviren Tüvtürk Muğla’dan, Tüvtürk Şanlıurfa’dan, Tüvtürk Kastamonu, Karabük’ten, Kütahya’dan,Eskişehir’den gelen işçi arkadaşlarımız;
(Alkışlar)
Sendikamız üyesi Trakya’dan, Anadolu’dan, Eskişehir’den gelen, sendikamızın değerli üyeleri, delegeleri.
Öncelikli olarak hepinizi en içten duygularımla, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz.
(Alkışlar)
Bugün burada, bu 12’nci Genel kurulumuzun başlığı; “Parababalarının işçi düşmanlığına ve sarı sendikacılığa karşı direne direne kazanacağız.”
(Alkışlar)
(Sloganlar: Zafer Direnen İşçilerin Olacak)
Gerçekten zorlu günlerden geçiyoruz. Hem Türkiye olarak, hem dünya halkları olarak zorlu bir süreçten geçiyoruz. Son 15 – 20 gün içerisinde Türkiye’de olan bitenleri birkaç başlık halinde paylaşmak istiyorum.
Elazığ Sivrice’de 6.8 büyüklüğünde deprem oldu, 41 vatandaşımızı kaybettik. Küba’da daha şiddetli bir deprem oluyor, 7.7 şiddetinde deprem oluyor, 48 saniye devam ediyor, Küba’da bir tek Allah’ın kulu, bir tek canlı ölmüyor.
Van Bahçesaray’da çığ düşmesi sonucu aralarında Genel-İş Sendikasının işyeri temsilcisi arkadaşımızın da bulunduğu 41 vatandaşımız yaşamını yitirdi.
Bildiğimiz gibi Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Suriye’de bir oldubitti ile bir emperyalist komplo ile devam eden haksız, adaletsiz bir savaş var. Emperyalistler, başta AB-D emperyalistleri olmak üzere diğer emperyalistler Ortadoğu’yu kana buluyor. Milyonlarca insan katledildi, emperyalistlerin Ortadoğu’daki petrol ve doğalgaz çıkarları için, milyonlarca insan da sürgün edildi. Türkiye’nin de böyle bir savaşta ABD Emperyalizminin taşeronluğunu yaptığı, Suriye halkıyla karşı karşıya kaldığımız bu süreçte, milyonlarca Suriyeli 4 – 5 milyon Suriye vatandaşı Türkiye’de. İdlib’de ve diğer yerlerde yine emperyalist plan işlemeye devam ediyor.
(Slogan: Katil AB-D Ortadoğu’dan Defol!)
Bundan 6 gün önce, orada İdlib’de 8 askerimiz şehit oldu.
Ben bu süreçte Elazığ’da, Bahçeşehir’de yitirdiğimiz vatandaşlarımızı; İdlib’de şehit olan askerlerimizi rahmetle ve saygıyla anmak istiyorum.
Suriye’ye bu süreçte birkaç defa gittim. İlk gittiğimde DİSK adına gitmiştim. Ve daha sonrada Dünya Sendikalar Federasyonu, TUI Sendikaları ile ortak toplantılarına, konferanslarına katıldım. Antiemperyalist toplantılara katıldım. Beşşar Esad ile de görüştüm. İki defa görüşmemiz oldu Beşşar Esad ile de.
Suriye Halkının, Türkiye halkı ile bir düşmanlığı yok.Beşşar Esad da söyledi; onlar, bizi bir araya getiren İslamiyet, diyorlar. Bizi bir araya getiren İslam dini diyorlar. İlk gittiğimde aslında orada Kuran-ı Kerim de hediye ettiler. Biz aynı coğrafyanın parçalarıyız, diyorlar.
Ancak emperyalistler, bu iki halkı bir birine düşmanlaştırarak, kendi çıkarları için o bölgede yeni İsrailler, Siyonist İsrailler yaratarak, yeni bekçi köpekliği yapacak, petrole ve doğalgaza yeni bekçi köpekliği yapacak ülkeler yaratmaya çalışıyorlar.
Bunun Türkiye ekonomisine de maliyeti var; namuslu ekonomistlere göre en az 200 milyar dolar olduğu söyleniyor. Ve 4 – 5 milyon Suriyeli, biliyorsunuz, ülkemizin birçok bölgesine dağılmış durumda şu anda. Bir taraftan ucuz işgücü olarak, bir taraftan emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerin kendi planları doğrultusunda kullanılmaya çalışılıyorlar.
Biz tüm halkların, tüm işçilerin emperyalistlere karşı kardeş olması gerekir, diyoruz. Halkların birbirleri bir alıp veremedikleri yok. Ama yıllardan beri olageldiği gibi emperyalistler halkları birbirlerine düşmanlaştırarak kendi çıkarları için bu planları hayata geçirme pahasına milyonlarca insanı katlediyorlar, gözlerini kırpmadan. Milyonlarca insanı vatanlarından, yurtlarından ediyorlar.
Şimdi paylaşmak istediğim bir şey de, biliyorsunuz bundan birkaç gün önce Hatay’da bir vatandaşımız kendisini yaktı, açım diye ve bu vatandaşımız yanarak vefat etti. Açım, işsizim çocuklarımı geçindiremiyorum diye protesto amacıyla Valiliğin önünde kendini yaktı ve kaldırıldığı hastanede vefat etti.
Ve yine Ocak ayı içerisinde iş cinayetlerinde, patronların daha fazla kâr, daha fazla sömürüsü uğruna daha fazla kâr hırsı uğruna 112 işçi kardeşimiz katledildi, yaşamını yitirdi. Aynı zamanda Ocak ayında Türkiye’de son dönemde son yıllarda yaşanan bir gerçeklik, Ocak ayında erkek şiddeti sunucu öldürülen kadın sayısı 27.
Yani böylesi bir Türkiye’de bir genel kurul yapıyoruz. Bir bakıyorsun 1 aylık süre içerisindeki olan bitenlere, yaşamını yitirenlere bakıyoruz, böyle bir süreçte de bizlerin sorumluluğu çok fazla. İşçi Sınıfının mücadele örgütüyüz, İşçi Sınıfının ekonomik anlamda insanca yaşayabilecek bir ücret ve çalışma koşullarına kavuşması için mücadele ediyoruz. Bunun için varız patronlara karşı, sermaye sınıfına karşı bu mücadeleyi vermeye çalışıyoruz.
Şimdi tabiî bir de Dünya ile ilgili birkaç bir şey söylemek istiyorum, paylaşmak istiyorum.
Başını ABD Emperyalizminin çektiği, emperyalist cephe Dünyanın her bölgesinde yani biraz önce Ortadoğu’yu söyledim, Latin Amerika’da, dünyanın diğer bölgelerinde kendi çıkarları için darbeler yaptırıyor, insanları katlediyor, cinayetler işliyor.
İşte Venezüella’da seçilmiş Devlet Başkanı Maduro’nun karşısında, Bolivarcı halk hareketinin karşısında Guaidodenilen ne olduğu belirsiz bir faşist,“Ben bunu devlet başkanı olarak tanıyorum” diyor. Halkın iradesine rağmen bunu yapıyor.
Bolivya’da yine aynı şekilde, Şili’de yine aynı şekilde Latin Amerika’yı arka bahçesi görüyor ABD Emperyalistleri.
Dünyanın diğer bölgelerinde de işte Kuzey Kore’ye, Sosyalist Küba’ya yıllardan beri abluka uyguluyor ABDEmperyalizmi. Büyük devrimci Che Guevara’nın dediği gibi insanlık soyunun baş düşmanı ABD Emperyalizmi istiyor ki tüm Dünya halkları kendisine biat etsin. Tüm dünya haklarını kimlerin yöneteceğini, hangi yönetimin iktidara geleceğini ben belirleyeyim, diyor
O kimin adına yapıyor bunu?
Dünyadaki bir avuç Parababasının, dünya kapitalistlerinin çıkarları için bunu yapıyor. Tümünü bunun için yapıyor.
Şimdi Filistin’de “Yüz Yılın Anlaşması” diye Filistin halkını yok etmeye çalışan bir anlaşmayı dayatmaya çalışıyor. Bakın Filistin’den burada arkadaşlarımız, yoldaşlarımız var. Filistin’e de birkaç defa gittim. Ramallah’a gittim. El Halil’e gittim, Nablus’a gittim. İsrail Siyonistlerinin, İsrail’in baskısına, zulmüne maruz kalan Filistinli kardeşlerimiz, bu kadar baskıya, bu kadar aşağılık bir terörle karşı karşıya kalmasına rağmen aynı zamanda Siyonist İsrail’de binlerce Filistinli çalışmak zorunda kalıyor.
Yani biliyorsunuz, İsrail, 1948 yılında Ortadoğu’nun ortasına kama gibi sokuldu. İsrail devletinin bir meşruluğu yok. İsrail Siyonizmi tamamen emperyalistlerin bekçi köpekliğini yapmak üzere oraya sokulan bir kamadır.
Şimdi bir taraftan Mescidi Aksa’ya saldırıyor, bir taraftan Kudüs’ü başşehir tanıyacağım diye İslamiyet’in kutsallarına da saldırarak orada ABD Emperyalizmi ile beraber Filistin Halkını tümden yok etmeyi savunuyor. Filistin toprağında bir şehirden bir şehre giderken, Siyonistlerin kontrolünden geçiyorsun.
(Slogan: Siyonist İsrail Filistin’den Defol!)
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bunak faşist Trump denilen ABD’nin başkanı köpeğin, “Yüzyılın Anlaşması” diye ortaya sunduğu şey, Kudüs’ü başkent yaparak orada Filistin Halkını tümden yok etmeye çalışmak. Buna karşıda biz her zaman olduğu gibi Filistin halkıyla da dayanışma içerisinde olmaya devam edeceğiz. Yani ABD Emperyalizminin, dünyanın baş düşmanı, halkların baş düşmanı ABD’nin yediği her haltın, yaptığı her zulmün karşısında Filistinlilere yönelik dayanışmamızı göstermeye devam edeceğiz. Başta Filistin halkıyla, Küba’yla, Venezüella’yla, Bolivya’yla, İran Halklıyla, ABD’nin tehdidinden dolayı nerede bir dünya halkı baskı görüyorsa o halka, İşçi Sınıfıyla dayanışma göstermeye her platformda devam edeceğiz.
(Alkışlar)
Şimdi ABD Emperyalistleri bu kadar baskısıyla, bu kadar zulmüyle dünyayı nereye getirdi?
En son yapılan araştırmalara göre dünyadaki en zengin 26 kişinin serveti, dünya nüfusunun yarısının servetine eşit.
Düşünebiliyor musunuz? ABD Emperyalistlerinin yarattığı dünya bu… Bir avuç yani 26 kişinin, daha fazla değil 26 kişinin zenginliği, serveti Dünyadaki 3.8 milyar kişinin servetine eşit. Böylesine adaletsiz bir dünya yaratıyorlar. Onlar istiyor ki bir avuç insanın, patronların zenginliği için milyarlarca insan, daha fazla insan yoksullaşsın. Daha fazla aç olsun. Tüm hesap bunun üzerine. Böyle bir dünya yarattılar. Ve giderek dünyadaki servet dağılımı, gelir dağılımı daha adaletsiz bir duruma doğru gidiyor. Tüm dünyayı baskı altına alırken yapmaya çalıştıkları bu.
(Slogan: Kahrolsun ABD- AB Emperyalizmi)
Şimdi böyle bir dünyada, böyle bir ortamda Türkiye’de de gelir adaletsizliği dünyadaki gelir adaletsizliği ile benzeşiyor. Dünyada milli gelir paylaşımının en az adaletsiz olduğu ülkelerden biri de Türkiye. Türkiye’nin en zengin % 20’sinin serveti Türkiye nüfusunun yüzde 54’ünün, yüzde 60’ının servetine eşit. Türkiye deki milli gelirin paylaşımında da insanlar daha fazla, giderek daha fazla yoksullaşıyor, zenginler daha fazla zenginleşiyor.
Şimdi değerli mücadele arkadaşlarım, değerli konuklar, böyle bir ortamda bir genel kurul yapıyoruz. Biraz önce de söylediğim gibi hepimizin amacı sendikal mücadeleyle daha insanca bir yaşam ve daha insanca yaşayabilecek bir ücret ve çalışma koşulları elde etmek. Bunun için varız biz. Bunun için mücadele ediyoruz.
Şimdi bu mücadelede elbette kolay olmuyor. Yani biz biraz önce söylediğim gibi bir taraftan tüm zorluklara rağmen, tüm zorluklarımıza rağmen sendika olarak işyerlerinde işçi arkadaşlarımıza daha iyi haklar alma mücadelesi verip bir taraftan örgütlenme mücadelesi veriyoruz.
Ama bir taraftan da aynı şekilde sarı sendikacılığa karşı mücadele veriyoruz. Şimdi bakın, biraz önce direnişlerin adını sayarak geçtim. Bu geçen dönem içerisindeki direnişlerimizin bir kısmı az önce izlediğimiz sinevizyon gösteriminde vardı.
Şimdi biz 1995 yılında Aras Kargo İşgali ve mücadelesiyle yönetime geldiğimiz zaman arkadaşlarımızla birlikte, direnişçi, mücadeleci arkadaşlarla birlikte, geldik yönetime. O dönemlerde sendika borçluydu, sendikayı borçlu olarak devraldık. Sendikanın Toplu Sözleşme yaptığı iş yeri de yoktu.
Diğer DİSK’e bağlı sendikalar yeniden açıldıktan sonra geride her biri farklı bir süreç izlediler, farklı bir şeyleri oldu. Ama gerçekten Türk sendikal mücadelesi içerisinde bugünlere dişimizle tırnağımızla mücadele ederek, mücadelemizle geldik. Kimseden icazet almadık.
Biz tüm zorluklara rağmen İşçi Sınıfının tarihsel anlamdaki Sermaye Sınıfına karşı tarihsel anlamındaki o devrimci rolüne her zaman inandık,o inancımızı hiçbir zaman yitirmedik.
(Alkışlar)
En zor anda bile, o inançla mücadele ettik. Yaşamımızı biz bu dava için adamış insanlarız. Üniversitede Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken başladım ben işçiliğe. Biz İşçi Sınıfı davasına kendimizi adayan insanlarız. Oradan geliyoruz.
Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenciyken başladığım işçiliğe şunun için başladım; acaba İşçi Sınıfının örgütlenmesine bir katkımız olur mu? Acaba Sermaye Sınıfına karşı daha etkili bir mücadele yürütülebilir miyiz? Acaba İşçi Sınıfını mahkûm etmeye çalıştıkları sarı sendikacılığa karşı gerçek anlamda bir mücadele örgütü doğurabilir miyiz?
Bundan dolayı başladık. 20 yaşında başladım. 20 yaşında metal işkolunda bir sendikanın genel başkanı oldum. Bu parmağımı bir metal fabrikasında çalışırken iş kazasında kaybettim. Şunu da kabul edemiyorum: DİSK Genel Başkanı var, doktor. Hayatında bir gün işçilik yapmamış, hayatında bir gün işçilik yapmayan birisinin de DİSK Genel Başkanı olmasını içime sindiremiyorum.
(Alkışlar)
İçime sindiremiyorum. İçime sindirmemeye de devam edeceğim. İşçi Sınıfının kendi içerisinde, kendi evlatlarından DİSK Genel Başkanı çıkar. Kimse biryerlerde siyasi pazarlık yaparak DİSK Genel Başkanı diye karşımıza dayatmalarda bulunmasın! Bu DİSK’çilik değil. Bunu da açık söyleyeyim!
(Alkışlar… Slogan: Yaşasın Devrimci Sendikacılık)
O bakımdan bizler oralardan geliyoruz. Metal işkolunda, tekstil işkolunda, TEKSİF’’te sarı sendikacıların karşısında mücadele ettik. O zaman DİSK kapatılmıştı. Oralarda da örgütlenme yapardık, oralarda da baş temsilcilik yaptık. Bizi satın almaya kalktılar. Patron dedi ki ya sana Şişli’de bir dükkân, mağaza açayım dedi. Bacılarım da var burada, hepsi bacımdır; “Biz Anadolu çocuğuyuz, orospu çocuğu değiliz” dedim ben.
(Alkışlar)
Ondan sonra ambarlarda ve kargolarda çalıştım, sırtımda yük taşıdım. Tekstilde çalışırken sırtımda 150 kilo, 160 kilo yükler taşıdığım zamanlar oldu. Onları her zaman İşçi Sınıfına olan inancımla yaptım. Yoksa bir taraftan Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirmişim, burslu okumuşum…
Sümerbank’ta memurluğa başladım, oradan istifa ettim, sadece İşçi Sınıfı davasına inanmış olduğumuz için yaptım bunu. Yani bu düzenin bize sunmuş olduğu olanakları elimin tersiyle ittim. İsmet Demir’lerden, Necmettin Giritlioğulları’ndan geliyorum ben. Onları örnek alıyorum ben. Hikmet Kıvılcımlı’yı, İsmet Demir’leri örnek alıyorum ben.
O bakımdan şu an olup bitenler karşısında insanın gerçekten isyan edesi geliyor.
Ama biz mücadele ediyoruz, biz kendi mücadelemize bakarız, yolumuzda da yürümeye de devam ediyoruz.
İşçi Sınıfının içerisinden, iradi olarak İşçi Sınıfının içinden gelerek, buralardan geliyoruz. Çünkü ancak gerçek anlamda İşçi Sınıfı, ne kadar aydınlaşırsa, aydınlaşıp işçileşirse işte o zaman gerçek anlamda İşçi Sınıfı olmuş olur.
Kendimi anlatmak istemiyorum, gerçekten biraz da rahatsız oluyorum ama bir gerçekliğin altını çizmek gerektiğine inanıyorum. Yusuf Hayaloğlu’nun dediği gibi; Yusuf Hayaloğlu diyor ki “yaşımız 40’a gelmişken”…Biz de diyoruz ki artık 60’lı yaşlardayız. Ama mücadeleye olan inancımı hiç yitirmedim yitirmeyeceğim.
Şimdi bu döneme geldiğimizde; dediğim gibi bu dönemde Türkiye Sendikal Hareket içerisinde hapsedilmeye çalışılan işkoluna, sadece kendi işkolumuza bağlı kalmadık hiçbir zaman. Sözümüzün arkasında durmazsak İşçi Sınıfı adına biz yanlış yapmış oluruz.
Sosyal-İş Sendikası Metro patronuna,“Burada Metro sorumlu değildir” diyor. Yasa diyor ki Metro sorumludur. Fevzi Şahlanan diyor ki o beğenmedikleri Fevzi Şahlanan diyor ki, İş Hukuku profesörü, yeri geldiğinde de TÜSİAD’ın işverenlerin dergilerinde de yazı yazıyor; diyor ki Metro sorumludur diyor yazdığı raporunda.
Yok öyle dava! Kim İşçi Sınıfına yanlış yaparsa kim sarı sendikacılık yaparsa, yanlış yaparsa bunun hesabını verecek! Bunun hesabını sormaya devam edeceğiz.
(Alkışlar… Slogan: Kahrolsun Sarı Sendikacılık)
Şimdi Genel-İş Sendikası DİSK’in en büyük sendikalarından. Ama Genel-İş Sendikası DİSK’e 1977 yılında üye oldu. DİSK’i DİSK yapan Maden-İş Sendikası’dır, o dönemdeki Lastik-İş Sendikası’dır, Basın-İş Sendikası’dır. Yani sanayi proletaryasıdır DİSK’i DİSK yapan. DİSK gerçek anlamda sınıf kimliğine kavuşacaksa bunlar üzerinde kavuşacak.
Yoksa Genel-İş Sendikası’nın nicel olarak elbette etkisi DİSK’in içinde bulunan önemli sendikalarımızdandır. Ama burada bir şeyi vurgulamak gerekir: Sanayi Proletaryasının, Maden işkolundaki, Lastik işkolundaki Tekstil işkolundaki, diğer işkollarındaki, örneğin yeraltı madenindeki işçilerin iradesine dayanmayan bir DİSK yönetimi gerçek anlamda DİSK’in devrimci geleneklerine sahip çıkamaz.
Genel-İş Sendikası ne yapıyor şimdi?
Genel-İş Sendikası’nı eleştiriyoruz. Eleştirmek istiyorum, şimdi burada söylemek istiyorum. Şimdi CHP’li Belediyeler var, HDP’li belediyeler var. İzmir Belediyesinde işçiler muvazaa davası açıyor, orada CHP’li Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu. 180 kişi işten atılıyor.
Yahu muvazaa davası açılmışsa, sen sosyal demokrat partiysen, arkadaş bu davanın sonucuna katlanırsın, bu böyledir.
Genel-İş Sendikası ne yaptı?
Hiçbir şey yapmadı… Burada Şişli Belediyesinin önünde muvazaa davası ile ilgili işçiler eylem yaptı. Bundan sonra Ataşehir Belediyesinde Genel-İş Sendikası’nın temsilcisi işten çıkarılıyor, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu Ataşehir Belediye başkanıyla kafe açılışına gidiyor…
Bak, yani işçin, temsilcin işten atılıyor, sen Ataşehir Belediye Başkanıyla kafe açılışına gidiyorsun…
Ya senin ne işin var kafe açılışında?
Ya gideceksen git Genel-İş Sendikası’nın temsilcisine sahip çık.
(Nakliyat-İş öncülüğünde direnişlerini sürdüren Uzel Makine İşçileri salona giriyor. Yoğun alkışlar ve sloganlar…)
Uzel Makine İşçilerinin 12 yıl aradan sonra başlatmış olduğu mücadele 1 yılı aştı. Biz de Uzel Makine İşçileriyle beraber olacağız, Uzel Makine İşçilerinin direnişleri ve mücadeleleri de kazanacak. Uzel Makine İşçilerinin hakları bir takım siyasiler ve sermaye grupları eliyle gasp edilmeye çalışılıyor.
Geçtiğimiz aylarda yapılan ihale, direnişimizin sonucunda iptal edildi. Geçtiğimiz günlerde patronun yalısına gittik. Beylerbeyi’ndeki yalısına gittik. Patronları da, sarı sendikacıları da rahatsız etmeye devam edecek Uzel Makine İşçileri. Uzel Makine İşçileri de direnişleriyle haklarını alacaklar. Çünkü Uzel Makine İşçileri kimseden sadaka istemiyor, kendilerinin de söyledikleri gibi. Uzel Makine İşçileri yasal tazminatlarını istiyor.
(Alkışlar… Slogan: Tazminat hakkımız gasp edilemez!)
Şimdi diğer işkollarında da mücadelemiz sürüyor. Türkiye’de son dönemde ekranlardaki kriz tartışmalarının yapıldığı bu süreçte konkordato sürecindeki en büyük işletmecilerinden bir tanesi, Türkiye’nin değişik yerlerinde 256 mağazası olan Makro Market zincirleriydi. Burada 6500 işçi arkadaşımız tazminatlarını alamadılar.
Burada, İstanbul’da en son Uyum Marketler de Makro Marketleri aldılar. En son Uyum Marketleri Migros’a sattılar. Burada biz Uyum Marketlerde çalışan arkadaşlarla direnişe başladık, mücadeleye başladık ve o mücadelenin sonunda, bir sürü aşamadan sonra Türkiye’de örneği görülmeyen bir mücadele yürüttük.
Uyum Marketlerde çalışan arkadaşlarımızla, direnişçilerle Migros’lara yöneldik. Çünkü Migros satın almıştı. Yasal olarak Migros’un sorumluluğu yok. Çünkü anlaşmaya göre sadece mağazaları almıştı, işçiler Makro Market’te kalmıştı. Yasal sorumluluğu yok Migros’un.
Ancak Migros’a yönelik eylemler yaptık. Kasa kilitleme eylemleri yaptık. Beylikdüzü’ndeki 5M mağazasında gözaltılar oldu, serbest bırakıldı. Migros’un patronu Tuncay Özilhan Coca Cola patronlarından aynı zamanda, Coca Cola’nın Türkiye’deki patronu. Biz direnişi Anadolu Holding’in önüne taşıma kararı aldık. Tabiî Coca Cola’dan dolayı bizi Tuncay Özilhan tanıyor. Namımızı da biliyor, mücadelemizi de biliyor. Biz Migros’larda eylemler yapmaya devam ederken Anadolu Holding’e taşıyacağımızı belirttik.
Tuncay Özilhan’ın kendisi aradı. Burada işçilerin hakları var. Migros’a talimat veriyorum yarın çözülsün dedi.
Yani dediğim gibi niye bunu söyledi? Bizi Coca Cola’dan dolayı biliyor ve görülmeyen bir şey oldu: Anadolu Holding, Makro Market’ten beş tane yeni mağaza aldı ve direnişçi işçilerin vermiş olduğu listede isimleri bulunan işçilerin hepsi kuruşuna kadar paralarını aldı. Bunu başka bir örneği yok. Yani mücadele edince neler olacağı ortada. Devamında Makro Market’teki arkadaşlarımızla eylemler yaptık. Makro Market artık konkordato sürecine girmişti.
Türkiye genelinde Malatya, Kayseri, Mersin, özellikle Malatya yıllardan beri işçi eylemi yapılmayan yerler. Konya’da sürekli olarak eylemler yapılmaya devam ediliyor. İstanbul’da, Ankara’da, buralarda yapılmaya devam ediliyor.
(Slogan: Makro İşçisi Yalnız Değildir!)
Şimdi burada bakın bir şeyi göstermek istiyorum, sendikaların durumunu ortaya koyması açısından. DİSK, yanındaki birtakım çevrelerle beraber Kasım ayında ekonomik krize karşı insanca yaşamak istiyoruz diye miting yaptı. DİSK kortejindeki kitlenin sayısının 50 ila 100 arasında olduğu söyleniyor. Bölgesel miting yapıldı, sadece İstanbul’da değil, Trakya da var Marmara da var, bölgeler arasında. Toplam mitinge katılanların sayısı 2500-3000 kişi, o civarda.
Şimdi aylardan beri devam eden bir Makro Market Direnişi, mücadelesi var. DİSK konfederasyonu ve bağlı sendikaların tamamı bu mücadeleyi görmezden geldi. Eğer gerçek anlamda DİSK’in adının hakkını vereceksen işte aylardan beri devam eden Makro Market Direnişi var. Ondan sonra Real Market Direnişi var. Uzel Makine İşçilerinin direnişi var. Sarı sendikacılara karşı Türk-Metal’e karşı ayıp oluyor diye gelmiyorlar herhalde. Ziyaret etmiyorlar.
Bizim Tüvtürk’te devam eden, Muğla’da,diğer yerlerde devam eden 600 güne ulaşmak üzere olan direnişlerimiz var. Oralarda da bir ses seda yok, kimse gelip ziyaret etmiyor.
Ya senin tamam Nakliyat-İş’le problemin olabilir. Nakliyat-İş ile problemleri de şu: Geçtiğimiz DİSK Genel Kurulu’nda bir dayatmada bulundular bize karşı, bir takım siyasi ittifaklarla bize birşeyler dayatmaya çalıştılar.
Nakliyat-İş dayatmalara teslim olmaz!
Birileri teslim olur ama Nakliyat-İş, teslim olmaz! Bundan dolayı da 4 yıllık dönemden beri DİSK’e aidat vermedik. DİSK’in gerçek sahibi, DİSK’in gerçek ilkelerine sahip çıkan bizleriz. Böyle DİSK yönetimi olmaz!
DİSK üyesi bir sendikanın yürüttüğü direnişe bir Allah’ın kulu gelmeyecek. Böyle DİSK’lilik olmaz!
Aylardan beri direnen Topkapı Nakliye Sitesinde 25 tane TOMA ile işyerleri başımıza yıkıldı. DİSK’ten bir tanesi orda yoktu.
Yahu bu kadar düşmanlık niye? Nakliyat-İş Sendikası’yla bir alıp veremedikleri olabilir. Nakliyat İş’e üye işçilere, direnişçilere düşmanlığınız niye?
Ama geldiği nokta bu… Bunun yerine gider DİSK Genel Başkanı, işveren sendikalarıyla, TÜSİAD’la Antalya’da toplantı yapar. Sarı sendikacılarla, ITUC’la, ETUC’la toplantılar yapar. DİSK’çilik bu değil. DİSK’çilik gerçek anlamda sınıf sendikacılığıdır. DİSK; CIA tarafından kurulan Amerikancı Türk-İş’te somutlanan sarı sendikacılara karşı işçilerin kurduğu bir sendikal örgüttür.
(Slogan: İşgal, Grev, Direnişi Yaşasın Nakliyat-İş!)
Girdiğimiz her mücadelede sonuç alıyoruz. Makro Market İşçileri de önümüzdeki günlerde tazminatlarını alacak. Görüşmelerimiz var. Önümüzdeki günlerde Makro Market İşçileri de tazminatlarını alacak. Real Market İşçileri her şeye rağmen tazminatlarını almaya başladı. Real Market’teki mücadelenin kısa süre içerisinde çözülmemesinin sebebi de Tez-Koop İş Sendikası’nın ve Sosyal-İş Sendikasının tutumudur. Böyle bir noktaya getirdiler sendikal hareketi.
O bakımdan Türkiye’deki sendikal hareketin gelmiş olduğu sendikalar faciasına gerçekten isyan etmemek elde değil. Ama biz doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz. Doğru bildiğimiz yolda inandığımız DİSK’in geçmiş ilkelerine ne pahasına olursa olsun sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Şimdi önümüzdeki günlerde, ayın 13’ünde DİSK’in kuruluş yıldönümü var. Bize de program geldi. İlişkimiz devam ediyor tabiî. Uluslararası bir konferans yapacaklarmış.
Uluslararası konferansta kimler var?
ITUC var, ETUC var. Dünya Sendikalar Federasyonu çağrıldı mı? Yok. Niye çağrılmıyor DSF?
ITUC ve ETUC kim?
ITUC, ETUC ve ona bağlı Industriall’dan bu Uniglobal’e kadar tüm örgütler dünyadaki patronların, yani uluslararası tekellerin ve acımasız örgütlerin denetiminde ülkelerin sendikal hareketlerini kontrol etmek amacıyla kurulan sözde sendikal yapılanmalardır.
Şimdi bunlarla beraber bir konferans yapacaklar ve daha sonra kokteyl olacak. DİSK’in kuruluşu buralarda kutlanmaz.
Biz o gün mücadele alanlarında olacağız, yine direniş alanlarında olacağız. Diskin kuruluşu bunlarla kutlanmaz.
Dört yıllık dönemde ne yaptı DİSK? Ne yaptı sınıf adına? Hangi sendikası daha fazla güçlendi, üye kazandı?
İstatistiklerle bilgi vereyim: Genel-İş Sendikasının üye sayısı 100 bini aşmış gözüküyor. Neden aşmış gözüküyor?
Çünkü Kanun Hükmünde Kararnamelerle belediyelerde çalışan taşeron işçiler Genel-İş Sendikası’na üye oldu, ondan dolayı artmış gözüküyor.
Diğer işkollarındaki sendikalardan gerçekten işkolunda alternatif diyebileceğimiz sendika var mı? Nakliyat-İş ve Birleşik Metal-İş dışında var mı? Yok…
Ama DİSK’e bağlı sendikalar, bunları oturup açıkça konuşmak lazım. Eğer DİSK’te bir yönetim yapılanması olacaksa bunları konuşmak lazım. Yoksa herkes yönetimde olsun yani. Bizim de kulağımıza geliyor: Nakliyat-İş’in de yönetimde olması lazım diye.
Nakliyat-İş inanmadığı, sanayi işçisine dayanmayan, birilerinin icazeti ile ve oldubittisi ile dayatılan ittifakın içerisinde olmaz. Nakliyat-İş konu mankenliği için DİSK yönetiminde olmaz. Nakliyat-İş mücadele için olur DİSK yönetimde. Yani Nakliyat-İş gerçek anlamda DİSK’in ilkelerine geleneklerine sahip çıkacak bir DİSK yönetimi olacaksa orada olur. Ama Nakliyat-İş birilerinin icazetiyle, birilerinin oldubittisi ile birilerine sırtını dayayarak oluşacak bir DİSK yapılanmasında olmaz. O kadar açık söylüyoruz biz.
Birde benim söylememe bile gerek yok; geçen süreçte ne yaptınız siz? 4 yıllık sürenin bir muhasebesini yapalım. 4 yılda DİSK nereden nereye gitti, DİSK nerden nereye geldi? İşçi Sınıfı mücadelesine neyi kazandırdı?
Erol Başkan ile, İsmail başkan ile beraberdik. Mehmet Başkan ile beraber olduğumuz dönemler de oldu. Türkiye’de 1 Mayıs’ların tekrar yasal olarak tatil ilan edildiği tarih 2009’dur. Onun öncesinde yönetimde bizler vardık. Ve Taksim mücadelesinde her türlü baskıya rağmen 2007 yılında gözaltına alındık. Burada şuanda sendikamızın avukatlığını yapan Pınar Hanım da vardı. Beraber gözaltına alındık Dolmabahçe Sarayı’nın orada.
Oradan başlayan bir süreç, 2004’ten başlayan bir süreç ama dişe diş bir mücadeleyle başladı. O zaman DİSK’in görüşü dışında kimse 1 Mayıs düzenleme cesareti gösteremezdi. Ama şimdi kimse DİSK’i hesap etmiyor. Önceden toplantılar yapılırdı ama şimdi DİSK’in etkisi yok çünkü DİSK gösterilen dolgu alanlarına gidiyor 1 Mayıs’larda. Ve o mücadeleyle dediğim gibi kazanılmıştı 1 Mayıs’lar bizim dönemimizde.
Bakın sayısal olarak çok fazla güçlü olmamamıza rağmen o dönemde aslında dişe diş mücadelemizle, AKP iktidarı 1 Mayıs’ları tatil ilan etmek zorunda kaldı ve Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs’lara açmak zorunda kaldı. Daha sonra tekrardan bir oldubitti ile ondan vazgeçti.
Şimdi Taksim mücadelesi derken Kamil arkadaşımızla bir anımız da var, onu paylaşmadan edemeyeceğim, 1988 1 Mayısı’nda. Yani bizim hayatımız mücadele ile geçti, onu da paylaşmak istiyorum. Kendisi de burada. 1988 1 Mayısı’nda, o zaman ben Türk-İş’e bağlı bir sendikada şube sekreteriydim. Şubeler Platformu vardı. 1987’de bir salon toplantısı olmuştu. Taksim’e çıkma kararı almıştık. Tez-Koop İş Sendikası’nın da İstiklal Caddesi’nde grevi vardı. İşte gideceğiz, oradan Taksim’e çıkacağız.
Ben de o zaman tekstil işkoluna bağlı Bempsey’de Baştemsilciydim. Yani sarı sendikanın baştemsiciliğini yapıyorum, zorunlu olarak başka sendika olmadığı için. Şimdi ortak bir metin var. Müdahelenin olduğu yerde o metin okunacak. Biz o zaman Sefaköy’den minübüs kiraladık. 25-30 işçiyle beraber Taksim’e geldik. Çevik kuvvet birden saldırmaya başladı. Biz de direndikten sonra ben arabanın üzerine çıktım. Şimdi kaygım, fotoğraflar çekiliyor bir taraftan, polisten çok sarı sendikacılardan korkuyorum. Fotoğraf çekilir, sarı sendikacılar beni tanır, işten attırır diye ceketi kafama geçiriyorum. Tanınmayayım diye.Benim fotoğraf öyle çıktı. O zamanlar Günaydın Gazetesi vardı, orada fotoğraf çıktı. Fotoğrafın altında “Kim provakötör?” yazıyor…
Şimdi hep bu mücadelelerle geldik.Yani dediğim gibi DİSK’in bu son dönemde, 4 yıl içerisinde yaptıkları ortada. Kimse DİSK’i dikkate almıyor. İşte şu anda DİSK bünyesinde işkolunda alternatif olan iki sendika var: Metal işkolunda Birleşik Metal, taşımacılık işkolunda Nakliyat-İş Sendikası.
Yani şimdi sen DİSK’i bu duruma getirmişsin, ondan sonra da beraber yine genel kurul yapıyorsun. Hayırlı olsun diyelim…
Ama biz gerçek DİSK’i yaratmaya, onun ilkelerine sahip çıkmaya, Kemal Türkler’lere sahip çıkmaya devam edeceğiz!
(Slogan: Yaşasın Onurlu Mücadelemiz!)
Şimdi bakın tüm zorluklara rağmen örgütleniyoruz arkadaşlar. Onları da paylaşmak istiyorum. Geçen 4 yıl içerisinde tüm zorluklara rağmen bir taraftan bakanlığın sendikamıza karşı işçi düşmanlığı, bir taraftan sarı sendikaların engellemesi, bir taraftan patronların zulmü, işçi kıyımı, bir taraftan mahkemelerin baskısı, bir taraftan gözaltılar; her türlü baskıya rağmen biz geçtiğimiz 4 yıldan bu zamana kadar binlerce yeni üye kazandırdık sendikamıza.
4000’e yakın üye artışımız var, geçen hesaplama yaptık. Tüm engellere rağmen… İşçi Sınıfına inandıktan sonra bunu başarıyoruz, bunun örneğini ortaya koyuyoruz. Bakın, Amerika’nın, dünyanın en büyük kargo firmalarından Fedex’te örgütlendik. Fedex’te 800 işçi çalışıyordu, örgütlendik. Baskılar oldu, farklı şeyler oldu ama bir şekilde örgütlendik.
Şimdi geçtiğimiz ay Fedex’te patronlar işçilere baskı yapmaya çalıştı, istifaya zorlamaya çalıştı, sonuç alamadı. Uluslararası tekel olduğu için sinsi yapıyor, biraz daha kaba yapıyor baskıyı. İşçilere tam yüzde 30 oranında zam yaptı. Birçok toplu sözleşmede o zam alınamazken Fedex patronu işçileri sendikadan istifa ettirmek için yüzde 30 oranında zam yaptırdı. Ama işçiler bunu biliyor tabiî.
Kendileriyle de konuştuk, işvereniyle de konuştuk. Eğer bir şey yaparsanız karşınızda bizi bulursunuz, dedik. Şunu biliyor çünkü patronlar: Nakliyat-İş ile biz fazla uğraşmayalım alttan gidelim, farklı yöntemler uygulayalım. Ama işçiler de sendikalarına sahip çıktılar Fedex’te.
Avrasya Tünelinde örgütlendik. Stratejik birtakım başka yerlerde de örgütlendik. Tüvtürk’lerde, işte Muğla, Şanlıurfa, Kütahya, Eskişehir’de, Zonguldak, Bartın, Karabük, Kastamonu’nda; buralarda örgütlendik. Buraların hepsinde çoğunluğumuz var. Bir taraftan direnişlerimiz de devam ediyor. Öbür taraftan davamız devam ediyor. Onun dışında Fixan’da, RC’de, buralarda da örgütlendik. Örgütlenmeye çalıştığımız başka yerler de var.
PTT taşeronlarında örgütlendik. Orada işveren karşımıza Öz Taşıma-İş Sendikası’nı çıkarttı. Yani PTT taşeronlarında da binlerce üye yaptık arkadaşlar. Ve taşeronlarda ödenmeyen işçilerin ücretleri ödenir hale geldi, mücadele ile oldu bu. Adana’da farklı bölgelerde direnişlerimiz oldu, mücadelemiz oldu. Hep mücadele ile geçti yani bu süreç.
Real Market Direnişi, mücadelesi 30 aydan beri devam ediyor. 30 aydan beri benim her Pazar günüm Real Market Direnişçileri ile birlikte geçti.
Şimdi şunu biliyoruz tabiî. Türk Metal Sendikası Genel Başkanının maaşı 100 bin lira, kolundaki saatin de 50 bin lira olduğu söyleniyor. Biz zaten bu genel kurulda bir kez daha karar alacağız İşçi Sınıfı içerisindeki sarı sendikacılara karşı mücadele etmeye dair.
Şimdi geçmişte Rimaks İşçilerine sahip çıktık. Nedenini de söyledim: Biz sendika olarak sadece kendi işkolumuza değil diğer alanlarda da sarı sendikalığın ihanetine uğrayan işçilere sahip çıkıyoruz. Parababalarının düşmanlığı karşısında mağdur olan tüm işçilere sahip çıkmaya devam edeceğiz. Kulağımıza geliyor; Türk İş’liler “Her taşın altından Nakliyat-İş çıkıyor” diye sızlanıyorlar. Hepsi sızlanıyor. Bunların hepsi sarı sendikacılık yapıyor.
Bizde diyoruz ki biz Nakliyat-İş Sendikası, sarı sendikacılığa karşı çıkmaya devam edeceğiz! Onları rahatsız etmeye devam edeceğiz! Çünkü bizim tüzüğümüzde sendika yöneticilerinin ücretleri, sendikacıları işçi yaşamından uzaklaştırmasın diye, ortalama işçi maaşında daha fazla olamaz, diye madde var.
Aynı zamanda bir diğer gerçek de şu: Şimdi 50 bin lira, 100 bin lira alan sendikacılar, 15 bin lira, 20 bin lira alan sendikacılar da gelip taşeron işçilerin mücadelesini vermez. O sarı sendikacı artık babasını dahi tanımaz hale geliyor. Biz biliyoruz onların değerinin kaç para ettiğini. O bakımdan bunlara karşı mücadele ederek işçi sınıfı gerçek anlamda sendikalar faciasından kurtulur.
Geçen süre içerisinde bakın sendikalar etkisiz olduğu için emeklilik yaşı 65’e çıktı.Yani sendikal mücadelenin etkisizliğinden. Emekli maaşları kaça çıktı?
Hep örnek veriyorum, sizlerle de paylaşacağım. Benim işçiliğe başladığım 1979 yılında asgari ücretli biri emekli olduğunda emekli maaşı asgari ücretten daha fazlaydı. Yani şu anda emekli maaşı 2324 lira civarı. Bu işçi emekli olduğunda bir işçinin emekli maaşı en az 2500-2600 liraydı o zamanlar. Ama şu anda asgari ücret alırken emekli olan bir işçinin maaşı 1000 liranın altında olacak.
Buna karşı bir direniş ortaya koyuldu mu? Yok.
Kadro meselesinde, kadro bir aldatmacadır, dedik. Belediyelerde, diğer yerlerde mantık şu; patronların cebinden 5 kuruş fazla para çıkmasın…Tediye ikramiyeleri devletteki, kadrodaki taşeronları aldatmak için ikramiye verdiler. Kadro meselesinin aldatmacalı olduğu ortaya çıktı.
Yani şu ana gelirsek; bir taraftan BES’i çıkarttılar. Kiralık işçiyi çıkarttılar. Buna karşı etkili bir sendikal bir mücadele var mı?
Yok. Çünkü sendikalar giderek işçisine yabancılaşır hale geliyor. Demin vermiş olduğum örnekteki gibi İstanbul bölgesinde DİSK’e bağlı sendikaların en az 40 bine yakın üyesi var ama 4 örgüt ortak miting yapıyorsun, insanca yaşamak istiyoruz diye miting yapıyorsun, senin kortejinin arkasında 50-100 kişi var. Gelinen durum bu diğer sendikalar açısından da.
Şimdi bakın burada biz ZF’nin taşeron şirketi var, orda bir sözleşme yaptık geçtiğimiz günlerde. Yüzde 32 oranında zam aldık. Sen işçilerin haklarına ne kadar sahip çıkarsan, işçiler de sendikalarını o kadar sahiplenir. MC Paketleme’den 30 işçi arkadaşımız var burada. İşçiler şunu diyor: Nakliyat-İş Sendikası benim hakkıma, ekmeğime sahip çıktı. Bunu biliyor, bunun için de sendikasına sahip çıkıyor. Bundan dolayı biz, giderek İşçi Sınıfına yabancılaşan sendikal yapılara karşı gerçek anlamda sınıf sendikacılığının ilkelerine, mücadelesine sahip çıkmaya devam edeceğiz.
1 Mayıs’lara sahip çıkmaya devam edeceğiz. Taksim’deki 1 Mayıs ısrarımız sadece sıradan bir ısrar değil, arkadaşlar. İşçi Sınıfının kazanılmış hakkına sahip çıkıyoruz biz. Yani burada 1977’de Amerika’nın, CIA’nın, Kontrgerillanın katliamıyla 34 insanımız hayatını kaybetti. 1 Mayıs’ları mücadelelerle yeniden biz kazandık. Yani biz kazanılmış hakkına sahip çıkmazsak İşçi Sınıfının, eğer ona sahip çıkmazsak, yarın öbür gün emeklinin hakkına da sahip çıkamayız, bir başkasının hakkına da sahip çıkamayız.
Türkiye’de uluslararası ilişkileri en gelişkin olan sendikayız. Bu niye böyle?
Çünkü biz biraz önce slaytta görüldüğü gibi 61 yıldan beri amerikanın ablukasında olan Küba Halkıyla dayanışma içerisinde olduk her zaman. Venezuela Halkı ile dayanışma içerisinde olduk her zaman. Bolivya Halkıyla, Filistin Halkıyla, Siyonizme karşı direnen, mücadele eden Filistin Halkıyla her zaman beraber olduk. Yunanistan’da direnen liman işçileri ile beraber olduk. Yine Yunanistan da Rivilius adlı plastik şirketinde çalışan işçi kardeşlerimizle beraber olduk. İşçi Sınıfının ulusalararası dayanışmasını gösterdik. Kolombiya’da tutuklu olan sendikacılarla dayanışma eyleminde bulunduk. Fransa’da direnen, mücadele eden demiryolu işçileriyle beraber olduk.
Fransa’de CGT’ye bağlı demiryolu sendikası geçtiğimiz yıl yapılan kongrelerine davet ettiler ancak gidememiştik. İşte o kongrede bizi onursal genel başkan olarak kabul ettiler. Şuanda direnen, mücadele eden Fransa işçileri ile beraberiz, onlarla da dayanışma içerisinde bulunan tek sendikayız. Bunu açıkça söylüyorum. Yani Fransız Konsolusluğu’nda bu tür dayanışmaları gösteren, uluslararası dayanışmayı gösteren, Filistin Halkıyla en fazla dayanışma eylemi yapan, İsrail zindanlarındaki Filistinli tutsaklar için eylem yapan sendikayız. Filistin Halkıyla dayanışma içerisinde olmaya, diğer ezilen halklarla beraber olmaya, İşçi Sınıfının uluslarlarası dayanışması için her platformda beraber olmaya devam edeceğiz.
(Slogan: İşçi Sınıfı seninle gurur duyuyor!)
Şimdi dediğim gibi bunları yapmaya devam edeceğiz, bunu bir sorumlulukla yapıyoruz. Bakın aradan sonra Fransa’da Macron’un işçi düşmanı yasasına direnen sarı yeleklilerden Matthieu arkadaşımız canlı yayınla kongremize bağlanacak ve burada mesajını sesli olarak verecek. Dünyanın birçok ülkesinden, Kuzey Kore’den Hindistana’a kadar dünyanın değişik bölgelerinden dayanışma mesajları var. Değişik ülkelerden adını sayamadığımız bizlerle beraber olan işçi kardeşlerimiz var.
Türkiye’de ilk defa bir uluslararası sendikanın genel sekreteri, Dünya Sendikalar Federasyonu Genel Sekreteri olduk. Bu da Türkiye’de yaşanan ilklerden biridir arkadaşlar. Bizimle beraber başlayan, DSF’ye üye olan sendikalar var. DSF mücadelesine de sahip çıkan ve geliştiren sendikayız. Çünkü bunu geliştirmek durumundayız. Çünkü uluslararası Finans-Kapitalistlerin denetimindeki sendikalar Türkiye’deki sendikal hareketi de baskı altına almaya, kontrol altına almaya devam ediyor. Buna karşı da mücadelemizi her anlamda devam ettireceğiz. Çünkü biz İşçi Sınıfına karşı sorumluyuz devamlı.
Bakın birkez daha altını çizmek istediğim bir şey var: Tüm zorluklara rağmen örgütleniyoruz, gelişiyoruz ve büyüyoruz. Tüm baskılara rağmen, dost düşman herkesin engellemesine rağmen mücadeleye devam ediyoruz. Bazen öyle bir noktaya geliyoruz ki gerçekten gidip polis kayıtlarına bakın, oradan da bizim ne denli mücadeleci bir sendika olduğumuzu anlaşılır. Ankara’daki güvenlik güçleri, güvenlik şube aşağı yukarı her hafta beni arar. “Başkanım bugün bir eyleminiz var mı?” diye sorar. Burada, İstanbul’da gene ararlar. Yani buradaki polis kayıtları ortada. Hangi günümüz boş geçmiş… Mücadele etmediğimiz bir gün var mı?
Bazen birileri görmezden gelebilir bizleri.Kumpasa getirmeye çalışabilir. Onlara diyoruz ki; polis kayıtları sizden daha namuslu daha vicdanlı oluyor bazen!
Makro Market’in avukatı var. Söylediği aynen şu; ya ben, diyor, sizin mücadelenize olan saygımdan dolayı buradayım ve bu işi çözeceğim, diyor. Sadece sizlere olan saygımdan, diyor. Karşında mücadele ettiğimiz sınıfta bile bir saygı yaratıyoruz.
Ama bizim dost bildiğimiz kesimlerde bizi tasfiye etmeye çalışıyor. Biz Uzel Makine İşçilerine, Real Market İşçilerine, Makro Market İşçilerine öncülük etmeye devam edeceğiz. Bu işkolundaki görüşmelere devam edeceğiz. Tüvtürk İşçileri ile de kazanacağız. Türkiye İşçi Sınıfı da kazanacak!
O bakımdan bu genel kurulumuz tarihi bir genel kuruldur. Direnişlerle, direnişçilerle beraber daha güçlüyüz. Direnişçilerden aldığımız güçle beraber daha fazla kinimiz, hıncımız Parababalarına, onların düzenine karşı devam edecek. Her platformda onlara karşı mücadeleye etmeye ve onlarla beraber olan, işbirliği içerisinde olan sarı sendikacılara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Ve biz kazanacağız. Direnişçiler kazanacak. Tüvtürk İşçileri kazanacak. Real Market İşçileri kazanacak. Makro Market İşçileri kazanacak. Uzel Market İşçileri kazanacak!
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Direne Direne Kazanacağız!
Yaşasın Uzel Direnişimiz!
Yaşasın Real Direnişimiz!
Yaşasın Makro Direnişimiz!
İşgal, Grev, Direniş Yaşasın Nakliyat-İş!