Sevsinler Sizin Anayasanızı
7 Haziran’da yapılan Milletvekili seçimlerinin üzerinden üç ay geçmeden ülke 1 Kasım’da erken seçime götürülüyor.
Kim tarafından?
Kaç-ak Saray sakini diktatör tarafından.
Niçin?
Seçimler diktatörümüzün istediği gibi sonuçlanmadığından…
Yani Halkımız; başkan olabilmek için istediği 400 milletvekilini kendisine vermediği ve AKP’nin tek başına iktidar olabilecek sayıya ulaşmasına da geçit vermediği için…
Peki ne yaptı Kaç-ak Saray sakini diktatör?..
Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz büründüğü sessizlikten, kendisini 13 sene önce kurtaran hainin yeniden el vermesiyle kendisini toparladı ve sonuçlardan memnun olmadığını, seçimin yenilenmesi gerektiğini söyledi.
Dikkat edelim, bu memnuniyetsizliği belirten bir siyasi parti lideri değil. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan ve Anayasanın 101/son maddesi uyarınca “partisi ile ilişiği kesil”en birisidir. Yani kendisinin işgal ettiği makam gereği şeklen de olsa tarafsız olması ve bu nedenle de seçim sonuçlarının kendini ilgilendirmemesi gerekir.
En fazla milletvekiline sahip olan eski partisi AKP’ye hükümeti kurma görevini verdi.
Bunlar da muhalefette bulunan diğer Amerikancı partilerle “kedinin fareyle oynadığı gibi” oynadı durdu.
Toplamda 35 saati geçen “istikşafi” (birbirini tanıma) görüşmeler yaptılar.
Sanki bunlar ilk defa tanışıyorlar? On üç yıldır aynı Meclis çatışı altında değiller gibi… Birbirlerini tanıyacaklarmış(!)
Sonuçta ne oldu?
AKP’nin CHP’ye koalisyon teklifi ile gelmediğini açıkladılar.
İyi de “koalisyon görüşmeleri yapıyoruz” diye bu kadar süre halkı niye oyaladınız?
Her iki tarafın da amacı belli; halkı kandırmak, aldatmak. Olası bir erken seçimde “masadan kalkan taraf” olmamak…
Bu arada Tayyip; AB-D Emperyalistlerinin Yeni Sevr planı ve “Büyük Ortadoğu Projesi”nin hayata geçirilmesi için verdiği emir üzerine düğmeye basmış, Kürt illerinde her gün beşer-onar cenaze gelmeye başlamış kimsenin umurunda değil.
Çünkü bunların yüreğinde insan sevgisi yok. Seçimlerden önce “analar ağlamasın” diyerek oy toplamaya çalıştıkları halde, başkanlık hayalleri suya düşünce bu kez de “sonuna kadar savaş” diyerek halkların boğazlaşmasının fitilin ateşlediler. Suruç’ta 33 masum genç insanımızı katlettirdiler. Ardından tabutlar gelmeye başladı. Her iki taraftan da anaları ağlatmaya, kardeşleri feryat ettirmeye başladılar.
Bu arada “Anayasaya bağlı Cumhurbaşkanı”, “tarafsız” uygulamalarına devam etti(!)
Neymiş?
“Anayasa’da öngörülen 45 günlük sürede hükümet kurulamamış. Mevcut şartlarda da kurulamayacağı ortaya çıkmış. Bu bedenle Anayasanın 104 ve 116. maddeleri uyarınca seçimlerin yenilenmesi zarureti hasıl olmuş.”
Burada işlerine gelince Anayasaya sahip çıkar görülenler; dur durak bilmeden nasıl her gün Anayasayı ihlal etmekteler, bakın…
Anayasa’nın yukarıda belirttiğimiz 101. maddesinde; “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” denmesine rağmen, sen değil misin 27 Ağustos 2015’deki AKP Genel Kurulu’na hem Cumhurbaşkanı, hem Başbakan hem de AKP Genel Başkanı unvanlarını koruyarak katılan?..
Sen değil misin geçtiğimiz günlerde Rize’de; “Gün tarafsız olma günü değildir. Şunu açık söylüyorum, bitaraf olan bertaraf olur” diyen?
Yine aynı konuşmanda, “Türkiye 10 Ağustos 2014 tarihinde, milletin doğrudan cumhurbaşkanını seçmesiyle yeni bir döneme girmiştir. Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. İster kabul edilsin, ister edilmesin; Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun hukuki çerçevenin anayasal olarak kesinleştirilmesidir.” diyerek, zaten yıllardır fiilen var olan kişi diktatörlüğünü kendi ağzından ilan eden sen değil misin?
Bu cümleler, açıkça; mevcut Cumhuriyet rejiminin yıkıldığının deklare edilmesi değil midir?
Öte yandan, 7 Haziran seçimlerinden hemen önce Denizli’de yaptığın konuşmada; “parlamenter sistem 10 Ağustos’ta bir daha geri dönüşü olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı. Bu bekleme ne kadar sürecek veya ne zamana kadar sürecek ya mevcut uygulamaya Anayasal zemin kazandırılana kadar ya da bunun yerine yeni bir sistem ikame edene kadar.” diyen, yani açıkça Parlamenter sistemin ortadan kaldırıldığını ilan eden sen değil misin?
Oysa, yürürlükteki Anayasanın 2’nci maddesinde; Cumhuriyetin Niteliklerinin; “demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti” olduğu öngörülmüş ve 4’üncü maddesinde ise; bu niteliklerin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği kurala bağlanmıştır.
Aynı Anayasanın Egemenliği tanımlayan 6’ıncı maddesinde de; “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanama”z şeklinde emredici hüküm bulunmaktadır.
14’üncü maddesinde; “Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılamayacağı” öngörülmüştür.
Peki yine aynı Anayasa’nın 104’ünce maddesi gereğince; “Devletin başı” olan, “Cumhuriyetin birliğini temsil” etmesi, “Anayasanın uygulanmasını gözetmesi” gereken Cumhurbaşkanlığı makamını bugün işgal eden kişi neler yapmaktadır?
Yukarıda sadece çarpıcı birkaç örneğini verdiğimiz sözlerinden açıkça anlaşılacağı üzere; ülkede Anayasal bir düzen olmadığını, Parlamentonun işlevinin bulunmadığını, Yasamanın da Yürütmenin de kendisi olduğunu itiraf etmektedir.
Sürekli tekrarlanan bu itirafların açıkça “Anayasayı İhlal” suçu kapsamında olduğu ve bu kişinin “Vatana İhanet” suçundan yargılanması gerektiği yönünde yaptığımız suç duyurularımız hep sonuçsuz kalmaktadır.
Oysa kendisine muhalif kesimleri içeri attırmakla tehdit etmesiyle birlikte, “durumdan vazife çıkaran” savcılar hemen harekete geçmektedir. Cezaevleri; “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçundan tutuklanmış insanlarla dolu.
Adam, seçimin sonucunu beğenmiyor… Erken Seçim bile demeden “Tekrar Seçim” diyor.
Ülkede kan gövdeyi götürüyor, kendisi Erken Seçim kararı ile yetinmeyip seçimin tarihini bile belirliyor.
Anayasaya göre sözde; “bağımsız ve tarafsız” olan Yüksek Seçim Kurulu da anında bu tarihi benimsiyor.
Bütün bunlar da gösteriyor ki, şu anda ülkede Polis de Savcı da Yargıç da Tayyip’in kendisidir.
Öyleyse bu ülkede; ne Anayasası ne Yasası ne Yönetmeliği?..
Açıkça Tayyibistan Diktatörlüğü…
İşte bu diktatörlük eliyle ülke erken seçime götürülüyor.
Hiç bu seçime; eşit, adil ve tarafsız bir seçim denebilir mi?
Ya da bu seçimden, Emekçi Halkımızın yararına; parçalanmayı ortadan kaldıracak, kardeş kavgasına son verecek, anaların gözyaşlarını dindirecek bir sonuç çıkar mı?