Gıda Fiyatları neden artıyor? Ucuzluk ne zaman? (II)
Gıda fiyatlarındaki tırmanış devam ediyor. Ekmeğe fiili zam geldi. Resmi tarife değişikliğinin en erken Kasım ayı ortası en geç Ocak ayında olması beklenirken, bazı fırıncılar maliyetlerindeki artışı gerekçe göstererek ekmeği 2.5 liradan satmaya başladı bile.
Geçtiğimiz günlerde Resmi Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla, aspir, ayçiçek tohumu ve ham yağ ithalatında gümrük vergileri yılsonuna kadar sıfırlandı. Bu durum; ağır girdi maliyetleri altında üretemez duruma gelen çiftçilerimizin ürünlerinin daha da değersizleşmesi, tüketicilerin aldığı yağlara zam üzerine zam gelmesi sonucunu doğuracak.
Ekim ayı verilerine göre, Açlık Sınırı 3 bin 93 TL, Yoksulluk Sınırı 10 bin 75 TL olarak açıklandı. Yoksulluk sınırı ilk defa 10 bin TL seviyesinin üstüne çıkmış oldu. Yani Emekçi halkımız bir aylık süre içerisinde daha da yoksullaştı. Alım gücü düştü.
Yazımızın ilk bölümünde gıda fiyatlarının önlenemez artışının nedenlerini irdelemeye başlamıştık. İkinci bölümde de buna devam edeceğiz:
Gıda maddelerinin hammaddesi olan tarımsal ürünlerin üretilmesinde önemli yeri olan diğer öğeler de arazi kiraları ve enerji fiyatları. Tarla kiralayarak üretim yapmaya çalışan çiftçiler arazi kiralarının son bir yılda yaklaşık yüzde 60-70 oranında arttığını söylüyor. “İzmir Karaburun’da bağcılık yapan Mesut Karaoğlan 2017’de Milli Emlak’ tan dönümünü 400 liraya kiraladıkları arazinin bu yıl 850 liraya çıkarıldığını bildirdi. Zeytin, fıstık çamı, badem, ceviz, tıbbi aromatik bitkiler ve bağ alanları için farklı kiralar uygulanıyor. Bu kiralarla para kazanmak mümkün olmuyor.” Ali Ekber Yıldırım, Tarım Dünyası’ndan.
Çiftçi enerjiyi en çok sulama için kullanıyor. Bölgelere göre değişmekle birlikte elektrik faturaları da son 1 yılda yaklaşık yüzde 80-90 oranında zamlandı.
Daha önce de söylediğimiz gibi çiftçi, üretimini borçlanarak yapıyor. Çünkü kazandığı geçimini sağlamayı bırakın, maliyetlerini karşılamaya dahi yetmiyor.
Çiftçi nereden borç alır?
İlk aklımıza gelen Ziraat Bankası değil mi?
Maalesef çiftçi ihtiyacının tamamını buradan karşılayamıyor, bu yüzden de tefecilere borçlanıyor. Çünkü AKP’giller’in Ziraat Bankası çiftçiyi kalkındırmak yerine, British Virgin Adaları’nda kurulan bir şirkete1 milyar 650 milyon dolarlık, 3 yıl ödemesiz 10 yıl vadeli kredi vererek AKP’giller’in yandaşlarını kalkındırıyor. Üstelik şirketin borcunu ödemediği Sayıştay raporlarıyla ortaya çıktı. Çiftçilere verilmesi gereken para Virgin Adaları’nda heba oldu gitti.
Tarım Kredi Kooperatifleri de pandemi döneminin en ağır koşullarında borcunu ödeyemeyen çiftçilere bile haciz uygulamaktan çekinmedi. Çiftçilerimizin bugünkü toplam borcu 180 milyar doları aşmış durumda.
İthalata dayalı gıda ve tarım politikası gıda fiyatlarının artışındaki en önemli neden. Yazımızın başında da söylediğimiz gibi aspir, ayçiçek tohumu ve ham yağ ithalatında gümrük vergileri yılsonuna kadar sıfırlandı. Bunun gibi, hububat, bakliyat başta olmak üzere birçok üründe yılın 12 ayı sıfır gümrükle ithalat yapılıyor. Yine yakın zamanda buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, tritikale, mercimek, nohut ithalatında gümrük vergileri sıfırlandı. Sözde ithalat gerekçesi, yüksek gıda fiyatları. Ancak gıda fiyatlarını düşürme gerekçesiyle yapılan ithalatlar tam tersine fiyatların yükselmesine, çiftçimizin üretimden uzaklaşmasına sebep oluyor. Üretim azalınca ve tarımsal girdilerde de ithalata bağımlı olunca fiyatlar artıyor. Kısır döngü devam ediyor.
Üstelik bu sene çiftçilerimizin başında bir de kuraklık belası vardı. Ancak AKP’giller bu konuda da hiçbir destekte bulunmadı. Kuraklığa karşı bilim ve tekniği kullanarak çiftçilere destek olacak sulama yöntemlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gibi çözümlerin yanından bile geçmedi. Kuraklık bu yıl özellikle hububat ve bakliyatta üretimi düşürdü. Diğer ürünlerde verimi etkiledi.
Birinci bölümde ve burada bahsettiğimiz girdi fiyatlarındaki artışa rağmen, çiftçinin ürünlerinin alış fiyatı aynı oranda zamlanmadı. 1 Temmuz-31 Aralık 2021 tarihleri arasındaki çiğ süt alım fiyatı litre başına 3 lira 20 kuruş. Destekleme primi ise litre başına 20 kuruş. Destekleme primi demeye utanır insan. 20 kuruş ile kimi nasıl destekliyorsunuz acaba? Marketten aldığımız 1 litre pastörize sütün fiyatı 9 lira 75 kuruş. Üreten de tüketen de zararda.
AKP’giller şovu pek sever. Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı temelinden gelen, gösteriş ve şatafat sevgisi gibi bir de şov sevgisi var bunlarda. Marketlerde fiyat denetimi yapar, güya gözdağı verirler. Ondan sonra da kendi yandaş çiftliklerine çevirdikleri Tarım Kredi Kooperatiflerinde “Fiyatlar noktasında gayet uygun’’ diyerek gözümüzün içine baka baka dalgalarını geçerler.
O Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) ki, çoğu ürünü kooperatif ürünü bile değil. Zaman zaman sosyal medyaya da yansıyor, kim olduğu belirsiz işletmelerce üretilen ürünlerin üzerine TKK etiketi basılmış, satışa sunulmuş. Fiyatlar da diğer perakendecilerden farklı değil.
Nasıl olsun ki… Burası AKP’giller’in arpalığı olmuş durumda. 2019 yılında zararı 46 milyon 5 bin 231 liraymış. Bu zarar bir yılda 12 milyon 248 bin 330 lira artarak, 2020 yılında 58 milyon 253 bin 561 liraya çıkmış. Şirketin yönetim kurulu üyelerine de yurt dışına çıktıklarında harcırah olarak günlük 170 Euro ödeniyormuş. Devletin-Halkın malı deniz, biz bunu iyi yeriz, diyorlar anlayacağınız.
Yönetim Kurulu Başkanı 5 ayrı yerde görev yapıyor.
Kimmiş bu 5 ayrı yerden maaş alan ve Tarım Kredi Kooperatiflerini zarara sokan yönetici?
Eski AKP milletvekili TKK Genel Müdürü Fahrettin Poyraz’ın eski danışmanı Davut Arpa.
Bloomberg HT yazarı İrfan Donat’ın verdiği bilgiye göre, Tarım teknolojileri şirketi Doktar, “Çiftçinin Nabzı Araştırması”nı yayınlamış. Türkiye’nin 81 ilinde, 464 ilçeden 3 bin üretici ile görüşülen bir anket çalışması bu.
Bu anketin sonuçlarına göre, çiftçilerin yüzde 24’ü geçen yıla göre ekim alanlarının azaldığını söylemiş. Küçük çiftçilerin ekim alanı büyük çiftçilere oranla daha fazla azalmış. Yani küçük çiftçi, ekim alanları açısından da her geçen yıl daha da küçülüyor ve üretime küsüyor.
Ankete katılan çiftçilerin yüzde 52’si 2020 yılında bir önceki yıla göre gelirlerinde azalma olduğunu belirtiyor. Çiftçilerin yarısından fazlası 2020’de bir önceki yıla göre gelir kaybına uğramış.
Anketin çarpıcı sonuçlarından biri de çiftçilerin %70’inin üretimi için yeni yatırım yapamamış olması. Bu çiftçiler traktör veya ekipman, sulama sistemi alamamış ya da yenileyememiş.
Çiftçilere “en önemli 3 sorununuz nedir?” diye sorulmuş. İlk sıradaki en önemli sorun yüzde 73 ile “girdi maliyetlerinin yüksek olması” çıkmış.
İkinci en büyük sorun yüzde 19 ile “elektrik/su sorunu” olarak öne çıkarken, üçüncü sorun ise yüzde 10 ile “satış fiyatının düşük olması” şeklinde anket sonuçlarında yer almış.
Çiftçilerin teknik destek bakımından tamamen kendi haline bırakıldığının en önemli kanıtı da, anket sonucuna göre, yüzde 33-35’inin teknik konularda kimseye danışmıyor oluşu. Aslında bunu şöyle okumak lazım: Kamuda bu şekilde, çiftçiye teknik destek sağlayacak kişilerin ataması yeter sayıda değil ki, çiftçiye yerinde teknik destek sağlansın. Çiftçi bunları nerede bulup danışacak? Yüzde 62-64’ü de tohumu, ilacı, gübreyi aldığı satış temsilcisine danışıyormuş.
Gıda fiyatlarında ucuzluk ne zaman?
Gıda enflasyonunun önlenemez yükselişinin temel nedenlerini ortaya koymaya çalıştık. Peki, fiyatların düşmesi için ne yapılmalı?
İthalata-dışa bağımlı gıda ve tarım politikalarına son verilmeli.
Çiftçinin ürettiği ürününün maliyetlerini karşılayacak hak ettiği değerden alınmasını, tüketicinin ucuz ve güvenli gıda tüketmesini sağlayacak, fahiş kârlar elde eden aracıları bertaraf edecek kooperatifler yaygınlaştırılmalı.
Halkımıza ucuz ve güvenli gıda üretecek ve piyasadaki fiyat dengesini sağlayacak Et Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu gibi yok edilen kamu kurumları yeniden kurulmalı.
Girdi fiyatları düşürülmeli, bunun için tarımsal girdilerde dışa bağımlılık sona erdirilmeli ya da en aza indirilmeli. Kamu eliyle tarımsal girdilerin üretimini ve geliştirilmesini sağlayacak bilimsel araştırma kurumları ve üretim yerleri açılmalı.
Çiftçiler faizsiz krediler, teşvikler, devlet tarafından yapılan sulama vb. kamusal yatırımlar ve teknik destek bakımından desteklenmeli.
HKP Programı’nda “Köylü Meselesi” başlığı altında çiftçilerin-Köylülüğün sorunları özel olarak incelenmiş ve çözümlenmiştir. Yazımızda çiftçi olarak belirttiğimiz kesim köylülerdir. Programda daha detaylı anlatılmakla beraber biz buraya özellikle “Örgüt ve Ekonomi Politikası” alt başlığından alıntı yaptık. Yukarıda belirttiğimiz maddeler ve aşağıda alıntıladığımız çözümler gıda fiyatlarını da düşürecek, Köylülüğümüzün sorunlarını da çözecektir. (Bu bağlantıdan tamamı okunabilir: https://www.hkp.org.tr/program/)
“Üçüncü Sonuç: Köylü Meselesi
“AB ülkelerinde 1 tarım işçisi, tarım dışında çalışan 23 kişiyi besler. Üstelik de artan bir sürü tarım ürünlerini bizim gibi geri ülkelere pazarlarlar. Zaten 1990’dan bu yana ABD ve AB’nin bizim gibi ülkelerin tarımını geriletmeye “şunu ekme, bunu destekleme” diyerek budamaya çalışmalarının asıl sebebi de budur.
“Türkiye’nin ise tarımda çalışan bir kişisi, ancak tarım dışında çalışan iki kişiyi zar zor besleyebilmektedir. Kaldı ki bizdeki beslenmeye gerçek anlamda beslenme denemez. Çünkü Halkımız özellikle protein bakımından yetersiz beslenmektedir. Yani tarımımızın verimi, AB’dekinin sekizde ya da onda biri kadardır.”
“(…) ÖRGÜT ve EKONOMİ POLİTİKASI
“10- TARIM İŞÇİLERİ SENDİKALARI: Sayıları yüz binleri aşan yanaşma, götürücü, aylıkçı rençperler ve tarım işçileri iş mevzuatına göre özel sendikalarda toplanacaklar. Çalışma şartları, süreleri, yerel geçim endekslerine uygun en az geçim endeksleri belirtilecek. ILO’nun “Sosyal Adalet İçin” eseri der ki: “Dünya barışı için sanayi işçilerinin sosyal ilerlemesi kadar, toprak işçilerinin sosyal ilerlemelerinin de esaslı bulunduğunu, 20. Asrımızda görmeyen kimdir?”
“11- TOPRAKSIZ KÖYLÜ ÖRGÜTLERİ: Toprak reformunda anarşiye ve kırtasiyeciliğe yol açılmaması için temel örgüt olacak.
“12 – TARIM KOOPERATİFLERİ: Köylünün kendisi tarafından kurulup kendisi tarafından kontrol edilecek. Ortak sayısı 100’ü geçince, bin güçlük çıkarılmayacak. Milyonlarca üretmeni dağınıklıktan kurtaracak. Şehirle köy arasındaki uçurumu doldurmaya çalışacak. Kooperatifler, hükümet ya da tüccar emrindeki birliklerin kontrolünden kurtarılacak. Büyük Sanayi rekabeti karşısında el ve ev sanayisini kaybeden köylüye, büyük çiftliklere kıyasla daima daha pahalıya mal olan malzeme ve eşyaları ucuza mal edecek. Ortaklarına piyasadan pahalı mal satmayacak. Satarken birbirleriyle rekabete düşerek, bereket yıllarını bile felâket yılına çeviren küçük ekincilerin mallarını değeri ile satacak. Ortaklarının malını ölü fiyatına almaya kalkışmayacak. Küçük ekinciyi de modern üretime ve bilime kapalı kalmaktan kurtaracak.
“13- ULUSAL BİRLİKLER: Bütün tarımsal meslek birlikleri, sendikalar, yurt ölçüsünde federasyonlar, konfederasyonlar kuracaklar.
“14- KREDİ: Bizim güzel geleneğimize göre, tefecilik, faizcilik sosyal haram ve suç olarak en sıkı kovuşturmaya uğratılacak. Bugünkü yüzde 19-24 banka faizi, köy işletmesi kooperatifleştikçe en az sınırına indirilecek, büyük çiftlikler için arttırılacak, küçük ekinciye eksiltilecek. Öylelikle, devlete olan borcun 12 misli, banka borcunun 6 misli olan faizci borçlarıyla, köylünün sömürülmesi önlenecek. Üretim Kooperatifleri kanalıyla verilen ödünçlerin taksitleri, ürün alınınca tahsil olunacak. Kredi, güçlü çiftçilerden ziyade, güçsüz köylüye sağlanacak. İpotek ve teminat yerine, kooperatif ve köylü örgütlerinin kefaleti ve sorumluluğu geçecek.
“15- FİYAT POLİTİKASI: Tarım ürünleri aleyhine, sanayi ürünlerinin fiyat artışı durdurulacak. Köy ürünlerinin gerçek köylü kooperatifleri eliyle ihracatı kolaylaştırılacak, Ofisin yönetim ve kontrolü köylü örgütlerine bırakılacak.
“Modern üretim küçük ekincilere kadar götürülerek tüm tarım ürünlerinin maliyet fiyatları indirilecek.” (HKP Programı’ndan)