ABD bu! Satar!
Görmek isteyen gözler için her şey ortada. Her şey; hem de tüm çıplaklığıyla ortada… Yoruma gerek bırakmayacak netlikte, açıklıkta ortada… Görüntülü, kanlı canlı ortada…
Bildiğimiz gibi olaylar devrimcidir de aynı zamanda. Görmek ve anlamak için başka hiçbir şeye gerek yoktur. Yeter ki olayı olduğu gibi görün, bozmayın, çarpıtmayın.
Buna rağmen görmek istemeyen gözler varsa? Anlamak istemeyenler varsa?..
Onlara da yapacak hiçbir şey yoktur, ne yazık ki. Rus atasözü bu tür durumlar için söylenmiş demek ki: “Hiç kimse görmek istemeyen göz kadar kör olamaz!”
Bütün bunları yazmamızın nedeni, yanı başımızda, Suriye’de olan olaylar.
ABD-AB Emperyalistleri, egemen, bağımsız Suriye devletine saldırdılar bundan 5 yıl önce. Egemenliğine, bağımsızlığına son vermek istediler. Bu işi de kışkırttıkları muhalefeti bahane ederek yaptılar. Bölgedeki yerel işbirlikçileri; AKP’giller, Suudiler; Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletler de bu işte gönüllü oldular.
Niye?
Çünkü Suriye rejimi, bölgede ABD demek olan ve Arap Halkını kanatan kamaya, İsrail Devletine karşıdır ve onunla kararlıca mücadele etmektedir.
Ve Filistin Halkının da gerçek dostudur. Gerçek koruyucusudur. Savunucusudur.
İşte Suriye rejiminin yıkılması demek, kendi ülkelerindeki Arap Halkında oluşan uyanışın da sönmesi demektir. İktidarlarının sürmesi demektir.
Bir diğer neden de, başhaydutun, patronunun verdiği emri yerine getirmek zorunda olmalarıdır. Yoksa ABD’ye rağmen iktidarda kalamayacaklarını onlar da adları gibi bilmektedirler. Yaşamaktadırlar.
Hatta bizimki, Tayyip gönüllüce, istekle, şevkle, hevesle sarıldı bu işe;
“En kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız…
“Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız. Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz…”, diyordu.
Bunu gerçekleştirmek için de, dünyanın dört bir yanından “Cihatçı” adı altında, insanlıktan çıkmış Ortaçağcı çeteleri kullandılar. El Kaide’sinden El Nusra’sına, IŞİD’ine, Ahrar-u Şam’ına; Avrupalısından Çeçen’ine, Afganistanlısından Türkiyelisine, Msırlısına, Libyalısına kadar…
Sınırlar fiilen açıldı ve bu Ortaçağcı çete elemanları birer ikişer değil onar, yüzer geçtiler Suriye’ye ellerini kollarını sallayarak, üstelik de silahlarıyla birlikte.
Bununla kalmadı ABD Emperyalistleri. Obama döneminde; “Eğit-Donat” diyerek, Türkiye’de açtıkları kamplarda silahlı eğitim verdiler bu çetelere. Yani ülkemiz bu çetelerin eğitildiği, donatıldığı, barındırıldığı, her türlü lojistik (silah, sağlık, vb.) desteğin sağlandığı yer haline getirildi.
El Nusra örgütü içinden ayrılanlar “Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)” adı altında örgütlendi ve Irak ve Suriye topraklarının önemli bir kısmını ele geçirdi. Ve Halifelik ilan ettiler, devletleriyle birlikte. Tabiî bu işin örgütlenmesini de ABD ve AKP’giller yaptı.
Suriye halklarının, kurt dalamış sürüye çevrilmesiyle birlikte, Suriye’de yaşayan Kürtler de meşru Suriye devletine karşı harekete geçtiler, PKK’nin Suriye kolu PYD önderliğinde. Ve onlar da kendi bölgelerinde “Kanton” adı altında örgütlenmeye başladılar Rojava’da, Afrin’de ve Kobani’de. Bu bölgelerin tamamı Türkiye’yle sınır bölgelerdi. Mardin’den, Urfa’ya Gaziantep’e kadar olan bölge Araplarla birlikte Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı, tarihi yurtlarıydı.
Onlar da bu yağma savaşından pay kapmak istediler. Onlara göre (milyonlarca ölü, milyonlarca yaralı ve yıkılmış, parçalanmış; tarihi, kültürü, yeraltı ve yerüstü servetleri talan edilmiş Irak’ın ABD tarafından işgaliyle birlikte) “Kürtlerin Yüzyılı” başlamıştı.
ABD, Meşru Irak yönetimini devirmek, yöneticilerini ortadan kaldırmak ve işgale karşı direnen antiemperyalist Irak Halklarını etkisiz kılmak için, Kürtlere geniş bir özgürlük alanı sağladı. Onların bölgelerini “Uçuşa Yasak Bölge” haline getirerek, her türlü saldırıdan korudu. Ve nihayetinde “Irak Federe Kürt Devleti” resmi olarak kuruldu, ABD’nin koruma ve kollamasında.
İşte şimdi sıra Suriye’ye gelmişti. Irak’ta olanlar neden Suriye’de tekrarlanmasındı? Böyle düşündü PKK ve PYD yöneticileri.
Irak’ta “bağımsızlığı”, “Kürt Devleti”ni kim sayesinde elde etmişlerdi?
ABD!
O zaman Suriye’de kim verecekti devleti?
ABD!
Böyle pragmatik yani faydacı yaklaştı olaya PKK önderliği. İlke hak getireydi. Dönem ilke değil, çıkar dönemiydi. Zaten, 1991’de Sosyalist Kamp’ın çöküşüyle birlikte dümen ABD’ye kırılmıştı. Süreç tümden eklemlenmeyi getirdi.
Gerçekten öyle oldu. ABD’lilerin deyişiyle; “Yerel güç” oldular, “Sahadaki ortağı” oldular. Sadece orada da kalmadılar tabiî… ABD’lilerin utanç verici övgülerine de mazhar oldular “IŞİD’e karşı savaşta çok etkili ve çok cesur ve korkusuz ol”dukları, “güvenilir ve IŞİD’e karşı etkili olduklarını kanıtladı”kları için.
Bu arada, PKK-PYD-YPG’liler, ısrarla bir Ulusal Kurtuluş Savaşı verdiklerini iddia ediyorlardı. Hatta, IŞİD’in, Kobaniye saldırısı üzerine gösterdikleri direnişi, Sovyet Halklarının, Hitler Almanyası’nın faşist saldırılarına karşı ortaya koydukları “Stalingrad Direnişi” ile kıyaslıyorlardı. Ondan da üstün tutuyorlardı. Stalingrad Direnişi de neydi, asıl Rojava Direnişi’ne bakılmalıydı. Ve Rojava Direnişi herkesçe, her kesimce desteklenmeliydi. Desteklemeyenler, Kürt Düşmanıydı, faşistti, ulusalcıydı vb. vb…
PKK-PYD-YPG’liler bütün bunları söylerken, PKK liderlerinden Cemil Bayık, Sterk TV’ye verdiği bir röportajda, yeni seçilen ABD Başkanı Trump’tan beklentilerini sıralamış ve aynen şunları söylemişti:
“Cemil Bayık, Trump’ı tebrik etti: ABD’nin Kürtleri de göz önünde bulunduracağını umuyoruz”, dedi.
“Cemil Bayık, ABD’nin yeni başkanı seçilen Donald Trump’ı tebrik ederek Trump’ın kendi halkının ve insanlığın çıkarına politikalar geliştireceğini umduklarını, ABD politikalarının Kürdistan da dahil olmak üzere tüm dünyayı etkilediğini belirtti.
“(…)
“Sterk TV’ye konuşan Bayık “Ortadoğu’da sürmekte olan büyük bir savaş var, değişimler ortaya çıkabilir ve yeni dengeler kurulabilir. ABD, Rusya ve diğer güçler bu savaşın içinde. Biz de Ortadoğu’nun bir parçasıyız ve Kürdistan Ortadoğu’nun belkemiğidir. Ortadoğu’daki tüm politikalar Kürtler ve PKK üzerinde de etkiye sahip. PKK’nin politikalarının da tüm Kürdistan ve bölgeye etkileri söz konusu” dedi.
“Bayık “ABD’nin Ortadoğu politikalarında Kürtleri de göz önünde bulundurmasını umuyoruz. ABD’nin Kürtlere karşı adaletsizliği, vahşeti ve soykırımcı politikaları ve Kürtlerin bu saldırganlığa karşı mücadelesini göreceğine inanıyorum” dedi. (…)” (http://www.abcgazetesi.com/cemil-bayik-trumpi-tebrik-etti-abdnin-kurtleri-de-goz-o-nunde-bulunduracagini-umuyoruz-36039h.htm)
İşte gördüğümüz gibi röportaj açık ve net. PKK, “umut” içinde.
Hangi konuda?
Trump’ın başta “kendi halkının ve insanlığın çıkarına politikalar geliştireceği” ve;
“ABD’nin Ortadoğu politikalarında Kürtleri de gözönünde bulundurması” konusunda.
Allah için Trump, PKK’nin beklentilerini boşa çıkarmadı ve “Ortadoğu politikalarında Kürtleri de gözönünde bulundur”du, bulundurmaya da devam ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner yaptığı açıklamada aynen şunları söyledi:
“Trump sert çıktı: Türkiye devam edemez
“(…)
“Türkiye’nin Suriye ve Kuzey Irak’ta yaptığı saldırılar hakkında, “Türkiye’nin Kuzey Suriye ve Irak’ta, ABD ya da IŞİD karşıtı uluslararası koalisyonla koordinasyon olmadan hava saldırıları gerçekleştirmesinden oldukça ve derin endişe duyuyoruz. Bu endişeleri doğrudan Türkiye hükümetine ifade ettik. Bu hava saldırıları koalisyon tarafından onaylanmadı ve Kürt Peşmergeler de dahil olmak üzere IŞİD ile mücadelede ortak güçlerimizin talihsiz bir biçimde hayatını kaybetmesine neden oldu” dedi.
“(…)
“Sözcü ayrıca Türkiye’nin yaptığı saldırılar hakkında şunları ekledi:
“Türkiye, bu savaşı, hepimizi tehdit eden teröristlerle yani açıkça IŞİD’le ortak mücadelemiz pahasına yürütemez. Bunu Türkiye’ye ilettik. Bu onlarla devam eden diyalogumuzun bir parçası. Yine, PKK hakkındaki endişelerini anlıyoruz ancak bu tür eylemler açıkça koalisyonun IŞİD’i yenme çabalarına zarar veriyor ve açıkçası, savaşımızı yürütmekte olan ortaklarımıza zarar veriyor.” (http://www.abcgazetesi.com/trump-sert-cikti-turkiye-devam-edemez-51583h.htm)
Yani süreç, artan ABD-PKK-PYD-YPG işbirliği şeklinde devam edip gidiyor…
ABD, YPG güçlerinin kendisine bağlılığını arttırmak için onlara verdiği askeri eğitim yanında 100 dolar da ücret veriyormuş haberlere göre.
PYD-YPG’liler de artık oyunu o kadar açık oynuyorlar ki, ABD bayraklarıyla YPG bayrakları yan yana asılıyor. Türkiye’nin saldırılarına karşı YPG’lileri korumak için, ABD anında bayrak gösteriyor, ben buradayım, ona göre, diye.
ABD, oyunu, kartları açık oynayarak devam ettirdi. Ve, AKP’giller’in bütün itirazlarına, yalvarmalarına, “onu alma bizi al” demelerine rağmen, Rakka Operasyonu için PYD-YPG’nin örgütlediği “Suriye Demokratik Güçleri (SDG)”yi kullanacağını deklare etti. Ve açıkça, ağır silahlar da dahil (ki bu silahların bir kısmı Türkiye’ye bile verilmiyor) silah, mühimmat ve her türlü yardımı yapacağını açıkladı. Trump, Mayıs ayı içinde bu kararını açıkladı ve hayata geçirdiler. Bütün dünyanın gözleri önünde, göstere göstere TIR’larla silahlar gönderdiler… Ve yine Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen, bundan sonra da vermeye devam edeceklerini söylediler açıkça.
Burada bir noktayı göze batırmalıyız. AKP’giller aslında, ABD’nin politikalarına esasta karşı değiller ve olamazlar da. Çünkü onlar, ABD’nin BOP ve Yeni Sevr Projelerinin hayata geçirilmesinde gönüllüdürler. Daha da doğrusu bu iş için iktidara getirilmişlerdir ABD tarafından.
Dolayısıyla AKP’giller’in Suriye’deki saldırıları, Türk ve Kürt Halkları arasındaki kan davasını arttırmaktan başka bir sonuç vermiyor ve vermeyecektir de. Bu saldırılar, Kürt Halkını ABD’nin kucağına itmektedir. Başka çare yok, başka çözüm yok, noktasına getirmektedir.
Bir de hülooğğ’cularını aldatmaktadır AKP’giller bu politikalarıyla. Böylece hülooğğ’cularını da saflarında tutabilmektedirler.
Yani görmek isteyen gözler için her şey bir kez daha ayan beyan ortadaydı.
18 Haziran’da, ABD savaş uçakları, SDG mevzilerini bombalayan bir Suriye savaş uçağını düşürdü. Ve ABD bunu açıkça savundu ve bundan sonra da aynı tutumu sürdüreceğini açıkladı. Yani ABD; SDG’yi vuran, karşısında beni bulur, diyordu. Yani, “İsrail demek ben demekim”in bir başka versiyonuydu bu açıklama. Meydan okuyordu SDG dışındaki tüm taraflara ABD.
Tabiî Rusya bu meydan okumayı yemedi ve anında karşılık verdi: Bundan böyle Fırat’ın batısındaki uçuşlar hedefleri arasındaydı. Ve tüm iletişim kanallarını kapatmıştı ABD’yle olan…
Gelelim bugüne…
Hep diyoruz ya, ABD’liler açık sözlü insanlar, diye. İşte bunun bir örneği de aşağıda aktaracağımız haberde var.
22 Temmuz tarihinde medyada bir haber yer aldı. Bu haber, YPG’nin dolayısıyla PKK-PYD’nin geldiği, düştüğü, battığı bataklığı, çamurlara bulandığı gerçeğini gözler önüne seriverdi. Haber şöyleydi:
“ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, Türkiye’nin, PKK ile ilişkili görmesi sebebiyle YPG’ye ‘isim değiştirme’ tavsiyesinde bulunduklarını, bunun üzerine örgütün, adını ‘Demokratik Suriye Güçleri’ (DSG) olarak değiştirdiğini söyledi.
“Sputnik’in haberine göre ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından Aspen Enstitüsünün Colorado eyaletinde gerçekleştirilen yıllık güvenlik toplantısında konuşan ABD Özel Kuvvetler Komutanı Thomas, YPG ve DSG ile ilgili açıklamalarda bulundu.
“Suriye’de işbirliği yaptıkları Kürt gruplarla ilgili değerlendirmelerde bulunan Orgeneral Thomas, Türkiye’nin PKK’nın Suriye uzantısı olarak kabul ettiği PYD’nin askeri kanadı YPG’nin nasıl isim değiştirdiğini anlattı.
“ZEKİCE BİR HAMLE OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜM
“PYD ile yakın çalıştığını anlatan Thomas, şunları söyledi:
“Onlar kendilerine resmi olarak YPG diyorlardı ki Türkler, bunun PKK ile aynı olduğunu söylüyor ve ‘Benim terörist bir düşmanımla muhatap oluyorsunuz, bunu müttefik olarak nasıl yapabilirsiniz?’ diyordu. Biz de bunun üzerine onlara isimlerini değiştirmeleri gerektiğini söyledik. Mesela, YPG dışında kendinizi nasıl adlandırmak istersiniz? Bir gün sonra adlarının ‘Demokratik Suriye Güçleri’ olduğunu ilan ettiler. Adlarının ortasına ‘demokratik’ ifadesini koymalarının zekice bir hamle olduğunu düşündüm. Bu, onlara bir miktar itibar sağladı.”
“Thomas, IŞİD’le mücadelede YPG’yi etkin ortak gördüklerini kaydederek, ABD’nin IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün de bu süreçte kendisine çok yardımcı olduğunu vurguladı.
‘PKK İSMİ ALTINDA HİÇBİR ZAMAN MASADA OLAMAZLARDI
“YPG’nin kuzey Suriye’de demografik bakımdan baskın unsur olduğunu savunan Orgeneral Thomas, “Brett McGurk gibi bir partnerim olduğu için şanslıydım çünkü (DSG unsurları) benim veremeyeceğim şeyleri istiyorlardı. Suriye’nin geleceğinin konuşulduğu Cenevre ve Astana gibi yerlerde masada olmak istiyorlardı. PKK ismi altında hiçbir zaman masada olamazlardı” ifadelerini kullandı.
“YPG’nin askeri olarak geçirdiği evrime de değinen ABD’li komutan, “Bu yüzden onları askerileştirdik ve Brett McGurk, onları bu şekilde görüşmelerin içinde tuttu ve bizim iyi bir ortağımız olmaları için onlara gerekli meşruiyeti sağladı” şeklinde konuştu.” (http://odatv.com/abdli-komutandan-ilginc-ypg-aciklamalari-2207171200.html)
Gelinen son noktaya bakın!
ABD, Türkiye’ye ve diğer muhataplara (Suriye, İran, Rusya vb.) karşı hile yapalım, siz adınızı değiştirin, biz de sizin her türlü ortamda, toplantılarda bulunmanızı sağlayalım. Sizi resmi muhatap haline getirelim, diyor. Ve anında, hemen ertesi gün, YPG adını SDG olarak değiştiriyor.
Raymond Thomas, bunu bir de “zekice bir hamle olduğunu düşündüm” diye ifade ediyor.
Bunun neresinde zeka var, “zekice bir hamle” var?
Siz istemişsiniz (daha doğrusu olayca öyle olduğu gün gibi aşikâr; emretmişsiniz) onlar da, PKK-PYD-YPG de anında yerine getirmiş.
Aslında bundan sonra söylenecek her söz, fazla sözdür. Sözün bittiği yerdir. Ama ne yazık ki bizim PKK’li ve onların çaycısı, Sevr’ci Soytarı Sahte Sol’cular, hâlâ bize yersen lokantası açıyorlar ve “Suriye’de bir Ulusal Kurtuluş Savaşı” verdikleri yalanını savunup duruyorlar. Bu yalana kanmış masum insanlar da orada, ABD’nin çıkarları için hayatlarının baharında, gepegenç yaşlarda yaşamlarını yitiriyorlar. Ne yazık… Ne acı…
Oysa bakın, yine bir Amerikalı, hem de Suriye’de olayları başlatan, muhalifleri kışkırtan kişi ne diyor açıksözlülükle?
“Kürtler ABD’ye güvendiği için ağır bedel ödeyecek”
19 haziran tarihli habere göre; “ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, Kürtlerin Amerikalılara güvenmeleri nedeniyle ağır bir bedel ödeyeceğini, ABD’nin onları yalnızca IŞİD’e karşı savaşta kullandığını savundu.
“2011 yılında Suriye’de ilk eylemler başladığında “muhalifleri” kışkırtan isimlerin başında gelen dönemin ABD’nin Şam Büyükelçisi Robert Ford, Suudi medyasına konuştu.
“Şark’ül Evsat’ta yer alan mülakatında Ford, o dönem Beyaz Saray’ın Suriyelilere “sahte umutlar” verdiğini söyledi.
“Haziran 2011’de Hama’ya yaptığı ziyaretin “şiddeti kimin kışkırttığını anlamak için” olduğunu savunan Ford, Hama’nın ordu tarafından kuşatma altına alındığına ilişkin haberler geldiğini ve “kaygılandıklarını” söyledi.
“Ford, ziyaretinin aynı zamanda Washington’da Şam’a giden “Hama olaylarını ciddiye alıyoruz” mesajı olduğunu da sözlerine ekledi.
“Ancak o dönem ABD’nin sorunu müzakereler yoluyla çözmek istediğini, Hama ziyaretinin “muhaliflere” ABD’nin bu krizi askeri müdahale ile çözeceği yolunda bir algı yarattığını iddia etti.
“Ford, en büyük hatasının, İran ile Hizbullah’ın Suriye’ye binlerce kişilik kuvvet göndereceğini tahmin edememek olduğunu da belirtti.
“(…)
“Ford, Kürtlerin Amerikalılara güvenmeleri nedeniyle ağır bir bedel ödeyeceğini, ABD’nin onları yalnızca IŞİD’e karşı savaşta kullandığını savundu.” (http://www.abcgazetesi.com/kurtler-abdye-guvendigi-icin-agir-bedel-odeyecek-56485h.htm)
İşte size çok net bir açıksözlülük örneği daha: ABD muhalifleri kışkırtmış, arkanızdayız, ayaklanın, biz de askeri olarak müdahalede bulunacağız, mesajı vermiş.
Sonra? Sonra ne oldu Suriye’de?
Suriye Halkı ve yönetimi çetin ceviz çıktı. Suriye Halkları, bir kale gibi meşru yönetimlerinin arkasında durdu. Vatanlarını savundular ABD ve bölgedeki işbirlikçilerine karşı. Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’mızda söylediği şeyi hayata geçirdiler: “Hattı müdafa yoktur, sathı müdafaa vardır. Ve o satıh bütün vatandır”, dediler. Ve vatanlarını parça parça, lime lime işgal eden, sırtlanların, çakalların, engerek yılanlarının bile yapamayacağı kötülükleri, insanlık dışı vahşetleri sergileyen cihatçı çetelere karşı yılmadan mücadele ettiler ve vatanlarını teslim etmediler bu çapulcu çetelere. Ve onların arkasındaki ABD-AB Emperyalistlerine ve bölgedeki işbirlikçilerine…
Rusya ve İran’ın, Hizbullah’ın da aktif olarak Suriye Halkı ve rejiminin yanında durmasıyla da ABD Emperyalistlerinin ve işbirlikçilerinin planları bir bir çöktü.
Evet, Suriye Halkı tam anlamıyla kazanmış değil henüz. Topraklarının bir kısımı hâlâ işgal altında. Ama ilerliyorlar. Kurtarıyorlar kademe kademe, metre metre topraklarını.
Ortaçağcı cihatçı çeteler yenilgiye uğradılar. Her türlü askeri, siyasi, lojistik desteğe rağmen yenildiler. Yenilmeye de mahkumlar. Ve ABD de, işi bittiği anda bir kez daha sattı uşaklarını. Örneğin “Eğit-Donat” uygulaması bitti.
Ya PKK-PYD-YPG-SDG?
Onlar ne olacaklarmış ABD açısından? Robert Ford ne diyor bu konuda da, okuduğumuz gibi:
“Kürtler ABD’ye güvendiği için ağır bedel ödeyecek”lermiş.
Doğru mu?
Doğru Allah için.
ABD, sadık hizmetkârı baba Molla Mustafa Barzani şahsında bütün Kürtleri satmadı mı bir zamanlar?
Sattı. Hem de gözünü bile kırplmadan…
Ancak Suriye’deki Kürtler ve Kürt Hareketi varlıklarını sürdürecekler. Çünkü o bölge onların vatanları. Orada doğdular, orada ölecekler. Vatanlarına sahip çıkmaları da anlaşılabilir bir şey. Ama bir şartla olmalıydı bu:
ABD-AB Emperyalistleri ve onların bölgedeki işbirlikçileriyle, Suriye’deki karşıdevrimci çetelerle birlikte, meşru, antiemperyalist Suriye yönetimine karşı savaşarak değil; meşru Suriye yönetimi ve Suriye Halkıyla birlikte ABD Emperyalistlerine ve Ortaçağcı çetelere karşı savaşarak yapmalılardı bu işi. Her ne gerekçe ileri sürülürse sürülsün, gerçek devrimci, antiemperyalist, antifeodal, antişovenist tutum, buydu. Bu olmalıydı.
ABD’liler onları da satmayacaklar mı?
Satacaklar. Hem de hiç tereddüt etmeden, hem de hiç gözlerini kırpmadan.
Ne zaman?
ABD’nin aşağılık çıkarları onu gerektirdiği zaman.
Bunun örnekleri o kadar çok ki…
O yüzden yapılan iş, asla devrimcilik, antiemperyalistlik, yurtseverlik, Ulusal Kurtuluş Savaşı vermek değil. Tam aksine, ABD Emperyalistlerinin bölgedeki BOP, Türkiye’deki Yeni Sevr planının hayata geçirilmesinde verilen taşeronluk rolünü yerine getirmektir. Başkaca da bir şey değil.
Yazık. Acı. Utanç verici. Ama gerçek bu…