Sağlıkta Ticaret Ölüm Getirdi!
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Bir aydan beri Yenidoğan Çetesi haberleri gündemden düşmüyor. Aslında geçen yıl soruşturması başlayan ama kamuoyuyla paylaşılmayan skandal, iddianamenin açıklanması ve zanlıların gözaltına alınıp sonra da tutuklanmasıyla gündeme oturdu.
İşin özü; çok kârlı bir alan olan Yenidoğan yoğun bakım üniteleri üzerinden SGK’yi, Devleti yani Halkın parasını hortumlamak…
Yenidoğan yoğun bakım üniteleri son yirmi yılda yoğunlukla kurulmaya başlandı. Başlarında, yenidoğan uzmanı olmayan, Çocuk Hastalıkları uzmanı olan doktorlar da bu ünitelerden sorumlu olabiliyor. Bu nedenle çok hızlı bir şekilde, küçük ilçelerde bile 3. Basmak yenidoğan bakım üniteleri açıldı.
Özel hastanelerde çocukları doğan pek çok aile, sıklıkla çocuklarının iyi olduğu halde yoğun bakıma alındıkları konusunda şikâyet etmeye başladılar. Bazen bir hastanede doğan tüm çocukların küvöze alındığı konusunda haberler almaya başlamıştık. Yenidoğan yoğun bakım yataklarının üçte ikisi özel hastanelerde bulunmaktadır.
Yenidoğan çocukların küvöze alınması, yoğun bakıma alınması kararı önemli kararlardır. Gereksiz yere küvöze ya da yoğun bakıma alınan çocuk zarar görebilir. Anne sütünden kesilmek bile büyük bir sorun oluşturur (https://www.diken.com.tr/yenidogan-yogun-bakim-yataklarinin-ucte-ikisi-ozel-hastanelerde/).
Bu durumda bu hastanelerin çok sıkı denetlenmeleri gerekmektedir.
Bu soruşturmada yapılan bazı denetimlerde, yoğun bakımda gösterilen çocuğun, yoğun bakımda olmadığı da saptanmıştır.
İddianamede, çocukların öldürülme emri verildiği konuşmalar, delil olarak ortaya konmuştur. En son iddia da öldürülen bebeklerin kanından kök hücre alınmasıdır.
Para için bebeklerin sağlığının hiçe sayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Olayın önemli bir boyutu, yenidoğan çetesi elemanlarının kamu yetkilileriyle olan ilişkileridir. Bu olayda organizatör olarak başrol alan, soruşturma savcısını tehdit eden Mustafa Kemal Zengin’in iktidar yetkilileriyle fotoğrafları ortaya çıkmıştır.
Yenidoğan yoğun bakımlarına benzer bir durum, erişkin yoğun bakımlarında da yaşanmaktadır. Beyin ölümü gerçekleşmiş hastalar, hiçbir umut olmamasına rağmen, nedense sıklıkla on dört gün yoğun bakımda tutulup, on dört gün sonunda ölüm haberi verilmektedir.
27 Mayıs 1960 Politik Devrimi’nden sonra hazırlanan 1961 Anayasasında sağlık şu şekilde tanımlanmıştır:
“MADDE 49.- Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbî bakım görmesini sağlamakla ödevlidir. Devlet, yoksul veya dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri alır.”
1982 Anayasasının 56. maddesinde ise:
“Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermelerini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir”, ifadeleri yer almaktadır.
Böylece devletin sağlık hizmetlerinin sunumundaki sorumluluğu zayıflatılmıştır.
12 Eylül 1980 Faşist Darbesiyle, sağlıkta Tam Gün çalışma uygulaması kaldırılmış, doktorların, ebelerin, hemşirelerin ve diğer sağlık çalışanlarının maaşları düşürülmüştü.
AKP’nin iktidara geçmesinden sonra IMF ve Dünya Bankası destekli 2004 yılında “Sağlıkta Dönüşüm Programı” hayata geçirildi. SSK Hastaneleri kapatıldı. Kuyrukları sona erdireceğiz, doktoru ayağınıza getireceğiz vaatlerinin sonunda, özel hastaneler aşırı yaygınlaştı. Özel Hastane sahiplerinden Sağlık Bakanları oldu. Devletin arazileri, TEKEL ve GAR gibi anıtsal binaları, MEDİPOL sağlık grubuna peşkeş çekildi.
Günümüzde özel hastane zincirlerinin birçoğu da iktidar ile yakın ilişkisi olan Tarikat ve Cemaatlerle iltisaklıdır. Sağlık Bakanlığının her türlü hoşgörüsüyle işlerini idare etmektedirler. Durum böyle olunca özel hastanelerin denetimi zorlaşmaktadır. Özel hastanelerle ilgili şikâyetlerin Tabip Odalarına yapılabileceğini de vatandaş bilmemektedir. Tabip Odalarına bir şikâyet olsa da, soruşturma yapmak kolay olmamaktadır. Ancak medyada açık konuşulur hale gelen konular Tabip Odalarına şikâyet edilmektedir.
12 Eylül 1980’den sonra Kamuda çalışan doktorların üye olma zorunlulukları ortadan kaldırılınca Tabip Odalarının işlevleri sınırlandırılmıştır. Tüm sınırlamalara rağmen Tabip Odalarının hem özel hem de kamuda çalışan doktorların mesleki faaliyetlerinden kaynaklanan konuları soruşturma yetkisi vardır.
Ülkemizde her alanda yolsuzluklar, hırsızlıklar alıp başını gitmiştir. Yandaşlara usulsüz olarak verilen ihaleler, her gün basında haber olarak çıkmaktadır. Kamu arazileri yandaşlara peşkeş çekilmektedir. Herkesin malı olan kıyılara, Parababaları el koymaktadır. Köylerimizin meralarına el konulmakta ve imara açılmaktadır.
Özdemir Asaf’ın şiirindeki gibi:
Her şey hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler.
“Sağlıkta ticaret olmaz!”
Biz Sağlık Emekçilerinin sık olarak attığımız sloganlardan birisidir.
Sağlığın alınıp satılır bir mal haline getirilmesi, halkın sağlığı ile oynamaktır. Yenidoğan çetesi olayı, sağlığın ticarileştirilmesinin bir sonucudur.
Bu düzeni değiştirmekten başka çözüm yolumuz yoktur. Sürekli tespitlerin ortaya konulmasından halk olarak yorulduk. Artık başta siyasi örgütlülük olmak üzere, hayatın her alanında örgütlenmeliyiz.
Örgütlü Halk Yenilmez!