İşçi Sınıfının Ağabeyi Orhan Özer Yoldaş İşçi Sınıfı mücadelesinde bizlere yol gösteriyor
24 Şubat 2019 günü düzenlenen Orhan Özer Yoldaş’ı Anma Etkinliği’nde yapılan konuşmalar:
Mustafa Şahbaz Yoldaş:
Değerli Kurtuluş Partililer, Değerli Konuklar,
Yüreği İnsan Doğa ve Hayvan sevgisiyle atan Canlar,
Gerçek İnsan Gerçek Devrimci Orhan Özer Yoldaş’ın bedence aramızdan ayrılışının 1. yıldönümünde anmak üzere gerçekleştireceğimiz toplantımıza hoş geldiniz.
Türkiye Devrimi’nin Önderi Kıvılcımlı Usta, Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın önderi Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliyeciler olmak üzere, Emperyalizme, Faşizme ve Şovenizme karşı mücadele ederken aramızdan bedence ayrılan, başta Orhan Özer Yoldaş olmak üzere bütün Devrim Şehitleri huzurunda, saygı duruşunda bulunmaya davet ediyorum.
(Saygı duruşu)
Orhan Özer Yoldaş, yaşamı boyunca aklı ve yüreğini her zaman Hareket için harcardı. Kendini tamamıyla mücadele vakfetmiş bir çınardı. Üniversite yıllarından sonra boylu boyunca kavgaya atılmış, yaşamının son anlarında bile mücadeleye devam etmiştir.
Orhan Yoldaş ayırt etmeksizin her devrimcinin hukuki davalarını savunmuştur.
Orhan Yoldaş, İşçi Sınıfının “Orhan Babası”ydı. Salondaki birçok işçi arkadaşlarımız ve yoldaşlarımızın da bildiği gibi İşçi Sınıfı örgütlenmesinde gecesini gündüzüne katarak, aktif bir şekilde kendisini İşçi Sınıfı mücadelesine vermiştir. İşçilerin her türlü derdini, sıkıntısını, tasasını ve davasını kendi meselesiymiş gibi düşünür ve hiçbir karşılık beklemezdi.
Orhan Yoldaş idamlıkların çaresiydi.
Orhan Yoldaş, grup, fraksiyon fark etmeksizin her devrimcinin davasına bakmış, 12 Eylül zindanlarında avukat olarak Orhan Yoldaş’ı gören devrimcilerin umut ışığı olmuştur.
Orhan Yoldaş, Konya İnsan Hakları Derneği’nde başkanlık yapmıştır. “Herkese insan hakkı” sloganını eleştirmiş ve Sınıfsal bakış açısını savunmuştur. İnsan Hakları Derneği’nin kızıl soluğu olmuştur.
Orhan Yoldaş Bir Ulu çınardı.
Sözümüzdür:
Kökleri derinde, yeniden filizler verecek vatanın her yerinden!
(Orhan Özer Yoldaş’ın mücadelelerinden bir kesit gösteren sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Yine Şehitlerimizi gösteren bir sinevizyon gösterimi yapıldı.)
Mustafa Şahbaz Yoldaş:
Şimdi sözü, Gerçek İnsan, Gerçek Devrimci, İnanç Abidesi Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut Hocamıza bırakıyorum.
(Alkışlar)
(HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut Yoldaş, bir konuşma gerçekleştirdi. Bu konuşma, ilerleyen günlerde “Gerçek Kahramanlar” adıyla kitap olarak Derleniş Yayınları’nca yayımlanacaktır.)
Değerli Yoldaşlar, Orhan Özer Yoldaş’ın uzun yıllar birlikte mücadele ettiği, birçok davada birlikte olduğu, değerli arkadaşı Halkçı Hukukçu Avukatlar adına sözü Metin Bayyar Abi’mize bırakıyorum.
(Alkışlar… Sloganlar… Halkçı Hukukçular Onurumuzdur… Alkışlar…)
Halkçı Hukukçular Adına Av. Metin Bayyar’ın yaptığı konuşma:
Sevgi ve saygıdeğer Partimizin Yoldaşları ve İşçi Kardeşlerimiz,
Orhan Arkadaşı anlatırken doğal olarak, ben Sedirler’den yoksul bir aile çocuğu olarak Kerpiççi Mustafa’nın oğluyken, Kumköprü’den Ali Rıza Bey’in oğlu Orhan Özer, Aksinne’den küçük besicilik yapan Yakup Amcanın oğlu Nurullah Yoldaş’ımızdan, yine benimle birlikte evimizi, yurdumuzu, öğrencilik hayatımızı paylaştığımız, bir yerde de tek evin tek çocuğu olduğum için en çok kardeşliğimi paylaştığım Sedirler’den çok çocuklu, dar gelirli Koca Yusuf’un oğlu Mustafa Şahbaz’dan bahsetmeden geçemeyeceğim.
Çünkü Orhan Yoldaş, avukatlığın ötesinde, bir kardeşimiz, bir arkadaşımız, bir yoldaşımız olmasının yanında, belki bir kardeşten daha fazlasını paylaştığımız, ailecek görüştüğümüz bir yoldaşımızdı.
Zaman ne kadar çabuk geçti…
Hoca’mız, Genel Başkanımız Nurullah Yoldaş’ın da bahsettiği gibi, lisede belki beraberdik ama tanışmıyorduk. Ben, üniversite öğrenciliğimin son sınıfı dönemlerinde ve üniversiteyi bitirip staj döneminde Konya’ya geldiğimde Orhan Yoldaş ile tanıştık. Stajımı ben İsmet Gürsel’in yanında yapıyordum, burada Konyalı bir avukatın yanında. Çünkü o avukatlık mesleğinde 5 yılını tamamlamıştı, Orhan Yoldaş daha 5 yılını tamamlamamıştı. Ama fiili olarak Orhan’ın bürosunda zamanımı geçiriyordum.
Onunla birlikte Konya gençlik hareketleri içerisinde de bulunmak durumunda olmuştum. O dönem kısaca TSİP diye kurulan 1974’teki Türkiye Sosyalist İşçi Partisi içerisinde; Usta’mızın görüşlerine yakın davrandıkları için o parti içinde görev almıştık. Sonradan Usta’mızın görüşlerinden ayrıldıkları için biz de kopmuştuk. Ama o dönem Konya’ya geldiğimde, Hoca’m, Genel Başkan’ımız Nurullah Yoldaş’ımız ve Orhan Yoldaş ile birlikte yine bir dönem bizimle davranıp giden arkadaşlarla Konya Yüksek Öğrenim Derneği’ni kurduk. O zaman ADYÖD, İYÖD, İZYÖD diye TSİP bu tür gençlik örgütleri kuruyordu. Buradaki gençlik hareketlerini yalnız bırakmadık. Tabiî avukatlık tecrübesi fazla olduğu için dernek tüzüğünün hazırlanmasında, dernekleşmede Orhan Yoldaş’ım bize öncülük etmiştir.
Yine Konya’da ilk basın işçileri eylemi olduğunda; Yeni Konya Gazetesi’nin Grevinde, Grev Çadırında, yine işçi eylemlerinde, iş davalarının açılması ve takip edilmesinde, grevin yönlendirilmesinde, işçi hareketinin yürütümünde görev almıştır Orhan Arkadaş. Ve biz de onun yanında, doğal olarak bizden tecrübeli olduğu için, onunla birlikte davranmıştık.
Hoca’mızın ABC Gazetesi’ne verdiği bir demeci, sonra kitapçık haline dönmüş olan “Edebiyata Dair” röportajında devrimci edebiyat nasıl olur konusunu irdelerken, orada William Shakespeare’den, Cervantes’ten örnek verir. Orada Shakespeare’den bir aktarma yapar Nurullah Yoldaş. Shakespeare, insan ömrünü şöyle betimliyor: “Sön kısa mum sön!” Yani insan ömrünü, biraz sonra sönecek olan kısa bir muma benzetiyor.
Yunus da: “Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi”, diyor.
Ömrümüzü böyle düşündüğümüz zaman, Orhan ile olan anılarım da aynen böyle rüzgâr gibi geldi geçti. 26-27 sene evvel birlikteydik. Yaş 70 ve Yoldaş Orhan…
Ölüm tabiî doğal. Fiziki olarak oluyor ama insanın tabiî içi burkuluyor.
Niye?
Çünkü onunla yaşanmışlıklar da gidiyor, anılar da gidiyor.
Yani insanı en çok acıtan yanları bunlar oluyor. Yani sizden de bir parça gidiyor…
Orhan Yoldaş’ın avukatlığından ve dilekçelerinden en çok esinlendiğim noktası, çok güzel bir hukuk sistematiği vardı. Dava dilekçesini çok uzun yazmazdı; kısa, öz. Tacettin Yoldaş bilir, bazen böyle derdi:
“Bir dilekçe hap gibi olmalı yani kısa ve öz, karşı taraf hemen algılamalı. Sayfalar dolusu olmamalı. Zaten okumayı çok seven bir toplum değiliz, hele yargıçların önüne de bir sürü dilekçe geldi mi pek bakmazlar.”
Orhan Yoldaş’ın böyle bir özelliğini aldım ben de. Dilekçelerinde kısa, öz vurur ve özü yakalar.
Ceza üzerine yoğunlaşmıştı. Ne kadar iş davalarına baksa da en çok ağırlık verdiği hukuk alanı cezacılıktı onun.
Bizim Aras Kargo eylemliklerinde bir gece düzenlemiştik. O gece konuşmalarında Sait Yoldaş’ın konuşmasından kaynaklı olarak, bir de HADEP’li bir yönetici vardı İmam diye biriydi zannedersem, Devlet Güvenlik Mahkemesi dava açmıştı. Onun savunmasının hazırlanması lazımdı. Orhan Yoldaş, o savunmayı hazırlarken yazdığı dilekçedeki yaklaşımı, olayı o kadar güzel betimlemiş, anlatmıştı ki, hâkim doğal olarak etkilendi. Orhan’a dedim; “Yine bir hap yaptın. Herhalde beraatı alacağız.” Aynen de öyle oldu; beraatı aldık.
(Alkışlar…)
Orhan ile tabiî doğal olarak bazı atlamalarla geçiyorum.
Bizim “3 Şehitler”imizin Ankara’da şehit olan yoldaşlarımızın anmalarında, mezarlıktan geçerken bazen Adnan’a takılırdım; “Yahu Adnan derdim yahu şu mezar taşlarına bak: “Doğum tarihi şu, ölüm tarihi bu. Ruhuna Fatiha.” İki kelime… Yahu bu adamın ne kadar uzun bir anısı vardır, değil mi? derdim. Kavgası var, dövüşü var. Acılı günü var acısız günü var. Sevinçli günleri var, yoksulluk günleri var. Ama bir insanı mezar taşında da kısaca özetleyivermişler, derdim. Adnan da gülerdi böyle…”
Tabiî önemli olan insanların arkada bıraktıkları; yaptığı şeyler, işler, eserler, izlerdir.
İşte bugün, bu kadar insan bir araya gelip Orhan’ı anarken, onun işçi gönüllülüğünden, devrimci harekete olan inancından, insan sevgisinden, doğa sevgisinden, hayvan sevgisinden bahsederken, arkada bıraktığı miraslarını zenginliğini konuşuyoruz.
İnsanı da zaten biraz ölümsüzleştiren de, bu arkasında bıraktığı iyi şeylerdir.
Orhan Yoldaş’la böyle bir şeyi paylaşmak, Konya’da dava arkadaşlığımızın içinde birçok anıyı paylaşmak da benim için bir onur tabiî ki…
Hoca’mın, Nurullah Yoldaş’ımızın önderliğinde Konya eylemlerinde ve örgütlenmelerinde başat güç bizdik. Konya’daki devrimci eylemler bizden sorulurdu. Çünkü devrimci ortamın motor gücü olan öğretmenlerin devrimci örgütü TÖB-DER bizden sorulurdu o dönem. Tabiî bu eylemler üzerine Parababaları devleti de boş durmuyordu: Öğretmenlerin arkadaşlarımızın sürgünleri oluyordu, aldıkları cezalar oluyordu; onların davalarının hazırlanmasında en çok Orhan Arkadaşımız yardım ediyordu.
Öğrencilerin eylemleri oluyordu; afiş oluyordu, kavga oluyordu, dövüş oluyordu yine onların davalarına da Orhan Arkadaş koşturuyordu.
Yine onunla beraber, ilk kez biz burada, “Genç Hukukçular Derneği”ni kurmuştuk.
O derneğin sayesinde de o dönem Baro yönetimine arkadaşlarımız girmişti. Orhan Arkadaş falan girmişti. Baro içerisinde ilk kez sol rüzgârlar estirmişti.
Konya’daki bizim bu devrimci hareketteki etkinliğimiz ve Hoca’mın da burada bahsettiği gibi Kontrgerilla eylemleri Konya üzerinde, hareketimiz üzerinde yoğunlaştı; Mehmet Taşdemir gibi Yoldaşlarımız, Fethi Demir gibi Yoldaşlarımız burada suikastlara uğratıldılar. Çember daralmıştı, Orhan üzerinde de çember daraltılmıştı.
12 Eylül döneminde devrimci hareketimiz düzenli bir ricat taktiğiyle yeraltına çekilmişti. O dönem ben Ankara’daydım. Ankara’daki işçi eylemlerinde, bizim yoldaşlarımızın davalarında koşturmak durumunda kalmıştık. 12 Eylül yargılama sürecinde Orhan Arkadaş bizim Konya’daki tüm yoldaşımızın davasına bakmış (bunlardan bazıları bildiğimiz gibi Faruk Sur Yoldaş’ımız, Bahri Ağabeyi’mizdir), onların davaları yürütmüştü. Onun yanında da (çoğu ekonomik durumu iyi olmayan) başka siyasetlerden, yalnız başka siyasetler derken şunu da ayırt etmek durumundayım; MHP ile İşçi Partisi dışındaki tüm siyasilerin davalarına girmiş ve öbür siyasetlerin bütün davalarını büyük bir özveriyle, yeri geldiği zaman da hiç para almadan yürütmüştür.
Orhan Yoldaş’ı anlatmak için çok nedenler var ama zamanın da biraz azlığı var.
Yani Orhan Yoldaş ile bir yol yürümenin, yol almanın, belli yerlerde mücadele etmenin getirdiği haz unutulmaz. Bu kısa zaman diyorum ben, yani “kısa mum”un sönüşü gibi, erken gitti Orhan Yoldaş. Daha çok bardağı dolmuş taşmış bir insandı. Avukatlık mesleği açısından, cezacılığı açısından, devrimci harekete vereceği katkılar açısından erken ölüm… O yüzden acısının tamir edilmesi mümkün olmuyor.
Bugün sabahleyin geldiğimde de eşi Ayşe Yoldaş’a da öyle dedim: “Ayşe, insan en yakınındaki insan öldüğü zaman pek farkına varmaz. Ama zaman, süreç geçtikçe, belli yerlerde anılar yakaladıkça insanı, biraz içini burkar, acıtır.”
Ama bizim de Mevlana’nın dediği gibi, ölümü yeri geldiği zaman bir “Doğum Günü” gibi de kabul eder konumumuz var. Nasıl doğum doğal bir olaysa, ölüm de bir doğal olay…
Ama mücadele içindeyken, mücadele verirken, mücadeleyle birlikte ölmek en iyi ölümdür bizler için. Orhan Yoldaş’ın ölümü bu yönüyle iyi bir ölümdür, diyorum. O menfur hastalığı saymıyorum. Ama yaşantısıyla, devrimci harekete bıraktığı anılarıyla, katkılarıyla…
Ruhu şad olsun.
(Sloganlar… Orhan Özer Yoldaş Ölümsüzdür…)
DSF Başkanlık Kurulu Üyesi, DİSK/Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu tarafından gerçekleştirilen konuşma:
Zulmün olduğu her yerde Direniş meşrudur ve bu Direnişler de er geç başarıya ulaşacaktır!
Halkın Kurtuluş Partisi’nin değerli Genel Başkanı, yöneticileri, değerli yoldaşlar,
Aylardan beri sarı sendikacılığa karşı, işçi düşmanlığına karşı direnen, mücadele eden Real Market Direnişçileri,
Yine aylardan beri işçi ve sendika düşmanlığına karşı mücadele eden Reysaş/Tüvtürk Direnişçileri,
Ve aylardan beri; “Tazminat haktır gasp edilemez, yağma yok!”, diyerek mücadele eden Makro Market İşçileri; hepinizi en içten devrimci duygularımla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, aynı zamanda Sendikamızın Avukatlığını da yapan, avukatlıktan öte İşçi Sınıfı mücadelesinde önemli katkıları olan, önemli önderlikler yapan Orhan Özer Abi’mizi sevgi ve saygıyla anmak istiyorum.
Burada tabiî benden önce konuşan gerek Partimizin Genel Başkanı, gerekse Metin Ağabey Orhan Abi’yle benden önce tanışıyorlar anlattıkları gibi.
Benim Orhan Abi ile tanışıklığım daha sonraki yıllardadır. 1977’lerde tanıdım ben Orhan Ağabey’i. Ben o zaman Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenci olarak başlamıştım. Daha sonraki yıllarda Devrimci Derleniş sürecinde ve daha sonra Makine-İş Sendikası’nın kuruluş döneminde (Makine-İş Sendikası’nı da 1979 yılı Haziran ayında kurmuştuk), daha sonraki yıllarda Orhan Ağabeyle birçok alanda (doğal olarak aynı hareket içerisinde, aynı mücadele içerisinde olduğumuz için) birlikte, aynı mücadele içerisinde olduk.
Orhan Ağabey’in değişik özellikleri vardı tekrara girmemek adına.
Gerçekten almış olduğu, yürütmüş olduğu davalara, sadece bir hukukçu kimliğiyle değil, aynı zamanda bir İşçi Sınıfı Önderi, bir Devrimci Önder gibi yaklaşırdı. O bakımdan da İşçi Sınıfı mücadelesine çok önemli katkıları olmuştur.
2003 yılında, Nakliyat-İş Sendikası’nın buradaki (Konya’daki) ve İstanbul başta olmak üzere diğer şehirlerdeki Nakliyat Ambarlarının örgütlenme sürecinde, sendikal tercihe saygı göstermeyen sarı sendika TÜMTİS ve onun tükenmeye doğru giden EMEP’lilerinin işbirliğiyle İstanbul’da 3 işçi kardeşimiz katledildi. Katledilen bu 3 işçi arkadaşımızın davasının üstlenme sürecinde, Orhan Ağabey; hem hukukçu olarak, hem de davayı sahiplenmenin hakkını her anlamıyla veren bir ağabeyimiz olarak görev yapmıştır.
En son burada, Konya’da, Konya Büyükşehir Belediyesinin taşeron örgütlenmesinde de beraber, en son, fiili bir mücadele içerisinde olduk Orhan Ağabey’le. Yani Konya gibi bir yerde Konya Büyükşehir Belediyesinde otobüs işletmeciliğinde çalışan taşeron MDF ve Halk Ulaşımın örgütlenmesini sendika olarak tamamlamıştık. Tabiî orada da büyük engellemelerle karşılaştık. Burada işçi kıyımı oldu. Sendikaya üye olan işçi arkadaşları işten çıkardılar. Büyükşehir Belediyesi önünde yapmak istediğimiz açıklamayı engellemek istemişlerdi o zaman, tüm engellemelere rağmen Orhan Ağabey’le birlikte o basın açıklamasını yapmıştık.
Şimdi tabiî burada gerçekten bir önemli şey de; Orhan Ağabey’in uğruna mücadele ettiği dava, yaşamını feda ettiği İşçi Sınıfı davası…
Bugün aslında bir anlamıyla Orhan Ağabey’e layık olan bir anmayı da birlikte gerçekleştiriyoruz. Biraz önce ismini saydığım, dediğim gibi 18 aydan beri mücadele eden Real Direnişçileri burada, Tüvtürk/Reysaş Direnişçileri burada, aylardan beri mücadele eden ve yine aylardan beri mücadele eden Makro Market İşçileri burada.
O bakımdan Orhan Ağabey’in de dediğim gibi, uğruna yaşamını vakfetmiş olduğu İşçi Sınıfı davasını daha ileriye taşımak, daha yeni örgütlenmeler yapmak, yeni direnişler ortaya koymak; elbette bu mücadeleleri bir taraftan yapıyorken de bir taraftan da sorunu tek başına ekonomik mücadele sınırları içine, sendikal mücadele sınırları içine hapsetmeden siyasal bir hareketle, İşçi Sınıfı Hareketiyle bütünleştirmek ve aşağılık Parababaları düzenini yıkmak; aslolan bu!
O bakımdan, gerçekten bugün şunu çok açık bir şekilde görüyoruz ki, bugün bizlerin yürütmüş olduğu Direnişler, yürütmüş olduğumuz mücadele, binleri ifade eden, sayısal olarak binlerce işçinin, yerli yabancı Parababalarının işçi düşmanlığına karşı mücadelesidir. Aynı zamanda da sarı sendikacılığa karşı mücadeleyi aylardan beridir devam ettiriyoruz.
Bugün baktığımızda bu düzen o kadar aşağılık ki, gerçekten her alanda yani sendikal alanda, diğer kültürel alanda, her alandaki örgütlenmeleri kendi denetimlerinde yürütmek ve devam ettirmek istiyor. Öyle ayakta kalıyor. İşçi Sınıfı mücadelesinde de bunun en önemli dayanakları sarı sendikalar.
Türkiye’de İşçi Sınıfı mücadelesi giderek daha fazla etkili bir şekilde sarı gangster sendikacılığın baskısı altında. Artık DİSK, eski DİSK değil. Artık DİSK, İşçi Sınıfının umudu olmaktan ne yazık ki çıkmış durumda.
Biraz önce de söylendi, Türkiye’deki partilerin tamamına yakını gerçekten proje partisi.
Yani bugün CHP’nin başına Kılıçdaroğlu nasıl geldi?
Bir senaryoyla başına geldi.
AKP nasıl kuruldu?
O da bir projeyle kuruldu.
HDP nasıl kuruldu?
O da bir projeyle kuruldu.
Diğer partiler; MHP’nin, İYİ Parti’nin, diğer partilerin de hepsinin bir proje olduğu ortada…
Bunlar da aslında Türkiye’nin emperyalizm tarafından götürülmeye çalışıldığı, Ortadoğu’da götürülmeye çalışıldığı bir süreçteki rollerini oynuyor. Tüm partiler bu rolü oynuyor. Herkes rolünü oynuyor.
O bakımdan da emperyalizmin bu bölgesel oyunlarına karşı mücadele bayrağını yükseltmeden, tek başına elbette İşçi Sınıfı mücadelemiz ya da belli alandaki mücadelemiz sınırlı kalır.
Ancak dediğim gibi işte Türkiye’deki İşçi Sınıfının durumuna baktığımızda, binlerce işletme son birkaç ay içerisinde konkordato sürecinde. Binlerce işletme… Ve buralarda çalışan on binlerle ifade edilen işçiler var.
Mesela konkordato sürecinin en büyüklerinden bir tanesi, 6 bin 500 kişiyle, burada da önemli sayıda bulunan arkadaşımızın çalıştığı Makro Market İşçilerinin çalıştığı işletme. Ve burada 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl çalışan arkadaşlarımız var. Ve burada çalışan arkadaşlarımız yıllardan beri örgütsüz kalmışlar. Ve şu anda da toplam olarak konkordato masasında ifade edilen alacakları 40-50 milyon civarında. Aslında eksik bile hesaplanmış. Belki gerçek anlamda almaları gereken 60-70 milyon lira civarında.
Ancak işverenlerin bakış açısı nasıl?
İşte onlardan da bir tanesi, dini istismar eden işverenlerden bir tanesi de o: Şeref Soygül, Mustafa Soygül.
İşte diyor ki; “Kıdem tazminatı almak caiz değil.”
Sen kimsin? Kim adına fetva veriyorsun?
Bu aslında bir anlamıyla da Allah adına şirk koşmaktır. Sen kimsin?
Yasa işçilere bu hakkı vermiş. Kıdem tazminatı dediğin, zaten ücretin bir parçası.
Dediğim gibi, binlerce işçi, işsiz kalmış durumda. Diğer sektörlerde görülen bu konkordato süreciyle beraber Türkiye ekonomik bir krizle iç içe aslında.
Aslında ekonomik krizi de belirleyen Trump biliyorsunuz.
Bir telefon konuşmasıyla ne dedi?
“Seni mahvederim”, dedi değil mi Türkiye Cumhurbaşkanına. Türkiye ekonomisini mahvederim, dedi.
Yani bu neyin göstergesi?
Türkiye ekonomisi aslında dışarıya bağımlı. Türkiye ekonomisinin ne zaman krize gireceği, Türkiye ekonomisinin en zaman rahatlayacağını aslında Türkiye belirlemiyor. Emperyalistler belirliyor. Başta ABD, IMF’si, Dünya Bankası, onlar belirliyor…
Türkiye’de eğer bugün kriz gerçek anlamda etkisini göstermiyorsa bunun en önemli nedenleri, geçenlerde medyada yazılıyor, kaynağı belirli olmayan milyarlarca dolar para giriyor zaman zaman. Bu para bir çekildiği zaman…
İşte Ağustos ayında ne oldu?
Dolar fırladı, euro fırladı.
Yani Türkiye ekonomisi yıllardan beri, Hikmet Kıvılcımlı Usta’mızın da söylediği gibi, Türkiye ekonomisi Türkiye tarafından yönetilmiyor. Türkiye artık ekonomik olarak da, siyasi olarak da kendi yöneticileri tarafından yönetilmiyor.
O bakımdan bunun faturası şimdi İşçi Sınıfımıza çıkartılmaya çalışılıyor. Ve her alanda işte kapanan işyerleri, konkordato sürecindeki işyerleri… Tüm bunlara bakıyorsun son dönemlerde on binlerce işçi işçinden ekmeğinden oluyor. Nakliyat sektöründe de biz yaşıyoruz, biliyoruz; onlarca Nakliyat Ambarı kapanmayla karşı karşıya. Diğer sektörlerde fabrikalar kapanıyor.
Tüm bu süreçlerden bakıyorsun sendikal hareket ne yapıyor?
Konkordato sürecini yaşayan binlerce Makro Market İşçisine, diğer sektörlerde konkordato sürecini yaşayan işçilere bakıyorsun.
Nedir?
Ortada bir mücadele yok. Biz sahipleniyoruz, sahiplenebildiğimiz her yerde. Sahipleniyoruz…
Che Guevara’nın sözünü hep tekrarlıyorum toplantılarda; “Nerede bir insan haksızlığa uğramışsa eğer, onu kendi yüreğinde hissetmiyorsa o insan, ben o insanın insanlığından şüphe ederim.”, diyor.
Biz de bunu çeviriyoruz. Diyoruz ki; eğer nerede bir işçi haksızlığa uğramışsa ve biz buna karşı gereken sorumluluğu yerine getirmiyorsak, sendika açısından söylüyorum ben, onun gerçek anlamda işçi sendikacılığı olup olmadığından şüphe ederim, diyoruz.
O bakımdan da elimizden gelen her alanda, her işyerinde bu anlayışla, bu işyerlerinde çalışan işçi kardeşlerimize sahip çıkıyoruz. Zorluklarla sahip çıkıyoruz.
Şimdi ben bunu anlatıp geçiyorum, çok fazla zamanımız da yok.
Real Direnişi Konya’da da aylarca devam etti. OHAL koşullarında devam etti. Ankara’da OHAL koşullarında devam etti. Yani onlarca kez gözaltılar oldu, baskılar oldu. Beni daha geçen Kartal Güvenlik Şubeye çağırdılar, sadece Kartal Güvenlik Şubede 3 tane ifade verdim. Daha sonra arkadaşlarımız ifade verdi. Hakkımızda onlarca şikâyet var.
Bir taraftan sarı sendikacıların engellemesi var. Çünkü mücadele ediyor olmamız, diğer sendikacıları da bir taraftan rahatsız ediyor. Hem görevlerini yapmıyorlar hem de bir taraftan da… Çünkü bakıyorsun sarı sendikacılığa karşı Real Direnişi, bir taraftan DİSK’e bağlı Sosyal-İş var, bir taraftan Türk İş’e bağlı Tez Koop-İş Sendikası var, onun da çevresinde bir sürü Sahte Solcular var. Kimisi uzman olarak görev alıyor, kimisi başka şeyde görev alıyor. O bakımdan biz, gerçek anlamda Türkiye’de de Devrimci Sınıf Sendikacılığını temsil eden sendikayız ve siyasi hareketiz.
(Alkışlar…)
Türkiye’de ilk defa, Dünya Sendikalar Federasyonu’na üye olan sendikayız. İlk defa Türkiye’de Dünya Sendikalar Federasyonu’na bağlı bir sendika, hatta diğer konfederasyonlar da dahil ilk defa bir sendikanın uluslararası kongresi Türkiye’de yapılacak. Önümüzdeki günlerde, Cuma günü.
Ve Dünyanın dört bir tarafından; Şili’den tutun Nepal’e, Nepal’den tutun Hindistan’a, Kolombiya’ya, Venezuela’ya, Meksika’ya delegeler geliyor Kongremize.
Ve dediğim gibi, Türkiye’de ilk defa uluslararası bir kongre yapıyoruz. Uluslararası kongreyle gerçek anlamda dünyada sınıf mücadelesini temsil eden gerçek anlamda emperyalizme, ABD Emperyalizmine, AB Emperyalizmine, Friedrich Ebert Vakfı denilen sahte solcuların sendikal anlayışlarına, sınıf işbirlikçisi oportünistlerin sınıf içerisindeki sendikal anlayışlarına karşı da aynı zamanda mücadele ediyoruz ve dünya çapındaki o mücadele bayrağı da bizlerin elinde, Direnişçilerin elinde, Nakliyat-İş’in elinde.
Siyasi olarak da bizlerin elinde, arkadaşlar.
O bakımdan burada çok fazla zamanınızı da almadan sözlerimi toparlamak istiyorum.
Her ne kadar emperyalistler bir senaryo belirliyorlarsa da… Doğru. Türkiye’deki toplumsal mücadeleyi de, siyasal mücadeleyi de belirlemeye çalışıyorlar. Tamam. Çünkü Türkiye’deki toplumsal mücadeleyi aynı zamanda bir proje partisi olan HDP’nin peşine takmış durumdalar. Türkiye’de DİSK’i de, TMMOB’u, da Tabipler Birliği de ve diğer birçok toplumsal mücadeleyi de HDP projesiyle tamamen aslında emperyalizmle işbirliği içerisinde olan göstermelik bir muhalefet durumuna soktular. O bakımdan bizim muhalefetimizin, bizim sınıf muhalefetimizin, toplumsal mücadeledeki bu muhalefetin mücadelesinin elbette zorlukları var.
Ancak şuna da inanıyoruz: Bakın, dünyada bir taraftan geçtiğimiz aylarda Fransa’da, Fransa Emperyalizmi de öyle sıradan bir emperyalizm değil, “Sarı Yelekliler” diye milyonlarca insan başkaldırdı. Hindistan’da yüz milyonlarca işçi greve çıktı. Diğer Avrupa ülkelerinde de… Yani sonuçta bu kadar baskıya, bu kadar zulme rağmen.
Zulmün olduğu her yerde Direniş meşrudur ve bu Direnişler de er geç başarıya ulaşacaktır.
(Alkışlar…)
Parababaları da, emperyalistler de bu mücadele karşısında, bu direniş karşısında tutunamayacaktır.
Yani burada bir taraftan elbette emperyalistlerin halklara bölgeye biçtiği bir senaryoları var.
O senaryoları da darmadağın edecek olan; Dünya Halklarıdır, Dünya İşçi Sınıfıdır.
Kazanan da Dünya Ezilen Halkları ve İşçi Sınıfı olacaktır diyorum.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar… Sloganlar… Yaşasın Devrimci Sendikacılık…)
Aylardır Parababaları zulmüne karşı direnen Yiğit Direnişçi İşçilerin konuşmaları:
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Ali Başkan’ıma konuşmasından ötürü teşekkür ediyorum.
Şimdi söz sırası yine İşçi Sınıfında.
Konya Ambarlarında baskılara, tehditlere boyun eğmeden kararlılıkla mücadelesini veren, sendikasına sahip çıkan yiğit Konya Ambar İşçileri adına sözü sevgili Abim, değerli yoldaşım Abdullah Ceylan’a bırakıyorum.
(Alkışlar… Sloganlar… İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek… Alkışlar…)
Büyük anısı ve mücadelesi, İşçi Sınıfı olarak kalbimizde yaşayacaktır
Konya Ambarları İşçileri adına Abdullah Ceylan
Sevgili Halkın Kurtuluş Partisi Başkanı Nurullah Hoca’m,
Sayın DİSK Nakliyat-İş Başkanı Ali Rıza Başkan’ım,
Sevgili, saygılı Halkın Kurtuluş Partisi üyeleri,
DİSK Nakliyat-İş çalışanları, hoş geldiniz.
Aramızdan bedence ayrılan Avukat Orhan Özer Ağabey’imizi vefatının 1. yıldönümünde rahmetle anıyoruz.
Yaşamını İşçi Sınıfına adayan avukat Orhan Özer Ağabey’imiz, yakalanmış olduğu kanser illeti sonucu aramızdan ayrılmıştır.
Büyük anısı ve mücadelesi, İşçi Sınıfı olarak kalbimizde yaşayacaktır.
Orhan Ağabey’imiz ve Avukat Tacettin Çolak Ağabey’imiz ile 2003 yılında tanıştık ve 60 gün boyunca mücadele verdik. Verdiğimiz mücadelemizi kazandık.
Orhan Ağabey, sendika ve işçiler için her türlü mücadeleyi vermiş ve avukatlıktan öte sendikamız için her türlü çabayı göstermiştir.
Her 1 Mayıs günlerinde ve her basın açıklamalarımızda yanımızda olmuştur.
Anısı mücadelemizde hep yaşayacaktır. Rahmetle anıyoruz.
(Alkışlar… İşgal, Grev Direniş Yaşasın Nakliyat İş… Alkışlar…)
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Abdullah Abi’me, değerli yoldaşıma bu duygu yüklü konuşmasından ötürü teşekkür ediyorum.
96 gündür bıkmadan, yılmadan onurlu bir şekilde direnen yiğit Reysaş direnişçileri adına sözü Musaffet Oktay Arkadaşa bırakıyorum.
(Alkışlar… Sloganlar. Yaşasın Tüvtürk Direnişimiz… Alkışlar…)
İnanıyorum ki zafer inanan işçilerin olacaktır!
96 gündür Direnen Reysaş İşçileri adına Musaffet Oktay
Değerli konuklar herkesi saygıyla selamlıyorum, hepinize hoş geldiniz diyorum.
Bizler sevgili Orhan Ağabey’imizi tanımıyoruz ama demek ki bu kadar insanın toplanmasına vesile olduğu için, bu kadar değerli insanı bir arada toplayabildiği için gerçekten insanlık adına, adalet adına, hak hukuk adına ne varsa yapmış birisi olarak görüyoruz. Kendisine buradan Allah rahmet eylesin, diyorum.
Bizlerin sendikal mücadelesi, tam da Orhan Ağabey’imizin vefat ettiği geçtiğimiz Şubat ayı yani 2018 Şubat ayı içerisinde gerçekleşti.
Bizim işyerinde yaşanan olumsuz şartlardan ötürü bir arkadaşımızı atmaya kalktılar. Benim o zamana kadar şahsi olarak, mesela hiçbir partiyle olsun, sendikayla hiçbir bağlantım yoktu. Sırf, sadece o arkadaşı işten atacaklarını duyduğumuz anda, onu işten atacaklarsa biz de istifa edelim şeklinde bir durum ortaya çıktı. Daha sonra işte başka ilden gelen bir arkadaş vasıtasıyla Nakliyat-İş’i tanıdım.
Ben şahsım adına, mesela Orta Anadolu’da muhafazakâr yapıya sahip diye bildiğimiz bir yerden geliyorum. İşte bize bu yaşımıza gelene kadar, samimi konuşmak gerekirse, muhafazakâr kesim ne yapıyordu?
İşte solcular şöyle, bunlar kendinden başkasını sevmezler, hakka hukuka inanmazlar.
Yani bizi gerçekten böyle, Anadolu insanını bu tarz şeylerle, bizi sol diye tabir edilen insanı bu şekilde tabir ediyorlardı. Ben daha bu Şubat ayına kadar hiçbir şekilde bu sol ortamla tanışmamıştım.
İşte ne oldu?
Biz bu haksızlığa karşı dur deyince, ne yapalım dedik?
İşte bizim haklarımızı koruyan bir sendika varmış; Nakliyat-İş, ona başvuralım, dedik. Ve başvurduk. Biz 2-3 gün içerisinde yasal çoğunluğu sağladık.
Ben orada anladım ki, gerçekten işte bize bu yaşamımız boyunca bazı şeyler hep yanlış aktarılmış. Yani biz, sadece, işte hakkını arayan insanların, gerçekten sol diye tabir edilen kesim olduğunu anladık. İşte gerçekten bir Halkın Kurtuluş Partisi’nin, gerçekten İşçi Sınıfına, emekçiye sahip çıktığını biz orada gördük. Çünkü biz yaşantımız boyunca hep bize soğuk gösterilmiş bu çevreler. Biz bunun gerçekten böyle olmadığını anladık.
Bu 96 günden beri devam eden Direnişimiz ve Reysaş Örgütlenmemiz, elbette ki başarıyla sonuçlanacaktır, çünkü yasal çoğunluğu sağladık. Bu Reysaş’a ait işyerlerinde Nakliyat-İş Sendikası var olacaktır.
Bu var olacak olan sendikal mücadelemizde, geçtiğimiz sene Orhan Özer Ağabeyi’mizin vefatıyla bizim sendika Şube Başkan’ımız Ali Özçelik (kendisi akrabası oluyor zaten), Erdal Başkan’ımız bizleri düşünerek, çünkü tam o örgütlenme döneminde Karadeniz’de bulunmaları gerekiyordu, eğer oraya gitmeselerdi yaklaşık 70-80 tane işçi mağdur olacaktı, işlerini kaybedeceklerdi, Orhan Ağabeyi’mizin cenazesine dahi katılamayarak, sırf, sadece bu kadar işçi mağdur olmasın diye Karadeniz’de bu mücadeleye destek verdiler. Onlara da çok teşekkürler ediyorum.
(Alkışlar…)
Buradan bu Reysaş Direnişini ve Reysaş Örgütlenmesini Orhan Ağabey’imize atfetmek istiyorum. Direniş onun sayesinde olmuştur.
(Alkışlar…)
Yine aynı şekilde Nurullah Başkan’ımız da çok güzel konulara değindi. Onun İslam anlayışına sonuna kadar katılıyorum. Kendisine de çok çok teşekkür ediyorum insanlara gerçek İslam hakkındaki bilgilendirmelerinden ötürü.
Çünkü aynı şekilde Kur’an’ı Kerim’de de işte bir Maide suresinde; “Allah adil olanları sever”, diyor.
Yani adil olan budur. Hak neyse adil olmak da odur.
Yine benim çok takdir ettiğim, örnek aldığım İslam halifelerimizden birine, Hz. Ali’ye şöyle bir soru soruyorlar:
“Devletin dini nedir?” diyorlar Hz. Ali’ye.
O diyor ki: “Devletin dini adalettir. Devlette adalet yoksa o devlet dinsizdir”, diyor.
Yani adaletin olmadığı yerde hiçbir şey arayamayız.
(Alkışlar…)
Son olarak, bize bu verdiğimiz mücadele boyunca arkamızda olan Sendika Başkanımıza ve bize gerçekten maddi anlamda büyük katkılar sağlayan Halkın Kurtuluş Partisi’ne çok teşekkürlerimizi sunuyorum.
İnanıyorum ki zafer inanan işçilerin olacaktır!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar… Zafer Direnen İşçilerin Olacak… Alkışlar…)
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Evet arkadaşlar, zafer direnen emekçilerin olacak. Musaffet arkadaşa teşekkür ediyorum konuşmasından dolayı.
Sınıf sendikacılığı yapan yiğit nakliyat-İş sendikası önderliğinde 4 aydır direnen Makro Market direnişçi İşçileri adına sözü, Konya Makro sorumlusu Suat Zengin Arkadaşa bırakıyorum.
(Alkışlar… Yaşasın makro Direnişimiz… Alkışlar…)
4 aydır Direnen Makro Market İşçileri adına Konya Sorumlusu Suat Zengin
Sayın Genel Başkan’ım, Şube Başkanları, İl Temsilcileri, Değerli Konuklar,
Hepiniz sevgi ve hoşgörü şehri Konya’mıza hoş geldiniz.
Bizleri bu programa davet eden Halkın Kurtuluş Partisi’ne teşekkürlerimizi sunarız.
Bizler Türkiye’nin en büyük parekende zinciri Makro Market’te çalışan işçilerdik. 2017 ekim ayında konkordato talebinde bulunan Makro Market, hiçbir açıklama yapmadan bizleri işten çıkartmıştır. Konkordato süreci hâlâ sonuçlanmamıştır. Ankara, Konya, Kayseri, Samsun, Malatya, Mersin, Antalya ve Tekirdağ’da bulunan 253 mağazasının tamamını kapatmıştır.
Kurulduğu günden beri yıllarca emek veren biz işçiler hiçbir açıklama yapılmadan yasal haklarımız olan kıdem ve ihbar tazminatlarımız ödenmeden işten çıkarıldık. Konkordato süresince bankalar, tedarikçi firmalar ve diğer alacaklılar için ödeme planları yapılmış, kararlar alınmış, işçi alacakları ile ilgili hiçbir karar alınmamıştır.
Bizler farklı bölgelerde, dağınık eylemler ile sesimizi duyurmaya çalışsak da başarılı olamadık. Daha önce İstanbul’da Uyum/Makro İşçilerinin Direnişlerini takip ediyorduk. İstanbul Uyum mağdurlarının Nakliyat-İş Sendikası ile zafere ulaşmaları bizlere umut oldu. Ve bu eylemleri birlikte yürütme kararı aldık.
Süreç başladıktan yaklaşık 3 ay sonra izin paralarımızı aldık. Konya, Kayseri, Ankara, Mersin ve Malatya’da aralıksız olarak eylemlere devam etmekteyiz.
28 Kasım’da Ankara’da yaptığımız toplantının ardından, 12 Aralık’ta Ankara Merkez’de büyük bir kasa kilitleme eylemi yapıldı.
Genel Merkez’de yapılan toplantıya kitlesel olarak, bölgelerden toplamda 1000 kişilik bir katılım gerçekleştirdik. Konkordato komiseri ve avukatıyla yapılan bu toplantıda, işçi alacaklarının ödemesi için çözüm yolları sunulmuş ve hemfikir olunmuştur.
15 Ocak 2019 tarihinde Ankara İstinaf Mahkemesinde yapılan duruşmaya Genel Başkan’ımız, sendika avukatı ve biz bölge temsilcilerinden oluşan bir grupla mahkemeye katıldık. Ankara Merkez ve diğer illerden gelen yüzlerce işçi arkadaşımız bizleri mahkeme önünde bekleyerek süreci takip ettiler.
5 Mart 2019 tarihinde Ankara İstinaf Mahkemesinde yapılacak duruşmaya yine kitlesel olarak katılacağız ve kararlılığımızı bir kez daha göstereceğiz.
Nakliyat-İş Sendikası üyesi TÜVTÜRK Şanlıurfa, Muğla, Eskişehir’de devam eden Direnişler olmak üzere, 17 aydır direnen Real İşçilerini, Flormar, Tariş, Aydın Belediyesi ve BBC Metal İşçileri ve hakları için direnen bütün İşçi Sınıfını selamlıyorum. Onlarla da sınıf dayanışması içinde olduğumuzu belirtiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar… İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız… Alkışlar…)
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Suat Arkadaşa konuşmasından ötürü teşekkür ediyorum.
Her Direnişte ön safta olan Kadınlarımız bugün de bizlerle beraber. Şimdi sözü değerli Kadınımız Fatma Çona’ya bırakıyorum.
(Alkışlar… Sloganlar… Yaşasın Makro Direnişimiz… Alkışlar…)
Nakliyat İş Sendikası’yla hakkımızı alacağız
Fatma Çona:
Sayın Başkan ve değerli misafirler, hepiniz hoş geldiniz.
Buraya her hafta olduğu gibi hakkımız olan gasp edilmiş tazminatlarımızı alabilmek için toplandık.
Makro Market artık kaçacak yerin yok. Tazminatlarımızı bir an önce öde.
Nakliyat İş Sendikası’yla hakkımızı alacağız.
Bizleri eylemlerimizde yalnız bırakmayan Halkın Kurtuluş Partisi’ne teşekkür ederiz.
(Alkışlar…)
Orhan Özer Yoldaş’ı saygıyla anıyoruz.
İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek!
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Fatma Çora Abla’mıza da teşekkür ederim.
Makro Market İşçilerinin her Pazar yaptığımız eylemlerinde güzel sesi ve güzel yüreğiyle sürekli şiir okuyan bir arkadaşımız var. Nakliyat-İş Sendikamıza kendi yüreğinden geçen sözlerle yazdığı şiir okuması için Bekir Ergül’ü buraya davet ediyorum.
Nakliyat-İş’e şiir yazan Makro Market direnişçisi Bekir Ergül
Bu mücadelemizde bizleri yalnız bırakmayan, her daim yanımızda olan Nakliyat-İş Sendikası’na çok teşekkür ediyorum.
Nakliyat-İş
Nidalar yükseliyor burada,
Alınacak haklar için.
Korkanların korkusuz sesi olan,
Layıkıyla yerine getiren,
İşçinin hakkını daima gözeten,
Yan yana, beraber yürüdüğümüz,
Ali Rıza Abi’mizin öncülüğünde.
Teşekkürlerimizi bir borç biliyoruz ona.
İşte toplandık burada,
Şahitsiniz bizimle beraber olan Nakliyat-İş Sendikası yanımızda.
Sınıf dayanışmasında lider olan,
Emeklerimizi gasp edenlerden,
Nerede bir mağdur varsa,
Daima yanında olan.
İşlerini güçlerini bırakıp,
Karşılık beklemeden bize destek olan.
Aşılmaz yolları aşıp dört tarafta eylem yapan,
Sarı Sendikacılığa karşı olan,
Israrlı duruşuyla,
Nakliyat-İş Sendikası var.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar… İşgal Grev Direniş Yaşasın Nakliyat İş… Alkışlar…)
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Bekir Arkadaş biz de sana teşekkür ederiz bu duygu dolu şiirin için.
Değerli yoldaşlar, bilindiği üzere, 19 aydır bir gün olsun Direniş Alanını terk etmeden yiğitçe direnen, kar yağmur demeden direnmeye devam eden yiğit Real Market Direnişçileri adına sözü Yaşar kara Arkadaşa bırakıyorum.
(Alkışlar… Yaşasın Real Direnişimiz… Alkışlar…)
Bu işin sonu zafer olacak, öyle yağma yok!
19 aydır direnen Real Market İşçileri adına Yaşar Kara
Herhangi bir yazılı metne dayanmadan konuşacağım, o yüzden bir sürçü lisanım olursa affola, diyorum.
Bugün bizi bu noktada toplayan, yani aslında acısıyla burada bulunuyoruz, değerli yoldaşımız, biz İşçi Sınıfına sahip çıkan değerli önderimiz Orhan Özer Ağabey’imize, buradan İşçi Sınıfına yaptığı mücadeleden, getirdiği kazanımlardan dolayı tekrar teşekkür ve minnet duygularımızı ben buradan, 19 aydır direnen bir işçi kardeşi olarak armağan etmek istiyorum.
Biz artık meşaleyi devraldık, gittiği noktaya kadar… Gittiği nokta da zafer olacak, o noktaya kadar taşımaya kararlıyız.
Hiçbir şekilde bir emperyalistin, yerli yabancı Parababasının bu Türkiye’nin imkânlarını işçilerin elinden almasını, istediği gibi at koşturmasını sağlattırmayacağız, bunun için gerekli mücadeleyi veriyoruz.
Bu noktaya nasıl geldik, bunu da söyleyeyim.
Biz yaklaşık 19 ay önce, şirketimiz Real, Beğendik’e devredildiği için mağdur edilmiştik. 2014 yılında bizi Beğendik’e devrettiler ve sonra kısa bir süre içinde iflas süreci yaşandı. Ve daha sonrasında da sahipsiz kaldık, ortada kaldık.
Bu süre içerisinde siz herhangi bir sendikaya üye değil miydiniz? diye soracak olursanız, az önce Genel Başkan’ımız da Türk-İş’i net bir şekilde ifade etmişti, Türk İş’e bağlı Tez Koop-İş Sendikası’nın işçi düşmanlığını Türkiye’de bilmeyen neredeyse kalmamıştır herhalde. Onların da bu süreci baltalaması ve işçiye yönelik yaptıkları ihanet sonrasında, ne yazık ki sokakta tek başımıza hak arama mücadelesine girmek zorunda kaldık.
Tam bu noktada, işçilerin haklarını savunan, İşçi Sınıfı, işkolu ayrımı gözetmeksizin işçiye her anlamda destek olan Nakliyat-İş Sendikası’yla tanışma fırsatını bulduk.
Genel Başkan’ımız, değerli avukatları hepsiyle birlikte bu konuyu başlangıçtan sonuca kadar net bir şekilde konuştuk. Bizi mağdur eden diğer Parababası olan, devreden Metro AG’nin ve işletmelerinin bu işten sorumlu olduğunu ortaya koyarak, bu noktadan sonra da Direnişimiz Metro AG’nin işletmelerine yönelik devam etmeye başladı.
Bu süreç içerisinde de birçok engelle karşılaştık. Hukuki süreç olsun, hakkımızda gözaltılar, açılan davalar, kapıya kadar polisin gönderilmesi, en son Ali Başkan’ımız az önce söyledi, gittiği 1 tane suç duyurusu için 3 tane suç duyurusuyla karşılaşabiliyor, bu ifadeyi vermek zorunda kalabiliyor.
Ne yazık ki işçi düşmanları boş durmuyor. Ama biz de boş durmayacağız. 19 aydır her türlü baskıya karşı boş durmadıysak, bu noktadan sonra da boş durmayacağız. Çünkü biz pes edersek, bunu, pes ettiğimizin en ufak bir sinyalini verirsek, yarın öbür gün Makro İşçileri de mağdur olacak.
Veya benzer bir şekilde hakları gasp edilen, şu an konkordatoda iflas bekleyen firmalar da aynı ihaneti işçilere yapmaya devam edecek.
Yani biz bu morali onlara vermeyeceğiz. Bu kararlılık, bu inanç içerisinde haklı mücadelemiz her alanda devam edecek.
Bu anlamda halkımızdan her zaman destek beklediğimizi her platformda söylüyoruz. Bunu ister medya engellesin, ister siyasiler engellesin, ister bürokratlar, ister adli makamlar engellesin, biz her yerde sesimizi haykırmaktan vazgeçmeyeceğiz. Eğer başlangıçta dediysek biz; Ölmek var dönmek yok, diye; Başkan’ımızın dediği gibi de; Gavurdağlı inadı var, biz bu işi zaferle sonuçlandırana kadar devam edecek, dediysek, bu işin sonu zafer olacak arkadaş, öyle yağma yok!
(Alkışlar…)
Başlangıçtan bugüne kadar, tabiî ki bu işin siyasiler hiç destek olmadı mı, diye sorular da geliyor. Biz zaman zaman Direnişte olan arkadaşlar rahatsız olmasın diye, aslında belki çok fazla mütevazi davrandığımızdan kaynaklanıyor, burada Halkın Kurtuluş Partisi’nin adını çok fazla geçirmemeye çalıştık, farklı noktalara çekilmesin diye.
Ama burada gerçekten hakkaniyetli davranmak gerekirse, başlangıçtan bu noktaya kadar hep birlikte beraberiz. Sosyal medyada beraberiz, Direniş alanlarında beraberiz, her türlü mücadelede beraberiz.
Ve ben burada bunu bangır bangır bağırmak istiyorum artık. Yani artık yeter!
Bu kadar sessizliğe, bu kadar İşçi Sınıfına karşı duyarsızlığa karşı böyle duyarlı, böyle sahip çıkan bir siyasi parti varken, bir inanış varken, bunun üstünü örtmek haksızlık olur, ben bunu üstüne basa basa söylemek istiyorum!
(Alkışlar…)
Birlikte mücadeleyle başaracağız. Yani 19 ay değil 20 ay, 25 ay, gerekirse birkaç yıl daha bu iş sürecek ama sonucu zafer olacak!
Biz Parababalarına bu ülkeyi istedikleri gibi at oynatacakları, istedikleri gibi işçilere zulmedecekleri bir alan yaptırmayacağız!
Birlikte, beraber bir şekilde dayanışmayla bu işi çözeceğimize, bütün Direnişleri zaferle sonuçlandıracağımıza inanıyorum.
İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek! diyorum.
Yaşasın Sınıf Dayanışması! diyorum.
İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız! diyorum.
(Alkışlar… İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek… Alkışlar…)
Mustafa Şahbaz Yoldaş: Yaşar kara Arkadaşa teşekkür ediyorum.
Şimdi sözü Kayseri Makro Direnişçi İşçileri adına Ayten Emiroğlu’na bırakıyorum.
(Alkışlar… Yaşasın Makro Direnişimiz… Alkışlar…)
Nakliyat-İş önderliğinde mücadele edip direneceğiz, kazanacağız!
Kayseri Makro Market İşçileri adına Ayten Emiroğlu
Öncelikle Makro Market mağdurları olarak Ankara, Kayseri, Konya, Malatya, Mersin, Yozgat ve İstanbul Uyum İşçileri adına, kendi işkolu olmadığı halde bizlere sahip çıkan ve yol gösteren Nakliyat-İş Sendikası’na teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
(Alkışlar…)
İşçi Sınıfına emeği geçen Sayın Genel Başkan’ım Ali Rıza Küçükosmanoğlu, İl Başkanları, Şube Temsilcileri ve siz Değerli İşçi Arkadaşlarım, davetliler hoş geldiniz.
Adım Ayten Emiroğlu. Kayseri Makro Market mağdurları öncülerindenim.
Bizler Türkiye’nin en büyük perakende market zincirlerinden Makro Market’te çalışan işçilerdik. Makro Market, 2017 Ekim ayında konkordato ilan etti ve konkordato süreci hâla devam etmekte. 6 bin 500 işçinin çalıştığı Makro Market tüm illerdeki mağazalarının tamamına yakınını Şeref Soygör ve konkordato komiseri Şefik Çalışkan’ın talimatıyla kapattı.
Kayseri, Mersin, Ankara ve çeşitli illerde 200’e yakın mağazası, türlü oyunlarla paravan şirket olan Taze Gıda adı altında işçi haklarıyla birlikte iflas eden meşhur Peynircilerin sahibi Adem Çelik’e devredildi. Bu illerdeki 100’e yakın Makro Market mağazası Taze Gıda adıyla bir gecede kapatıldı. Adem Çelik Ankara … adı altında yeni bir şirket ile ticarete devam ederken, Şeref Songör de işçiler hariç diğer borçlarını kapatıp kendisini kurtarmaya çalışırken olan biz emekçi işçilere oldu.
Türkiye geneli 250’ye yakın Makro Market mağazalarından kapananlarda çalışan binlerce işçinin yasal kıdem, ihbar ve yıllık izin ücretleri ödenmedi. Konkordato sürecinde alacaklılardan bankalar, tedarikçi işletmeler ve devletin alacaklarıyla ilgili ödeme planları yapılmış, kararlar alınmış ancak öncelikli olan işçi alacaklarıyla ilgili herhangi bir karar alınmamıştır.
(Sloganlar… Direne Direne Kazanacağız… Alkışlar…)
Alın terimiz, geleceğimiz olan kıdem tazminatlarımızın ödenmemesi nedeniyle ilk başlarda birkaç bölgede birbirinden bağımsız ve kopuk eylemler yaptık. Bu eylemlerimiz yeterince ses getirmedi. Bunun üzerine Nakliyat-İş Sendikası’yla görüşmeye karar verdik. 28 Kasım 2018 tarihinde Ankara’da yapılan toplantıda dağınık olarak devam eden eylemlerimizin mücadelesi ortaklaştırılmış ve merkezi olarak Nakliyat-İş Sendikası öncülüğünde yürütülmesi kararı aldık.
Bu kararın ardından eylem planları oluşturuldu. Başta Ankara olmak üzere Konya, Kayseri Malatya ve Mersin’de eş zamanlı ve merkezi kitlesel eylemler yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.
(Sloganlar… İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız…)
En önemli eylemimiz konkordato komiseriyle görüşmenin yapılacağı 24 Aralık oldu.
24 Aralık günü Ankara’ya; Konya, Kayseri, Malatya, Mersin ve çeşitli illerden gelen işçi arkadaşlarımız otobüslerle, özel araçlarla yüzlerce Makro Market mağdurları olarak gittik. Toplam sayımız 1000’e ulaşmıştı Nakliyat-İş önderliğinde.
Bu kitlesel eylemin etkisi büyük oldu. Makro Genel Müdürlüğü’ndeki bu görüşmeye Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanımız Ali Rıza Küçükosmanoğlu sürekli takipte. Sendika Avukatları, Ankara Şube Başkanı Bayram Karkın ve biz Makro İşçilerini temsilen arkadaşlarımız katıldı.
Toplantıdan çıkan sonuca göre Makro İşçilerinin alacaklarının ödenmesi için çözüm yolları görüşüldü ve işçi haklarının ödenmesi konusunda hemfikir olundu. Böylece biz işçiler taraf olarak bu sürece dahil olduk. Bizleri yok sayamadılar Nakliyat-İş Sendikası öncülüğünde.
Yine Ankara’da İstinaf Mahkemesindeki duruşmaya katıldık. Dava duruşmasına Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanımız, yine sendika avukatlarımız ve biz işçileri temsilen arkadaşlarımız katıldı.
Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun duruşma sonrası yaptığı konuşmada, bugün itibariyle konkordato sürecine işçiler ve sendikamız dahil olmuştur.
Bilindiği gibi daha önce konkordato sürecinde işçilerin esamesi okunmuyordu, diyerek konkordato sürecine aylardır verilen mücadeleyle Makro mağdurları işçileri dahil olduğumuzun altını çizmiştir sayın Ali Rıza Küçükosmanoğlu.
(Alkışlar… Sloganlar… İşgal Grev Direniş Yaşasın Nakliyat İş…)
Nakliyat-İş öncülüğünde Makro mağdurları somut gelişme olarak bu mücadele sonucu ödenmeyen yıllık izin paralarımızı almış olduk.
Geriye kalan yasal kıdem tazminatlarımızı alabilmek için de Nakliyat İş önderliğinde devam ediyoruz.
Ankara’da yapılan bu eylemler Konya, Kayseri, Malatya ve Mersin’de haftanın değişik günlerinde kitlesel basın açıklamaları yapıyoruz. Artık mücadelemiz başka bir boyutta devam ediyor. Makro Market İşçileri mücadeleyi, Direnişi Makro Market Genel Müdürlüğü önünde haftanın bazı günlerinde bazı saatler arasında işyeri önünde tazminat haklarımız ödeninceye kadar bekleyeceğiz.
Nakliyat-İş önderliğinde mücadelemiz her gün yeni zaferlerle devam ediyor. Makro patronu Şeref Songör ve Konkordato komiseri tarafından haklarımızı ödeme seçenekleri sunuluyor. İpoteği boşa düşen bazı gayrimenkullerin işçi hakları karşılığı olarak bizlere ödenmesi talebi gerçekleşiyor. Şu an işçiler olarak Nakliyat-İş Genel Başkanımız, Şube Temsilcilerimiz ve sendika avukatları, işçi temsilcileriyle değerlendirme altında.
Bir sonraki duruşma 5 Mart 2019 tarihinde. O gün de kitlesel olarak Nakliyat-İş önderliğinde gideceğiz. O yüzden işçi arkadaşlarımızdan emeklerine, geleceklerine, yasal haklarına sahip çıkmalarını ve 5 Mart’ta Ankara’da olmalarını istiyoruz. Çünkü Nakliyat-İş öncülüğünde bir önceki duruşmada işçiler adına bilirkişi görüşü açıklanacak ve mücadele eden Makro İşçilerinin kaderini değiştirecek.
Nakliyat-İş Sendikası işçi düşmanlığına, sarı sendikacılığa ve patronlar tarafından olan her türlü baskıya karşı İşçi Sınıfına örnek bir mücadele gösteriyor.
Eğer biz Makro Market İşçileri olarak Nakliyat-İş öncülüğünde bu mücadeleyi vermeseydik, bugün bu kadar güçlü ve kararlı, haklarına sahip çıkan işçiler olamadığımız gibi, somut gelişmeler de çıkaramayacaktık.
Nakliyat-İş önderliğinde mücadele edip direneceğiz.
İşçiyiz, Haklıyız, Kazanacağız!
(Sloganlar… Direne direne direnişle zafere…)
Buradan Nakliyat-İş öncülüğünde direnen Makro Mağduru İşçiler olarak, Nakliyat-İş Sendikası’nın başta ceza davaları olmak üzere, tüm davalarını karşılıksız sahiplenmiş, sendikamız ve işçilerin lehine sonuçlanması için her türlü çabayı gösteren, avukatlıktan öte sendikamızın örgütlenmesi ve mücadelesi için seferber olmuş, yaşamını İşçi Sınıfı Davasına adayan, merhum Avukat Orhan Özer’i rahmetle anıyorum. Mekanı cennet olsun. Saygılar.
(Slogan… Şeref dize gelecek, para bize gelecek… Bu daha başlangıç mücadeleye devam…)