Site rengi

Tasarım

Malum Kişi, Fatih ve Fetih

02.06.2016
646
A+
A-

 

“İstanbul, bizim tarihimizin ve

medeniyetimizin bir hülasasıdır”

Mustafa Kemal

Malum Kişi, Fethin 563. Yıldönümünde Fatih pozlarında! Mizansen şatafatlı!

“İstanbul’un surlarına benzer şekilde tasarlanan ve “dünyanın en büyük 3 boyutlu platformu” olarak tasarlanan gösteri alanında ise Fatih Sultan Mehmet’i at üstünde gösteren bir resim ve “Yeniden Diriliş Yeniden Yükseliş” yazısı yer alıyor.” (Gazeteler)

Neyin yeniden dirilişi ve neyin yeniden yükselişi, orası da meçhul. Fatih’i ve Fetih’i düşlüyor desek, çelişki büyük. Duyarlı yazarımız Bekir Coşkun çelişkiyi hemen koyuverdi:

“Kutladığın İstanbul’un Fethi, Orta Çağ’ı kapattı… Ama sen Orta Çağ’a dönmek istiyorsun, biz bırakmıyoruz…

“Şu kutladığın İstanbul’un Fethi Orta Çağ’ı kapattı, Yeni Çağ’ı açtı… Sen hâlâ Orta Çağ’dasın…” (Sözcü, 29 Mayıs 2016)

Olayın özü budur. AKP’nin temsil ettiği sınıfın, Tefeci-Bezirgânlığın, özlemi Ortaçağ’dır. Dolayısıyla Malum Kişi’nin karnındaki de budur.

Malum Kişi’nin bu çelişkili durumu Batı basınında da yer aldı. Batılılar da bir bakıma “kafa buldu” bu çelişkili durumla. Yazının başlığı şöyle:

“1453’te bu Osmanlı Sultanı Hıristiyan yönetimine son verdi. Ama o iyi bir Müslüman mıydı?”

Şöyle diyorlar:

“Son zamanlarda Türkiye politikasını izleyen herhangi biri, Sultan II. Mehmet’i Müslüman dinciliğinin vücut bulduğu kişi olarak gören iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) sayesinde Osmanlı hikâyesinin İslamcı versiyonuna tanıklık eder.

“(…) Ancak, bundan 60 yıl önce, 1953’te Türkler İstanbul’un 500. Fetih yıldönümünü kutlarken durum çok farklıydı. O zaman Mehmet tümüyle laik bir yönetici olarak görülüyordu. Türk aydınlar ve siyasetçiler onu Batıya dönük, Rönesans sanatına ilgi duyan, Yunanca ve Latince bilen ve en ileri askeri teknolojiyi kullanan birisi olarak görüp övünüyorlardı. Hatta, onun Ayasofya Kilisesi’ni yıkmayıp camiye dönüştürmesini aydınlanmacı yapısına kanıt olarak gösteriyor, Mustafa Kemal’in Ayasofya’yı müzeye dönüştürmesinin de bu görüşü desteklediğini öne sürüyorlardı.

“Hükümetin 500 yıllık Türk İstanbul için düzenlediği 10 günlük kutlamalar da benzer şekilde laik ve Batıcıldı. Balolar, açık hava partileri ve gece kutlamalarının yanı sıra, bir opera, bir moda gösterisi düzenlenmiş ve Sultan’ı resmeden özel bir sigara da üretilmişti. New York’ta Türk gurbetçiler ise Büyülü İstanbul adıyla bir kokteyl düzenlemişti.

“Geriye dönüp bakınca, bu değişikliğin Mehmet’in imajına da yansıdığı görülüyor. Bir bakıma, 1953’teki kutlamaların, bugün Türk Hükümeti tarafından üstlenilen Yeni Osmanlı askeri geçit töreniyle benzer yanları da yok değildi: Tümüyle taklit kostümler, sahte bıyıklar ve bol bayrak gibi… Mehmet’in Türklüğü ve askeri kahramanlığı, öyle görünüyor ki, onun hem laik, hem de İslamcı hayranlarına hitap ediyor”. (Nick Danforth, Washington Post, 28 Mayıs 2016)

Durum böyle ne yazık ki! Fatih gibi bir devrimciye, onu farklı bir kimliğe büründürerek din bezirgânları sahip çıkıyor. Üstelik bu büyük olayı karikatürize ederek, gülünç kılarak.

Bunda Türk Solu’nun günahı da çok büyük. Türkiye tarihini dümdüz gören, yaşadıkları toprakları bilmeyen, halkımızı tanımayan, ezberci, şabloncu, taklitçi, hatta gericilerin sola yakıştırdığı deyişle bir bakıma “kökü dışarıda” Türk Solu’nun…

Oysa durum tümüyle farklı. Bu toprakların en büyük devrimcisi Kıvılcımlı, bundan 60 yıl önce “Fetih ve Medeniyet” adlı eserinde durumu tüm açıklığıyla koyar.

Kıvılcımlı, din bezirgânlarının Fatih’i ve Fetih’i alet etmelerinin yolunu daha kitabının hemen başında tıkar.

“İstanbul’un fethini sırf bir Müslümanlık ve Hristiyanlık savaşına bağlamak, en az beş yüz yıl evvelki kafa ile düşünmek olur.

“İstanbul’un fethi bir dinin öteki dine karşı zaferi değil, ilerlemenin gerilemeye karşı zaferidir.”

Evet, Fetih ilerlemenin gericiliği yenmesidir. Devrimci bir eylemdir. Bu devrimci eylemin başındaki kişi, Fatih de en büyük devrimcilerimizden birisidir. Diyalektik düşünemeyen, tarihe mekanik bakan Sevrci Sol, bu gerçeği göremez. Çünkü Osmanlı’yı hep gerici bir yönetim olarak görür.

Oysa Osmanlı’nın kuruluşu demokratiktir, laiktir, eşitlikçidir. Dolayısıyla ilericidir. Osmanlı bu sayede genişlemiştir, halkın Müslüman olmasa bile gönlünü kazanmıştır. Ancak, bu topraklar Nemrut’ların, Firavun’ların tanrılaştığı,  Tefeci-Bezirgân sermayenin neredeyse içine işlediği topraklardır. Bu yüzden, çok geçmez, Osmanlı da yozlaşır, Osmanlı yönetimi de derebeyleşir.

İşte Fatih, bu derebeyleşmeye karşı yürüttüğü reformlar sayesinde ve Osmanlı’nın başlangıçtaki adil toprak düzenini yeniden kurarak Osmanlı’yı yeniden diriltir. Bu adil düzen, Bizans derebeyliğinin istibdadı altında inleyen Hıristiyan halk için de kurtuluştur. Şöyle der Kıvılcımlı:

“Osmanlılığın, Hıristiyan halk yığınlarına hoş gelmesi, her şeyden evvel Bizans’ta kördüğüm olmuş toprak münasebetlerini kesip atıvermesinden ileri gelir. Osmanlılar, Bizans ilişkilerini yıkmakla kalmazlar. Onun yerine temiz göçebe ruhunu kaybetmemiş yepyeni bir toprak düzeni de kurarlar. Bu yenilik Dirlik Düzeni’dir.” (H. Kıvılcımlı, Fetih ve Medeniyet)

Biz devrimciler İstanbul’un Fethi’nin tarihsel ve toplumsal yönlerini bilmek ve halkımıza anlatmak zorundayız. Böylece din bezirgânlarının sahtekârlıklarını da ortaya koyabiliriz. Yakın tarihimizde Mustafa Kemal, bu gerçeği gören bir başka devrimcidir.

Osmanlı gericiliğe kardıktan sonra ihanete kadar varmış, İstanbul’u emperyalistlere teslim etmiştir. İşte Mustafa Kemal, İstanbul’un II. Fethi’ni halkımıza tattıran diğer bir devrimcidir. İstanbul’daki emperyalist güçlerine “Geldikleri gibi gidecekler” demiş ve bunu da Kuvayimilliye örgütlenmesiyle halkı harekete geçirerek başarmıştır.

Malum kişi ve çevresinin bugün Fatih ve Fetih’i saptırarak sahiplenmesi ve şatafata boğmasına gelince… Malum, Rüşvetçi Reza yargılanıyor ve marifetlerini döktürüyor. Dolayısıyla 17-25 Aralık yeniden gündemde. Bu Malum Kişi’nin korkulu rüyası… Malum Kişi’nin bir başka korkulu rüyası ise tam bu tarihte başlayan Gezi Direnişi’miz. Malum Kişi, şatafatlı fetih törenleriyle gülünç düşme pahasına, hem Reza’nın ötüşünü, hem de Gezi’nin yıldönümünü örtbas etmek istiyor. Bu yüzden 563. yılda böyle büyük gösteriler düzenliyor.

Malum Kişi, törenlerin adını “Yeniden Diriliş, Yeniden Yükseliş” koymuş. Oysa Türkiye oldum olası bu derece batağa batmamıştı. Bu ne yaman çelişki?

Aslında, bu adlandırmayla da bir oyun oynanıyor. Yeniden diriliş veya yeniden yükseliş gibi iddialı sözler zaten Ortaçağcı din bezirgânlarının ağzına yakışmıyor, yapay kalıyor.

Ama bu sözler biz devrimcilerin ağzına da, eylemine de yakışır. İkinci Kuvayimilliye hareketiyle İstanbul’umuzun emperyalist uşağı din bezirgânlarından kurtarılması, gerçek devrimcilerin eseri olacaktır.