Verilen sözler yerine getirilecek! Yoksa?..
Lağım deliğinden aşağı süpürülenecek!
Gazetemizin 125’inci sayısında, “Hepsi ABD’ci, hepsi Amerikanofil mi?” başlıklı yazımızda, Tayyip’in “Başkan” seçilmesi yani iktidarda bırakılması-tutulması karşılığında ABD Çakallarına sözler verdiğini belirtmiş ve bir Amerikalı yetkilinin ağzından bunları aktarmıştık.
Tayyip’in verdiği sözlerin, en azından, basına yansıyan kısmı şunlardı hatırlarsak:
“ABD Dışişleri’nin Avrupa ve Avrasya’dan Sorumlu Bakan Yardımcısı Wess Mitchell, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alınmasıyla ilgili Türkiye’yi bir kez daha tehdit etti.
“Sputnik’in haberine göre, ABD Senatosu’nun Dış İlişkiler Komitesinde konuşan Wess Mitchell, ”Türkiye’ye S-400’ler almasının sonuçları olacağını net biçimde ilettik. ABD’nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) kapsamında yaptırımlar getireceğiz” dedi.
“Türkiye’nin S-400 alması halinde ikili ilişkilerin zora gireceği uyarısı da yapan Mitchell, Rus füze savunma sistemleri satın alınması halinde Ankara ile Washington arasındaki ilişkileri yeniden canlandırmanın zor olacağını söyledi.
“TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERDE ÖNCELİĞİMİZ S-400 ALIMINI ENGELLEMEK”
“Türkiye ile ilişkilerde öncelikli amaçlarından birinin Ankara’nın S-400 almasının önüne geçmek olduğunu belirten Dışişleri Bakan Yardımcısı, şunları söyledi:
“Türkiye’deki en önemli kaygılarımız, tutuklu bulunan rahip Andrew Brunson ve diğer ABD vatandaşlarıyla ABD Büyükelçiliği’nin Türk çalışanlarının serbest bırakılması, Ankara’nın Rus S-400 sistemlerini almasının engellenmesi, Suriye’nin kuzeyindeki durumun istikrara kavuşması için sahadaki güçlerimiz ve partnerlerimizle ilgili geçici anlaşma yapılması ve IŞİD’in geri dönüşünün engellenmesi.” (https://odatv.com/abdden-turkiyeye-tehdit-gibi-sozler-26061850.html)
“Kaç emir birden var dikkat edersek bu açıklamada”, diyerek, ABD’ye verilen sözlerin mutlaka yerine getirileceğini yazmıştık yazımızda. Ve; “Birinci madde ajanlarını korumaya yönelik. Çok önem taşır bundan sonraki faaliyetleri için de. Yoksa, Türkiye’de çalıştıracak ajanları konusunda zorluk çeker. Asıl önemlisi de karizmayı çizdirmiş olur ABD dünya halklarına karşı. Bir ajanını bile koruyamayan devlet konumuna asla düşmek istemez.”, demiştik. (https://www.kurtulusyolu.org/hepsi-abdci-hepsi-amerikanofil-mi/)
26 Haziran’da Odatv’de yer alan bu haberin üzerinden daha bir ay geçti ve verilen sözler bir bir yerine getirilmeye başlandı AKP’giller tarafından.
Ne mi oldu?
24 Haziran seçimlerinden hemen sonra ABD’li Senatörler Lindsey Graham ve Jeanne Shaheen Tayyip’le AKP Genel Merkezi’nde görüştüler. Ardından Rahip Brunson’u cezaevinde ziyaret ettiler ve medyaya yaptıkları açıklamada: “Brunson sorunu çözümlenene kadar Türkiye ile daha iyi bir ilişki olmayacak ve bunu Türk hükümetine bildirdik.”, dediler.
Yani ABD, verilen sözlerin yerine getirilmesini netçe emretti. Ancak Rahip Brunson, 18 Temmuz günü yapılan duruşmada tahliye edilmedi. Yani Tayyipgiller emri yerine getirmediler. Ayak sürüdüler, “hülooğğ”cularına karşı maskelerinin düşmemesi için. Ama bir hafta sonra yani 25 Temmuz günü “Ev hapsi” kararıyla serbest bıraktırdılar Rahibi.
Gerekçe?
Sağlık nedenleriydi görünüşte. Oysa 18 Temmuz günkü duruşmada da Rahip Brunson’un hasta olduğuna dair rapor vardı. Ama tahliye çıkmamıştı. İşte aradan geçen o bir haftada, ABD’nin yoğun baskıları sonucu, “Ev hapsi” kararı çıktı ve tahliye gerçekleşti.
Ancak iş burada kalmadı. ABD Yönetimi bu karardan tatmin olmamıştı. Ve kızmıştı verilen sözlerin yerine getirilmemesine.
İlk olarak ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, 25 Temmuz günü bir açıklama yaparak kararı olumlu bulduklarını; “Ancak bu yeterli değil. Brunson’a karşı inandırıcı bir kanıt görmedik. Türk yetkililere bu davayı derhal adil bir şekilde çözmeleri için çağrıda bulunuyoruz.”, dedi. (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-abdli-rahip-brunson-ev-hapsine-alindi-40908145)
26 Temmuz günü ise önce ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence zehir zemberek bir açıklama yaptı ve diplomasi diline hiç de uygun düşmeyen çok net, çok açık biçimde tehdit etti Tayyipgiller’i:
“ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence Türkiye’de Ekim 2016’da tutuklanan ve dün ev hapsine alınması kararı verilen rahip Andrew Brunson’un serbest bırakılmaması durumunda Türkiye’ye yaptırım uygulanacağını söyledi.
“Din özgürlüğü üzerine yapılan üç günlük bir konferansın kapanışında konuşan Pence, Andrew Craig Brunson’ın hemen serbest bırakılmaması durumunda “Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’ye ciddi ekonomik yaptırımlar uygulayacak” ifadelerini kullandı.
“Pence, yaptığı konuşmanın ardından Twitter hesabından da konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.
“Pence’in konuyla ilgili paylaşımlarında şu ifadeler yer aldı:
“ABD Başkanı adına Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk hükümetine bir mesajım var. Pastör Andrew Brunson’u ŞİMDİ serbest bırakın ya da sonuçlarla yüzleşmek için hazır olun. Eğer Türkiye, bu masum inanç adamını serbest bırakmak için hemen harekete geçmezse ve onu Amerika’ya yollamazsa Birleşik Devletler, Pastör Andrew Brunson serbest kalana kadar Türkiye’ye ciddi yaptırımlar uygulayacak” (http://www.bloomberght.com/haberler/haber/2142367-abd-baskan-yardimcisi-ndan-rahip-brunson-aciklamasi)
Başkan Trump da çok açık konuştu. O da twitter üzerinden bir açıklama yaptı ve hem de hiç sözünü sakınmadan, aynen şunları söyledi:
“ABD, Türkiye’ye büyük Hıristiyan, aile adamı ve mükemmel bir insan olan Pastör Andrew Brunson’un uzun süreli tutukluluğu için büyük yaptırımlar uygulayacak.
“Bu masum inanç adamı derhal serbest bırakılmalı!” (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/son-dakika-disisleri-bakani-cavusoglu-pompeo-ile-gorustu-40911560)
Bu açıklamanın hemen ardından ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi de “(…) Türkiye’de yargılanan ABD’lilerin tutukluluk hallerini gerekçe göstererek hazırladığı ve Türkiye’nin uluslararası kuruluşlardan kredi almasını kısıtlayan tasarıyı kabul etti.” (https://www.dunya.com/finans/haberler/abd-senatosu-dis-iliskiler-komitesinden-krediyi-kisitlayan-tasari-haberi-423630)
Senato Dış İlişkiler Komitesi kararının gerekçelerinden birisi de aynen şu:
“Tasarının içeriği
“Uluslararası Finans Kurumları Yasası’nın 701’inci maddesindeki “İnsan hakları ihlalleri durumunda ABD’nin bu konuyu gündeme getirmesi politikasıdır.” cümlesine atıfta bulunulan tasarıda, “Uluslararası ve sivil toplum kuruluşları, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ciddi şekilde insan hakları ihlallerini belgelemiştir.” ifadesine yer verildi.
“Tasarı, ABD Hazine Bakanlığı, Dünya Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ile diğer uluslararası finans kuruluşlarındaki ABD’li yöneticilere, Türkiye’ye yardım yapılmasını engellemesi talimatı verilmesini ön görüyor.” (agy)
“Bu masum inanç adamı derhal serbest bırakılmalı!”
“Pastör Andrew Brunson’u ŞİMDİ serbest bırakın ya da sonuçlarla yüzleşmek için hazır olun.”
Bir devlet bir başka devleti daha açık nasıl tehdit eder?
Ondan sonra Tayyipgiller’den açıklama üstüne açıklama; yok böyle bir dili kabul etmezlermiş, yok şuymuş, yok buymuş… Hepsi lafügüzaf…
Olay ortada. Olay net. Sen söz verdin ve sözünü yerine getirmiyorsun.
Ne için söz verdin?
Koltukta kalmak, vurguna devam etmek, çelik bilezikle tanışmamak için!
Ama ABD bu, yemiyor! Aksine yediriyor size! Hem de hiç acımadan. Hem de hiç eğip bükmeden. Çünkü Sizi iktidara o taşıdı. O getirdi. Dolayısıyla daha çok vereceksin. Hiç mızıldanmayacaksın. Emirlerini anında yerine getireceksin.
Yoksa?..
O yoksa var ya; sizin kâbusunuz. Sizin ölüm sözcüğünüz.
Acıyoruz size. Gerçekten acıyoruz. Bir insan, bir parti, bir iktidar kendisini nasıl bu duruma düşürür, düşürebilir, diye.
Ama biliyoruz sizin Sınıf karakterinizi. O yüzden de anlıyoruz. Almaya ve satmaya programlanmış bir Antika Sınıfın temsilcisisiniz siz. Başka bir şey bilmezsiniz. 7 bin yıldır bu işi yapıyorsunuz. Alıyorsunuz, satıyorsunuz. E, bazen de satılıyorsunuz. O da ticaretin cilvesi… Öyle değil mi?
Bağmısız, kişilikli bir politika izleyemiyorsunuz. Din alıp Din satarak Halkımızı Allah’la aldatıyorsunuz. Ve sonra iktidarda olmanın verdiği güçle ve olanaklarla vurgun yapıyorsunuz. Hem de ne vurgun… Neredeyse hiçbir Kamu Malı bırakmadınız yeyim etmedik yerli yabancı Parababalarına. Dağlarımız, denizlerimiz, ormanlarımız ne varsa peşkeş çekiyorsunuz. Ne varsa bitiriyorsunuz sonuna kadar. İnsana, halkınıza düşman olduğunuz yetmediği gibi, doğaya da, hayvana da düşmansınız. Bir tek dostunuz var. Bir tek Tanrınız var: Para Tanrısı! Ondan başka hiçbir değeriniz yok sizin. Ahlâkınız böyle. Böyle kodlanmışsınız. Aksi düşünüp davranamıyorsunuz. Ama ne yapsanız boş. Çünkü uşaklar, kullanım değerleri sona erince lağımdan aşağı süpürülürler. Hem de hiç acınmadan. Hem de hiç düşünmeden…
Osmanlı Padişahları da bir zamanlar böyle yaparlardı. Batılı büyük devletler arasında salıncakta sallanır gibi sallanırlardı. Bir İngiltere’ye yanaşırlar bir Fransızlara, bir Rus Çarlığı’na yaklaşırlar bir Alman İmparatorluğu’na, böylece de her tarafı idare ettiklerini, hatta kandırdıklarını, aldattıklarını sanırlardı. Gelin görün ki, gerçek hiç de onların sandıkları gibi olmazdı ve olmadı da. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonucu, Osmanlı İmparatorluğu Tarih sahnesinden silindi gitti, bir daha geri gelmemek üzere…
İster İtilaf Devletleri, ister İttifak Devletleri olsun hangisi kazansa sonuç değişmeyecekti Osmanlı İmparatorluğu için. Çünkü Padişahlar artık kaderlerini Büyük Batılı Emperyalist Devletlere bağlamışlardı. Onlar belirliyordu politikalarını. Onlarsa, kendilerini uyanık, Batılı Devletleri ise enayi sanıyorlardı.
Hep söylüyoruz ya, her malın bir kullanım değeri ve kullanım zamanı vardır, diye. Sizinki de öyle… Kullanım değeriniz tamamlanmak üzere. O yüzden manevra üstüne manevra yapmaya çalışıyorsunuz. Aynı atalarınız Abdülhamit’ler, Vahdettin’ler gibi kâh oraya kâh buraya; kâh ABD’ye, kâh İngiltere’ye, kâh Fransa’ya; olmadı kâh Rusya’ya, kâh İran’a, kâh Şangay 5’lisine, kâh BRICS ülkelerine yanaşmaya çalışıyorsunuz. Mevlevi Semazenleri gibi dönüyorsunuz, dönüyorsunuz…
Kâh Trump’la dost oluyorsunuz, kâh Putin’e “ilişkimizi kıskananlar var” diyorsunuz…
Ne zor bir hayat sizinki be!
Sonuç olarak, her konuda yanılgı içindesiniz. İster Türkiye’deki olaylarda olsun, ister Suriye’deki olaylarda olsun hiçbir öngörünüz yok. Uyguladığınızn realpolitikerliğiniz de günü kurtarmaya ancak yetiyor. “Stratejik Derinlik” diye bir şeyiniz yok. Bir zamanlar, bundan 7 yıl önce, Şam’daki Emeviye Camii’nde namaz kılmayı hayal ediyordunuz. Geçti gitti o hayaller… Bir başka bahara bile kalmadı. Ebediyen söndü sizin için. Haksızdınız zaten. Aldatıcıydınız zaten. “Kardeşten de öte” dediğiniz Beşşar Esad’ı ve Suriye Halkını bir kalemde satıp geçtiniz ham hayalleriniz için. İktidarda kalmak için. Ama o hayalleriniz bir bir sönüyor. Suriye Halkı ve Yönetimi, yurtsever, antiemperyalist Beşşar Esad, Rusya ve İran’ın da desteğiyle adım adım zafere yaklaşıyor ülkesinde. Sıra geliyor en son karşıdevrim merkezi olarak kalmış İdlib’e. Siz de oradasınız sözde. İdlib’den de, El Bab’dan da, Suriye’nin her karış toprağından da çıkacaksınız. Başka hiçbir olasılık söz konusu değil sizin için.
Bakın Musa Eroğlu sizin için ne güzel söylüyor:
Azrailin gelir kendi ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi yolun sonu görünüyor
Evet. Sizin için yolun sonu görünüyor. Hem de kaçışı olmayan bir biçimde…
Nasıl ki atalarınız Osmanlılar, Tarih sahnesinden silindilerse siz de silineceksiniz İkinci Kurtuluş Savaşı’yla. Ve kurulacak Demokratik Halk İktidarı. Er ya da geç. Ama mutlaka!