Yazmayı öğretelim çocuklarımıza çünkü onlar yazacaklar Türkiye Devrimi’nin tarihini!
Prof. Dr. Özler Çakır
Yazmayı öğretelim çocuklarımıza!
Yazsınlar “Nice nice acıları, Bunca yoksulluğu, Gözyaşlarını”; unutmasınlar, unutturmasınlar!
“Yorgun eller gülleri derleyince, ellerin sevincini, güllerin sevincini” yazsınlar!
Yazsınlar “Görecekleri güzel, güneşli günleri”;
“Motorları ışıklı maviliklere nasıl süreceklerini” yazsınlar!
İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı nasıl verdiklerini yazsınlar!
Şanlı Türkiye Devrimi’ni, İşçi Sınıfımızın İktidarının nasıl kurulduğunu yazsınlar!
Onlar Yazacaklar!
Gazetemiz Kurtuluş Yolu’nun Haziran 2019 tarihli sayısında yayımlanan “Yazılı anlatım öğrenilebilen bir beceridir. Öyleyse neden yazamıyoruz?” başlıklı yazımda, Laik-Bilimsel eğitimin kırıntısını dahi bırakmayan Ortaçağcı-gerici AKP’giller’in 20 yıllık iktidarı sürecinde, anadili eğitimi sürecinde de bayır aşağı gidişi dile getirmiştim. Anadili eğitiminin temel bileşenlerinden olan yazılı anlatım becerisinin kazanılamayışının bazı nedenlerine değinmiş, çözüm önerileri sunmuştum. (https://kurtulusyolu.org/yazili-anlatim-ogrenilebilen-bir-beceridir-oyleyse-neden-yazamiyoruz/)
Çocuklarımızın eğitiminin ve düşünce-duygu gelişimlerinin çok önemli bir parçasını oluşturan yazma becerisi üzerine konunun genişliği bakımından bir kez daha değinmek istedim.
Değerli okurlarımız, yukarıda gönderme yaptığım yazımda da vurgulamıştım. Diğer tüm dil becerilerinin (dinleme-konuşma-okuma) gelişiminde olduğu gibi, öğrencilerin yazma (yazılı anlatım) becerilerini de çok başarılı biçimde geliştiren bir uygulama vardı Cumhuriyet dönemi eğitim tarihimiz içinde: Bu yıl 82. kuruluş yıldönümünü kutladığımız Köy Enstitüleri’nin Türkçe Öğretim Programı.
Her bir enstitü mezunu öğretmeni, tüm dil becerilerini, yazma becerisi de dahil olmak üzere, yetkin biçimde kullanan birer halk önderi olarak yetiştiren aydınlanma ışığı Köy Enstitülerinin Türkçe Öğretim Programı.
Her bir Köy Enstitüsü mezununu kalemi güçlü öğretmenler yapmakla kalmayıp, Mahmut Makal’ları, Fakir Baykurt’ları, Talip Apaydın’ları, adını sayamayacağımız nice halk yazarını yetiştiren Köy Enstitüleri, nasıl başarabilmişlerdi bu işi o dönemde? Enstitülerin açıldığı 1940 yılında % 22 civarında okur-yazar oranının olduğu bir Türkiye’de, köylerinden kopup gelen yoksul Anadolu çocuklarının her biri, nasıl duygu ve düşüncelerini yazılı olarak yetkin biçimde ifade edebilen öğretmenler olarak yetişmişlerdi?
Bunu başaran Öğretim Programı’nın elimizdeki basılı belgelerinin bazı bölümlerini aşağıda aktaracağım. Tabiî şu koşulu hiç gözden kaçırmamak kaydıyla: En bilimsel program dahi -çünkü o yalnızca yazılı bir belgedir- uygulayıcıların niteliklerine-maharetine-yetkinliklerine kalır. Yani bu Program’ın başarısı, Köy Enstitülerinde görev yapan eğitimcilerin donanım-beceri-inanç-ülküleriyle doğrudan bağlantılıdır.
Yazma becerisine geçmeden önce, Türkçe programının “Amaç” başlığı altında yer alan bölümden aktarımlara yer vereceğim:
“TÜRKÇE
“1. Amaç:
“Türkçe öğretiminin amacı talebede tabiî olarak mevcut olan anlama ve anlatma kabiliyetini geliştirmektir.
“(…)
“Türkçe öğretiminde edebi sanatları amaç tutmak tehlikeli bir yoldur. Maksat şair, muharrir veya hatip yetiştirmek olmadığı gibi bunları yetiştirmek hiçbir öğretmenin elinde de değildir. Enstitünün verebileceği şey, orta fakat sağlam bir anlayış ve anlatış kudretidir. Okumada, yazmada ve konuşmada güzellikten çok doğruluk aranmalıdır; esasen güzelliğin ilk şartı doğruluktur; bunu temin etmek sanatkâr yetiştirmenin de en emin yoludur.
“(…)
“Türkçe öğretiminden beklediğimiz yalnız talebenin anlama ve anlatmada kazanacağı pratik meziyetler değil, bunlar vasıtasıyla düşüncesine ve ahlâkına katılacak olan değerlerdir. Talebenin anlayış ve anlatışı üzerinde çalışırken onun iç hayatına karışmakta, muhakemesine, ruhuna, şahsiyetine, günlük alışkanlıklarına ve zevklerine yeni istikametler vermekteyiz. Bu bakımdan Türkçe öğretmeni nasıl bir insan yetiştirmek istediğimiz en iyi bilen öğretmen olmak gerekir ve hiçbir ders Türkçe dersi kadar zevk, şahsiyet ve ahlâk eğitimine elverişli değildir. Çünkü okumada, yazmada ve konuşmada dürüstlük ahlâkta dürüstlüğün en açık alâmetidir. Tam anlamaya ve anlatmaya alışmak, kendini ve etrafını tanımaya, bilmediğini bilmeye, doğru söylemeye alışmaktır.”
“(…)
“YAZMA
“Yazma çalışmalarında güdülecek amaç talebenin kendi anlayış ve anlatış özelliklerini muhafaza ederek açık, düzgün ve özentisiz bir ifade ile yazmalarını sağlamak olmalıdır. Köy Enstitüsüne gelen talebe ekseriyetle gördüğünü, düşündüğünü ve bildiğini eksiksiz ve fazlasız anlatmaya o kadar alışkındır ki bu meziyetlerini korumaya çalışmak başlı başına bir yazı terbiyesi olacaktır; çünkü eksiksiz ve fazlasız ifade yazı sanatının en üstün mertebesidir. Kendini ve etrafını anlatışta sahihlik [gerçeklik] ekseriya çocuğun kötü tesirler yüzünden kaybettiği tabiî bir hassadır [özelliktir]. Türkçe öğretmeni yazıda bu hassayı aramakla talebesinin düşüncesini, şahsiyetini ve ahlâkını bir arada korumuş olacaktır. Ancak talebenin anlatışında şahsi olmasını istemek onu, istediğini istediği gibi yazmakta serbest bırakmak değildir. Talebenin düşüncesini ve anlatışını çeşitli konulara ve yazı çeşitlerine göre değiştirmeyi, doğruyu yanlıştan, yerindeyi yersizden, lüzumluyu lüzumsuzdan ayırt etmeyi öğrenmesi lazımdır.
“(…)
“Yazı ödevlerinin verimli olması, konusunun iyice kavranmasına bağlıdır. Seçilecek konular talebeyi gördüğünü olduğu gibi göstermeye, kendini ve etrafını tanıtmaya, duygu ve düşüncelerini aydınlatmaya, bildiklerini muayyen bir nokta etrafında toplamaya, dileklerini tam ve açık olarak anlatmaya sevk edecek mahiyette olmalı, talebenin alâka, anlayış ve bilgi seviyesini aşmamalıdır, her yıl verilecek konular talebenin ihtiyaçlarına uygun bir nispette değişik olmalı ve enstitüyü bitiren talebe bütün yazı çeşitlerini denemiş olmalıdır.
“(…)
“Düzeltme Türkçe öğretmeninin en nazik ve en verimli işlerinden biridir. Zaten ders saatinde yapılacak iş de yalnız düzeltme olacaktır.”
Yazma öğretiminde çok önemli bir yer tutan düzeltme çalışmalarının nasıl yapılacağı da programda ayrıntılı biçimde açıklanmış. Yazıyı uzatmamak için burada yer vermedik ancak okurlarımız ilgili kaynaktan ayrıntıları okuyabilirler.
Programda, Yazma öğretiminde üzerinde durulan son nokta ise ders dışı çalışmalardır:
“Talebenin edebi sanatlara özenmeleri hiç de zararlı olmamakla beraber ders saatinde talebenin şiir, hikâye, piyes, roman gibi denemeleri üzerinde durmak imkânı yoktur. Bu çalışmalara öğretmen ders dışında rehberlik etmeli ve ders içinde en muvaffak yazılar üzerinde durmalıdır…
“Asıl edebiyatın insanın yaşadığını anlatması olduğu fikri verilmeli ve talebe not, hatıra ve mektuplarla hayatını anlatmak itiyadını kazanmalıdır.” (Köy Enstitüleri Programı, (yay. haz.) N. Altunya, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı, Ankara, 2004.)
İşte böyle bir programla ulaştılar sahip oldukları yazma becerilerine Köy Enstitülü öğretmenler. Onların yetiştirdikleri öğrenciler de şanslı oldular, böylesine ehil ellerde yetiştikleri için. Rol model oldular öğrencilerine yazılı anlatım becerileri bakımından da.
Peki ya bizim öğrencilerimiz? Onlar nasıl geliştirecekler yazılı anlatım becerilerini? AKP’giller’in Eğitim Bakanlığının öğretim programıyla mı? O programın ellerine mi bırakacağız 2022 Türkiye’sinde öğrencilerimizi? Köy Enstitüleri programının ışığı yolumuzu aydınlatmaya devam etmeyecek mi, yararlanmayacak mıyız bu deneyimden? Bizler, biz laik ve bilimsel eğitimi savunan, ondan asla vazgeçmeyiz diyen öğretmenler öğretemeyecek miyiz çocuklarımıza kendilerini, duygu ve düşüncelerini doğru ve akıcı biçimde yazılı olarak ifade edebilmeyi?
Öğreteceğiz elbette.
Çünkü çocuklarımız yazacaklar Türkiye Devrimi’nin tarihini.
Gelecek sayıda siz değerli okurlarımla bu konudaki görüş ve önerilerimi paylaşacağım. Kalın sağlıcakla.