Site rengi

Tasarım

“Ülkemizin adı ne olursa olsun sorun aynı Sorun Emperyalizm!”

10.03.2019
1.055
A+
A-

CGT’ye bağlı Marsilya’daki demiryolu sendikasının Genel Sekreteri Matthieu Bolle-Reddat ile yaptığımız röportajı aynen yayınlıyoruz:

Kurtuluş Yolu: Öncelikle kendini bize tanıtabilir mi? Sendikayla nasıl tanıştı? Sendika dışında bir siyasi mücadelede yer alıyor musunuz?

Matthieu Bolle-Reddat: Merhaba. Ben Matthieu. Paris’te tren sürücüsüyüm. CGT’ye bağlı Marsilya’daki demiryolu sendikasının Genel Sekreteriyim. Aynı zamanda DSF’ye bağlı TUI Transport’un Türkiye’de, İstanbul’da düzenlenen bu çok önemli kongresinde de delege olarak bulunmaktayım. Çünkü benim sendikam DSF’ye bağlı.

Kurtuluş Yolu: Sendikal görev gereği dünyanın farklı yerlerini geziyorsunuz. Dünyadaki İşçi Sınıfı mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Diğer ülkelerde İşçi Sınıfının mücadelesi Fransa’ya göre nasıl? Dünyada İşçi Sınıfının durumu nedir?

Matthieu Bolle-Reddat: Burada olmak, tecrübelerimizi, analizlerimizi birbirimize aktarmak gerçekten çok ilginç. Çünkü birçok ülkede çok farklı durumlar var. Bazı ülkelerde mutlak diktatörlükler var, haklar verilmiyor, işçilere örgütlenme hakkı verilmiyor. Bazı ülkelerde, örneğin benim ülkemde mücadele daha kolay örneğin, bizim birtakım haklarımız var. Ama konuşmaların tamamına baktığımızda tüm dünyada aynı problemlerin dile getirildiğini görüyoruz: Aynı sömürü, aynı kapitalizm, aynı emperyalist saldırılar…

Bu yüzden aslında tüm dünyada sadece bir tane İşçi Sınıfı vardır. Pasaportunuz ne olursa olsun, sınırlarınız ne olursa olsun, ülkenizin adı ne olursa olsun; hepimiz aynı problemleri yaşıyoruz.

Matthieu Bolle-Reddat: Sadece bir örnek:

Şunu görmek çok ilginç ki, Renault’da, araba fabrikasında, Türkiye’de maaşlar ve haklar için verilen büyük bir grev vardı. Ama Renault patronlarının çoğu Paris’te yaşıyor ve paraları da İsviçre’de. Bu yüzden elbette ki düşmanımız ortak. Arada bağlantılar var. Sizin probleminiz bizim problemimiz vb. vb.

Düşmanlarımız aynıysa bu düşmanlarımıza karşı aynı iddialarla, aynı taleplerle mücadele etmek için sınırlarımızı neden birleştirmeyelim? Bugün tartışmanın odağında bu var.

Kurtuluş Yolu: Peki CGT’yi biz Sarı Yelekliler Eylemlerinde sık sık görüyoruz. Sarı Yelekliler Eylemleri de Türkiye’de de dahil olmak üzere dünyada çok tartışılıyor. Ne istiyorlar, kim bunlar, ne tartışmaları dönüyor? Fransız İşçi Sınıfının Sarı Yelekliler Eylemlerindeki payı nedir? Fransız İşçi Sınıfı ne kadar bu işin içindedir ve İşçi Sınıfının talepleri nelerdir?

Matthieu Bolle-Reddat: Bu da çok ilginç bir örnek. Çünkü başlangıçta Sarı Yeleklilerin tepkileri sadece vergilere yönelikti. Ve hareketin içinde çok sayıda sağcı da vardı, bir kısmı da aşırı sağcılardı. Hareketin liderliğinde de vardı bu insanlar. İşçi Sınıfı işin içine dahil oldu. Günden güne, haftadan haftaya daha fazla işçi Sarı Yelekliler Eylemlerine katıldılar. Böylece Sarı Yeleklilerle İşçi Sınıfı arasındaki bağlar daha da güçlendi. Haftalar geçtikçe daha çok ücret, daha iyi emeklilik hakları, daha fazla işçi hakkı ve daha fazla demokrasi talepleriyle büyük bir sosyal harekete dönüştü.

Bugün bizler sendikadaki Kırmızı Yeleklilerle Sarı Yeleklilerin birleştiği eylemler organize ediyoruz. Ve onlara sokaklarda gösteri yapmanın çok önemli olduğunu anlatıyoruz. İktidarın kalbi şirketlerdedir, fabrikalardadır. Ve tek ve en iyi silah olan grev silahıyla mücadele etmeliyiz. Kazanmak için fabrikaları işgal etmeliyiz. Sokaklardaki politik eylemlerle şirketlerdeki endüstriyel eylemleri birleştirmeliyiz.

Kurtuluş Yolu: Peki şöyle bir soru sorayım. Emperyalizm dünyada her alanda hakimiyetini sağladığı gibi, İşçi Sınıfı mücadelesinin içerisinde de bir hakimiyeti var. Patronlar adına İşçi Sınıfı içerisinde yer alan ama işçilerin çıkarlarını savunmayan sendikacılar var. Türkiye’de çoğunlukta bu sendikalar. Fransa’da bu durum nedir sendikalar açısından ve CGT’nin İşçi Sınıfı sendikacılığıyla bizim sarı sendikacılık dediğimiz o ayrım arasındaki tavrı nedir?

Matthieu Bolle-Reddat:

Bu durum aynısıyla Fransa’da da geçerli, dünyanın her yerinde de geçerli. Birincisi, 19’uncu Yüzyılda, 20’nci Yüzyılın başlangıcında kapitalizm sendikacıları öldürmek istiyordu. Ama bunu başaramadılar. Bu yüzden sendikal hareketi yozlaştırmayı denediler. Böylece hareketin kontrolünü, gücünü ele geçirmeye çalıştılar. Bu, onlar açısından mantıklıydı.

Biz sınıf sendikacıları için sendikal mücadele içerisinde oportünizm ve reformizme karşı mücadeleyi diri tutmalıyız.

Neden?

Çünkü sınıf mücadelesi sadece sokakta iktidarlara karşı verilmiyor. Ya da sadece şirketinizdeki patronunuza karşı vermezsiniz bu savaşı. Bu mücadele aynı zamanda bizzat sendikanızın içinde reformizme ve oportünizme karşı da verilen bir mücadeledir ki belki de en zor olan mücadele budur. Çünkü mücadeleye düşmanınızı arkanıza alarak gidemezsiniz. Çünkü düşmanınız sizi arkadan bıçaklayabilir.

Nakliyat-İş örneğin militan, aktif ve solcu bir sendika. Ama DİSK yönetimine baktığınızda reformizmle ilgili birçok çelişkileri olduğunu görürsünüz. Üzgünüm, bunları bir yargılama yapmak için söylemiyorum. Ama biz de Fransa’da aynı sorunları yaşıyoruz.

CGT’nin tabanı çok sağlıklı ama liderliğin elbette parayla, reformizmle ilgili birçok çelişkisi var. Yani farklı ülkelerde de olsak aynı mücadeleyi veriyoruz.

Kurtuluş Yolu: Fransa’nın özellikle Ortadoğu’da, Suriye’de son dönemde Amerika ve İngiltere ile beraber Suriye’yi bombalaması oldu. Bu süreçle ilgili Fransız halkının ve özellikle Fransız İşçi Sınıfın hükümete karşı tavrı nedir? Destekliyorlar mı, karşı çıkıyorlar mı, Fransa’da bununla ilgi çalışmalar yapılıyor mu İşçi Sınıfı ve devrimciler arasında?

Matthieu Bolle-Reddat: Bakın her yerde aynı sorunları yaşıyoruz. Bu çok önemli bir şey, bu bizim görevimiz. Çünkü babamız, büyükbabamız bizler için mücadele ettiler: Ücretlerimiz için, toplu sözleşmeler için, özgürlük için, grev özgürlüğü için. Yani babalarımıza ve büyükbabalarımıza karşı borçluyuz. Ve bizim bir başka görevimiz daha var, o da çocuklarımızla ilgili elbette. Onlara vereceğimiz bir şeylerimiz olmalı. Ve mücadeleye devam etmeliyiz. Bu çok önemli. Ve mücadeleye devam etmek için de İşçi Sınıfı içerisinde kirlenmemiş olmalıyız. Kim olduğumuzu ve nereye gittiğimizi bilmeliyiz.

Onların parası var, onların silahları var, ama bizim daha fazla şeyimiz var: Bizim inancımız var. Teorimiz var. Bu konuda kafamız net. Kim olduğumuzu ve nereye gitmek istediğimizi bilmeliyiz.

Matthieu Bolle-Reddat: Biliyor musunuz, bu çok ilginç bir soru. Özellikle de Fransa’yla ilgili soru. Fransa bir zamanlar İngiltere’nin ardından en büyük sömürgeci devletti. Fransa’nın en zenginleri bu sömürgecilik döneminden kalmadır. Hala dünyanın birçok ülkesinde, özellikle de Afrika’da petrolümüz, gazımız, altınımız, kobaltımız var.

Suriye’den bahsettiniz. Suriye bir Fransız sömürgesiydi. Lübnan ve diğer yerler de öyleydi. Bugün de neo-sömürgeciliğe devam ediyor elbette. Aynı silahlarla, aynı askerlerle, aynı politikalarla, aynı hedeflerle değil tabiî. Çok uluslu şirketlerle devam ediyor bu sömürgeciliğe. Ve Kongolu Yoldaş da bahsetti mesela hala o ülkedeyiz Fransa olarak.

Ama elbette ki hükümetlerle halk arasındaki ayrımı iyi yapmamız gerekir. Elbette ki Fransız İşçi Sınıfı ırkçı değil ve tüm dünyayı domine etmeye çalışmıyor. Bu hükümetin politikalarından kaynaklanıyor. Bizim görevimiz, Fransız hükümetinin yüzündeki cömertlik, dünya halklarına yardım maskesini düşürmektir. Çünkü bu, ülkelerin kontrolünü ele geçirmek için kullandıkları bahaneden başka bir şey değildir. Suriye’de, Libya’da, Mali’de aynı durumu görüyoruz. Bu çok zor bir görev ama bunu yapmak zorundayız.

Ve tüm dünyaya, tüm Avrupa’ya net bir mesaj vermek istiyorum: Mültecilik sorunu mesela. Emperyalizm ülkelere saldırdığı için insanlar evini barkını bırakıp göçüyor.

Ve benim ülkemde, Fransa’da büyük bir antiemperyalist gelenek vardır. Örneğin 1924’te 1 milyon işçi Fransa’da Fas’taki sömürgeciliğe karşı greve çıktı. Sloganları “Fas Faslılara aittir”di.

Mesela 1960’larda Cezayir’in sömürülmesine karşı mücadele ettik. Bu gösteriler sırasında Paris’te 8 kişi katledildi. 1980’lerde benim federasyonum, Demiryolu İşçileri Sendikaları Aparteid Rejime karşı Nelson Mandela’ya özgürlük eylemleri düzenlediler. Şu anda da Filistin’de İsrail Siyonizminin insanları katletmelerine karşı mücadele yürütüyoruz. Bunlar bizim mücadelelerimizin çeşitli aşamaları.

Yakın zamanda BDS hareketinin yani bu İsrail’e karşı boykot hareketinin sendikayla beraber önemli bir kazanımı oldu Fransa’da. O da şu, Fransa’da benim çalıştığım demiryolu şirketi aynı zamanda İsrail’de, Kudüs tramvayının da inşaatını, oranın da ortaklığını üstlenmişti. Biz kampanya yaptık, bizim utanç tramvayı dediğimiz tramvaya karşı bir kampanya yürüttük ve sonunda şirket kamuoyu tepkisinden çekinerek bu projeden geri çekildi.

Biz buna niye utanç tramvayı diyorduk?

Bu çünkü sadece Batı Kudüs’te gidecekti bu tramvay, yani sadece beyaz İsrailliler’e yönelikti ve Doğu Kudüs’teki Arapların kullanımına açık olmayacaktı. Dolayısıyla şirket bu baskılardan sonra geri çekildi bu boykot hareketinin ve sendikaların boykot hareketindeki gücünün yakın zamandaki somut göstergesi oldu. Bu konuda Robespierre’in, Fransız Devrimi’nin ünlü devrimcilerinden Robespierre’in güzel bir sözü vardır: “Başkalarını sömüren halklar kendileri özgür olamazlar.”

 

Kurtuluş Yolu: Son olarak da Türkiye İşçi Sınıfına, Türkiyeli devrimcilere, Türkiye halklarına bir mesaj vermek ister misiniz?

Matthieu Bolle-Reddat: Öncelikle bu sıcak karşılamadan dolayı çok teşekkür etmek istiyoruz Türkiye İşçi Sınıfına. Bizim için bu karşılama oldukça güzeldi, bizim mücadelemizin nasıl ortak olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.

İkincisi ise ben burada Türkiye’deki İşçi Sınıfı hareketinin tarihine dair bir çok şey gördüm. Faşist diktatörlük dönemine dair şeyler gördüm, patronlara karşı mücadeleye, hükümetlere karşı mücadeleye, diktatörlüğe karşı mücadeleye dair birçok şey izledik, videolar izledik öğrendik.

Dolayısıyla öncelikle Türkiye’deki İşçi Hareketi Tarihi konusunda gurur duymanız lazım, onur duymanız lazım. Ama aynı zamanda Türkiye’deki işçi hareketinin bugününe dair de onur ve gurur duymanız gerekiyor. Bu mücadelelere dair ben birçok bilgi edindim geçmişte de bugünde de.

Ve şu anda da salonda, etrafta çok sayıda genç var, çok sayıda kadın var, örgüt içinde bir eşitlik durumu olduğu ortada. Dolayısıyla bu durumdan dolayı da ayrıca bir gurur duyması gerekiyor Türkiye İşçi Sınıfının kendi örgütlerini bu şekilde kurabildiği için. Dolayısıyla da bundan sonra bizim örgütlerimiz, kurumlarımız arasında ilişkilerin de tekrar devam etmesini umuyoruz. Çok teşekkür ediyorum. Gelecek bizimdir!