Site rengi

Tasarım

Neden Taksim’de 1 Mayıs’ı yasaklarlar?

13.05.2019
861
A+
A-

Av. Tacettin Çolak

Taksim’de 1 Mayıs; Kontrgerilla katliamının hafızalarda tazelenmesini sağlar. Katledilen 34 devrimcinin anılarını yaşatır. Onların mücadelelerine sahip çıkıldığını ve devam ettirildiğini gösterir.

Taksim’de 1 Mayıs’la; İşçi Sınıfımızın ve Emekçi Halkımızın yerli-yabancı Parababalarına, onların sömürü ve soygun düzenine karşı kini, mücadele azmi artar.

Taksim’de 1 Mayıs; Sermayeye ve Ortaçağcı irticaya korku salar, Emekçi Halkımıza güven verir…

Çünkü Taksim’de yapılacak merkezi ve yığınsal bir 1 Mayıs’ın; İşçi Sınıfımızın ve ezilen emekçi kitlelerin sahip olduğu potansiyel devrimci özün dosta da düşmana da gösterildiği bir anlamı vardır.

Zaten Parababaları ve onların emrindeki siyasi iktidarlar bütün bu etkileri çok iyi bildiklerinden Taksim’i yasaklamaktalar.

Bu nedenle de Taksim’in miting alanına elverişsizliği gibi saçma ve komik gerekçelerle Taksim’i İşçi Sınıfımıza, Devrimcilere, Sosyalistlere kapatıyorlar.

Bu keyfi ve yasadışı dayatmalarını da aristokrat-sarı sendikacılara ve siyasi kaçkınlara kolayca kabul ettiriyorlar. Yani, İşçi Sınıfımızın ve emekçi halk örgütlerinin başına çöreklenmiş bu aristokrat, Amerikancı liberal taifenin gündeminde İşçi Sınıfının iktidar mücadelesi olmadığından, “1 Mayıs’ta alanlara, her yer Taksim” türünden reformist sloganlarla bu yasaklara boyun eğerler.

Oysa başta Anayasa’nın “İfade Özgürlüğü” başlıklı 26’ncı ve “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı” başlıklı 34’üncü maddeleri olmak üzere, onlarca mahkeme kararı Taksim’de 1 Mayıs’ın yasal zeminini oluşturmaktadır.

Evet; “(…) siyasi baskılar ve sınırlandırmalar, kapitalist devletinin ve adli cihazlarının “KANUNΔ müdahaleleri, gizli açık polislerin bitmez tükenmez örfi ve GAYRI-KANUNÎ takipleri, tehditleri, baskıları, provokasyonları vb. vb… vardır.

“Anayasalarda adet yerini bulsun diye şekilce çiziştirilmiş haklar, fikir, kalem, söz, toplantı ve ilh. hürriyetleri o kanunlu kanunsuz tertiplerle geniş kitleler için sıfıra indirilir. Hele küçük milletlerde ve geri ülkelerde şahsi, keyfi muameleler halka ve mümessillerine karşı en rezilce tecavüzlere kapı açar.” (H. Kıvılcımlı. Devrim Nedir, s. 57)

Ama devrimci mücadele de kitlenin yaratıcı gücüne inanarak bu gücü harekete geçirip baskıya, zora ve keyfiliklere karşı mücadele etmek değil midir?

Ayrıca 1 Mayıs; Uluslararası İşçi Sınıfının Birlik Dayanışma Mücadele Günü ve Bayramı’dır. Yani 1 Mayıs’lar tek başına bir bayram değil, aynı zamanda mücadele günleridir.

İşte bu mücadeleyi göze alamayanlar, yukarıdaki yasal dayanaklara rağmen, Taksim’den vazgeçmekteler. Siyasi iktidarın dayattığı çukurlara ya da dolgu alanlarına razı olmaktalar.

Oysa geçmiş 1 Mayıs tarihleri şanlı mücadele örnekleriyle doludur. 1987’den itibaren arşivlere bakma zahmetine katlanırlarsa bunları görürler.

Gerçi, arşive bakmak, bugün İşçi Sınıfının başına çöreklenmiş bu sarıları rahatsız eder mi? Onu da bilmiyoruz…

Bunlar, vicdan rahatlatmak için 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması gerektiğini söylerler, hatta sonucunu bile bile ilk başvurularını da Taksim için yaparlar, ama en küçük bir mücadeleyi göze alma cesaretini göstermezler, gösteremezler…

Diğer yandan da bu başvurularıyla “Taksim Vatandır, Taksim 1 Mayıs Alanı’dır” diyen biz gerçek devrimcilerin mücadelesini de “gayrimeşru” göstermeyi amaçlamaktalar.

Özünde, 1 Mayıs’lara karşı olan ve geçmişte 1 Mayıs’ları “komünist bayramı” diye yaftalayan AKP’giller; bir yandan bunları Bakırköy Çukuru’na hapsederken, diğer yandan da Taksim mücadelesi verenlere; “1 Mayıs’ı kutlamak istiyorsanız gidin izin verilen Bakırköy’e. Niye Taksim’de ısrar ediyorsunuz” diye acımasızca saldırmakta.

Taksim mücadelesi verenleri gözaltına alan polisler bunları söylemekte, yargılayan mahkemelerdeki tüm iddianamelerde bu ve benzer ifadeler yer almakta.

Tabiî, bizler, gözaltına alan polislere de, yargılayan mahkemelere de Taksim’de 1 Mayıs mücadelesinin suç olmadığını, asıl bu mücadeleyi engelleyenlerin kanunsuzluk yaptığını ve suç işlediklerini her defasında yüzlerine haykırıyoruz.

Her yıl verdiğimiz kahramanca mücadele, sayımızın 8-10 katı polis gücünün acımasız saldırısıyla engellenmeye çalışılsa da teslim olmayanların yenilmezliğini gösteriyoruz.

Bir iki dakika sonra gözaltına alınacağını, günlerce polis nezaretinde kalacağını ya da tutuklanacağını bilen her yaştan, her meslekten yoldaşlarla; azmin, kararlılığın, örgütlülüğün, devrimci inanç ve inadın cisimleşmiş örneklerini veriyoruz.

Gözaltıları da mahkeme salonlarını da “1 Mayıs Taksim’dir, Taksim 1 Mayıs Alanı’dır” mücadelesine dönüştürüyoruz.

HKP önderliği ve kadroları, aynı zamanda, Nakliyat-İş Sendikası’nın liderliğinde İşçi Sınıfımız içinde de Taksim mücadelesini her yıl gündemde tutmaktadır. Azgın sömürü ve soyguna karşı, sekiz saatlik iş günü parolasıyla harekete geçen Amerikan İşçi Sınıfının kanlarıyla yazılan 1 Mayıs’ın mücadele günü özelliğini öne çıkartan Nakliyat-İş; kendi işkolunun dışındakiler de dahil harekete geçirdiği binlerce işçi kitlesiyle Taksim mücadelesinin bayraktarlığını yapmaktadır bugün.

Geçmişte; “Bakırköy çukuruna gitmek İşçi Sınıfına yapılmış en büyük ihanettir” diyen bazı oportünistler çark edip, diğer sarılarla çukurda buluşarak yalnız bıraksalar da Nakliyat-İş; şehitlerine sahip çıkmaya devam etmektedir.

Maalesef bugün için İşçi Sınıfımızın ezici çoğunluğu; “(…) Gangster sendikacılığın tekelindedir. Uluslararası emperyalist ajanların parayla satın aldığı kimseler, bankalarla özel uçaklarla kongrelere “şeref” veriyorlar. O sendika bütçeleri ve bilançoları belli casus örgütlerinden alınmış milyonları çekinmeksizin sergiliyor. Satılıklık artıranın değil eksiltenin üzerinde kalıyor.

“Türkiye İşçi Sınıfı içinde, onun adına kurulmuş örgütler bir tek amaç güderler. Onlar sırf İşçi Sınıfının örgütlenmekten tiksindirip kaçırtmak için kurulmuş birer kurtkapanı, it tuzağıdırlar. Bunda en ufak ikircilik ve kuşku yoktur.” (H. Kıvılcımlı, Oportünizm Nedir?, s. 112)

Hal böyle olunca İşçi Sınıfı içinde Nakliyat-İş’in, devrimci mücadele içinde HKP’nin yalnız kalması kaçınılmaz.

Bu yalnızlık, teorinin ve pratiğin yanlışlığından değil elbette. Bunun, içinden geçtiğimiz gerici, koyu karanlık günlerinde yaratılan korku imparatorluğundan kaynaklandığını çok iyi biliyoruz.

Bir süre daha böyle mücadele edileceği belli.

Kıvılcımlı Usta’nın dediği gibi; görev yapıyoruz muhallebi değil.

İşçi Sınıfı bilimi ve bilinciyle Demokratik Halk İktidarı Mücadelesi veriyoruz. Ve eninde sonunda bu iktidarı kuracağız.

Çünkü biliyoruz ki;

“Tarihin yörüngesi, en ufak ikirciliğe yer bırakmayacak ölçüde, İşçi Sınıfının yörüngesine girmiştir. Ne denli parlak göktaşı görünmek tutkunluğu içinde bulunurlarsa bulunsunlar, eğer uzayın sağır boşluklarında yitmek istemiyorlarsa, bütün Devrimci yıldızlar, Tarihin ve İşçi Sınıfının yörüngesi içine akmalıdırlar. Bu yörünge Proletarya Partisidir.”