Ya Kaçak Saray’dan sonra?
Türkiye, ne yazık ki, satılık emperyalist işbirlikçisi din bezirgânları yönetiminde hızla çıkmaza doğru sürükleniyor. Dokuz ayda yüzlerce kayıp verdi ülke. Yüzyıllardır birlikte yaşamış Kürt ve Türk Halkı arasındaki bağları koparmak için din bezirgânları da, Amerikancı Kürt Hareketi de emperyalist politikalar güdümünde ellerinden geleni yapıyorlar. Sözde “Çözüm Süreci” ile bu iki taraf, tabiî emperyalist desteği de arkalarında ülkeyi bu hallere getirdiler. AKP’nin Ortadoğu politikası, ama özellikle de Suriye politikası bu sürecin tamamlayıcısı oldu.
Şimdi Kaçak Saray’daki O Zat açıktan itiraf ediyor TRT’deki “Cumhurbaşkanı Gençlerle Buluşuyor” programında söyledikleriyle (20 Mart 2016):
“Çözüm Süreci içinde valilerimize bazı bizim tavsiyelerimiz olmuştu, yani ‘sakın böyle bazı ufak tefek konularda sıkıştırmayın, üzerlerine gitmeyin’ vesaire diye. Güvenlik güçlerimizi de valilerimiz doğrusu o noktada biraz baskıyı aldılar diyebilirim. Niye? Yani devletin bu noktada ciddi bir baskısı yok, dolayısıyla bu bölgede de özellikle benim Kürt vatandaşlarım ‘Bize işte devletin baskısı var, şunu var’ demesin diye elinden o kozu alalım istediler.”
“(…) Bu bir iyi niyetti fakat bu iyi niyet ne yazık ki ciddi manada istismar edildi ve o süreç içinde ülkemize ciddi manada bir silah girişi oldu. Çünkü bizim sınırlar biliyorsunuz, çok çok uzun. Sadece Suriye sınırı 911 kilometre. Irak sınırına bakıyorsunuz, Irak sınırı hakeza 350 kilometre, İran sınırı var bütün buralardan girme şansı var. Bunu da bunlar bu şekilde değerlendirdiler.”
Evet, bugünler düşünülerek silah ve patlayıcı girişlerine göz yumuldu. Oslo görüşmelerinde de bu durum açıkça ortaya konulmuştu. Oslo tutanaklarında PKK Şefi Sabri Ok ile MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş arasında şöyle bir diyalog yer alıyordu:
“Sabri Ok: Bizim güçler her tarafta var onu söyleyelim. Türkiye’nin her tarafında var Karadeniz’de de var Toroslar’da da var.
“Afet Güneş: Biliyoruz metropolleri de doldurdunuz bu arada patlayıcılarla doldurdunuz.
“Sabri Ok: Yok canım.
“Afet Güneş: Hepsini biliyoruz.
“Sabri Ok: Onlar bir tarafa biz bu süreci ilerletelim önemli olan o.
“Afet Güneş: İşte onları göre göre zor gidiyor bunları da görmesek iyi olur.” (Taraf, 14 Eylül 2011).
Kaçak Saray’daki Zat ile MİT görevlisinin 5-6 yıl önce söyledikleri (Oslo görüşmelerinin 2010 veya 2011’de yapıldığı tahmin ediliyor) birbirini tamamlıyor ve bugünleri açıklıyor. Elbirliğiyle Kürt veTürk Halkını birbirine düşürmek, kırdırmak amaç. Şimdi Diyarbakır Sur’da, Şırnak’ta, İdil’de, Cizre’de, Yüksekova’daki olaylar ve tabiî Ankara’daki katliamlar hep bu amaca hizmet ediyor.
Ancak, yaklaşık bin yıldır kaynaşmış, iç içe geçmiş iki halkı ayrıştırmak kolay olmuyor ne de olsa. Ayrıştırmak için çok kan dökmek gerekiyor ki, ayrıştırmaya yönelik sonraki provokasyonlar etkili olsun. Biliyoruz, kan dökülerek yaratılan etnik ayrılıklar yüzyıllar boyu sürer.
Kaçak Saray’daki Zat dün dost bildiği PYD’ye şimdi düşman diyor
Bu emperyalist politikayı sürdüren taraflardan birisi de PYD. AKP, PKK ile veya Apo ile nasıl düştü kalktıysa, PYD ile veya Salih Müslim ile de düşüp kalkmıştı. Şimdi Kaçak Saray’daki zat milliyetçi nutuklarla bunları saklamaya çalışıyor ama “gerçekler inatçıdır”. Hürriyet’in, insanda CIA bağlantılı olabilir, düşüncesi uyandıran acar gazetecisi Tolga Tanış, gitti, NATO karargahının bulunduğu kent olan Brüksel’de Salih Müslim’i buldu ve bir görüşme yaptı. Bu görüşmeden Tolga Tanış’ın çıkardığı önemli verilerden birisi PKK-PYD bağı. Müslim bunu inkar etse de bu bağın olduğu kesin. Şöyle yazıyor T. Tanış:
“(…) KABUL etmiyor tabiî.
“Ne kendisinin bir PKK geçmişi olduğu iddialarını ne başında olduğu Demokratik Birlik Partisi PYD’nin PKK’yla organik bağı olduğu suçlamalarını.
“Ancak geçmişten gelen ilişkiler öyle zorlayıcı oluyor ki Müslim için…
“Çoğu zaman çelişkili bir durum içinde kalıyor.
“Mesela PKK’yla ilişki yok, dese de 2000’lerin başında, terör listelerindeki PKK’nın yerini alması için kurulan, ancak ABD tarafından da sonra terör listesine dahil edilen Kongra-Gel’e katıldıklarını kabul ediyor.
“Amerikalılar PYD’yle işbirliğini devam ettirmek için PYD’yi, Kongra-Gel’in Suriye kolu olarak tarif eden ABD Ulusal Terörle Mücadele Merkezi’nin değerlendirmesinden çıkarmış, geçen hafta da web sitesinden apar topar kaldırmışlardı.” (Hürriyet, 6 Mart 2016)
Söyleşide T. Tanış, bu konuda S. Müslim’i biraz sıkıştırıyor (aslında sıkıştırıyor görünüyor, asıl amaç emperyalizm icazetiyle bu gerçeklerin halkımız tarafından bilinmesi.). Şöyle akıyor söyleşi:
“Hiçbir bağ yok mu PKK’yla YPG arasında, PYD arasında?
“- Hayır efendim. Oluyor da düşünsel veyahut da diyelim felsefi bir şey oldu. Mesela biz Sayın Öcalan’ın fikirlerini zaten benimsiyoruz. Yalnız biz değil. Araplar da benimsiyor, başkaları da benimsiyor. Artık bu enternasyonal bir şey olmuştur.
“Mesela Moskova’daki ofisinizde Öcalan’ın fotoğrafının olması da. Sadece fikirsel düzeyde mi bu bağ?
“- Tabiî fikirsel düzeyde. Bir Kürt önderidir.
“KCK ile bir ilişki var mı?
“- Buradaki KNK (1999’da kurulan Kürdistan Ulusal Kongresi) vardır. Ulusal Kongre gibi bir şeydir. Şimdi biz onlara katılıyoruz. O başka. KNK başka KCK (PKK terör listelerinde olduğundan onun yerini alması için 2005’te kurulan Kürdistan Topluluklar Birliği) başka.
“KONGRA-Gel’e (2003’te yine PKK’nın yerine kurulan, ama şimdi PKK’nın kongre organı kabul edilen çatı kuruluşu) katılıyor musunuz?
“- Evet. O zaten dört parçadan oluyor. O başka bir oluşumdur.
“KONGRA-Gel’de temsil ediliyor PYD değil mi?
“- Ediliyor evet. Bütün örgütlerin temsilcileri vardır.
“Siz mi temsil ediyorsunuz?
“- Yok, ben katılmıyorum. PYD adına bazıları katılıyor.
“En son ne zaman KONGRA-Gel toplantısı oldu?
“- Hatırlamıyorum. Sanırım iki sene önce miydi neydi.” (agy)
Bu sabit… İlişki olduğu kesin. Buna rağmen, AKP şefleri yalanlasa da, Müslim’in Türkiye’ye gelip gittiği, ortak planlar yapıldığı da kesin. Bir yıl önce Süleyman Şah Türbesi kaptıkaçtıya getirilirken din bezirgânlarının PYD güçlerinden destek aldığı, Müslim’in de o sırada Türkiye’de olduğu anlaşılıyor. Bizzat kendisi itiraf ediyor. T. Tanış şöyle aktarıyor:
“Türkiye’ye en son Kobani’ye silah yardımından hemen önce Ekim 2014’te gittiğinizi” biliyorum.
“- Ondan sonra da geçtim. Bu Eşme olayında.
“Süleyman Şah’ın tahliyesinde (22 Şubat 2015) mi gittiniz?
“- Evet.
“Kimlerle görüştünüz, istihbaratla mı yine?
“- Benim istihbaratla hiç ilişkim olmadı. Görüşmelerim de olmadı. Hep Dışişleri Bakanlığı ile. Sayın (Dışişleri Müsteşarı Feridun) Sinirlioğlu çok iyi bilir kiminle görüştüğümü.
“Feridun Bey’le mi görüştünüz?
“- Öyleydi. O, bir de etrafındaki bazı kişiler.
“Süleyman Şah’ın boşaltılmasındaki işbirliği nedeniyle mi?
“- Doğru. Ona devam etmek isterdik de. Gerçekten.
“2015 Şubat’ta oldu tahliye. Önce mi sonra mı gittiniz?
“- O gün Türkiye’deydim.
“Koordinasyon için mi?
“- Ya kardeşim… (konuşmak istemiyor)
“Ama önemli bu.
“– Evet koordinasyon için oradaydım.” (agy)
Demek ki neymiş?
Din bezirganları bugün düşman ilan ettiği PYD ile iş kotarmış. Kobani sırasındaki destek zaten biliniyordu. Kürt askerler (Barzani Peşmergeleri + PKK’lılar) ala yı vala ile Türkiye’den girmişlerdi Suriye topraklarına. Şimdi Süleyman Şah kaptıkaçtısındaki teşrik-i mesaiyi de öğreniyoruz. Tabiî bu “PYD dostluğunun” aslında Obama’nın beyzbol sopasından veya ayar telefonlarından kaynaklanan zoraki bir dostluk olduğunu da belirtelim. Yani, “Eyy Amerika…”, “Eyy Obama…” höykürmeleri hikaye! Aslında ABD Emperyalizminin bir dediğini iki etmeyen bir zat söz konusu…
O zat da biliyor ki, PYD ABD’den büyük destek görmektedir. Veya şöyle söyleyelim: PYD, ABD Emperyalizminin kucağındadır, emperyalist planının uygulayıcılarındandır. Tıpkı Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (veya Barzani) ve PKK (veya Apo) gibi… Salih Müslim’in, sorulara verdiği cevaplar PYD’nin de emperyalist uşağı olduğunu kanıtlıyor:
“Siz neyi savunuyorsunuz?
“- Bizim seçimlerimiz başka olmalı. Rejimin önce yaptığı seçimlere de hiçbir zaman katılmadık.
“Bu fiili bir kopuş anlamına gelir mi?
“- Kopuş değil. Oradaki rejim zaten bütün Suriye halkını temsil etmiyor. Onun için zaten DSG (DSG: “Demokratik Suriye Güçleri”, sözde demokratik güçler, özde emperyalist örgütler topluluğu – K. Y.), demokratik Suriye Meclisi için mesele sadece Kürt meselesi değil. Demokratik Suriye Meclisi’nde Dara’dan olan var. En güneyde biliyorsunuz. Şam’dan var. Her yerden var. Meşruiyet artık buradadır. Bunlar artık halk güçlerini temsil ediyor diye düşünüyoruz. Onun için Baas Rejimi’nin kararlaştırdığı her şey Suriyelilerin iradesini temsil etmiyor. O yüzden isyan etmek kopuş demek değildir.
“Ama devam edecekse bu durum, rejimle bir noktada kanal açmanız gerekmiyor mu?
“- Cenevre Süreci’nden bahsediyoruz. Zaten bu Cenevre Süreci her şeyi değiştirecek. Rejim de gidecek. Demokratik bir Suriye oluşacak. Bizim dediğimiz merkeziyetçi olmayan bir Suriye olacak. Yani yeni bir Suriye çıkacak. Şimdi biz o yeni Suriye’nin parçasıyız. Kalkıp eski Suriye’den bahsetmiyoruz.
“Türkiye ile nasıl giderilecek bu gerginlik?
“- Vallahi bilmiyorum. Bizim tarafımızdan değil. Biz elimizden gelen her şeyi yaptık ve yine yapmaya hazırız. Ama son çare bizim yok oluşumuz olmamalıdır. Orada bir halk kitlesi var. Oradaki oluşumlar bir karara varıyorsa, kendini yönetmek için bir karara varıyorlarsa buna kimsenin müdahale hakkı yoktur. Onun için Türkiye’nin bu Kürt fobisinden kurtulması gerekiyor sanırım.
“PKK meselesi var.
“- Tamam da, PKK onları ilgilendiriyor. Türkiye’nin iç meselesidir, bizi niye ilgilendirsin.” (agy)
Bugün için durum budur. PYD emperyalizmin kuyruğuna takılmıştır. Ancak, tabiî bunlar biraz da güçler dengesine dayanır. Gün gelir, bu durum değişebilir. Suriye Kürtlerinin yeri antiemperyalist direniş hattıdır, Esad güçlerinin yanıdır.
Söyleşide S. Müslim, “Türkiye ile gerginlik nasıl giderilecek?” sorusuna “Biz elimizden geleni yaptık, artık Türkiye ne yapacaksa yapacak” diyor, kuyruğu dik tutuyor. Ayrıca, biliyor ki, ABD Emperyalizmi arkasında ve Kaçak Saray’daki Zat ise iyi bir Amerikan işbirlikçisi. ABD yeniden sopa gösterirse din bezirgânları neden PYD ile yeniden “dost” olmasın?
ABD şimdi bu yönde çalışıyor. Söyleşiden böyle anlaşılıyor. Şöyle ilerliyor söyleşi:
“ABD Yönetimi, Azez’de Kürtlerin ilerlemesiyle ilgili kaygı açıklıyor. Sizi ikna etmeye çalışıyorlar mı durmanız, ilerlememeniz konusunda?
“- Tabiî. Konuşuyoruz. İşte ilerlerseniz kötü olur. En fazla bu Türkiye meselesidir. Başka bir şey değildir. Bazı tavsiyeleri oluyor. Böyle iyi olur, böyle iyi olmaz.
“Türkiye’yle yaşadığınız gerginliğin giderilmesi için bir yol öneriyorlar mı?
“- Böyle olmasını istemiyorlar ama AKP Yönetimi’ni ikna edemiyorlar. Yoksa istiyorlar.” (agy)
Emperyalizm şimdi AKP’yi ya da Kaçak Saray’daki Zat’ı ikna yolunda. Tolga Tanış’ın Salih Müslim ile yaptığı söyleşiyi aktaran yazı bile bunun ürünü. T. Tanış, söyleşinin bir bakıma amacını şöyle koyuyor aba altından sopa göstererek:
“Ve Suriye’deki Kürtler de IŞİD’e karşı başarı kazanan ve alternatifi olmayan tek seküler silahlı güç olarak bu yeni dengenin avantajından yararlanıyor.
“Sorun, Ankara’nın değişen bu paradigmaya uygun politikalar üretip içeride çözüm sürecini yeniden başlatacak adımlar atmak yerine, sahada karşılığı olmayan politikalarda diretmeye devam etmesi.
“Çünkü böyle giderse bundan bir süre sonra Müslim kendisiyle yine Brüksel’de buluşan başka bir gazeteciye şimdiki gibi tedbirli davranma ihtiyacı da duymayacak, muhtemelen “Var tabiî PKK’yla bağımız. Olmaz olur mu” diyecek. Ve ip kopacak.
“Sonuç: Türkiye PYD ile uzlaşır, Çözüm sürecini yeniden başlatırsa şaşmayalım.” (agy)
Havuz Medyası’nın deyişiyle FETÖ (Fethullahcı Terör Örgütü) Şerifi Bharara’nın, sözde kızını Disneyland’a götürmek için ABD’ye giden Reza’yı tutuklaması da, Rus Televizyonu RT’nin Türkiye’nin IŞİD’den petrol aldığının belgelerini sunması da, Batılı konsolosların Can Dündar – Erdem Gül mahkemesine katılmaları da, hep bu bütünün parçası. Kaçak Saray’daki Zat’a Kürt Sorunu konusunda ayar vermek.
Velhasılı kelam, Tarzan zorda! Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık… Bir yanda şehitler ve halkın tepkisi, buna cevaben Kaçak Saray’daki Zat’ın sahte de olsa, milliyetçi çıkışları; diğer yanda “Çözüm Süreci”ni yeniden başlatarak tükürdüğünü yalama durumu.
Bu çıkmaz, Kaçak Saray’daki Zat’a Türkiye’yi cehennem kılabilir. Üstelik has emperyalist işbirlikçiliğine rağmen…
Kaçak Saray’dan düştüğü an sığınacak ülke bile bulamayabilir. En azından hayal ettiği, güvenli sandığı ülkeleri…