Site rengi

Tasarım

Ölüm Demirel’i günahlarından arındıramaz

30.06.2015
635
A+
A-

Arkasında ihanet dolu bir geçmiş bırakarak giden Demirel, görsel ve yazılı medya tarafından neredeyse evliya düzeyine çıkarıldı. Kimileri yaptıklarının tümünü sevap kefesine koyup kantarın topuzunu iyice kaçırdılar. Kimileri sevaplarını koydukları kefenin, günahlarının kefesine ağır bastığını yazdı, söyledi. Kimileri kefeleri eşitledi. Kimileri de günah kefesinin ağır bastığını fakat elbette sevaplarının da olduğunu belirtti.

Oysa Demirel’in bütün siyasi hayatının tek bir özeti vardır:

O bir Halk Düşmanı, ABD Uşağıydı…

Bunun dışındaki tüm tanımlamalar zorlamadır. Demirel’in kim olduğunu anlatmaktan uzaktır.

Biz burada Demirel’in tüm günahlarını sayıp dökmeyeceğiz. Yalnızca Kontrgerilla konusundaki ihanetini anlatmakla yetineceğiz. Bu bile onun nasıl bir halk düşmanı ve ABD uşağı olduğunu anlatmaya yetecektir.

Süper NATO ya da Kontrgerilla nedir?

ABD, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın emperyalist cenahtaki en büyük galibidir. (Ondan da büyük galip Sovyetler Birliği’dir. Fakat onun emperyalist dünyayla bir ilgisi yoktur. Konumuzu emperyalist dünya oluşturmaktadır.) Yani ABD artık emperyalizm kenefinin kayıtsız şartsız jandarmasıdır.

Bu jandarma, emperyalist alemi sosyalist devrimlerden korumak için Kuzey Atlantik Paktı (NATO) adında bir örgüt kurar. Kuruluşunda (4 Nisan 1949) bu örgütte yer alan ülkeler şunlardır:

Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İngiltere, ABD.

16 Şubat 1952’de Yunanistan ve Türkiye üye olurlar. 9 Mayıs 1955’te Almanya, 30 Mayıs 1962’de ise İspanya üye olurlar.

Bu bilgiler de konumuz bakımından ikincil önem taşır.

Asıl göze batırmak istediğimiz ise şudur:

NATO legal planda kurulurken onunla birlikte bir de genel adıyla Süper NATO olarak anılan ve ülkeden ülkeye adı değişen; örneğin İtalya’da Gladio, Türkiye’de Kontrgerilla adını alan gizli; kanun dışı, kanunlar üstü bir örgüt kurulur. Daha doğrusu ABD, NATO’ya üye olacak ülkelerin bu örgütü de kurmalarını zorunlu kılar.

Bildiğimiz gibi Menderes Hükümeti bu NATO denen emperyalist örgüte katılmak için can atar. Müracaatları karşılık bulmaz pek. Bunun üzerine TBMM’den karar çıkarmaya bile gerek görmeden Kore’ye Mehmetçik’i gönderir. ABD askerleri, zayiatsız geri çekilebilsin diye özellikle Kunuri’de Mehmetçik feda edilir. Bunlar bilinen konulardır.

Menderes Hükümetinin bu uşaklığı karşılığında Türkiye NATO’ya 1952 yılında alınır.

Ve 1953 yılında “Seferberlik Tetkik Kurulu” adıyla Süper NATO örgütlenmesi hayata geçirilir. Sonra bu örgüt önce “Özel Harp Dairesi” adını alacak, sonra da “Kontrgerilla” adıyla ünlenecektir.

Bu Süper NATO denen gizli örgütün foyası, tüm Avrupa’da, ancak Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ortaya çıktı:

Süper NATO için ABD’nin üye ülkelere dayattığı şartlar vardı. Bu şartlar özetçe şöyleydi:

Bu örgüt kesinlikle gizli olacak, dar bir kadro dışında devlet görevlileri bile bu örgütten haberdar olmayacaktı. Yani Ecevit’in deyimiyle; “Devletin içinde olacak ama resmi devlet örgütlenmesi içinde yer almayacaktı.”

Tabiî halk zaten hiçbir şekilde bu örgütü bilmeyecek, bilemeyecekti.

Bir diğer şart, bu örgüt mensupları, cinayet işlemek dahil, antiemperyalist güçlere ve sosyalistlere karşı kullanılacaklar fakat bu eylemlerinden dolayı ne tutuklanacaklar, ne de yargılanacaklardı.

Bu örgütün ordu, polis ve istihbarat örgütleri içinde örgütlenmeleri olacaktı.

Ve bir de sivil örgüt, yani parti örgütlenecek, tabiî bu partinin de yan örgütleri olacaktı.

İşte 1953 yılında Menderes’in kabul ettiği ve yürürlüğe koyduğu örgüt böyle halk düşmanı bir örgüttü.

Yukarıda belirttiğimiz gibi, bütün bu örgütlenmeler de sosyalist ve antiemperyalist güçlere karşı en etkin biçimde kullanılacaktı.

Demirel ve Kontrgerilla

Süper NATO için belirlenen bu örgütlenme şeması Türkiye’de aynen gerçekleşti ve kendine görev düşene kadar beslenip büyütüldü, küçük bazı eylemlerle yetinildi.

1960 Politik Devrimi sonrası Türkiye’de sosyalizme muazzam bir yöneliş ve antiemperyalist uyanış oluştu. Bu durum Süper NATO için göreve başlama zamanı demekti. Kuruluş amacına hizmet zamanı gelmiş demekti.

1960 sonrası, özellikle 1965 Seçimlerinden sonrası, Türkiye’de Demirel Dönemi demektir.

1960 Anayasası için; “Bu anayasa ile ülke yönetilemez.” diyen Demirel, bu halka az da olsa demokrasi getiren Anayasayı ortadan kaldırmak, böylece sosyalizm düşünce ve davranışı yönünde her türlü örgütlenmeyi yasaklayacak bir düzene ulaşmak için ABD’nin bütün emirlerini harfiyen yerine getirmekte bir an bile tereddüt etmemiştir. Süper NATO’nun Türkiye kolu olan Kontrgerilla’yı bütün bileşenleriyle dizginlerinden boşaltmıştır.

Kontrgerilla’nın resmi güçleri tarafından devrimci gençler faili meçhul cinayetlerle şehit edilirken sivil kanadı MHP’liler de cinayetler işlemişlerdir. Tabiî ABD’nin Süper NATO’nun işleyişi için dikte ettiği şartları-emirleri gereği bu cinayetler de faili meçhul kalmıştır. Kalmak zorundadır daha doğrusu. İşte Demirel’in meşhur; “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz.” sözünün gerçek anlamı budur. Bu cümlenin tercümesi şudur:

ABD, bana bunu söylemeyi yasakladı. Ben bu canilerin ne cinayet işlediklerini söyleyebilirim, ne bu canileri tutuklayabilirim, ne yargılayabilirim, ne de mahkûm edebilirim. Hasbelkader yakalanan olursa da “hapisten kaçtılar” kılıfıyla onları özgürlüklerine tekrar kavuşturmaya ve onların devlet güçlerinin himayesinde eylemlerine devam etmelerini sağlamaya mecburum, memurum.

Bunun ne kadar somut bir gerçeklik olduğunu anlamak için Abdullah Çatlı’nın hatıra getirilmesi yetecektir.

Demirel’in günahı yalnızca pasif bir uygulayıcı olarak Kontrgerilla’yı kucağında bulmak ve onun eylemlerine göz yummaktan ibaret değildir. O aynı zamanda Kontrgerilla’nın en aktif, en gönüllü savunucusu, geliştiricisidir de.

MHP, halk çocuklarını kara gömlekler giydirerek “Komando Kampları”nda faşist eğitimle zehirlerken ve devrimcilere karşı nasıl mücadele vereceklerini silahlı eğitimlerle öğretirken Demirel bunlara göz yummuş, bu kanunsuz örgütlenmeleri görmezden gelmek bir yana gizliden gizliye devlet olanaklarıyla desteklemiştir.

Birinci MC (Milliyetçi Cephe) Hükümetinde 3 milletvekili bulunan MHP’ye 2 bakanlık vererek devlet kadrolarına MHP’lilerin doluşmasını ve bu faşist güruhun palazlanmasını sağlamıştır. Kurduğu İkinci MC Hükümetinde de farklı davranmamıştır.

Demirel ve Darbeler

12 Mart ve 12 Eylül Darbeleri görünürde Demirel Hükümetlerini devirmiş darbelerdir. Ama bu ancak görünürde böyledir. Bu darbeler Demirel’in de hizmetkârı olduğu yerli-yabancı Parababalarının çıkarlarını korumak için yapılmıştır. Yani bu darbeler ABD’nin ve onun güdümündeki yerli Parababalarının çıkarlarını koruduğu kadar onların uşaklarının da çıkarlarını korumuştur.

Bu görevini yerine getirebilmesi için de halkın faşist darbelere ve o darbelerin getireceği antidemokratik yani halk düşmanı ekonomik ve politik kararlara ikna edilmeliydi. Bunun için de CIA’nın geliştirdiği ve Kontrgerilla eliyle uygulamaya koyduğu, David Galula’nın “Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri Teori ve Tatbikatı” adıyla kitaplaştırdığı halk düşmanı eylemlerin yine halk düşmanı Kontrgerilla eliyle uygulanması gerekiyordu. Bu eylemler özetçe şunlardı:

“Cinayete varan eylemler” yapılarak, hatta halk tarafından sevilen kişiler öldürülerek, halktan rastgele insanlar, bazen sağdan da olmak üzere, katledilerek, toplu katliamlar yapılarak halk can derdine düşürülecek; devrimcilerden soğutulacak, devlet güçlerine yanaşmaları sağlanacaktır. Böylece halk, celladına kurtarıcı olarak sarılacaktır. Bu teorinin özeti budur.

12 Eylül’e meşru zemin oluşturmak, daha doğru bir deyişle halkı 12 Mart ve 12 Eylül Faşizmine ikna etmek için bu insanlık dışı eylemler Türkiye’de Kontrgerilla eliyle en acımasız biçimde uygulanmıştır. Bahçelievler, Balgat, Maraş, Çorum katliamları, 1 Mayıs Katliamı, Doğan Öz, Bedreddin Cömert, Cavit Orhan Tütengil, hatta Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu (Hamido) suikastları vb. vb… bu amaçla yapılmıştır. 12 Eylül’e gelinceye dek 5000 masum insanımız bu katillerce katledilmiştir. Bu katliamların tamamında Demirel, en aktif uygulayıcı ya da uygulatıcı kişidir. Bu cinayetleri kim işlemiş olursa olsun silahı tutan, tetiğe dokunan ikinci el, daha da doğrusu asıl fail Demirel’dir. Yani Demirel’in ellerinde bu 5000 masum insanın kanı vardır. Ve ölüm bile Demirel’in elindeki bu kanı temizleyemez. İnsanların ve halkların belleğinde o her zaman bir Halk Düşmanı, ABD Uşağı olarak lanetle anılacaktır.

Kısacası burjuva basını ve kendini sol diye satmaya çalışan CIA Sosyalistlerinin-Bin Kalıplılar’ın yutturmaya çalıştığı gibi, bu darbeler Demirel’e karşı değil, Demirel’in arzusu doğrultusunda halklarımıza karşı yapılmıştır.

Sonsöz:

“Ölünün ardından kötü konuşulmaz” sözü siyasette geçerli değildir. Nasıl Hitler, Mussolini, kötü söz söylenmeden anılamazsa Demirel de anılamaz.

Tarihin ve halklarımızın değiştirilemez hükmü budur, bu olacaktır…

ETİKETLER: ,