İdlib’de neler oluyor?
M. Gürdal Çıngı
İdlib’de ve Suriye’de çok şeyler oluyor adım adım. Büyük çoğunluğuyla da olumlu şeyler oluyor. Su akıyor, yatağını buluyor…
Nedir son gelişmeler?
Aslında süreç Ağustos ayında başladı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ankara’daki 13. Büyükelçiler Konferansı kapsamında düzenlenen “İş Dünyasıyla Öğle Yemeği” programında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Suriye konusundaki süreci anlatan Çavuşoğlu, Suriye Dışişleri Bakanıyla da geçtiğimiz yıl Ekim ayında Belgrad’daki bir toplantıda konuştuklarını söyledi:
“Belgrad’da diğer bakanlarla sohbet ederken Suriye Dışişleri Bakanıyla kısa bir sohbetim oldu. Bu ülkenin tek çıkar yolu siyasi uzlaşı. Teröristlerin temizlenmesi lazım kim olursa olsun. Muhalif olan Suriyelilerle rejim arasında bir barışın olması gerektiğini ve Türkiye olarak da buna destek olabileceğimizi söyledik.
“Suriye’nin toprak bütünlüğünü herkesten daha fazla destekliyoruz. Bölücü terör örgütlerine karşı verilecek mücadeleyi de biz destekleriz. Suriye’nin topraklarında gözümüz yok. Ama Suriye’de birlik beraberlik olmazsa Suriye bölünme riskiyle karşı karşıya.” (https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/suriyede-turkiye-karsiti-eylemler-cuma-namazi-cikisinda-suruyor-7304431/)
Çavuşoğlu’nun 11 Ağustos’taki bu açıklamasından sonra, Suriye’nin kuzeyindeki şehir ve kasabalarda; Azez, El Bab, Cerablus ve Afrin’de binlerce kişinin katıldığı protestolar düzenlendi. Hatta silahlı göstericiler Cerablus’tan Gaziantep’in Karkamış ilçesine kadar 10 kilometre yürüyerek, sınırı geçmek, Türkiye topraklarına girmek istediler. Azez’de Türk bayrakları ve Tayyip’in posterleri yakıldı. Karşıdevrimci göstericileri mecburen ÖSO’cu çeteler ve Türk askerleri engellemek zorunda kaldılar. Bu gösteriler bir aya yakın da devam etti.
Ortaçağcı göstericiler bir de utanmadan; “Bağır, bağır Türkiye duysun”, “Kanım pahalı, satılık değil”, “Ey vatan senin ateşin bile bizim için cennettir”, diye sloganlar atıyorlar…
Çavuşoğlu, 16 Ağustos’ta bir açıklama yapmak ve sözlerini güya düzeltmek lüzumunu hissetse de, aynı şeyleri tekrarladı:
“BMGK’nin 2254 sayılı kararı ışığında atılacak adımlara işaret eden Çavuşoğlu, ‘Tüm bunlar için ne gerekiyor? Rejim ve muhalefetin uzlaşması gerekiyor. Öyle değil mi? Benim söylediğim buydu, farklı bir şey söyledim mi?’ ifadesini kullandı.” (https://tr.euronews.com/2022/08/16/cavusoglu-suriye-muhalefetini-yari-yolda-birakmadik-baris-icin-uzlasi-sart)
Çavuşoğlu’nun bu açıklamasından sonra Tayyip, 19 Ağustos’ta bir açıklama yaptı ve aynen şunları söyledi:
“Erdoğan’dan Suriye açıklaması: Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye politikasıyla ilgili önümüzdeki dönemde ‘barış’ adımlarının atılabileceği mesajı verdi.
“Mısır ile son dönemde bakanlar düzeyinde geliştirilen ilişkileri örnek gösteren Erdoğan, Suriye konusunda ‘Devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz’ ifadesini kullandı.
“Ukrayna ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, ‘Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok’ dedi.” (https://tr.euronews.com/2022/08/19/erdogandan-suriye-aciklamasi-bizim-esedi-yenmek-yenmemek-gibi-bir-derdimiz-yok)
İşte Suriye konusundaki önemli ve olumlu gelişmelerden birisi buydu.
Tayyip, her ne kadar, “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok”, dese de bu açık bir itiraftı.
Çünkü Emevi Camii’nde namaz kılmak isteyen kimdi? Halep’e Vali atamak isteyen kimdi?
Dünyanın dört bir yanındaki Ortaçağcıları kamplarda toplayıp, “Eğitip-Donatan” kimdi? Vatan sınırlarını yolgeçen hanına çeviren kimdi?
Şu anda da 120 binden fazla Türk askeri ile hava savunma sistemlerini, ağır topları ve roketatar dahil binlerce askeri teçhizatı kim yığdı Suriye’nin kuzeyine? Niye yığdın yüz binden fazla Mehmetçiği oraya o zaman?
Ağustos ayındaki gösteriler aynı zamanda bir şeyi daha kanıtladı: “Suriye Muhalefeti” denilen Karşıdevrimcilerin, Türkiye’ye ve Tayyip’e karşı ne bir sevgilerinin ne de bir saygılarının olduğunu! Ahde vefalarının olmadığını!
Niye olsun ki?
“Kanım pahalı, satılık değil”, “Ey vatan senin ateşin bile bizim için cennettir”, öyle mi?
Onlar kendi ülkelerini, kendi vatanlarını, kendi kardeşlerini sattılar. Türkiye’yi ve Tayyip’i niye satmasınlar?
Satarlar, satarlar… Alışkınlar satmaya çünkü…
E, Tayyipgiller de satmaya alışkınlar. Onlar da kendi vatanlarını, halkını satıyorlar ABD, AB Emperyalistlerine. Yani karşılıklı satarlar… Onların dünyası ar değil kâr dünyası çünkü…
Yukarıdaki gelişmelerden ve sözde “muhalif”lerin Türkiye’ye karşı açıktan tavır almasından sonra Tayyipgiller, bunların gazını almak için onlarla görüşmeler yaptılar, onlara güvenceler vermeye çalıştılar.
21 Eylül tarihli haberden özetleyelim:
“Şarku’l Avsat’ın muhalefet gruplarının bir liderinden edindiği bilgilere göre geçtiğimiz günlerde Suriye’nin kuzeybatısında bir Türk askeri yetkilinin katılımıyla yapılan ve muhalif gruplardan çok sayıda askeri yetkilinin hazır bulunduğu özel bir toplantıda, Suriye dosyası ve son gelişmeler ele alın”ıyor. “Türk yetkili görüşmede, Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilme yönünde herhangi bir planı ya da niyeti olmadığını vurgul”uyor. Ve gazı veriyor: “İdlib ve Hama, Halep ve Lazkiye kırsalında konuşlu Türk güçleri tamamen muharip kuvvetlerdir. Barış gücü ya da muhalefet ile Suriye rejimi arasındaki ateşkesin gözlemcileri değiller”dir, diyor. Güvenebilirsiniz, diyor. Vb. vb…
AKP’giller bir yandan çetelerle görüşürken, diğer yandan da Suriye Hükümetiyle görüşmeler yapıyorlar. Çekilmenin şartlarını konuşuyorlar. Ve Suriye yönetimi de, çok haklı olarak ve Uluslararası Hukukun gereği olarak “mülteci meselesi ve diğer ilgili konuları müzakere etmeden önce Suriye topraklarında bulunan Türk askerlerinin geri çekilmesini şart koş”uyor:
“Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Ali Memluk ile geçtiğimiz haftalarda Şam’da iki taraf arasındaki anlaşmazlıkları ele alırken, Suriye’de bu anlaşmazlıkları aşarak Türkiye ve Suriye dahil herkesin çıkarına olacak çözüme ulaşmak için bazı görüşmeler yaptı.
“Gazete Pencere yazarı Nuray Babacan, Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Memluk’un, MİT Başkanı Fidan’a mülteci meselesi ve diğer ilgili konuları müzakere etmeden önce Suriye topraklarında bulunan Türk askerlerinin geri çekilmesini şart koştuğunu öne sürdü.” (https://turkish.aawsat.com/home/article/3887556/t%C3%BCrkiye-suriyedeki-g%C3%BC%C3%A7lerini-geri-%C3%A7ekmeyecek)
E, Putin de ne diyor Tayyip’e sürekli olarak? Neyi empoze ediyor?
“Esad’la görüş. Anlaş. Suriye’den çık”, değil mi?
Yani süreç bu yönde akıyor…
Zaten öyle ya da böyle, Türk Ordusu Suriye’nin kuzeyinden mutlaka kendi sınırlarımız içine çekilecek. Bu kaçınılmaz bir gerçeklik. Sadece süre biraz uzar. O kadar…
Gelelim İdlib özelindeki son gelişmelere
Bu arada, Ekim ayının 15’i gibi Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyindeki harekât bölgesi olan yerlerde, önce “Suriye Milli Ordusu (SMO)-Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)”ya bağlı Cebhe el-Şam ve Ceyş el-İslam grupları ile yine ÖSO’ya bağlı Hamza Tugayı (Hamzat) ve Sultan Süleyman Şah (Emşat) grupları arasında sen yemeyeceksin ben yiyeceğim, uyuşturucuyu sen üretip satmayacaksın, ben üretip satacağım, sen çalmayacaksın ben çalacağım, sen yağmalamayacaksın ben yağmalayacağım”, diyerek çatışmalar çıktı. Halep’in kuzeyindeki El Bab ilçesinde önceki gün başlayan çatışmalar, Rojava’nın Efrin kenti kırsalına sıçradı. Çete bunlar. Başka türlüsü de olmazdı zaten…
Sonra bu çatışmalara İdlib’den gelen Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) çeteleri katıldı. Onlar, SMO’ya bağlı-SMO’nun içinde yer alan Hamza Tugayı (Hamzat) ve Sultan Süleyman Şah (Emşat) gruplarını desteklediler. Bunlarla birlikte hareket edenler ise; yine SMO-ÖSO içinde yer alan; Nureddin Zengi Tugayı, el-Şam Tugayı, Faruk Tugayı, 1’inci Tugay, Ceyş eş-Şarqiye ve Ahrar eş-Şarkiye gibi gruplardı.
ÖSO-SMO bünyesinde yer alan Ahrar el-Şam ve Sultan Murad Tugayı ise, ikiye bölünmüş durumda. Her iki grubun üyeleri, farklı bölgelerde farklı tarafları destekleyerek çatışmalara katıldı.
Sabrınızı zorlayarak, Suriye’nin kuzeyinde yer alan onlarca Ortaçağcı çetenin bir kısmının adlarını yazmak istiyoruz. Çünkü bu durum, ABD, AB Emperyalistlerinin ve Türkiye, Kuveyt, Suudiler gibi bölgedeki işbirlikçi devletlerin desteklediği çetelerin, Suriye’yi nasıl kurt dalamış sürüye çevirdiklerini ve her biri birer devletçik kurmak isteyen bu çetelerin bilinmesini istiyoruz.
“HTŞ 2015’te İdlib’i “Fetih Ordusu”nun bir bileşeniyken kontrol etti ve o zamandan beri bölgenin hâkimiyetini kontrolü altında bulunduruyor.
“Temmuz 2016’da “Şam’ın Fethi Cephesi” olarak ismini değiştiren Nusra Cephesi, Ocak 2017’de HTŞ’yi kurdu.
“Ceyş el Ahrar, Ceyş el Sünne, Liva el Hak ve Ensar el Din ve Nureddin Zenki Tugayları’nın da yer aldığı HTŞ’de, daha sonra Astana görüşmelerine katılan gruplar diğerlerinden ayrıldı.
“HTŞ’nin saldırılarına karşı Sukur el Şam, Ceyş el Mücahidin, Cephet el Şamiyye, Festakim Kema Umirte ve Suvvar el Şam gibi gruplar Ahrar el Şam’la güç birliği yaptı.
“Tarafsız kalan Müslüman Kardeşler bağlantılı Feylak el Şam ile Ceyş el Nasr ise Ceyş İdlib Hür, Birinci Sahil Tümeni, İkinci Sahil Tümeni, Fevc el Evvel, Ceyş el Sani, Ceyş el Nukba, Şüheda el İslam Deraya, Fırka el Hurriye ve 23. Fırka ile birlikte 28 Mayıs 2018’de Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni kurdu.
“HTŞ bünyesinde Suriyeli Uygurların örgütü Türkistan İslami Parti (TİP), Kafkasyalı savaşçıların liderlik ettiği ‘Muhacirun ve Ensar Ordusu’, ‘Cunud el Şam’, ‘Ceyş Usra’ ve ‘Ecnad el Kavkaz’, Özbek İmam Buhari Tugayları ile Özbek-Kırgız ağırlıklı Tevhid ve Cihad Tugayları da var.” (https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/141020223)
Adlarını akılda tutmak bile mümkün değil bu çetelerin. Üstelik dediğimiz gibi, bunlar az çok bilinenler. Adları bile bilenmeyen onlarca çete daha var. Her biri bir kasabayı, bir köyü, hatta bir mahalleyi kontrol ediyor. Ve her biri de sınırlarını genişletmek istiyor.
O zaman ne oluyor?
İşte bu çatışmalar yaşanıyor.
Sonuç ne oldu?
HTŞ, Afrin kentini ve (sonradan Afrin’den çıktığı söylense de) bölgedeki 30’dan fazla köyü kontrol altına aldı. Azez’in hemen girişinde de durdu.
Peki Türkiye ne yaptı şu anda kendi “nüfuz” bölgesinde olan çatışmalara yönelik?
Girişimlerde bulundu ve ateşkes ilan edildi çeteler arasında.
Tayyipgiller’in açmazları-çıkmazları
Ama bu çatışma neyi gösterdi herkese, özellikle Türkiye’ye ve Tayyipgiller’e?
1- ÖSO-SMO’nun askeri açıdan hiçbir güvenilirliğinin olmadığını.
Çünkü Türkiye’nin kaç yıldır “Eğitip-Donatmasına” rağmen HTŞ karşısında hiçbir askeri varlık gösteremediler. Anında yenildiler. Ve topukları kıçlarını döverek kaçıp gittiler…
2- ÖSO-SMO güçlerinin bölünüp parçalandılar. Kimisi siyasi, kimisi dini, kimisi askeri nedenlerle saf değiştirdiler. HTŞ saflarına geçtiler. Kimisi de tarafsız kaldı.
Yani yine güvenilmez olduklarını gösterdiler.
Üstelik de, bildiğimiz gibi Türkiye, bu çetelerin üyelerine maaş da bağlamış durumda dolar üzerinden…
Yani zavallı halkımızın boğazından kesilen on milyarlarca dolar para bu çetelere dağıtılıyor.
3- Türkiye’nin açmazını gösterdi.
Türkiye bir yandan bu Ortaçağcı çeteleri koruyup kollarken, diğer yandan da terör örgütü olduğu Birleşmiş Milletler’ce ilan edilen HTŞ’ye muhtaç durumda.
Niye?
Çünkü İdlib’i HTŞ kontrol ediyor. Ve yukarıda anlattığımız, geçtiğimiz ay yaşanan olaylarda da somutça görüldüğü gibi, istese anında Türkiye sınırlarına kadar uzatabilir varlığını. ÖSO-SMO’nun hiçbir direnmesi olamaz.
Ayrıca: HTŞ, hem Suriye rejimi ile hem de SDG-YPG’nin kontrol ettiği bölgelerle Türkiye arasında bir tampon bölge oluşturuyor kimi yerlerde.
Bildiğimiz gibi, Türkiye’nin İdlib’de 10 bine yakın askeri bulunmaktadır. Yine söylenene göre, kuzey Suriye’de toplam 120 bine yakın askeri bulunmaktadır. Ve hava savunma sistemleri, ağır topları ve roketatar dahil binlerce askeri teçhizatı da bulunmaktadır Türkiye’nin bu bölgede.
Tabiî bu da yine ne demektir?
Halkımızın, Milli Gelirimizin heba edilmesi!
4- Türkiye HTŞ’yi açıkça koruyup kollayamaz. Çünkü dünya bunu kabul etmez.
Zaten, Rusya’ya da bunun sözünü verdi Tayyip. Rusya da sürekli olarak sıkıştırıyor, sözünü yerine getir, getirmezsen ben gereğini yaparım, diye.
Yani açmaz içinde açmaz yaşıyor Tayyipgiller.
Ee, salıncak politikasının sonuçlarıdır bunlar…
Olan yüzlerce masum şehide, onların ailelerine ve halkımıza olacak.
Suriye Halkıyla aramıza kan davaları soktu Tayyipgiller. Bunun giderilmesi zaman alacak. Ama mutlaka giderilecek tabiî ki…
Maddi olarak çok büyük kayıplarımız oldu. Neredeyse 250 milyar dolar civarında bir kayıp.
Şehirlerimiz, kasabalarımız ve hatta köylerimiz “Sessiz İşgal” altına girdi kaçkın Suriyeliler sonucu.
Ama geçecek bütün bunlar. Geçecek…
Eninde sonunda ne olacak bu belli mi?
Belli, belli…
Türk Ordusu Suriye’den çekilecek. Suriye iktidarı, Suriye toprakları üzerinde egemenliğini yeniden tesis edecek.
Tayyipgiller ise işledikleri binbir suçun hesabını verecekler, cezalarını çekecekler. Er ya da geç çelik bilezikle tanışacaklar. Üstelik de bugünkü yasalar çerçevesinde…