Köy Enstitülerinin 79. Kuruluş yıldönümünde Birinci Kurtuluşçuların bıraktığı yerden mücadeleye devam
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet tarihimizin en önemli eğitim deneyimidir. Yokluklar içinde var edilen, tüm dünyaya örnek oluşturan bir eğitim modeli, üzerine bir çok araştırma yapılmış, tezler yazılmış bir eğitim mucizesidir. Öğrencilerine kattığı pek çok değerin yanı sıra örgütlenme bilinci de taşımış olan kurumların adıdır. Ve Köy Enstitüleri deyince, ilk akla gelen isimler elbette ki Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’tur.
Enstitülerin baş mimarı olan Tonguç: “ Köylü insanı öylesine canlandırılmalı ve bilinçlendirilmeli ki, onu hiçbir güç kendi hesabına ve insafsızca sömüremesin. Ona köle ve uşak muamelesi yapmasın. Köylüler bilinçsizce ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler”; “Elimden gelse, bütün dünya okullarının programlarına ‘insanın insanı sömürmemesi’ adlı bir ders koyardım.” Bizde bir söz vardır, söyleyene değil, söyletene bak diye. Tonguç’a bunları söyleten neydi?
Cumhuriyet Devrimcileri’nin radikal reformlarının geniş halk kitleleri tarafından benimsenmesi içeride Anadolu’ya çöreklenmiş Tefeci-Bezirgânlık, dışarıda Emperyalizm tarafından kösteklendi. Şeyh Sait isyanı olsun, Menemen olayı olsun emperyalist-derebeylik ittifakının ürünüdür. Cumhuriyet Devrimcileri bu tehlikeyi atlattılar. Bu tür oyunları bozmak için girişimlerde de bulundular. Bu girişimlerden birisi de Köy Enstitüleri oldu. Cumhuriyet Devrimcileri’nin halkla bağını kuracak, reformları halka anlatacak nitelikte kuruluşlardı Köy Enstitüleri. İsmail Hakkı Tonguç’un oğlu Engin Tonguç “ Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç” kitabında Tonguç ve H. Ali Yücel’den aktararak değerlendirir: Devlet örgütü ve gücü köye çok uzaktı. … “Köylünün her sözü ile ilgilenen, doğumundan cenazesine kadar tüm işlerinde ona akıl hocalığı eden bir tek insan vardır. O a köyün imamıdır.” Bu nedenle eğitmenin imama yenik düşmeyecek şekilde yetiştirilmesi gerekiyordu. “Ancak o zaman ekonomik durumlarını düzeltmek için her çözüme başvuran köylüler, imamı bırakarak eğitmenin arkasından gelecekler” diyordu İ.H. Tonguç. Hasan Ali Yücel ise “ ..Biz köylere Kurtuluş Savaşından beri sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri götürecek adamı yetiştirmek isteriz… ümmet döneminin böyle bir adamı vardı. …Bu imamdır.”
Yeni kurulan cumhuriyette, toplumun kalkınması ve modernleşme için, yalnızca okur-yazar oranının arttırılması değil, modern üretim tekniklerinin de tarıma girmesi gerekiyordu. Böylece, köylü geleneksel yöntemleri bırakıp, yeni bilgi ve becerilerle donanacaktı. 1935’ten itibaren Köy Enstitülerine biçim veren nedenler bunlardı.
İşte bu amaç doğrultusunda kuruldu Köy Enstitüleri. Çok önemli işler başardılar:
Eğitim laiktir, kız-erkek ayrımı yoktur, katılımcı ve demokratiktir, çevre duyarlılığı esastır. Asıl önemlisi, üretim içinde eğitim verilmektedir. Köy Enstitülerinin ilkesi “İş için, iş içinde, işle eğitim”dir. Çünkü Köy Enstitülerinde üretim de yapılır. Üstelik, bu üretim bu topraklarda sınıfsız toplumdan, “insanlığın altın çağı”ndan yadigar imece usulüyle yapılır. Üretim içinde eğitim, teori-pratik bütünlüğünü sağlar.
“Eğitim programında “kültür dersleri” kapsamında verilen klasik dersler ve öğretmenlik bilgisi ile ziraat ekonomisi ve kooperatifçilik yanı sıra, “Ziraat Ders ve Çalışmaları” kapsamında tarla ve bahçe ziraatı, fidancılık-meyvecilik ve sebzecilik bilgisi, sanayi bitkileri ziraatı, zooteknik, kümes hayvanları bilgisi, arıcılık, ipek böcekçiliği, balıkçılık ve su ürünleri bilgisi, ziraat sanatları; “Teknik Dersler ve Çalışmaları” kapsamındaysa köy demirciliği, köy dülgerliği, köy yapıcılığı, kızlar için köy elsanatları (biçki-dikiş-nakış, örücülük ve dokumacılık, ziraat sanatları) dersleri yer alır. Kültür dersleri tüm eğitimin yarısını, ziraat ve teknik dersleri ise her biri toplam sürenin dörtte birini oluşturur.
Eğitimde iş – üretim kadar edebiyat ve güzel sanatlara da önem verilir. Öğrencilere dünya klasiklerinin tercümeleri okutulur. Her köy enstitülü öğrenci bir müzik aletini çalabilecek şekilde eğitilir. Mezun olanlar, 150 parçaya varan alet edevat verilerek görev yerine gönderilir. Böylece mezun olan köy öğretmenleri, öğretmenlik dışında köylüyle içli dışlı olan, köylüye yol gösteren, basit sorunları çözebilen, sağlık konusunda bilgili ve uygulama da yapabilen, ahlâklı birer halk önderi niteliğine sahip olurlar.
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet öğretmeni yetiştirmenin yanı sıra, ülkeye önemli katkılar sağlayan birçok sanatçı ve yazar da yetişmiş olan, laik eğitim modeliydiler.
Yerli-yabancı parababaları 1945 sonrası bu kurumların yaşamasına izin vermez.
Halkımıza çok büyük yararı olan bu eğitim kurumları, yerli-yabancı Parababalarının çıkarına dokunduğu için kapatılırlar. Tabiî onların derdi halkın refahı, mutluluğu değil, kendi vurgunları, talanları, sömürüleridir.
Bundan sonraki yıllar artık Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş’un ve onun sonucu kurulan Cumhuriyet’in kazanımlarının, değerlerinin birer birer kaybedildiği yıllar olacaktır. Türkiye her geçen gün biraz daha emperyalizmin saflarına doğru çekilecek ve sonunda emperyalizmin yarı sömürgesi haline dönüştürülecektir.
Özellikle 1950 li yıllarla birlikte bu modern ve antika kırması kapitalizmimiz dışa bağımlı ekonomik politikalarla nasıl ekonomimizi yaz-boz tahtasına çevirmişse, onun üst yapı kurumu olan eğitimin seyri de böyle olmuştur. 1950 DP iktidarı ile birlikte ABD emperyalizmiyle tam bir göbek bağı kurulmuş, ülkemizin kaderi günümüze değin yerli-yabancı uluslararası tekellere terk edilmiştir. Demokrat parti, iktidarı eline geçirir geçirmez, düşünen, sorgulayan, araştıran, üreten, birincil olarak kendi vatanını ve halklarını düşünen bireyler yetiştiren, KÖY ENSTİTÜLERİ’ni “Buralarda dinsizler, gomonizler” yetişiyor propagandası yaparak kapatmış; gericiliğin kalesi olan, şimdiki adıyla İmam Hatip Liseleri’ni kurmuştur. Ve insanların temiz din duygularını istismar ederek halkımızı bu kurumlara yönlendirmiştir.
Eğitim bir üstyapı kurumudur. Toplumsal yaşamda belirleyici olan hep üretim ve sınıf ilişkileridir. Gerici Finans-Kapital+Tefeci-Bezirgân ittifakı ve emperyalist baskısı karşısında Köy Enstitülerinin dayanması mümkün değildi.
Finans-Kapital + Tefeci-Bezirgân ittifakının siyasi yansıması DP iktidarı, Köy Enstitülerinin güdükleştirilmiş haline bile 4 yıl dayanabilir ve 27 Ocak 1954’te kapatılma fermanını yayımlarlar… Köy Enstitüleri Destanı böyle son bulur.
Kısacası, 1950 DP iktidarıyla başlayan süreçle birlikte, antiemperyalist kurtuluş savaşımızın kazanımları kerte kerte yok edilmeye başlanmış, Marshall Planı, AID Türkiye Misyonu, vb. yoluyla hem ekonomimiz hem de eğitimimiz Başta ABD emperyalizmi olmak üzere yeniden yabancı sermayenin sultası altına girmiştir. 1950 ile 60 arası, eğitim alanında 20 kadar Amerikan projesi yürürlüğe konulmuş, Milli eğitim merkez örgütüne Amerikalı “uzmanlar” yerleştirilmiştir. CIA ajanları olan “ Barış Gönüllüleri” eğitim kurumlarımızda cirit atmışlardır.
AB-D Emperyalistleri zaten kapitalizmce geri olan İslam ülkelerini Ortaçağın karanlıklarına götürmek ve devrimci, ilerici, demokrat hareketlerin gelişimini engellemek amacıyla, gerçek İslam ile ilgisi olmayan Siyasal İslam’ını(CIA İslamı) formüle ettiler. Ülkemizde ise süreç içerisinde Cumhuriyetin temel kazanımları birer birer yok edilirken, İmam Hatip okullarının, kuran kurslarının, tarikatların sayısı hızla arttırıldı. Buralarda ise ne acıdır ki genç nesiller kafadan silahsızlandırılmakta; Ebu Sufyan, Muaviye ve Yezid İslamının, Pentagon ve CIA ya da Amerikan İslamının, “Yeşil Kuşak Projesi” çerçevesinde yaratılan İslam’ın, yandaşı ve savunucusu haline getirilmekteler.
Ancak sanmasınlar ki bu devran böyle gidecek! Köy Enstitülerinden bu yana antika-modern Parababalarının tüm azgın saldırılarına rağmen halkımızın hâlâ gönlünde ve gözünde öğretmenlik mesleğinin devrimci geleneği ve bu geleneğin kararlı nice mirasçıları var! Ve onlar hâlâ mücadeleye devam ediyorlar. Ve hiç kuşku yok ki bu mücadele kazanılacak!
Çok derdin tek ilacı gerçekten örgütlü olmak, örgütlü mücadele etmek. Bugün yaşadığımız tüm sosyal sorunların çözümü, ancak içinde bulunduğumuz sınıflı toplumun, insanın insanı sömürmesine ve ezmesine dayanan toplum düzeninin ortadan kaldırılmasıyla gerçekleşecektir. Halkın İktidarında gerçekleşecektir.
Okullarımızda nitelikli öğretmen istiyorsak; insan ve vatan sevgisi ile dolu, onurlu, halkının öğretmeni olan öğretmenler istiyorsak; bilimin aydınlığını halkına taşıyan öğretmenler istiyorsak; insanın hayvan yerine konulmasına karşı çıkan öğretmenler istiyorsak; hakça paylaşmayı-eşitliği savunan ve öğreten öğretmenler istiyorsak; böyle öğretmenler yetiştirecek eğitim kurumları istiyorsak; görev bellidir!
Birinci Kurtuluşçuların bıraktığı yerden devam edeceğiz!
Antiemperyalist-Antifeodal-Antişoven kurtuluş mücadelesi vereceğiz!
Ve bu mücadeleyi zaferle sonuçlandıracağız.
Sömürü düzeninin boyunduruğundan kurtulacağız. (17 Nisan 2019)
Halkçı YKKED’liler