Site rengi

Tasarım

DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu)

16.01.2023
1.127
A+
A-

Hikmet Kıvılcımlı’nın aşağıdaki makalesi, 13 Şubat 1967 tarihinde kurulan DİSK üzerine sıcağı sıcağına yapılmış ilk değerlendirmesidir.

Hikmet Kıvılcımlı’nın Başyazarlığında çıkan Sosyalist Gazetesi’nin, 4 Mart 1967 tarihli 3’üncü sayısında yayımlanmıştır.

56 yıl önce yayımlanmış bu makale, halen güncelliğini korumaktadır. Ve DİSK’in bugün de önünde duran görevleri hatırlatmaktadır 56 yıl öncesinden…

 İkinci Evren Savaşı bittiği gün, “Demokrasi” sözcüğünü ciddiye alan tek Sosyal kümemiz İşçi Sınıfımız oldu. Ansızın, ortalığı (zamanın İşçileri İçişleri Bakanının dediği gibi) “Yerden mantar biterce” işçi Sendikaları kapladı. İktidar ürktü. Hepsini baskınla kapattı. Millî Emniyet kanalından “İşçi Liderleri” sağladı. Belirli ve bezirgân partilerin gölgeleri altında İşçi Sendikaları kurdu. O Sendikaların ve “Lider”lerin, yabancı ve başta CIA ajanları öğüdü ile derlenip yükseltilişleri, en sonra: “Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu” biçimine sokuldu.

Konfederasyonu’nun kısa adı TÜRK-İŞ idi. Bu sözcük daha söylenişinde bile, Sarhoş bir Amerikan ağzından çıkmışa benziyordu. Gâvurcuklar Türkiye ile ilgili anlamını “Türk-İş” sözcüğü ile deyimlendirirler. Türk-İş: Türke ait demektir, Batıcada. Hitler zamanı Türkiye’yi faşizme yakıştıran Almanca gazetenin adı: “Türkişe Post [Türkische Post] idi. Velhasıl, Türk-İş’in adı bile Türkçe değildi.

Adı bir yana, Türk-İş, sahiden Türkiye İşçi Sınıfının başına geçirilmiş bir alaturka Amerikan külâhı olmakta gecikmedi. Türk-İş’te; Amerikan casus teşkilâtlarının resmen ödedikleri milyonlarla (yılda beş on milyon), kendilerine Türk ve işçi pozu veren işçi düşmanı kollar besleniyordu. Ayrıca, Türk işçisinin dişinden tırnağından artırdığı birkaç milyonu da diş kirası yapıyordu. Türkiş’in tepesine çıkarılanlar, o milyonları Kontvâri yaşamak için deve etmekle kalmıyorlardı. Türkiye İşçi Sınıfının İkinci Milli Kurtuluş Savaşı’nı baltalamak için de sistemlice kullanıyorlardı.

Türkiş’çilere ne denebilirdi. Mademki, paralarının çoğunu Amerika veriyordu, düdüğü de Amerika çalacaktı. Mademki, Sendikalar Kanununun yasakları atlatılarak, yabancı parasıyla Türkiye içinde Türk-İş’in ajanlar ağı olarak çalışmasına Hükûmet bir şey söylemiyordu: Demek Hükûmete böyle ecnebi [yabancı] casus parası ile döndürülen bir ağ lâzımdı. Bu ağ, Türkiye İşçi Sınıfının her davranışını baltalamakla görevliydi. İşçi Sınıfımız, Devlet eliyle kesilen aidatlarını Sendika ağalarına haraç olarak kaptırıyordu. Ve buna, ko desinler “Sendikacılık” adı veriliyordu. Daha namuslusuna müsaade edilmediği için ise, sosyalizme yapıldığı gibi Türkiş’çiliğe de sakın dokunmayın, bölücülük olur, deniyordu.

Ondan daha anormal ikinci bir olay vardı. Türkiye’de İkinci Milli Kurtuluş Savaşı parolasını bayrağına geçiren Türkiye İşçi Partisi’nin kurucuları Sendikacılar, Türkiş’e bağlıydılar. Bir yanda TİP: Amerikan Emperyalizmine karşı “Bağımsızlık” savaşını savunurken, ötede, TİP kurucularının yüzde seksen Amerikan dolarıyla işletilen Türkiş içinde üye olmaları, aklın alacağı ilişki değildi. Daha inanılmazı: Türkiş’in yüzde yüz Amerikancı tayfası, TİP kurucusu Sendikacılara karşı en utanmazca suikastlar tertiplemeye başlamışlardı. Zonguldak Maden İşçileri Grevi sırasında Türkiş Genel Sekreteri Halil Tunç, TİP Genel Sekreteri B. Rıza Kuas’ı askerler üzerine işçileri ihtilâle kışkırtmak suçuyla teşhir etti.

Türkiş’in elebaşıları olan Sendikacılar bu provokasyon usullerini daha önce 1954 yıllarında Vatan Partisi kurucularından Ahmet Cansızoğlu için epey daha başarıyla tertiplemişlerdi. Beş yıl ağır hapis hükmünü Temyiz bozmuştu, ama onlar da, Sendikaların o zaman yeni başlayan hırsızlıklarını kovuşturan temiz işçi arkadaşı, Sendikalardan aforoz etmişlerdi. Bu metotları göz önünde tutulursa, TİP kurucusu Sendikacıların Türkiş içinde kalmaları, önce kendi hayat ve hürriyetleri için tehlikeli olmuştu. TİP’in Malatya Kongresinde, tabandan gelen birçok samimi delegeler, bu göze mertek gibi batan anormal duruma son verilmesini şiddetle istediler.

Türkiş’e karşı olan “vahşi” sendikalar, çoktan yeni bir Konfederasyon fikrini ve teşebbüsünü ortaya attılardı. TİP kurucuları daha geniş madde imkânlarını kullanarak öne geçtiler. 12.1.1967 Pazar günü Çemberlitaş Sineması’nda Maden-İş Sendikası’nın Olağanüstü Kongresi toplandı. İlk teşebbüse geçen fakir sendikaları aralarına katmaksızın, eski Türkiş’çi dört zengin Sendika; “Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu” sözlerinin baş harflerinden toplanmış, DİSK adlı örgütü kurdular. DİSK sözcüğü, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu denilen patron kuruluşunun TİSK adından daha güzel düştü. Türkiye İşçi Sınıfımıza uğurlu olmasını dileriz.

Demek, acı da olsa, “Eskilerin” yaptıkları eleştiriler, Küçükburjuvaca değil, İşçi içgüdüsüyle dinlenildi mi, olumlu sonuçlar verebiliyormuş.

Sosyalist’in bütün dileği, DİSK’in, küçük, büyük demeyip, Türkiş’e karşı direnmiş bütün Sendikaları, işçi eşit kardeşliği havasıyla sarması, “Dinim dinimdir” diyen aydın katır inadına kapılmamasıdır. Kapılmaması için, şimdiden iki putu birden kırdı:

1- Pisliğin adına “Bâd’ı sabâ” denilmesi gibi, işçileri politika dışı etmenin adına Türkiş’çiler “Partiler üstü kalma” demişlerdi. Siyaset subaşlarını bir avuç vurguncu Finans-Kapital tekelcisine bırakıp, İşçi Sınıfını metelik metelik ücret artırma çabasıyla soyan ve her zamla bir daha delinen pahalılık fıçısını (masal cehennemindeki Danae gibi) doldurmaya mahkûm eden şeydi bu sözde “Partiler üstülük”. Amerikalı ustalarının Türkiş bülbüllerine alkış toplattıkları bu alicengiz oyunu, DİSK kongresinde suya düştü.

2- DİSK’in su yüzüne çıkarttığı ikinci kırık putu izleyenler gördüler: Salonu dolduranlar ve kürsüyü canlandıranlar hep İşçilerin Kendileri oldu. Artık o karlı dağları kendileri yaratmış çalımlı mahkeme avukatlarının afurtafurları yoktu. Ne dediklerini bilmeyen parlak “öz Türkçe” edebiyat keşişleri yerine, söylenenleri dinleyenlerin anlaması geçirildi. Ya aydınlar işçileşerek bu deveyi güdecekler ya deveye hendek atlatmak isterlerse, bu diyardan gideceklerdi. “Almış yükünü şöyle ki seyrinde halelsiz”[1] İşçi Sınıfı dünya gibi yürüyor.

Bir küçük eleştirme. Burjuva toplantılarında bir adet vardır: açık söylenecek özet düşünce bulunmadığı için, halkın gözü parlak lâfla uzun uzun boyanır. İşçi az konuşur, öz konuşur. Pek az olan boş saatlerini, boş tekrarlamalarla baş ağrısı ve uyuklamada harcamamalıdır. 5. Olağanüstü Kongre mi yapılacak? Aynı salonda 5 ayrı masa konur. Rıza Kuas, Nebioğlu gibi özel sözcüler meseleyi korlar. Yazılı belgeler, basılıp dağıtılır. 20 saatlik iş 2 saatte bitirilirdi.

İşçi Sınıfı örgütçüdür. Örgüt, düşünce ve davranışta emek (dolayısıyla vakit) ziyanlığını önlemektir. Kalan saatte, herkes, çoluk çocuğuna, kültürüne, sıhhatine bakar. Emeğe saygı budur. Gönül, o burjuva alışkanlıklarının da silkinilmesini, “Kadı kızında o kadarcık kusurun” bile bulunmamasını ister.

DİSK olayı, sarı sendikacılıktan çok aşağılara düşmüş ajan Türkiş Sendikacılığa inen bir tokat oldu. Yön’cülerin örgüt dışı ajtasyon yanlışlarını açıkladı.

TİP kurucularının, bu yeni aşamada, Trade unionisme [Sendikalizme] sapmadan İkinci Milli Kurtuluş Savaşı’mızda öncü olmaları özlenir.

[1] Ziya Paşanın Terkib-i Bend’inin bir dizesi. Beytin tamamı şöyledir:

Almış yükünü şöyle ki seyrinde halelsiz,

Bir zerre dahi kaldıramaz merkeb-i âlem.

Bugünkü Türkçeyle anlamı:

Eksiksiz bir şekilde yükünü almış,

(bu yüzden) dünyanın yük hayvanı bir zerre daha kaldıramaz.