Site rengi

Tasarım

Ey Tayyip! Mehmetçik can derdinde, sen Saray derdindesin…

11.03.2020
849
A+
A-

M. Gürdal Çıngı

Oysa bilmiyorsun ki, Saray=Mezar’dır!

Eğer devasa Saraylar yaptırarak “itibar” kazanılsaydı Tarihin gördüğü Nemrutlar-Yezitler-Krallar-İmparatorlar vb.lerinin adları hayırla anılırdı. Oysa onlar zalimlerdir ve zalimlikleriyle anılmaktadırlar.

Sen de öyle anılacaksın! Tarih, seni de; “zalim” diye anacak.

Doymuyorsun! Durmuyorsun!

Bir yandan sen ve ailen, diğer yandan avanen ve yandaşların, sürekli vurgun, talan peşindesiniz. Ve hepiniz lüks ve şatafat peşindesiniz. Her türlü toplumsal ve ahlâki değerleri çiğnemekte de hiçbir tereddüt taşımıyorsunuz. Vicdansızsınız, acımasızsınız!

Eşiniz, bir yandan sade yaşamayı, tasarrufu öğütlerken halkımıza, diğer yandan kendisi 10 bin, 20 bin ve hatta 50 bin dolarlık çantaları koluna takmakta hiçbir beis görmüyor. Giysiler, saatler vb.leri de ayrı…

Ya sen Tayyip!

Saraylara doymuyorsun. Yetinmiyorsun. Ankara’da, kaçak olduğu mahkeme kararlarıyla sabit Saray yaptırdın. Ama onun da arazisini sürekli büyütüyorsun, genişletiyorsun. Cumhuriyet’imizin kurucusunun Atatürk Orman Çiftliğinin arazisini habire yağmalıyorsun.

Yetinmiyorsun bu Saray’la!

Muğla’da, Okluk Koyu’nda Yazlık Saray yaptırıyorsun. Ve onun da arazisini habire büyütüyorsun:

“Muğla Marmaris Okluk Koyu’nda yaptırılan 300 odalı yazlığın olduğu yerleşke ve çevresindeki tahribat büyüyor. Bölgede yüzme havuzlu küçük saraycıklar, 3 helikopter pisti ve güvenlik alanı için imara açılan 65 hektarın ardından 27 hektarlık alanın daha statüsünde değişiklik yapıldı. Böylece toplamda 130 futbol sahasına yakın alan yapılaşmaya açıldı.

“(…)

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 9 Aralık 2019’da Resmi Gazete’de bir ilke kararı yayımladı. Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu’nun kararı ile doğal sit alanları, “kesin korunacak hassas alan”, “nitelikli doğal koruma alanı”, “sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı” olarak sınıflandırıldı. Okluk Koyu’ndaki statü değişikliği ile de sadece yörede yaşayanların geleneksel yaşam şekillerine uygun yapıların korunması, yenilerinin yapımına izin verilmemesi, en fazla kamping alanı yapılmasına izin veren hükümler aşıldı. Buna göre, 27,4 hektarlık alanda, düşük yoğunluklu yerleşim faaliyetleri ve turizm faaliyetleri yürütülebilecek. Koruma amaçlı imar planına uygun olması koşuluyla turizm tesisleri, yat limanı, tekne imal ve çekek yeri ve düzenli depolama tesisi yapılabilecek.” (https://www.olayneyseo.com/mugla-okluk-koyunda-yazlik-saray-icin-27-hektar-daha-yapilasmaya-aciliyor.html)

300 kişinin konaklayabileceği Yazlık Sarayında bunlara hizmet için de 400 kişi çalıştıracaksın… Sarayın için milyonlarca liralık peyzaj düzenlemesi yaptırdın. İnşaat dolayısıyla 50 bine yakın ağacın kestirdin. Ve 10 bin 966 metrekarelik kıyı dolgusu yaptırdın. Doymuyorsun yani…

Bunlarla da yetinmedin; Van’da da Saray yaptırıyorsun.

Üstelik bu sarayının yapımına Anayasa Mahkemesi izin de vermemişti. Ancak sen bunun da bir yolunu buldun. Sizde hile, dümen bitmez çünkü. Arkadan dolanmayı iyi bilirsiniz. Ömrünüz bunun için geçiyor.

“Kaçak Yapıları Önleme Paketi” adı altında milletvekillerin bir yasa önerisi sundular ve Anayasa Mahkemesi kararını deldiniz, aştınız sarayınızın yolunu…

“Anayasa Mahkemesi’nin Bitlis’in Ahlat ilçesinde Van Gölü kıyısına Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılabilmesine ilişkin iptal ettiği madde, öneriyle yeniden düzenlendi. Öneriye göre, iptal edilen krokinin aynen eklendiği maddede, “Gösterilen alanın Kıyı Yasası’na tabi kısımlarında imar planı kararıyla resmi kurum alanı yapılabilir’ denildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı üzerine, “Birileri rahatsız olsa engellemeye çalışsa da biz bu otağı ilçemize kazandıracağız. Ahlat’ta külliyenin yanına butik birkaç otel de yapacağız” açıklamasını yapmıştı. (…)” (https://www.olayneyseo.com/akpnin-kacak-yapilari-onleme-paketinden-yeni-kacak-saraya-izin-cikti.html)

“İtibardan tasarruf olmaz”, diyerek bu halkın zaten kıt olan kaynaklarını har vurup harman savuruyorsun. Ankara ve Okluk’taki Sarayların için şu ana kadar 3.2 milyar lira harcadın. 2020 yılı için de 610 milyon liralık ödenek ayırttın. Daha da artacak bu rakamlar.

Üstelik bu rakamlara, yukarıda da yazdığımız gibi, Van-Ahlat’taki sarayın masrafları dahil değil…

Ankara’daki Kaçak Saray’ın için de binlerce ağaç kestirttin. Ankara’daki Kaçak Saray’ının sırf elektrik, doğalgaz masrafları binlerce ailenin geçimini sağlar. Çalışanların ücretleri, yaz kış bahçelerinin bakımları, organik ürün yetiştirmelerin için yapılan harcamalar vb.lerinin toplam masrafları milyonlarca lirayı buluyor.

Aynı şekilde Okluk’taki sarayın için de, Van’daki sarayın için de benzer masraflar yapılacak.

Bütün ülke senin Saray’ın olsa ne yazar oysa!

Bak, sen de yaş olarak ömür merdiveninin son basamaklarına geldin. Senin de hastalıkların var. Ameliyatlar geçirdin. Ve her canlı gibi sen de ölümü tadacaksın…

Geldin, gideceksin!

En fazla 3-5 metre bezin olacak. O kadar.

 

Gafil Gezme Şaşkın

 

Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün

Dünya kadar malın olsa ne fayda

Söyleyen dillerin söylemez olur

Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

 

Bir gün seni götürürler evinden

Hakkın kelamını kesme dilinden

Kurtulmazsın Azrailin elinden

Türlü türlü yolun olsa ne fayda

 

Sen söylersin söz içinde sözün var

Çalarsın çırparsın oğlun kızın var

Şu dünyada üç beş arşın bezin var

Tüm bedesten senin olsa ne fayda

 

Kul Himmet Üstadım gelse otursa

Hakkın kelâmını bile getirse

Dünya benim deyip zapta geçirse

Karun kadar malın olsa ne fayda

 

Sık aktarıyoruz ama inan bu halk türküsü yüz yıllar öncesinden seni ve senin gibileri çok açık, çok net bir biçimde anlatıyor. O yüzden de dayanamıyoruz, aktarıyoruz.

Belki okursun da imana gelir misin? Böyle bir umudumuz mu var?

Hayır. Gelmezsin. Gelemezsin. Böyle bir umudumuz da yok. Çünkü genetik kodların böyle kodlanmış senin.

“İnsanın gelişiminde en önemli evrelerden olan “Kritik Eşik”te sen kaybetmişsin çünkü. O yüzden de değişemezsin. Ki Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıf karakterin de buna elvermez. Çünkü o bir tek Tanrı tanır hayatta: Para Tanrısı!

Sen de o Tanrıya tapıyorsun! O yüzden de değişemeyeceksin.

O yüzden, eğer yaşarsan; emri hukuktan, yasalardan ve vicdanından alan tarafsız mahkemeler önüne çıkacaksın. Ve yargılanacaksın. Eğer ondan önce gidersen de, iyilikle anılmayacaksın senden önceki benzerlerin gibi…

Ama bütün egemen sınıf temsilcileri de senin gibilerdi. Onların da gözü doymazdı. Onlar da şan, şöhret, lüks, debdebe, şatafat içinde yaşarlardı. Halklarının durumu onları zerrece ilgilendirmezdi. Onlar sadece kendilerini düşünür ve öyle yaşarlardı.

Bak, şimdi Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın “Osmanlı Tarihinin Maddesi” anıt eserinin Birinci Cildinden bir aktarma yapacağız. Senin ve senin gibilerin Saray özentilerinin tarihsel ve sınıfsal kökenlerini ortaya koyan:

 

***

SARAY: DÜNYA MEZARI

“(…)

Saltanat düşkünü Medeniyet yazar-bozarları, Osmanlılığı “Saray”da doğmuş, “Saray”sız olmaz bir Derebeyleşmiş Tefeci-Bezirgân bunağı gibi göstermeyi pek severler. Aslında “Saray”: her yerde, her zaman Medeniyet’in dünya “Mezar”ıdır.

Bütün Antika Medeniyetler, yarattıkları kanlı Sosyal Sınıf Savaşı yüzünden, “Mezar”ı dünya Sarayından çok süslemişler ve “Saray”ı, halktan kopuk, tabulaştırılmış ve Tanrılaştırılmış zavallı “Baş”lara “Belâ” bir dünya Mezarı durumuna sokmuşlardır.

Sınıflı Toplum yeryüzünde kaldıkça, bunun başka türlü olması ne görülmüş, ne görülecektir. Devlet, toplumun üstüne sivrilen bir silahlı-cezaevli örgütçül tekel oldukça, üst-sınıflar zulme, alt-sınıflar soysuzlaşmaya mahkûmdur. İnsanoğlu, Toplumu bir Hapishane kılığına sokmuştur. Altsınıflar, Dünya Mezarı Bodrumların “pis Cezaevinde” mi kalıyorlar? Üst-sınıflar da, gene kendilerine kapalı bir dünya Mezarı yaptıkları Sarayların “süslü Cezaevinde” yaşarlar.

“(…)

 

SARAY: SOSYAL SINIFLAŞMA ANITKABİRİ

“Saray” nedir?

Siyasî iktidar Başını, halkın senli-benliliğinden uzak tutmak bahanesiyle halka düşman etmek için kurulmuş bir şatafatlı tuzaktır. Orada doğan, büyüyen insan, kendisini öteki insanlardan bambaşka bir yaratık durumunda bulur. Halk da kendisine o gözle bakar.

Bu durum, Tarihöncesi Toplumun Tanrı-Tapınak gelenek ve göreneklerinden kalmadır. İlk Sümer Kent’lerinde, “Kahramanların Ruhu” Tanrılaştırılıp Ziggurat tepesine oturtulmuştur. İlk Ziggurat, dağsız taşsız Irak düz bataklığı ortasında, balçık ve ziftten kat kat yükseltilmiş yapma tepeciktir. O tepeciğin üstü Tapınak olur. İçinde oturan Tanrı olur. Bu Halktan ayrılışın ilk kutsal sembolleşmesidir.

Saray: o Tapınak geleneğinden; Şah, Padişah: o Tanrı göreneğinden tıpa tıp taklit edilmiştir. Egemen sınıflar, Siyasi İktidar’larını popüler (halkça benimsenmiş) bir Kutsallık perdesi altında dokunulmaz kılmak için: O Tapınak-Tanrı gelenek-göreneklerini, bir zaman Tarihöncesinde doğarlarken, yerden göğe çıkartmışlardı. Şimdi Sınıflı Medeniyette bu yol gökten yere indirirler: Saray-Şah biçimine sokarlar.

Amaç yahut Eğilim apaçıktır: insanlığın sınıflara bölünüşünü bir daha geri dönülmez biçimlerde dondurup edebîleştirmek, meşrulaştırmak, kutsallaştırmaktır. Antika Toplumda Sosyal Sınıf Bölünüş, utançsızca elle tutulur biçimde objektifleştirilir ve somutlaştırılırdı. Bu Saray-Şah olurdu.

Demek bir yerde Saray ve Şah bulundu mu, orada kesince Sosyal Sınıflar bölümlenmiş demektir. O sınıflara parçalanışın, sınıfları birbirine düşürüşün ve toplum içinde insanı insana düşman edişin Anıtkabiri: Saray’dır. Bu “hazır mezarın bayat ölüsü” insan, yaşayan Devletin canlı Başkanı olan Kişi: Şah, Padişah vb. adlarını bir matahmış gibi takınır.

Bugün bize saçma ve gülünç gelen çalım, poz, Saray heveslileri hâlâ az mıdır? (Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı Tarihinin Maddesi Cilt I, İkinci Baskı, s. 227-228, Derleniş Yayınları.)

***

 

Çoktular. Ve şimdi de çoklar senin gibileri.

Ama ne oldu?

Hiçbirisi, öbür dünyaya hiçbir şey götüremedi. Sen de götüremeyeceksin.

Bu yaptığın işleri gerçek Müslüman, ahirete inanan insan yapmaz, yapamaz.

Haa, diyorsan ki, bu dünyada ne yaşarsam kâr. Öbür dünyadan bana ne?..

Ama sana deriz ki; bu dünya geçici. Geldin, gideceksin. Önemli olan gittikten sonra hakkında ne söyleneceğidir.

Senin için ne diyecekler, Tarih senin için ne yazacak şimdiden belli mi?

Beli, belli!

Vatan ve Millet düşmanıydı. Vurguncuydu, talancıydı, Kaçak Saray’cıydı. Kamu Malı aşırıcıydı. Vicdansızdı. Acımasızdı. Halkını Allah’la aldatırdı. Muaviye-Yezid-Pentagon-CIA İslamcısıydı, denecek senin için…

Başlıkta da söylediğimiz gibi; Mehmetçik Suriye batağında, Libya batağında can derdinde, analar babalar, oğul; eşler, çocuklar; baba derdinde, sen ise Saray derdindesin…

Yazık!