Site rengi

Tasarım

Laikliğin Değerini Anlamayanlar…

01.02.2025
225
A+
A-

Av. Tacettin Çolak

 

Eskiler; “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür-İnsan belleği unutmak ile sakatlanmıştır-inmelenmiştir”, derler.

Günümüzde bu unutkanlık toplumun bütün alanlarına sirayet etmiş durumda…

Bu satırların kaleme alındığı günlerde ülkenin en sıcak gündemi; “ikinci açılım”ın boylu boyunca yürütülüyor olmasıdır. Bilindiği gibi, geçmişte de (on yıl önce) açılım-saçılım süreçlerini başlattılar. Akil adamlar türettiler. Bölgeleri gezdiler, toplantılar yaptılar. Hatta bizzat Tayyip’in deyimiyle; “Valilere operasyon yapmayın” emri bile verdiler. Kuzey Irak’tan gelenler için “Çadır Mahkemeleri” kurdular. Bu mahkemelere çıkartılan insanlar “biz yaptığımız hiçbir şeyden pişman değiliz” dedikleri halde, yargıçlar onları pişmanlık yasasından yararlandırarak serbest bıraktılar. Dolmabahçe Mutabakatları yaptılar.

Ama bir anda masayı devirip “Hendek Savaşları”na giriştiler. Türk ve Kürt Halkından gencecik yüzlerce insan hayatını kaybetti.

Aradan on yıldan fazla süre geçti tekrardan aynı açılım-saçılım sürecine giriştiler.

Peki, geçmişteki olumsuzluklar bu kadar mı erken unutuldu da Tarihi tekerrür ettiriyorlar?

Hayır!

Tarih tekerrür etmiyor.

Çünkü AB-D’li ağababaları öyle istiyor.

Çünkü, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’un Türkiye parçasının tamamlanması için bu sürecin yaşanması gerekiyor.

Suriye’de elde ettikleri başarıdan sonra Ortadoğu’da “Yankee’nin pertol bekçisi” olacak ikinci bir İsrail’in kurulması süreci hızlandırılmış oldu.

Diğer yandan Ortaçağcı irtica; Cemaat-Tarikat görünümlü yılan yuvaları eliyle devleti tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte ele geçirmiş durumda. Cumhuriyet’le birlikte getirilen ve uygulamasında ciddi sorunlar olan Laiklik elden kayıp gitmiş durumda.

Orduya doldurdukları Ortaçağcılar Atatürk rozetini yere fırlatıp fotoğrafını da yırtıp atıyorlar. Ama Kara Harp Okulunun mezuniyet töreninden sonra “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye ant içen genç teğmenleri ordudan ihraç etmek için her türlü girişimi başlattılar.

Bu yazının kaleme alındığı günde (16 Ocak 2025) Teğmenler, ”Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası” verilmesi istemiyle, Kara Kuvvetleri Yüksek Disiplin Kurulunda yargılanacaklar. Kurul’un, Mustafa Kemal düşmanlarının boy hedefi yaptığı Teğmenler hakkında bugün veya önümüzdeki günlerde karar vermesi bekleniyor.

İrticacılar, artık Hilafet çağrıları yapmaya başladılar. Yılbaşlarında Galata Köprüsü’nde Laik Cumhuriyet’e meydan okuyan kalkışmalar yapmaktalar. Adliye koridorlarında “Yaşasın Şeriat” naraları atmaktalar. TBMM’nin Meclis başkanlığı koltuğunu işgal ettirdikleri gerici; Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirelim, dindar bir anayasa yapalım deme küstahlığını dahi gösterdi.

Laik Cumhuriyet’e yönelik bu tür saldırılar karşısında re’sen harekete geçip gerekli yasal işlemleri başlatması gereken Cumhuriyetin Savcıları ise üç maymunu oynamaktalar. Artık kendiliğinden harekete geçmelerinden vazgeçtik, tarafımızdan yapılan Suç Duyuruları hakkında da hiçbir işlem yapmayıp SYOK’lar (Soruşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar) vermekteler.

Bütün bu şeriat kalkışmaları, Anayasa Mahkemesinin 30.07.2008 tarihli kararıyla; “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” tespit edilen ve hakkında 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasasında öngörülen “temelli kapatma” kararı yerine, (karanlık bir takım ilişkiler sonucunda) “son hazine yardımının yarısının kesilmesi” cezası(!) verilen AKP’nin himayesinde yapılmaktadır.

Dahası AYM’nin bu kararından sonra da irticacı kalkışmalar “şiddet eylemleri ve çağrıları” içerecek şekilde artarak devam etmektedir. Anıtkabir’de bile Laik Cumhuriyet karşıtı eylemler yapmaktalar.

Gel gelelim, bu irticacı güçler bir zamanlar kendine sol, sosyalist, devrimci ve hatta komünist diyen bazılarından da destek gördüler. Onların deyimiyle “Kemalist vesayet rejimi”ne karşı birlikte mücadele ettiler. Fakat bu Ortaçağcılar, Batılı Emperyalistler eliyle iktidara yerleştirilince “sol müttefikleri”ne sırtlarını dönüverdiler. Satışa getirdiler ortaklarını…

Geçmişte, 90’lı yılların başında, Üniversitelerdeki türban eylemlerini “inanç özgürlüğü kapsamında masum eylemler”(!) diye “sempatik”(!) göstererek, erkek-kadın mensuplarının başlarına “türban” taktırıp destek verenlerde de bugün “laiklik hassasiyeti” oluşmuş.

Biz o zaman da bu sözde solcuları şiddetle eleştirmiştik.

Üniversitelerde, gençlerimizin ortak bildirilere konulmasını önerdikleri şeriat tehlikesine yönelik vurgulara, her defasında, “siz Şeriat paranoyası görüyorsunuz” diye itiraz ediyorlardı.

Bu çabalarımızdan en önemlilerinden birisi ise 1996 yılında Ankara Altındağ’da toplanan İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkez Genel Kurulu’nda, ülkedeki şeriat tehlikesine dikkat çekip “ŞERİATLA MÜCADELE KURULTAYI TOPLANMALIDIR” içerikli önergemizdir.

Bu önergemize de; “Kemalist Laiklik, inanç özgürlüğünü ortadan kaldırıyor” safsatalarıyla karşı çıkmışlardı. Önergenin tartışıldığı genel kurulda, bugünkü “laiklik hassasiyeti” oluşan grupların büyük çoğunluğunun temsilcileri de vardı. Önergemiz, dışımızdaki bütün gruplarca reddedilmişti.

Aradan geçen 29 yılda ülke hızla geriye savruldu ve biz aynı yerde duruyoruz.

Laikliği ve Birinci Kuvayimilliye’nin kazanımlarını savunmaya-sahip çıkmaya devam ediyoruz.

Ama onlar geçmişin özeleştirisini yapmadan, sözde laiklik hassasiyetlerini “Özgürlükçü Laiklik” derekesine düşürerek yine yanlış mecralara savrulmaktan kurtulamıyorlar.

Oysa Laikliğin bizatihi kendisi özgürlüktür.

Hele hele Kadınlarımız için Laiklik; yaşamsal önemdedir.

Emperyalizmin yedeğindeki Amerikancılar, Laikliğin önemini hâlâ anlamamakta direnmekteler.

Onlar için Kamu düzeninin, aklın, bilimin ve insanî değerlerin kaynaklık ettiği kurallarla sağlanmasının bir önemi yok.

Çünkü kendileri de “Kutlu Doğum Haftaları”, “Said-i Nursi anmaları” organize ederek din bezirgânlığı yapmaktalar. Kısacası “Özgürlükçü Laiklik”; tam da AKP’gillerin istediğidir.

Olaylara sınıfsal bakmayan ve diyalektik materyalistçe yaklaşmayanlar işte hep böyle savrulurlar. Dahası, bizde ve bizim gibi Doğu toplumlarında halkı Ortaçağın karanlığına götürmekle görevli, ideolojisi şeriat olan Tefeci-Bezirgân Sermayenin sınıfsal varlığı ve yapısı kavranmadıkça bu açmaza düşülmesi kaçınılmazdır. Oysa Hikmet Kıvılcımlı’yı okusalar bütün bunları duruca görecekler.

Biz, Laiklik; ekmek kadar, su kadar, hava kadar, güneş kadar ihtiyaçtır diyoruz.

O nedenle (uygulanışı eksik gedik de olsa) Laik Cumhuriyet’e sahip çıkıyoruz

Laiklik; özgürlüktür!

Laikliği savunmaya devam edeceğiz…

16 Ocak 2025